Pazar, Aralık 16, 2012

İyilik Yap İyilik Bul


Bu haftaki oyunun adı İyilik Yap İyilik Bul.Kukla gösterisi ile başlayıp gölge oyunu ile devam etti.Gölge oyununda kimler yoktu ki..Pepee ile Şila türkü söyleyip oynadı,Keloğlan ile Nasreddin hoca atıştı,Şirine Gargamelden kaçmak için Kunfu Pandadan yardım istedi..Üçüncü bölümde oyuncular yeteneklerini sergiledi..

Ve sonra yeteneklerini sergileme sırası çocuklara geldi..Şarkı söylemek,dans etmek veya şiir söylemek isteyen parmak kaldırsın dediklerinde tontalak efendi bir dakika düşünmedi men men men dedi.Hopp sahnede buldu kendini.Bu çocukta nasıl bir özgüven var anlamadım gitti...

Ocak ayında şiir dinletisi olduğu için bir şiir ezberlemişti.Ne olduğunu yazarak süprizi bozmam.. Sahneye çıkmadan Eray'cım şiirini oku bak bu bir fırsat dedim tamam dedi.Sahnede tabiki yan çizdi. Eray şiir şiir şiir diye tempo tutsam da hiç oralı olmadı,sahnede şarkı söyleyeceğim dedi.Fotoğraf makinesiz çıkmam abi diyenlerden olan ben lazım ya fotoğraf makinesini evde unutmuşum.Neyseki cep telefonum yanımdaydı da birkaç poz çektim.


Evdeki hesap çarşıya uymadı talep çok olunca tek bir şarkı seçip bunu söyleyin dediler lakin Eray mini mini bir kuş şarkısını bilmediği için söyleyemedi..Laf açılmışken Tontalak bu aralar kimin söylediğini bilmediğim bir şarkı tutturmuş diline..

Yanıyorum yanıyorum yanıyorum heleee
 
Kimden duydum dedim Duygu öğretmenim söylüyor dedi...Bu aralar bu şarkı ile yatıp kalkıyoruz bu da biline..Neyse sonunda gangnam ve apaçi dansını yaparak(!) az da olsa hevesini aldı...Bu haftaki tiyatro faslımızı tek kelime ile tanımlamak gerekirse fazlasıyla enerjikti.Tontalak efendi şimdiden haftaya gideceğimiz oyunu sabırsızlıkla bekliyor:)
 
 
İyilik Yap İyilik Bul
Göktürk Kültür Merkezi
16/12/2012 11.00
 


 

Pazar, Aralık 09, 2012

Gökkuşağının Peşinde


Bugünün çocuk oyunu Gökkuşağının peşinde idi. Şunu yazmadan geçemeyeceğim şimdiye kadar orada izlediğim en iyi oyundu.Eray oynanan tüm oyunları zaten sevmişti lakin bu başkaydı çünkü bu oyunu bende severek izledim.Oyuncuların performansları,espriler, müzikler,konu.. hepsi ama hepsi çok güzeldi..

Kısaca konusu şöyle; kara prens ülkesindeki tüm ormanları yok ettiği için artık yağmur yağmaz ülkesi bu sebeple kuraklık içindedir. Yağmur'u evine getirebilmek için yağmur'un en iyi arkadaşı Gökkuşağını kaçırır ve kendi ülkesine götürür. Gökkuşağı'nın en iyi arkadaşı Kato ve Kiro gökkuşağını kurtarmak için Kara Prens'in peşine düşerler.Yolda bir sürü macera yaşayıp Gökkuşağını kurtarırlar.Lakin başka bir sorun daha vardır. Kara Prens yaptıklarından pişmandır ve ülkesini kurtarmak istemektedir. Kato ve Kiro Kara Prens'e yardım etmeye karar verir..Acaba Kara Prens ülkesini kurtarabilecek midir? Bilmem..Artık o kadarını yazmayayım bir zahmet gidip izleyin:)


Eray oyunda yine çok heyecanlandı sanki oyunu ben yazmışım gibi dönüp dönüp annecim şimdi ne olacak dedi..Çıkışta babasına babacım çok eğlenceliydi Kara Prens vardı tüm ağaçları kesti diye oyunu anlatmaya başladı.Baba oğul önde ele ele tutuşup arabaya yürürlerken arkada tontalağın heyecanlı heyecanlı oyunu anlatmasını izledim.Kesinlikle bu programlar tontalağıma çok iyi geliyor..O zaman devam...



Gökkuşağı'nın Peşinde
09.12.2012 11.00
Göktürk Kültür Merkezi

Salı, Aralık 04, 2012

Sticker



45-50 yaşlarında ki resim öğretmeni zili duyar sınıftan çıkmaya hazırlanırken sınıfın haylazı tontalak resim öğretmenine yaklaşır sarılır,öper ve seni seviyorum öğretmenim diyerek yanağına dokunur.. Resim öğretmeni çok yorulmuştur ee kolay değildir 5 yaş sınıfına insan potresi yaptırmak..Hızlı adımlarla odasına giderken bir tuhaflık hisseder..Herkesin kendisine sebebini anlamadığı bir şekilde güldüğünü görür..Her adımda gülücükler katlanır..Aynaya baktığında ise sebebini anlar..Sınıfın haylazı tontalak öğretmeninin yanağına dokunduğu sırada kalp şeklinde bir sticker yapıştırmıştır:)

Bu yazıyı yazan haylaz çocuğun annesi der ki; hababam sınıfı öğrencisi ayarındaki oğlumla hangi okullara gidem...

Not:Fotoğraf Motorlu Kuş adlı çocuk oyununda çekildi.Tontalak yine çok eğlendi...Tiyatrodan çıkışta dedi ki 'annecim şimdi hangi tiyatroya gidiyoruz'..

Motorlu Kuş Çocuk Oyunu
02.12.2012 11.00 Göktürk Kültür Merkezi.

Cuma, Kasım 30, 2012

Anne Ben Büyüyorum


Fotoğrafı bilgisayara aktardığım günden beri dönüp dönüp bakıyorum.Bu fotoğrafta beni bu kadar çeken ne?

Dış mekan yok,iç mekan desen hiç yok,fotoğrafta bir action ya da canlılık yok.Eee peki.

Galiba sadece bir bakış beni bu fotoğrafa hapseden.Yooo yooo sadece bir bakış da değil aslında.İfade ve duruş sanki şöyle bağırıyor...ANNE BEN BÜYÜYORUM,KENDİMİ KURTARIYORUM..

Perşembe, Kasım 29, 2012

Trak yedim

Canımı yakan biriyle oturup konuşacağım hatta kahkaha atacağım aklıma hiç gelmezdi.Kalçama sabah akşam iğne vururken yani canımı yakarken arkadaş olduk,her gittiğimde güzel sohbetler ediyoruz.Nasıl oldu dedi doğal olarak..Hani tiyatrocuya sahnede trak gelir ya o an herşeyi unutur bir nevi benimde öyle oldu dedim.Sabah gözlerimi açtım ağrım çoktu yataktan kalktım bir adım attım kendimi iki el ve iki dizimin üstünde buldum.Evim benim sahnem.O an bildiğim herşey uçup gitti.Adım atmayı,sağa-sola dönmeyi,hatta kımıldamayı beceremedim. Sanki vücüdum değildi kilitlenen beynim kilit olmuştu hiçbir yere komut veremiyordu.Uçtu bebeliğimden beri rutin olarak yaptığım herşey..Kısaca trak yedim..

Hoş şimdi güle oynaya anlatsamda çok kötü bir gündü.Allahtan henüz Erol evden çıkmamıştı bir süre bocaladıktan sonra çığlık atmak aklıma geldi.Geldi kolumdan tuttu ama doğrulamadım.Erol'un yardımıyla iki büklüm çığlık ata ata yürüdüm.Mutfağa doğru yönelince nereye gidiyorsun dedi.Eray'a kahvaltı hazırlanması lazım yoksa geç kalır dediğimde Erol bana delirmişim gibi baktı. Galiba hala şok geçiriyordum.Saçmalama ben hazırlarım dedi salondaki koltuğa oturtmaya çalıştı ama ı ıhh arkama yaslanamadım..

Beni bilen bilir ağrı eşiğim yüksektir herşeye ıhh mıhh demem de galiba o an psikolojik olarak çöktüm başladım hüngür hüngür ağlamaya.Seslerimize tontalağım uyandı beni ağlarken görünce hiç düşünmeden odasına gidip Bobosunu(ayısı,uyku arkadaşı) getirdi ve kucağıma verdi.'Şimdi kendini iyi hissediyor musun annecim' dedi.Bobo mu yani ayısını mı verdi diyebilirsiniz çünkü o ayının Eray için ne anlama geldiğini bilmiyorsunuz..Bobo tontalağımın kıymetlisi,en iyi ve ilk arkadaşı.Herşeyini paylaşır lakin Bobosunu asla..Sonra bana sarıldı seni seviyorum annecim dedi.Ne kadar çok seviyorsun diye sorsana annecim dedi.Sordum seni dönyalar kadar çok seviyorum dedi.Evet acım dinmedi lakin psikolojik olarak toparlandım.Erol Eray'ı okula gönderdi bir yarım saat için kilit vaziyetim açıldı.Eczacı der ki şanslısın açılmayabilirdi de.Bir tanıdığım markette kilitlenmiş ve öylece kalmış,açılamamış dedi..Sonradan anlatılınca yani acı uçup gidince komik geliyor di mi kulağa..

Neyse doktora gittik,muayene etti eski emar ve röntgenlere baktı verdiğim jimnastik hareketlerini yapıyor musun dedi.Yapmadığım için lafı ağzımda geveledim..Önce şu iğneyi yaptır rahatla dedi sonra emar ve tahlil verdi.İğne rahatlatınca Erol'a ne emarı iyiyim işte dediğimde gözlerinden alevler saçarak bana bakıyordu..Zaten bana kızmıştı doktora kaç gündür gitmedim diye..Perşembeden beri yatıyordum evde sadece Eray'ın cumartesi piyano dersi ve pazar mickey'in gösterisi için çıkmıştık.O dört gün o kadar canım yandı ki uykusuzluktan,acıdan resmen yüzüm gözüm değişmişti şimdi aynaya baktıkça farkı görebiliyorum..

Emar da bir fıtık çıktı ama önemli birşey değilmiş ameliyata götürmeyen cinstenmiş.Sorun başka aslında 2009 senesinden beri biliyorum lakin dikkat etmedim.Bel kaslarımda sorun var tedavisi ise sadece jimnastik ile güçlendirmek..İşte öyle yapacaksın işte böyle yapacaksın bunu hayat biçimi haline getireceksin yani klasik doktor lafları:) Belimi rahatlatmak için sabah-akşam epey bir iğne verdi Allahtan şu an iyiyim..

Artık dualarıma yeni birşey daha eklendi..Allahım ne olur bir daha trak yemeyeyim gerçekten zihnen,bedenen,ruhen çok acı veriyor...Bugünüme de şükürler olsun ..

Biz istedik diye Med Science klübüne gidiyordu lakin çocuğum kendi deyimiyle hep Piyannooo klübüne gitmek istedi.Şimdi erken dedik ama yanlış yaptık.Neyseki öğretmen ile konuştuk piyano klübüne kaydırdık iki haftadır oraya gidiyor.O kadar mutlu ki atlamam kelimelerle..Piyano öğretmeni ile konuştum çok iyi bir kulağı var bence kabiliyeti de var lakin konsantre olamıyor,dikkati çabuk dağılıyor bu konuda zayıf dedi:)Bakalım bundan ne zaman sıkılacak tontalak efendi..

Bobosu ile aşkı bir zamanlar anlatmışım :) http://hanimignesi.blogspot.com/2011/03/goremesekte-bazen-herseyin-bir-nedeni.html

Mickey'in Müzik Festivali


Pazar günü gittik. Eray tüm hafta gösteriyi sabırsızlıkla bekledi. Aslında kendi kendime hep söz veriyorum hafta sonuna bir program yaptığımda asla tontalağa söylemeyeceğim diyorum..Galiba ondan daha çok ben heyecanlandığım için ağzımı gevşetiveriyorum..Sonunda da kendim ettim kendim buldum türküsünü kendime gönderiyorum...Daha hafta başından başladı tontalak Mickey'in evine ne zaman gideceğiz diye söylenmeye ha bugün ha yarın derken neyse ki geldi büyük gün..

Üç aile çıktık yola çocuklar o kadar heyecanlıydı ki...Çocuklar bizim arabadaydı..Şimdi herkes beni dinlesin kuralları açıklıyorum mızmızlanmak yok, anne şunu istiyorum bunu istiyorum demek yok kısaca anneyi babayı üzmek yok tamam mı anlaşıldı mı dedim herkes tamam dedi..Tontalak bey de ses yok o başka konuya takılmış ve dedi ki 'annecim şimdi sen başkan mı oldun'...

Başkan demişken Erayların öğretmeni hergün bir başkan seçiyormuş sınıfta..Eray'a sordum Eray'cım başkanın görevi ne,neler yapıyor sınıfta...Der ki başkanın görevi gonuşanları(konuşanları) öğretmene söylemekmiş...Yani yıllar geçsede başkanın görevi hiç ama hiç değişmemiş..

Neyse güle oynaya vardık salona müzikal gerçekten çok güzeldi...Mickey ve arkadaşlarını daha çok görmek isteyen arkadaşın çocukları biraz hayal kırıklığına uğradı onlar gitsin Mickeyler gelsin diye mızmızlandı..Eray neyse ki bu durumu umursamadı tüm müzikali zevkle seyretti...Müzikal de neler yoktu ki Aladdin ve sevgili cini, Küçük deniz kızı, oyuncak hikayesinden Andy,Jessie,Buzzi....

Bu gösteride anladım ki tontalak da annesi gibi müzikal insanı:))Şimdi birazda fotoğraflar konuşsun






 
Ve Final
 
 
Mickey'in Müzik Festivali
25 Kasım 2012 11.00  Trump Towers
 
Not:Fotoğraflarla ilgili depolama alanınız bitmiştir dedi,..Diyorum ki ben de HAYDA...

Salı, Kasım 27, 2012

Ödevler.....


Bu yıl ödevleri çok fazla tontalağın hatta şaşırıyorum bazen..Bazılarını çok seviyorum bazılarına ne gerek var bu yaş için diyorum..Sevdiğim ödevlerden biri her çarşamba ve cuma okuldan hikaye kitabı geliyor onu okuyoruz sonra tontalağın eline verip resimlere bakıp anlatmasını bekliyoruz güzel şeyler çıkıyor bu hikaye kitaplarından..İmzamızı atıp hikaye kitaplarını geri gönderiyoruz..

İngilizce öğretmeni ise her hafta bir çizgi film gönderiyor tontalak bu ödevini çok ama çok seviyor.. Bazen aman anlasın Türkçe açayım diyorum hemen beyefendi uyarıyor 'hayır annecim ingilizce aç Sare teacher öyle dedi..Canıma minnet oturup seyrediyor sadece geri gönderme kısmında üzülüyor. Ödünç aldığımızı,geri iade etmemiz gerektiğini anlattım bir süre artık sorun çıkartmıyor..

Cuma günü haftasonu için hem sınıf öğretmeni hemde İngilizce öğretmeni ödev veriyor..Bu ödevler bana oyy oyy dedirtiyor..



Bu haftaki ödevi tontalak da bizde çok sevdik,güzel zaman geçirdik...Kraft kağıdına Eray'ı yatırdık babası kalemle ölçüsünü aldı,çok güldü..Babacım gıdıklanıyorum dedi kıpır kıpırdı:)Sonra başladık içini doldurmaya..Saçlarını beyaz örgü yumağından yaptık..Eray kesti biz yapıştırdık...Gözler ve burun düğmelerden...Kulak kumaştan,ağzı kırmızı örgü yumağından..Şort lacivert kumaştan..Artık evde ne varsa döktük ortaya...İş gömlek,ceket yapmaya gelince Erol ben çizeyim Eray boyasın daha çok ödeve katkıda bulunur dedi..Boyama işinde Eray çok mutlu oldu...Diğer yıllara göre artık boyarken daha dikkat ediyor, dışarıya taşırmamak için çaba gösteriyor.....Son olarak ayakkabılarını boyayınca ilk fotoğraftaki gibi bir tablo çıktı ortaya..Çok gururlandı...



Salı, Kasım 20, 2012

Küçük Mucizeler Dükkanı


Bazı duygular vardır destan yazsanız da tam olarak anlatılmaz bazı duygular vardır anlatmak için tek bir kelime yeter.Debbie Macomber'in üç kitabını arka arkaya okudum.Küçük Mücizeler dükkanı,Bir yumak mutluluk ve Küçük mücizeler dükkanına dönüş.. Kitapların son sayfalarını kapadığımda hissettiğim şey tek kelime ile Umut..Evet hikayeler sürekli mutlu sonla bitiyor lakin mutlu sonlara ihtiyacım olduğu için şu günlerde gözüme hiç batmıyor..Televizyonda,gazetelerde,çevremde öyle şeyler okuyor ve görüyorum ki böyle kitaplar bazen ilaç gibi geliyor benim gibilere...

Herşey iki kere kansere yakalanıp hastalıktan kurtulan bir kadının tuhafiye ve örgü kursu açmasıyla başlıyor .Örgü kursuna gelenlerin o dükkana ayak bastığı andan itibaren değişen hayatlarını konu alıyor.Kitaplar kafa yormuyor,anlatım dili çok sade ve akıcı..Sadece konuları bazen o kadar çok tekrar ediyor ki bu tekrarları zekama hakaret olarak algıladım:)

Evdeyim evet lakin hala gündüz kitap okuyamıyorum.Yapılacak işler,gidilecek yerler oluyor gündüz vakit yaratamıyorum.Hoş birkaç sefer okumaya çalıştım zaten sevmedim o saatte okumayı.Dışarıdan gelen araba ve insan sesleri,arada çalan telefon sesi çekip alıyor ya beni o dünyadan sevmedim bölünmeyi. En iyisi gece okumak..Tontalağı yatırdıktan sonra bir ıhlamur eşliğinde gecenin sessizliğinde hikayeyi kenardan izlemek..Eskiden olsa kahve içerdim de biyolojik saat işliyor hem de acımasızca hoş ondan mıdır bilmem geceleri kahve dokunuyor artık.

Hala gülüyorum aklıma geldikçe..Bugün konudan konuya atlıyorum kabul ediyorum.Perşembe günleri sinema günü ya arkadaşımla çıkışta kitapçıya ardından da cafeye gidiyoruz kitapların kritiklerini yapıyoruz.Arkadaş ben senin hızına yetişemiyorum ama diye serzenişte bulundu sonra da eşiyle aralarında geçen konuşmayı aktardı.O da dizi seyretmez akşamları lakin eşi seyrederken yanında otururmuş artık okuduğumuz kitapların kritiğini yapınca nasılsa diziden tad almıyorum diye başka odaya geçip kitap okumaya başlamış.Bir böyle iki böyle artık eşi demiş ki Ayla ile takıldığından beri benimle oturup televizyon izlemez oldun yakında çay da demlemezsin bana ıhlamur kaynatırsın:)

Şimdi de itiraf zamanı..Nedeni bilmiyorum hep ön yargı ile baktığım bir kitabı okudum geçenlerde.. Duyguların Rengini çok sevdim..Sadece ten rengi siyah olduğu için ülkelerinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören insanların hikayesi var içinde.Bazı şeyleri okudukça içim buruldu..Siyahlarla beyazların aynı okula gidememesi,aynı otobüse binememesi hatta aynı evde aynı tuvaleti kullanaması çok iç parçalayıcı...Yazarın anlatım dili yine çok sade kısaca çok sevdim..

Küçük Mucizeler Dükkanı         
Yazar: Debbie Macomber
Çeviren:Ozan Aydın
Sayfa:480

Bir Yumak Mutluluk
Yazar: Debbie Macomber
Çeviren:Ozan Aydın
Sayfa:480

Küçük Mucizeler Dükkanına Dönüş
Yazar: Debbie Macomber
Çeviren:Ozan Aydın
Sayfa:528

Duyguların Rengi
Yazar:Kathryn Stockett
Çeviren :Ayça Sağlam
Sayfa:576

Herşeyin bir zamanı var kanımca


Evde olduğumdan beri Eray ile ilgili yazacaklarımı hep ihmal ettim.Aslında o kadar çok şey birikti ki mesela geçen gün veli toplantısı oldu, ilk defa motora bindi,Atatürk'ün evini ziyaret etti.Ha birde diyaloglarımız...

09 Kasımda kuzenimin çocuğunun doğum günü vardı..Kuzenim Ayla Eray'ı okula gönderme o gün eğlence var,palyaço gelecek çocuğa da değişiklik olur dedi de ben bir dakika bile düşünmedim bu konuyu.O gün okul çıkışı geliriz dedim.Olmaz diye ısrar etti tüm eğlenceyi karışacak ama... Kaçıracak yapacak birşey yok...İki sebepten dolayı kabul etmedim aslında tek sebep bile yeterli de .. Okul zamanında okul,eğlence zamanında eğlence olur...Ben bu zihniyet ile büyüdüm ve hiç de pişman olmadım...

Eray daha çok küçük bu zihniyet için hatta çok katısın diyenler bile çıkabilir lakin bilirim ki bir çocuğun temelleri bu yaşlarda atılır.Annem bu konularda bana çok güvendi bir kere ile arkasına bakmadı.Üniversite de arkadaşlar çok ısrar ederdi lakin fikrim bir kere bile değişmedi.Siz gidin ben ders bitince katılırım...Çok inek olduğum için miydi bu tavrım yooo sadece prensiplerimden ödün vermezdim.Hem eğlence illa ders saatinde mi olur,dersler bitince pekala da gezmeye,tozmaya vakit kalırdı..Ben hep derim okul hayatımı dolu dolu,sindire sindire yaşadım.Okul zamanında okula gittim diğer zamanlarda dolu dolu gezdim,eğlendim.İnsan sınırlarını çizince, ne istediğini bilince herşeye vakit de kalıyor bu arada..


Sözün özü bu sebeplerden ötürü kuzenime okul çıkışı geliriz dedim.Ha birde o gün Eray'ım okul gezisi vardı.Florya'da ki Atatürk evini ziyaret edeceklerdi.Orayı görmesini çok istedim.Geldiğinde nelerin dikkatini çektiğini sordum.Bin yıl düşünsem banyoların dikkatini çekeceğini düşünmezdim.Atatürk evinde bir sürü banyo var annecim ama girmek yasakmış:) Sonra deniz kenarında olmasını sevmiş hatta bir ara öğretmenine ben yüzmeye gidiyorum bile demiş.Öğretmeni aklım çıktı böyle deyince elini bırakmadım korktum dedi.Çok ısrar etmiş öğretmenim azcık yüzücem ne olurrr... Çocuk olmak böyle birşey galiba..Yani herşey mümkün onların gözünde.Kasım ayında Marmara denizinde yaşına başına bakmadan yüzmek çok ütopik gelmiyor çocuğun gözüne...

Neyse doğum günü Eray'ı okuldan ben aldım şimdi babasının işten çıkmasını beklersek daha geç olurdu.Beşiktaştan motora biner Üskürdar'a geçeriz dedim..Hem tontalağım ilk defa motora bineceği için tepkisini merak ettim.Çok sevdi lakin inanılmaz soru sordu. Merak ediyorum bu arada bir çocuk dakika da kaç soru sorabilir..


İlk motor 09/11/2012 
Beşiktaş-Üsküdar hattı

Atatürk evi Florya 09/11/2012

Pazar, Kasım 18, 2012

Ah Bir Çocuk Olabilsem


Bu hafta her akşam yatmaya hazırlanırken annecim beni tiyatroya götürür müsün dedi tontalak efendi.Haftasonu götürmeye söz verdim.Nereye gitsek diye düşünürken Göktürk Kültür Merkezinin her cumartesi,pazar ücretsiz çocuk tiyatrosu oynadığını öğrendim.

Arkadaşı aradım pazar için program yaptık ve sabah gittik.Salon tıklım tıklımdı.Anons yaptılar bir ara daha çok çocuk yararlansın diye büyük çocukların anne ve babalarını dışarıya çıkmaları konusunda ricada bulundular. Bizim gibi küçük çocuklu anneler ise çocuklarını kucaklarına aldı. Tontalak efendi önce itiraz eder gibi oldu kucakta oturmamak için ama anlatınca anladı neyse ki.. Çocukların tiyatroya böyle ilgi duyması beni inanılmaz sevindirdi.

Oyun devam ederken annecim çok eğleniyorum dedi,sürekli kahkalar attı.Bana göre oyun eh işte olsa da önemli olan tontalağın beğenmesi.Çıkışta hayika(harika) bir oyundu diyerek beni çok güldürdü. Artık her pazar gidilmesi konusunda karar alındı..

18/11/2012 saat: 11.00
Ah Bir Çocuk Olabilsem
Göktürk Kültür Merkezi

Cuma, Kasım 16, 2012

Sinema Günleri



Madem evdeyim  o zaman tadını çıkarayım bugünlerin dedim. Bir arkadaşımla haftada bir günümüzü sinema günü ilan edip sinemaya gidiyoruz.Sinemadan sonra kitapçı da kendini kaybetme ,Taksim'de Ara cafe de bir kahve içme sonra çocuklar okuldan dönecek koştura koştura eve dönme şeklinde bir program yaptık...

Bu hafta Sessiz Tepe filmine bilet aldık.Aslında gerilim ve korku fimlerini sevmem..Arkadaşım sevdiği için girdik.Sen sevmiyorsun boşver girmeyelim dediyse de girdik sonuçta ortak bir plan yapılıyorsa tek tarafın istekleri olmaz herzaman.Karşı tarafında istekleri, sevdikleri de önemlidir benim için..

Sevmem çünkü korku filmlerinin bana kattığı hiçbir şey yok beni korkutmaktan başka.Ama şaşırdım kendime bir 10 yıl olmuştur girmemiştim bu tür filme çığlık atmadan seyrettim..Bu değişimime kendim bile şaşırdım..

Polisiye,aksiyon olsa bir amaç var kötü adamı yakalamak,olayı açıklığa kavuşturmak gibi..Fantastik olsa seni bu dünyadan alıp başka dünyalara götürüyor ,hayal gücünün sınırlarını zorladığı için severim..Dram olsa ne bilim konuda bazen kendinden birşeyler buluyorsun.. Lakin korku filmleri öyle mi garip yaratıklar birbirlerine böhhhh demekten ileriye gitmiyor bence:)

Filmin konusu ise kısaca şöyle; sürekli şehir değiştiren bir baba-kız var. Kız çok kötü kabuslar görüyor ve her kabus onu Sessiz Tepe'ye çağırıyor..Babası ne olursa olsun Sessiz tepe'ye gitmemesi konusunda yemin ettiriyor..Ve bir gün babası kaçırılıyor ve sessiz Tepeye gitmeye karar veriyor..O tepede gerçek kimliğini de, kabusların nedenini de anlıyor...


Geçen haftada Bulut Atlasına gittik ben filmi çok beğendim..Farklı zamanlarda beş altı öykü var.Her oyuncuyu değişik rollerde görüyoruz ve anlıyorsunuz ki geçmiş,şimdi, gelecek birbiri ile bağlantılı. Oyuncu kadrosu gerçekten iyi.Kısaca ben tavsiye ederim:)


Salı, Kasım 13, 2012

Babam Mutfakta


Haftasonu Eray'ın veli toplantısı vardı artık samimi olduğum velilerden biri anneniz nasıl dedi. Samsumda dediğimde ee babanız diye sordu.Babam çalıştığı için burada dedim sadece.Yok öyle değil babanız yemek işini nasıl yapıyor,nasıl idare ediyor...Yemeklerini kendi yapar kimseye ihtiyaç duymaz dediğimde yumurta kırmak,makarna yapmak gibi şeyleri kasettiğimi düşündü.Yooo gayet de tencere yemeği yapar ve bu konuda beni sollar dedim birlikte gülüştük..

Pazar annem ile annanem İstanbul topraklarına iner inmez soluğu bizim evde aldı galiba torun sevgisi böyle birşey kahvaltıdan sonra öğlen yemeği için hazırlıklara başlayacaktım ki babam istersen sen dinlen ben yaparım dedi.O zaman senin ünlü tavuk soteni yap gerçekten çok özledim dedim. Kolları sıvadı başladı yapmaya bende bir yandan bulgur pilavı yapmaya giriştim.

İtiraf etmeliyim annemle mutfağa girmeyi sevmiyorum çünkü herşeye karışır o öyle olmaz bu böyle olmaz diye sürekli talimatlar verir.Babam öyle değildir onunla mutfağa girmek güzeldir.Kimse kimsenin tarzına karışmadan huşu içinde biter işimiz.Pratiktir de tavuk soteyi atar atmaz ocağa birde başladı salataya yapmaya..

Babam başkadır benim tabiki herkesin babası başkadır da o çok başkadır.Korkuyla büyütmedi bizi, yeri geldi gözyaşlarım sel olurken sessizce dinledi beni,yeri geldi sırdaşım oldu benim.Annem de babamda en iyi sohbet arkadaşlarımdır  hoş annem sohbet ederken yargılayabilir fakat babam yargılamaktan çok uzaktadır.Bazen böyle bir aileye sahip olduğum için ne kadar şükretsem az diyorum.Ne diyeyim Allah başımızdan eksik etmesin sizleri hiç

Çevremde yumurta kırmayı bile bilmeyen erkekler var ve çok şaşırıyorum.Annelere hep diyorum kızlarınız kadar erkek çocuklarınızı da mutfağa sokun.Öyle bir an geliyor ki insan bazen kendi kendine yetebilmeli..Bunları çocuğunuzun iyiliği için yapın..

Erol babam kadar yemek konusunda usta değildir lakin her Pazar kahvaltıyı o hazırlar.Ne bilim hasta olduğumda oğlunun ve eşinin karnını doyuracak kadar idare edebilir.Galiba erkekler konusunda şanslıyım ben.Çocukluğumun yani dününüm kahramanı babam,bugününüm prensi kocam ve yarınıma dair umutlarım tontalağım...

Ha tavuk sote mi herzaman ki gibi mükemmeldi.Bazen babamın yaptığı yemekleri neden bu kadar çok yiyorum kendimi tutamıyorum diye soruyorum kendime..Galiba babam malzeme olarak sadece sebze,et,tavuk vs kullanmıyor bu malzemeleri klasik olacak ama sevgisiyle harmanlıyor

Perşembe, Kasım 08, 2012

Ceviz ile Karınca Dost Olunca

Baba-oğul arabaları incelerken-cep telefonundan malesef fotoğraflar

Bazen sohbet ettiğimizde en sevdikleri hakkında sorular sorarım ahh onları kayıt altına almadım ya şimdi pişmanım..

-Eray'cım en sevdiğin hayvan hangisi
-İnek çünkü o bana süt getiriyor:)

Öğrenecek inşallah çünkü demeden,nedeni olmadan koşulsuz sevgiyi elbet birgün öğrenecek

-Peki en çok hangi rengi seviyorsun
-kırmızı

Üç kuruş fazla olsun kırmızı olsun diyenlerden tontalak yani,annem duysa bayılır herhalde bu dünyada en çok kırmızıdan nefret ediyor galiba

-En sevdiğin ders hangisi
-çamur dersi(seramik),hak oyunu(halk) bir de müzik dersi

Sanatçı kişiliği mi olacak nedir..

Bu hafta sihirli torbadan Auto show çıktı,Allahım bir çocuk her arabaya binmek zorunda mıdır..Çok sevdi orayı nedense bana ise fenalık geldi acayip kalabalıktı.Allahım kurtar beni diye sessiz çığlıklar atarken bir bröşür dağıtıyorlardı,elime aldım inceledim.Bingo..Nankörlük bu ya Allahım başka dilek dilemeliydim diye söylendim..


Tüyap Çocuk tiyatrosunun ücretsiz tiyatrosu varmış.O gün ki program da Ceviz ile Karınca dost olunca. Hadi siz erkekler arabalara aşkınızı,sevdasınızı dile getirin biz oğlumla tiyaroya gidiyoruz dedim.Eray tiyatroyu duyunca gözü arabaları görmez oldu.Koştuk birlikte salona,kurulduk koltuklara..Beş dakika bekledi ya bağırıyor beyefendi hadi başlasınnn...

Başladı yine en çok kahkahayı Eray attı ha bir de anneannem gibi adamlara seslendi..Öyümcek arkada(Tiyatrocu abisini öyle uyarınca abi Eray'a göz kırptı komikti)...Nasıl heyecanlanıyor bir görseniz..Tek bir sorunumuz var oturarak seyredemiyor heyecan yapıp ayağa kalkıp öyle seyretmek istiyor.

Efendim konusuda şöyle; ceviz ailesiyle birlikte sepette giderken düşer ve ailesini kaybeder.Onu yerde düşmüş halde bulan ağustos böceği onu kendi emelleri uğruna kullanmaya karar verir. Ağustos böceği yine hikayede tembel ağustos böceği yani değişen bir şey yok.Örümcek ve ağustos böceği yan gelip yatarken ceviz sürekli onlara yemek taşır.Bir gün ailesini aramakta olan karınca ile karşılaşırlar ağustos böceği onu da kullanmaya karar verir fakat evdeki hesap çarşıya uymaz.
Karınca ceviz gibi saf değildir ağustos böceğinin onları kullandığını anlar işte bu konuda başlar karınca ile cevizin yarenliği...


Oyun tek perde 45 dakika sürdü bittiği zaman Eray bi daha bi daha diye bağırdı.Konser mi bu adamlar usulen bir şarkı söylesin..Selamlarını verip ayrıldılar sahneden ama Eray'ın ağlamaktan gözleri şişti.Bir daha seyredelim annecim,bir daha seyredelim annecim..

Sakileşince Eray'a sordum çok beğenmiş oyunu babasına anlatması ki vardı ki hiç sormayın.Bir ceviz vardı babacım ailesini kaybetmiş, karınca da biliyor musun ailesini kaybetti.Öyümcek çok tötüydü, karıncayı ağa bağladı.Karınca kuytuldu tıytıl(tırtıl),karınca onu ağa bağladılar..Sonra bitti

Ne diyelim efendim bir hikayenin sonuna daha geldik ve tontalağı daha sık tiyatroya götürmek konusunda babasıyla bir karar aldık..Yeter ki sevsin sanatı..


Çarşamba, Kasım 07, 2012

Benim annem bir hırsız


Benim annem üzülerek yazıyorum bir hırsız....Bu dünyada ki en değerli şeyi çalıyor ve çalarken hiç pişman olmuyor...Kendi hayatından her gün biraz daha çalıyor..O böyle mutlu olduğunu söylüyor.. Anlamazdım hem de hiç anlamazdım insan çocuklarının hayatını yaşarken nasıl mutlu olur hiç anlamazdım...Ve artık anlıyorum onu hatta onun kadar olmasa da ben de çalıyorum..Çalarken annem gibi hiç pişman olmuyorum..

Bir telefon görüşmesi sadece bunları bana düşündürten.Erol sana bir süprizim var Pazar akşamı Rumeli Kavağında bir yer ayırttım başbaşa yemek yeriz diye düşündüm dediğinde ilk söylediğim aaa canım ne güzel olur olmadı..Pazar akşamı mı olamaz yarın Eray'ın okulu var,annem Samsunda, annene bırakırsak uyku saati çok geçmiş olur dedim...Ayla birgünden birşey olmaz dediğinde sustum ama kendi kendimi yedim..

İlişkilerin selameti açısından çiftlerin birbirine zaman ayırması gerektiğine inanırım,mutlu anne-baba mutlu çocuklar savına sıkı sıkıya bağlıyımdır da işte bazen teori ile pratik örtüşmüyor. Gittim.. Öncesinde oğlumu tiyatroya götürerek gönlünü aldım sonra 19.00 gibi yemeğe oturduk 20.30 da kalktık,21.00 de kayınvalidemdeydik, 21.30 da evde Eray yatağındaydı..Yarım saat rötorlı olsada yatağındaydı ya benden mutlusu yoktu o an.Son hatırladığım kahvemi yudumlarken huzuru duyabiliyor olmam..

Sonra annemi düşündüm,düşündüm,düşündüm...Bayramda iki kere acile gittik çok hastaydı ona rağmen bayram geleneği bozulmasın diye ıspanaklı börek,sarma,sütlaç yapmış ama nasıl resmen inliye inliye..Telefonda sesini duyunca çıldırdım,nasıl dinlenmesin diye kızdım,kendine nasıl bunu yaparsın diye hesap sordum..Sakince dedi ki yapmazsam mutsuz olurdum bu da benim mutluluğum.. Artık anlıyorum ya onu sakinleştim..Nasılsa ne yaparsam yapayım değişmeyecek..Anne kimliği çok ağır annelerden biri o..Ama o da beni anlasın artık çalmasın,üzülüyorum...

Bayramdan sonra Samsun'a annesine gidecek ama gözü arkada seni ve Erayımı nasıl bırakırım diyor..34 yaşında ki çocuğu bir başına bırakmak eminim çok zordur diye dalga geçsem de gördüm gözlerinde gördüm yaşı kaç olursa olsun bir evlat annesin gözünde hiç büyümeyecek..

Demiş miydim benim annem üzülerek yazıyorum bir hırsız....Bu dünyada ki en değerli şeyi çalıyor ve çalarken hiç pişman olmuyor.

Cuma, Kasım 02, 2012

Bakış

Baba-oğul aşkından bir kare
 
Annecim babacım artık eve neden hiç gelmiyor dedi dün akşam dondum kaldım.Olur mu geliyor işleri çok bu aralar eve geç geliyor sen uyumuş oluyorsun göremiyorsun dedim.Sadece üzgün üzgün baktı bana.Halbuki sadece iki akşam üst üste geç geldi ama babasına o kadar düşkün ki etkilenmiş haliyle..

Dün akşam düşündüm...Babasız çocukları,babasından ayrı kalan çocukları..Uyuyamadım..

Salı, Ekim 30, 2012

Sandy

Biz birbirimizden hiç bu kadar ayrı kalmadık...Galiba en çok da böyle zamanlarda zor geliyor ayrılık..Dün gece uyuyamadım mesajlaştık ablamla..Ayla ben hiç ömründe böyle şey görmedim dedi.Kapılar,camlar sallanıyor,bahçedeki ağaçlar devrildi,elektirik kesildi ve çok üşüyorum..Sakın anneme anlatma diye de tembihledi.Nasıl anlatırım yaşı kaç olursa olsun hangi anne dayanır yavrusunun üşümesine..Yanında olup önüne sıcak bir çorba koymak istemez mi ? Koyamaz ha dese çocuğunun yanına varamaz..Kocaman bir okyanus var aramızda..Koca bir yedi saat var arada.. Gönüller bir olsa da gözden o kadar ırak anlayacağınız..

Oraya yerleşmeye karar verdi ya alışması lazım,alışmamız lazım kasırgalarına.İlk kasırga..Adını ise Sandy koymuşlar....
 



Çarşamba, Ekim 24, 2012

Çanakkale 1915

Dün Erol izinde Eray da okulda olunca Erol’la birlikte 11.oo matinesine girdik. Sahi ben en son ne zaman ilk seansa girmiştim.. Hatırlamıyorum...Eskiden ya ilk matineyi ya da suareyi tercih ederdik. Boş olurdu rahat ederdik. Yine öyleydi çok az kişi vardı. Filmi Erol seçti Çanakkale 1915..
 
Konusunu anlatmaya gerek yok bence.Bu topraklarda yaşayan herkes az çok bilir aslında. Bu film nasıl yazmalı bilemedim beklentimi karşılamadı. Hikaye ya da konu mu demeli çok iyi işlenmemiş geldi bana. Film daha çok kronolojik bir biçimde işte şu tarih ve günde bu oldu der gibi  bir tarih kitabını okur gibiydi. Yer yer duygu patlamaları yaşamadım da değil..

Vatanımızın toprak bütünlüğü ne şartlar altında ne canlar feda edilerek korunduğunu gördükçe yüreğim dağlandı.

Birgün bir yemek listesi okumuştum ve o listeyi okudukça öyle ağlamıştım ki..Çanakkale savaşında yer alan askerlerin yemek listesiydi çoğu zaman sıcak bir aş yemeden diğer güne geçtiklerini okudukça içim ezilmişti.İşte filmde az da olsa bu da vardı bu sahnelerin insanın bam teline dokunmaması imkansız..

Hani geçer tarih kitaplarında Seyit onbaşı 215 okka top mermisini top vinci bozulduğu için sırtında taşır film de bu olay öyle kötü anlatılmış ki inanın aklım almadı. On kişi Seyit onbaşıya bakıyor seyit onbaşı mermiyi ağzından kan gele gele taşıyor bu sahne neden biri de gelip merminin ucundan tutmuyor sorusunu sorgulatıyor...

Film müzikleri genelde kötüydü..Hayır hayır normalde başka savaş filmlerinde izleyip dinlesem çok beğenirdim de Çanakkale 1915’in film müzikleri bu olmamalıydı.Bir ara Pearl Harboru mu izliyorum dedim o derece yani.Çanakkale’yi Anadolu motifli müziklerle izlemek ne güzel olurdu.Aslında bir kaç yerde vardı.Mesela Çanakkale içinde vurdular beni türküsünün olduğu sahne..Gözyaşlarımı tutamadım.Bu türkü hep dokunur bana,boğazıma kocaman bir yumru oturur.Film müzikleri birbirinden öyle bağımsız öyle kopuktu ki.Bir bakıyorsunuz Amerikan filmlerinde ki gibi savaş müziği sonra bir bakıyorsunuz mehter marşı..

Savaş filmine göre özel efektler ve animasyonlar çok basit ve yetersizdi.Nedense yine de iyiki de gitmişim dedi.Bazı şeyleri görmek film olsada okumaktan çok farklı..Anlıyorsunuz ki savaşta kazanan taraf yok..

Yönetmen:Yeşim Sezgin
Senarist:Turgut Özakman

Akmerkez-23 Ekim Çarşamba 11 matinesi


Sosyal Sorumluluk Projesi

 
Geçen hafta 5 ve 6.yaş sosyal sorumluluk projesi kapsamında kurban kumbarası yaptılar.Bu kumbarayı anasınıfının girişine koydular.Biriken bu paralar ihtiyaç sahiplerine ulaştırılacak.Bu projenin amacı hem ihtiyaç sahibi insanlara yardım etmek hem de çocuklara yardımlaşma ve paylaşma duygusunu aşılamak.Ben bu projeyi çok sevdim..
 
 
Eray biliyor musun annecim bugün inek yaptık okulda dediğinde faaliyet yaptıklarını zannetmiştim ama okulun internet sitesini görünce anladım ve dediğim gibi çok sevdim


Bir ömür boyu çevresine yardım eden,duyarlı bir çocuk olur inşallah

Fotoğraflar okulun sitesinden

Salı, Ekim 23, 2012

Sihirli Torba ve Jurassic Land


Cumartesi sabahı biri sanki bize şöyle diyor: Yerine geç, hazırlan ve başla... Uzun bir maraton bu..Bir başlıyoruz koşmaya..Pazar akşamı başladığımız yerde yani evde son buluyor bu koşturma.

Cumartesi sabah kalk anneannenin mükellef kahvaltısına konuk ol sonra Eray’ı  10.00 da okula bırak Mad Science kursuna katılsın biz iki saat volta atalım orada burada.. Sonra babanın Eray için programına katıl.İşte bu Uzay sergisi olur,oyuncak fuarı olur artık sihirli torbadan ne çıkarsa bahtına..Bu hafta Jurassic Land çıktı torbadan..

Bu arada tontalak efendiyi mad science klübüne yazdırdık zorlamak istemediğimizden ücreti ödemeden bir hafta götürdüm çok çok hoşuna gitti onay verdi ve yazdırdık ama bu hafta demez mi bana tamam büün gitmeyeceğim daha sonra giderim..Gel de çıldırma.Ne zaman gidip ne zaman gitmeyeceğini kendi belirlemek istiyor yani herzaman ki gibi tontalak efendi.

Jurassic land Avrupanın en büyük tema parkları arasında yer alıyor ve 10 bin metrekarelik bir alana kurulmuş.Çocukların hayal gücünü geliştirmek,eğlendirirken eğitmek,nesli milyonlarca yıl önce tükenen dinazorlar  konusunda ziyaretçileri bilgilendirmek amacıyla gerçekleştirilen bir projeymiş bu..
 
Geziye ilk olarak müzeden başlanıyor müzeden bir kaç fotoğraf..
 


 
Müzeden sonra buyrun sinemaya dediler koştuk haliyle..İçeri girer girmez anladık ki sinema dedikleri 4 boyutlu bir simülasyon..Görevli sizi Juracoptere bindireceğiz ve dinazorların dünyasına gideceğiz aracı görünce sizden hoşlanmayacaklar dediği an bir an tereddüt ettim Eray ya korkarsa...Görevli sanki gözlerimden tereddütümü görmüş gibi çocuklar korkarsa elinizi kaldırın hemen simülasyonu sonlandırırız dedi..Üç boyutlu gözlüklerimizi taktık dinazorların dünyasına dalış yaptık hay yapmaz olaydık bizleri görür görmez saldırmaya başladılar alçak köfteler.Neyse ki tontalak efendi korkmadı..

Sonra laboratuvar bölümüne geçtik orada çekim yasak olduğu için fotoğraflayamadım..Kuluçka ünitesi,yeni doğan ve veteriner üniteleri vardı.Bu bölüm ilginçti görevli tek tek anlattı..Dinazor yavrularını da gördükten sonra Uysal ve vahşi dinazorların ünitesine geçtik bazı dinazorların aç kaldıklarında yavruları yediklerini öğrendik:( Bu bölümde süprizler de vardı mesela bir dinazor birden hareketlenerek yüzümüze tükürdü işte o andan sonra asla Eray dinazorlara yaklaşmadı beni de yaklaştırmadı..Annecim yaklaşma sakın diye sürekli beni uyardı:) Bu bölümden sonra terasa çıkıp gezimiz sonlandı..

Teras

Geziyi bitirdik sonra hep sorarım Eray'a gördüğü ,duyduğu şeyleri yorumlayabilsin diye.Yine sordum her zaman ki gibi önce babaya

-Erol sence dinazorlar nasıldı
-ben çok beğendim bence çok güzel bir yer burası
-peki Eray'cım sen nasıl buldun
-Ben hiç biyenmedim annecim
-neden
-dinazorlar çok çirkinler bir de hep yüzümüze tükürdüler:)

 Erol'u mu dinlersiniz yoksa Eray'ı mı artık karar sizin:)Ha biyenmedim diyen çocuktan pozlar



 
Yer:Forum İstanbul
Tarih:20 Ekim 2012
 
Not:19 Ekim cuma günü Eray'ın okulunda dünya göz hastanesi tarafından göz taraması yapıldı ve sonuç eve gönderildi..Çocuğunuz yapılan göz taramasında herhangi bir kırma kusuru tespit edilmemiştir yazılmış.Bence çok güzel bir uyguluma bu..

Pazartesi, Ekim 22, 2012

Uzay Sergisi

 
Bir gün annecim beni uzaya götürür müsün dedi.Neden gidemeyeceğimizi anlattım ı ıhh dinlemedi..Galiba onun için herşeyi yapabileceğimi zannediyor tontalak efendi:) Araştırmacı bir o kadar da ev hanımı hanimiğnesi bunun yolunu buldu dersem sakın kimse inanmasın babası Ayla Uzay sergisi var gider miyiz dediği an şimşekler çaktı.Meğersem uzay bizim ayağımıza gelmiş ya bundan iyisi şamda kayısı..

Gezdik gezmesine lakin Eray ellemek istedi herşeyi malum yassah bir o konuda sıkıntı yaşadık. Yukarıdaki gibi cama yapıştı bende kullanmak istiyorum gerçekten dedi durdu kullanamadı ya içinde ukte kaldı offf hep cam yapmışlar içeri giremiyorum diyerek söylendi..Bende kullanmak istiyorum dedikçe diğer ziyaretçiler güldü hatta biri dedi ki 'belki bir 2o sene sonra..Kısmet tabi...

Şimdi susayım fotoğraflar konuşsun

 
İlk olarak uzay modası
 
 
 
 
Yedikleri yiyecekler; domuz etli gulaş,ekmek,domates soslu balık,etli pancar çorbası,votka vs..
 
 
 Dışkı toplama aygıtı,özel bez,özel hijyen takımı,diş fırçası,el kremi,traş makinesi
 
 
 Ay aracı
 
 
Ay aracı
 




Burada uzay ile ilgili bir simülasyon vardı yavrumun içi gitti binemedi ya..Binebilmek için boyu 122 cm olması lazımdı 12 cm ile kaçırdı tontalak efendi,nasıl yapıştı tellere bir bilseniz görevlilerin bile içi cız etti..

 
Eve geldik fotoğraflara bakıyoruz bu fotoğraf için dedi ki ayy burada çok tötü çıkmışım annecim
 

Bu fotoğraf için dedi ki burada hayika çıkmışım

 
Gezegenlerin resimlerinin olduğu bir bölüm var gel marsa gidelim dedim koşarak geldi hayır bu mars değil ben gerçekten marsa gitmek istiyorum dedi ne diyeyim kısmetse belki bir 2o sene sonra:)
 
 
 
Yer: Marmara Forum-A Human Adventure
Tarih:13 Ekim 2012
 
Not: Bir araca bindik ormanda yol aldık sonra dinazorlar saldırdı bize yazısı çok sonra :)