Pazartesi, Nisan 30, 2012

Roza

Peki neden şimdi dedim? Doktorun öyle bir cevap vereceğini hem ben nereden bileyim. Bilgisayarına baktı hımmm Ayla hanım 32 yaşındasınız değil mi dedi.Aslında 33 yaşındayım ama yine de başımı salladım.Çünkü dedi...

Orta yaşa gelince beyaz tenlilerde bu sorun olabiliyor.Birşeyler hastalığı tetiklemiş dedi.Orta yaş lafını duyunca hemen ağzımı eğdim.Orta yaş mı?. Hahhh kim ben mi?Pardon ama bana mı dedi..Zaten o kelimeden sonra bende film koptu.


Roza...Her ne kadar cafcaflı bir ismi olsa da son dönemde kabusum oldu benim.Hiç cilt sorunu yaşayacağımı düşünmemiştim.Ergenliğimi bile tek bir sivilce çıkmadan atlattım.Gelen geçen cildime tütüüü tüüüü diye okkalı bir şekilde maşallah derdi.1,5 senedir vardır herhalde elmacık kemiğimin üzerinde üç-dört tane kırmızı nokta gibi bir şeyler çıktı bir kayboldu bir çıktı,bir kayboldu bir çıktı.Önemsemedim. Sonra iki aydır hem çoğaldı hem de geçmedi.Yine de abartılı bir şey olmasa da kafayı taktım işte.İyi ki de takmışım.En nihayetinde cumartesi doktora gittim.

Daha girer girmez birinci dakikanın içinde Roza dedi,hastalığın adı Roza.Hımmm bir iyi bir kötü haberim var.İyi haber şu tedavisi var ikinci haber şu bir daha tekrarlayamayacak diye bir şey yok dedi.Sonra başladı bilgi vermeye.Neler yapmam gerekti anlattı.Yaşam tarzını artık bunu göre ayarlayacaksın dedi.Güneş koruyucusuz asla dışarıya çıkmayacaksın,ılık su ile banyo etmeye alışacaksın,buhar bunun baş düşmanı sauna yok,hastalığı tetikleyen besinlerin listesini verdi haa bir de nasıl olacaksa stres de yok...

Dinledikten sonra tek bir soru sorayım dedim hay sormaz olaydım,yani peki neden şimdi?Orta yaşında çıkarmışmış.Daha ben Cahit Sıtkının dediği yaşa bile gelmemişken....

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.

Hem ben bu şiiri ne zaman okusam oooo devir değişti derdim.Hayat standartları yükseldi, insanların ömür süreleri uzadı nasıl 35 yaş yolun yarısı ederdi ki:)

Neyse öyle işte lafı uzatmadan şükür edeyim halime.Bazen pimpirikliğim işe yarıyor bir şekilde Hey gidi Ayla hanım,gencim şöyle hissediyorum böyle hissediyorum deme,biyolojik saat tik tak tik tak tik tak işliyor işte......

Not:Valla bir daha internette araştırma yapmayacağım,ben 3-5 tane kırmızılığa dövündüm kaç gün,bu hastalıkla ilgili bilgi toplarken ne fotoğraflar gördüm.Şükür,şükür,şükür.

Çarşamba, Nisan 25, 2012

Kürk Mantolu Madonna

Kitabın ilk bölümünde olayları anlatmaya başlayan memurun, Raif bey ile karşılaştığı andan itibaren Raif beyi merak ediyorsunuz.Neden kalabalıklar içinde bu kadar yalnız.... İnsanlardan kaçmasının,sessizliğin,tepkisizliğinin,herşeyi olduğu gibi kabul edişinin amiyane bir tabirle bu sümsüklüğünün sebebi ne.Evet ailesini,işini, evini görebiliyorsunuz ama merak ediyorsunuz peki bu adamın ruhu nerede?

İkinci bölümde yani Raif bey’in defterindeki gizemler çözüldükçe anlayabiliyorsunuz.Zaten Raif bey hep yalnızmış. Gerçek hayatta insanlardan kaçsada,çekingen bir insan olsa da hayal dünyasında inanılmaz cesur ve alabildiğine özgür. Hayallerinde hep kendi insanını aramış.Bir gün bir sergi olmadığını düşündüğünüz ruhunu uyandırıyor..

Her gün,daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır,fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor;rastgale gözüme çarpmış gibi önünde durduğum ‘Kürk Mantolu Madonna’yı seyre dalıyor,ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyorsunuz.

Başka yollardan gitseler de amaçları aynı olan yani kendi insanlarını arayan iki kişinin yolları kesişiyor.Aşkları insanın ruhuna işliyor.Ayrılığın bedelini okuyunca koca bir ahhh çekmekten kendimi alıkoyamadım.

Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum kırgınlık,adeta bütün insanlara dağılmıştır; çünkü o benim için bütün insanlığın timsalidir.

Ve Raif bey’in ruhu yine ve yeniden gözlerini,kulaklarını,hislerini,düşüncelerini kapatarak kendini uykuya bırakıyor.

Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır ve ben onu kaybettim

Yazar:Sabahattin Ali
Sayfa:160
Yapı Kredi Yayınları

Salı, Nisan 24, 2012

Bizken ben olmayı da bildik-Mim


Efendim geldik bir mim daha cevaplamaya.Nil'cim saolsun mimleşim beni öncelikle teşekkür ediyorum kendilerine ve hemen cevaplara geçiyorum.

Mesleğin seni mutlu ediyor mu?
Hayır etmiyor ,çünkü insanları memnun etmek gerçekten zor.Çok nadir zamanlarda kayışları sıyırdığım zaman azcık şikayet ederim.Aslında ortada şikayet edecek bir durumda yok yani olmamalı.Şunu düşünürüm peki mutlusuzluğu gidermek için başka meslek seçmeği hiç denedin mi?Cevabı çok aşikar olduğu için konuşmaya çok da hakkım olmadığını düşünüyorum.

Dilediğin meslek miydi?
Hayır.Ben küçükken hep ne olmak istediğimi bilmiştim.Balerin.Sonraları klasik-modern hiç farketmez dedim ama olmadı

Yalnız mı, ilişkide yaşamayı mı tercih ediyorsun ?
Aslında bu soruyu ben mi? biz mi diye düşünmek lazım.Çok alışmıştım ben olmaya.Yani yalnız sinemaya gitmeye, kafama estiği saatte çıkıp sahilde yürümeye,istediğim zaman kabuğuma çekilmeye,hiçbir konuda kendimi zorlamamaya,kararlarımı kendim vermeye... Sonra Erol girdi hayatıma.Bir gün dedi ki bana ‘farkında mısın konuşurken bile biz demiyorsun’ Zınk diye kaldım Beşiktaş sahilinde.İlk zamanlar ne çok zorlanmıştım ben bu kelimeye.Biz olduk zamanla ama bunu yaparken ‘ben’liklerimizi de unutmadık.Kendimize nefes alacak alanlar açtık Kendimizi birbirimizin bir eşyası gibi görmedik.Yani biz ilişki içinde yalnız olmayı da bildik.

Tatsız durumlardan kaçınmak için yalan söyler misin, dürüst ol!
Söylerim.Bu yalan asla aileme,çok sevdiklerime karşı olmaz yoksa ahh o vicdanım yok mu beni rahat bırakmaz.Müşterilerime karşı söylerim.İnsanlık hali bazen unutabiliyor insan müşterim Ayla hanım 17,00 de arayacaktınız geç kaldınız der ımm kusura bakmayın şirket dışındaydın,acil bir işim vardı yeni geldim çok rahat diyebilirim.Bu beni rahatsız etmez şimdi iki tarafında gerilemesine ne gerek var...

Yabancı bir dil konuşuyor musun?
İngilizce vardı bir zamanlar,10 yıldır rahat kullanmıyorum

Rüyandaki evde oturuyor musun? taşınmak veya yurt dışına gitmek istiyor musun?
Evimden memnunum.5 odalı olsun,manzarası şuraya baksın diye hiç hayalim olmadı benim. Sadece şöyle bir hayalimiz vardı ailelerimizin değil bizim kazanıp,emek harcayıp kurduğumuz bir evimizin olmasını çok istedik.Allah’a şükür oldu da.Kendi emeklerimizle bir ev aldık fakat ailelere çok uzak gittik.O yüzden tam netlik kazanmamasına rağmen taşınma var gündemimizde. Çünkü çocuğum yollarda çok yoruluyor.Bakalım kısmet tabii

Yurt dışında yaşamayı hiç düşünmedim nedense. Evet gezeyim ama yaşamak mı hiç istemedim. Fırsatım da oldu.Okuldan mezun olduğumda Kanada’ya gönderecekti annem beni. Bağlantıları yaptı,çok çabaladı bende tık yok.Ben gitmem de gitmem diyorum.Annem ikna etmeye çalışıyor,olmadı 2-3 sene sonra dönersin dedi. Babamı işliyorum ben ’annem beni istemiyor,başkası göndermemek için çabalar benim ki başından atmak istiyor diye yalancıktan ağladım hatta dün gibi aklımda o anı.Babam masaya vurdu elini kız gitmiyor zorla mı? Heyttttt aslan babam benim...Gitmedim...Bazen sorgularım kararımı,düşünüyorum galiba annem o zamanlar çok haklıydı..

Mobilya değiştirmeyi sever misin?
Eğer şu kafayla baştan aşağıya bir ev kursaydım kesinlikle renkli,cıvıl cıvıl yani kısacası bahar gibi bir evim olurdu.Ama değiştirmeyi düşünmüyorum.Ben kurulu düzenimi seven biriyim.Hiç kimse beni tekli koltuğun yerini değiştirirken göremez.Onun yeri cam kenarındadır o kadar.Rahatsız da olmam.Hatta evdeki değişiklik beni gerebilir...

Çevreye, hayvan korumaya katkın var mı?
Çok fazla katkım yok diye düşünüyorum.Oğlumuzu hayvanlara ve tabiata karşı duyarlı bir biçimde yetiştirmeye çalışıyoruz,sokak köpeklerini ara sıra Erol’la tontalak besliyor.Oğlum ağaçlar konusunda çok hassas, hatta budanmasına bile karşı çok bağırıyor:) Diyorum ki çocuklarımız bizlerin geleceği ve onları bu bilinçle yetiştirmek en büyük sorumluluğumuz...

Televizyon ve filmleri sever misin?
Eray doğunca dizi izlemeye başladım yoksa bir türlü gece geçmiyordu.Gececi bir oğlum vardı benim.O zaman zarfında kah hüzünledim kah eğlendim yani kısaca iyi zaman geçirdim.Artık eskiye döndüm.Televizyonla arama kalın bir duvar ördüm.Aaa pardon unuttum seyrediyorum. Keloğlan, calliou ve birkaç tane daha var bazı çizgi filmlerin sıkı bir takipçisiyim.

Bırakmak istemediğin kötü huyların var mı?
Var olmaz mı?İnsanlara olduğundan daha fazla değer vermek istemiyorum bu beni gerçekten çok yoruyor.

Loto veya benzeri şans oyunu oynar mısın?
Kendi kazandığım parayla hiç oynadım.Bazen ailemi düşünüyordum da gerçekten ben onların kızı mıyım diye. Annem borsa oynar sabah erken çıkar akşam gelirdi,(bu ülkede borsada bir şans oyunu sayılır)hatta bir borsa dergisinde fotoğrafı bile vardı.Başlık mutfaktan borsaya diye...Loto,sayısal akla gelebilecek herşey oynanırdı bizde.Ben hiç sevmedim şans oyunlarını.Babam yılbaşı için alırdı herkese tek tek çektirirdi ancak işte o zaman yılda bir kere biletim olurdu benim.Evlendim değişmedi hala. Bilet alır tontalak ve bize çektirir.Söylemeye gerek var mı bilmem ama bir amorti bile vurmaz bana....

Bende bu mimi cevaplamak isteyen herkese gönderiyorum,başka mimlerde buluşmak üzere esen kalın..

Alacakaranlık

Üç şeyden kesinlikle emindim.Birincisi, Edward kesinlikle bir vampirdi.İkincisi, onun ne kadar güçlü olduğunu bilmediğim bu vampir yani benim kanıma susamıştı.Üçüncüsü, ona koşulsuz ve geri dönülmez biçimde aşıktım.

Ve itiraf zamanı....Alacakaranlık serisine kesinlikle önyargılı baktığımı itiraf etmeliyim.Ne bilim daha çok 15-25 yaş arasına hitap ettiği için ya da Erol’un düştüğü yanılgıya(hiç affetmem sevdiceğime de kaşla göz arası çakarım)düştüğüm için bu seriyi hep görmezden geldim. Erol’un yanılgısı neydi daha faydalı kitaplar okumalı fikrine sıkı sıkıya bağlıdır.

Bu aralar daha öncede bahsettiğim gibi içimde bulunduğum gerçeklikten çıkmak için fantastik,polisiye kitaplarına kendimi verdim. Arkadaşım tavsiye etti bu dönemde kesinlikle bu seriyi okumalısın,inan sana çok iyi gelecek dedi.İnadım kırıldı ve bu seriye başladım.Ah okumakta ne kadar geç kaldığımı anladım,kendimi eleştirdim.Kitapların hiç gençlik,orta yaş, ihtiyarlık,bir ayağı çukurda gibi kategorisi olur mu diye çok utandım.

İçimde bulunduğum gerçeklikten bir an sıyrılmış kendimi havası sürekli kasvetli,yağışlı ve küçük bir kasaba olan Forks da buldum.Çok kısa bir sürede bu kitabı bitirdim.Aslında yarını düşünmeden edemeyenlerdenim ben.Ertesi gün iş olduğu halde iki gece uykumdan feragat ettim yani bu kitap bana yarınımı unutturdu diyebilirim.Dili akıcı ve sade.Kitap ayrıca klasik kana susamış vampir imajını yerle bir ediyor. Tabutta yaşamaları,gündüz dışarıya çıkmamaları gibi bir sürü şeyi çürüterek daha farklı bir gözle bakmayı sağlıyor.Tabi ana tema AŞK. Ve aslan kuzuya aşık oluyor.Kitabın kapağında zaten bu da vurgulanıyor

Yasak Meyve=Yasak Aşk yani
Vampir=İnsan Aşkı

Düşündüm bu kitabı elimden bırakamama sebebimi.İmkansız görünen aşkın hüznü,Bella’nın herşeyi olduğu gibi kabul eden cesareti,Edward’ın tutkusu....

Ve şuna karar verdim aşkı kadın yazarlar galiba çok daha güzel anlatıyor...

Yazar:Stephenie Meyer
Çeviren:Hüseyin Baran
Sayfa sayısı:400
Epsilon Yayınları

Not:Serinin üç kitabını sipariş ettim ama tatilden sebep gelmedi .Serinin arasına asla başka kitap sıkıştırmam ama mecbur kaldım:)Hemen kitapçıya gidip KürkMantolu Madonna'yı aldım,elimde şu an....


Perşembe, Nisan 19, 2012

Çok İnsan

Alışkanlıklar!!!

Hep biz mi birşeyler öğreteceğiz Eray’a tabiki o da öğretecek anne ve babasına.Haftasonu çişim geldi annecim dedi haydi  koşşşş gidelim dedim.Banyonun önüne geldik hem banyonun ışığını hem de holun ışığı yaktım.Bu durum Eray’ın pek hoşuna gitmedi.

Hipsini(hepsini) yakma annecim sadece toooletin yak.

Ne yalan söyleyeyim çok hoşuma gitti.Her ama her çişe gittiğinde mutlaka(bir kere es çektiğini görmedim)uyarır beni.Sakın annecim peçepeyi(peçeteyi)tooolete atma,çüpe at tıkanıyor sonra....Bu okulda kazandığı bir alışkanlık.Öğretmeni demiş ona.Eray bir alışkanlığı kazanana kadar zorlar insanı ama kazandıktan sonra var ya...

Diploma!!!

İşine geldiği gibi davranmak konusunda ise yakında diplomasını alacak tontalak hepinizi yemin törenine bekleriz.Samsundan dönerken babasına..

-Babacimmm nütfen ababayı ben kullanayım
-Sen küçüksün araba kullanamazsın
-hayır büyüdüm ben
-Eray’cım büyüdüğünde ancak araba kullanabilirsin
babayı ikna etmek için vurucu laf Eray’dan gelir

-döz(söz)babacım ababayı yavaş kullanırım....

Pazartesi akşam Keloğlan seyrediyor tontalak bir de en heyecanlı bölümünde ki hiç sormayın.Eve de gitmemiz lazım,teyzesi ayağa kalması için dedi ki hadi Eray’cım arabayla gezdir beni...Deyzecim ben çüçüğüm ababa kullanamam ki.... Ha yemin töreni mi? saat,mekan bir ara bildiririm.

İş İş İş !!!

Arabadayız herzaman ki gibi sohbet ediyoruz.Birden yeden ben para kazanmıyom annecim, yeden ben işe gitmiyom annecim diye isyan bayraklarını açtı.Çünkü çocuklar işe değil okula gider büyüdüğünde inşallah o günlerde gelecek Eray’cım dedim.Hemen çözüm üretti

-Immm annecim sen Eray ol okula git,ben Ayla oluyom işe gideyom...Nütfeennnnn....

Ah ne çok isterdim aslında bu kurtlar sofrasından  vakitlice kalkabilmeyi.

İş Eray'a eğlenceli geliyor,çünkü buraya geldiğinde gel buraya otur kalem verelim resim yap,şeker verelim, bilgisayarla oyna ohhh bir ilgi bir ilgi....Kadrolu olsunda daha sonra göreceğim ben onu...

Not: Bu aralar en çok ‘çok insan’ lafına gülüyorum. Celine’in ne kadar iyi bir insan olduğunu söyleyecek ya Eray şöyle diyor ‘annecim Selin çok insan’ ya da ‘annecim abi çok insan’....

Çarşamba, Nisan 18, 2012

Zarafet-Audrey Hepburn

Kitabın kapağındaki fotoğrafı ilk gördüğümde bu kitabın adı ‘Zarafet’ten başka bir şey olamazdı zaten dedim.Zarafetin vücut bulmuş hali Audrey Hepburn yani tam adıyla Audrey Kathleen Rustov...

Audrey bir baronesin kızı babası ise İngiliz bir bankacı.Ella van Heemstra kızını iyi yetiştirse de sevgisini göstermeyen, soğuk ve mesafeli bir anneymiş..Babası evi terkederek kendi deyimiyle Audurey’i hayat boyu sürecek bir güvensizliğe mahkum etmiş.Bu yüzdendir ki her evliliğinde terkedilme korkusu yaşamış.Bu şefkat açlığı onu hep aile kurmaya ve çocukları olması özlemiyle doldurmuş.O çocuklarının olmasını çok istiyormuş(iki evliliğinden iki çocuğu oldu) çünkü sevgiyi sadece almak değil vermek de istemiş.

Savaşı görmüş evlerinden ayrılmak zorunda kalınca tüm varlıklarını kaybettiği için sefaleti de yaşamış.Bale eğitimi bu yüzden yarım kalmış.Savaş bittiğinde barones annesi kızının bale eğitimi tamamlayabilmesi için aşçılıktan tutunda,çöp toplayıp merdiven silmeye kadar her işi yapmış.Ne var ki savaşın vücudunda bıraktığı izler vardı.Kas esnekliği bale kariyeri için uygun değildi ve daha erken eğitime başlamadığı için hiçbir zaman baş balerin olamayacaktı. Bu nedenle balerin olma hayallerine bir gün son verdi.

Para kazanmak için modellik yapıp müzikallerde dans etti.Oyuncu olmak gibi bir ideali yokken kader bir gün oyuncu hem de dünya üzerinde tanınmış bir oyuncu olmak için kapılarını araladı..Başarılı,vasat bir sürü film yapsa da ‘The Nun’s Story filmi Audrey’in hayatında birşeyleri sonsuza kadar değiştirdi.Kendi deyimiyle o film Audrey’in içine yıllar sonra çiçek verecek tohumlar atmıştı.


Çocuklarına daha çok vakit ayırmak için kariyerine ara verdi.'Yaşamak hayata birşeyler vermektir.Eğer bundan vazgeçersen yaşamının bir anlamı kalmaz'.... Bu düşünceyle UNICEF’in iyi niyet elçisi olarak başvurdu ve kabul edildi.Çok da güzel işler yapıp insanların dikkatini Somali de,Etiyopya da aç çocukların üzerine çekti,bağışlar topladı....Ben toplu suça değil, toplu sorumluluğa inanıyorum,Somali bizim sorumluluğumuz....

Kitabı okurken herkesin onu ne kadar çok sevdiğini hissediyorsunuz.Dakik,çalışkan,kapristen uzak,alçak gönüllü,zarif,işini yaparken değerlerinden ödün vermeyen... Son zamanlarını okurken yani iyi niyet elçisiyken yaptıklarını, söylediklerini okuduğumda yüreği ne kadar kocamanmış dedim.Bu yüreği bir nebzede olsun hissedebildiğim için bu kitabı çok sevdim.

Yazar: Donald Spoto
Çevirmen:Beril Tüccarbaşıoğlu Uğur
Sayfa:360
Artemis Yayınları

Pazartesi, Nisan 16, 2012

Bebek İşi


Eray’ın çarşamba yıl sonu için fotoğraf çekimi var sonrasında da galiba mini bir parti ile devam edecekler güne.Karneye not bölümüne öğretmeni ’Eray’cım o gün çok şık giyinir misin yazmış’. Pantolonları hep kısa geliyordu,ayakkabı da almamız lazımdı çıktık alışverişe. Gri pantolon ve conserve aldık.Böylece evdeki gömleği de bir şekilde değerlendirdik.(tabi ben yelek de almak istemiştim ama bulamadım düzgün bir şey)Nasıl bir şey alalım diye düşünürken converse geldi aklıma ama minik adam ben bunu giymem diye çığlık attı.Sordum nedenini’ ayakkabının neyini beğenmedin Eray’cım’....

-Çünkü bebek İŞİ

Kendi ağzımı kapadıktan sonra bize yardımcı olan ablaya baktım o da işiniz çok zor diyordu gözlerini kocaman açmış halde.Çaprazda da başka abi vardı görevli o kahkaha atmakla meşguldü.Birden abinin ayakkabılarını gördüm.BİNGO.Abinin ayakkabıları da Eray’a alacağımız ayakkabıların aynı.Eray’cım bebek işi değil bu ayakkabılar çocuk işi, hatta genç adam işi baksana abinin ayakkabılarına senin ayakkabıların aynı.Bebek işi olsa sence abi giyer miydi bu ayakkabıları.Evet Eray cevap bekliyorum dedim itiraz gelmediğine göre demek ki kabul etti:)

Okuldaki çekilen fotoğraflar Allah bilir ne zaman geçer elimize dedim o yüzden kendi fotoğraf çekimini kendim yaptım.Ayakkabıları da kıyafetine yakışmamış mı ama:)

Not:Geçen hafta işten dönünce sordum'Eray'cım okulda neler yaptın.Eray dudaklarını büktü,başını öne eğdi ve 'annecim Ömer bana bebek dedi....Bence bir çocuğa edilecek en büyük hakaret 'BEBEK'

Cuma, Nisan 13, 2012

Eray yok dediler bana o an aklım uçtu sandım

Gün kötü başlamıştı zaten, aksi gibi her işim de ters gitti.Sürekli ama sürekli bugün bitsin artık dedim,işe güce kafayı fena taktım.Öyle bir olay yaşadım ki biraz önce Allah'ım sana şükürler olsun dedim en sonunda.Tokat gibi geldi bu olay.Hala ellerim titriyor ya gerçtekten olmasaydı ben ne yapardım diye ağlıyorum.Kendimi tutamıyorum sinirlerim öyle bozuldu ki ağladıkça ağlıyorum

16,05 gibi aradım annemi,Eray henüz gelmedi dedi. Bazen trafiğe takılır servis 16,15 gibi gelir,umursamadım. 16,20 gibi aradı annem çok sinirliydi madem Eray'ı bindirmeyin dedinizde bana neden haber vermediniz diye kızdı.Ne diyorsun anne sen diyebildim sadece.Ahmet bey'i aradım servis gelmeyince 'Eray bindirilmedi,telefon gelmiş okula Eray'ı servise vermeyin demiş biri'....Annemin aklı karışmış olmalı biz öyle desek neden 16,05 de Eray gelmiş mi diye arayayım ki...Anne çabuk kapa anne çabuk kapa okulu arayacağım diye höykürdüm, Erol'u hemen aradım.Benden habersiz demezsin ama yinede sorayım okulu arayıp sen mi bindirmeyin Eray'ı dedin diye sordum.Sen neden bahsediyorsun diye sorunca çabucak telefonu kapayıp öğretmeni aradım telefonu herzaman ki gibi meşgul işte...Okulu aradım ben Ayla Eray okulda mı dedim.Hayır Eray okulda yok ki diyince sadece koltuğumdan fırlayıp Eray okulda yok mu diye çığlık attım.Düşünmeye çalışıyorum ama yok düşünemiyorum.Nasıl olmaz Eray okulda servise bindirilmemiş dedim zorlukla.Çığlık atacağım da öyle bir yumru oturdu ki o dakika boğazıma....Eray nerde diye zorlukla sorabildim.Karşıdaki kişi dedi ki heee Eray mı,Eray okulda ben Berat'ı sordunuz sandım.Eray neden servise bindirilmedi dedim ama bir yandan ağlıyorum.Okul da olduğunu öğrendim öğrenmesine ama sinirler yay gibi gerilmiş,kendime gelemedim.Sonra öğretmen yardımcı öğretmeni aradı anlaşıldı ki arayan Ege'nin annesi Ege'yi servise bindirmeyin demiş ama telefondaki kişi Eray anlamış bindirilmemiş.

Yok daha fazla yazamayacağım.Şükürler olsun...

Not:Teyzemiz hemen koştu Eray'ı okula almaya..Araba koltuğu yok onun arabasında annanemizde gitti yanında.Oğlum neden servise binmedin demiş annem Eray'a...Babacim okul'u aramış Eray okulda kalsın annanecim demiş.Beni okulda bıraktılar annanecim.....:( Bunu duyunca var ya yine açtım çeşmeleri ne yapayım sinirlerim o kadar bozuldu ki toplayamıyorum.

Perşembe, Nisan 12, 2012

Oğula Nasihat

Yine geç bir vakit döndük evimize sokak kapının önündeyiz ve herzaman ki gibi Erol’la anahtarını sen çıkar banane ben çıkarmam tartışmasını yapıyoruz.Ve yine herzaman ki gibi Erol almamış anahtarını bende çantamın içindeki anahtarımı arıyorum.O dakikalar çantanın içindekileri göster mimi bana gelmediği için dualar ediyorum lakin bu dağınıklığı bir başak olarak nasıl izah ederdim hiç bilemiyorum.Kulaklarım alışmamış bu sese yani sessizliğin sesine.Göz ucumla Eray’a bakıyorum Eray cephesinde bir atak yok,off bu anahtarı da ara Allah ara yok.

Ahaaa buldim onii diyerek tam sevincimi dile getirmişken Eray’ı görüyorum ve sakinliğinin sebebini anlıyorum. O saatte daire 1’in zilini çalıyor nasılda basıyor zile gizli kapaklı.. Babasıyla resmen irkiliyoruz Allah bilir kaç kere bastı o zile.Demek ki adam evde yok alnımızda ki teri siliyoruz.Bizim bu durumu çaktığımızı anlayan tontalak aceleyle tüm zillere basmaya çalıştı, babası elini tuttu evet ama o ara kaç zile bastı bilmiyoruz zaten bilmekte istemiyoruz. Biraz bekleyip çıkan olursa şey gak guk muk biz daire 11 yanlışlıkla şey oldu demek istiyorum ama Erol kolumdan çekiştirdiği için vınlıyoruz(yalan yok özür dilemek için tam tamına bir buçuk dakika bekledim vicdanım rahat) Asansörde çok kızdım tontalağa bu şekilde insanları nasıl rahatsız edersin diye.Bir daha yapmayacağım annecim dedi de gel de inan bu lafa.

Evet duyuyorum sesinizi sen hiç çocuk olmadın mı? Sen hiç milletin ziline basıp kaçmadın mı?Hazırlıklıyım sonuçta bu soruya hemen cevap hakkımı kullanıyorum.Evet çocuk oldum ve evet milletin zillerine basıp kaçtım.Lakin bir sorun bunu niye yaptım.Bizim bir amacımız vardı bir kere.Yani tontalak gibi can sıkıntısı ya da keyif için çalmadık, biz genelde bayramları çalardık zilleri.Yani el öpmeye gittiğimizde para değil şeker verenlerin zilleri olurdu bu.Yooo intikam mı afferdeniz ama o zamanlar bizim dünyamızda böyle bir kelimeye yer yoktu.Para değil şeker verdikleri için bir şekilde kırgınlığımızı ya da nasıl diyeyim size hayal kırıklığımızı dile getirirdik amacımız sadece buydu.Hem biz o yaşlarda usulu erkanı da bilirdik yani ne sabahın köründe ne akşamın darında zile basıp milleti rahatsız ederdik. Genelde operasyonu öğlen civarı yapardık...

Yaa anladın mı tontalak efendi sana neden o kadar kızdığımı.Bir şeyi yaparken annecim bir amacın olmalı, ha bir de yaptığın iş usule erkana uygun mu bir dönüp bakmalı

Not: Şahsen Eray'ın programına yetişemiyorum.Çocuk benden daha sosyal. Bugün arkadaşlarıyla tiyatroya gidecek:))Tiyatroya dıdaktör gibi birşey diyor ve ekliyor ben bilemiyom annecim...Olsun Eray'cım biraz daha büyüyünce dilin döner, tiyatro diyebilirsin dediğimde kocaman güldü.

Çarşamba, Nisan 11, 2012

Parnak Göster

Dün akşam Eray devli bir masal anlat dedi bana.Karanlık uzanmışız üçümüzde boylu boyunca hopps başladım anlatmaya.Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur zaman içinde tam demişken tontalaktan hemen itiraz sesleri yükseldi.Hayır sen cancık(yanlış) biliyon annecim,öyle değil dedi. Önce ya havle çektim sonra doğrusunu sen söyle o zaman dedim.

Bir varmış bir şey yokmuş karpuz zamanında diye başlayacakmışım

İtiraz etmedim her masal aynı başlayacak değil ya hem neden karpuz zamanı olmasın ki dedim.Biz küçükken hatırlıyorum büyükannelerimize sen ne zaman doğdun diye sorduğumuzda demezler miydi çeltik tarlaya atıldığında,buğday zamanında,fındıklar toplandığı zaman.... Eray’ın da masalı karpuz zamanında geçsin ne olacak ki hem çocuğumun yaratıcılığını mı kısıtlayayım..Şişşştt sessizlik anlatmaya devam ediyorum,masalı anlatıp uyumamız lazım malum Eray 06,30 da kalkacak.

Bir varmış bir şey yokmuş karpuz zamanında çok güzel ülkelerin birinde dev ailesi yaşarmış. Bu aile aralarına minik devin katılması ile mutluluklarına mutluluk katmış.Küçük devin annesi- babası işe gittiği için her sabah dev oğullarını okula götürüyormuş.İtiraz yine geldi tontalaktan

-Hayır annecim dev okula gitmez
-Neden okula gitmez
-Çünkü devler okula sığamazlar
-Sığarlar Eray’cım neden sığmasınlar ki
-Çünkü okullar çok çüçükler ,sığamazlar
-Devlerin okulları da kocaman,kendi okulun gibi değil Eray’cım.Onların okulunun onların sığacağı gibi kocamannnnn olduğunu düşün

Ses yok tontalak efendi demek ki devam etmemi istiyor.Bu dev her gün okula gidiyormuş, orada gerçekten çok mutluymuş ama bir gün ne görsün.Tüm dev arkadaşlarının çok büyük kalemleri varmış ama bu devin kalemi küçücükmüş.(ben bu filmi bir yerde gördüm sanki)Dev bunu görünce çok üzülmüş.İtiraz etti tabiki şimdi nereye itiraz etti hep birlikte bir bakalım

-Hayır annecim devler üzülmezler
-Neden üzülmesinler Eray’cım devlerin de duyguları var sonuçta yani galiba
-hayır üzülmez annecim

Bu masal da onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine dememi sakın beklemeyin çünkü biz masalı tontalağın itirazları yüzünden bitiremedik.Hep aynı şeyi yapıyor zaten yani sürekli itiraz ederek benim yaratıcılığımı kısıtlıyor ve asla bir masalı bitiremiyorum. Ben de hemen topu ona atıyorum. Dün akşam da aynı şeyi yaptım ‘O zaman devli masal sen anlat da ben dinleyeyim tontalak efendi’ dedim.Başladı anlatmaya buyrun hep birlikte dinleyelim.

Bir varmış bir şey yokmuş karpuz zamanında bir dev varmış.Açıkmış annecine yemek yapmış.Uykusu saati gelmiş,uyumuş:)

Horrrrr biz ailecek çoktan uyuduk.Ha bu arada bugüne kadar dinlediğim en kısa ve en güzel masaldı bu. Düşünün kendi açıkmış ama annesine yemek yapmış,uyku saatinin geldiğini bilmiş (zaten ancak bu masallarda olur)ve itirazsız uyumuş.Son olarak herkesin çocuğu kendisine özel.....

Bu bir sanat sonuçta!!!

Akşam eve giderken Erol benzinciye girdi.Eray hemen sordu

-Yeden benzin alıyoz
-Çünkü araba açıkmış Eray’cım
-Annecim arabalar acıkmaz,anneler acıkır,babalar acıkır,cocuklar acıkır,dedeler acıkır.... ama arabalar acıkmaz

Ama ben ama ben teşhis sanatını kullanarak benzinciye neden girdiğimizi anlatmaya çalışıyordum, böyle beni bozmana gerek yoktu o yüzden öğren de gel tamam mı? tontalak efendi demek çok istedim.Ama demedim çünkü bir şey hatırladım.Çocuğum okulda daha edebi sanatlar konusuna gelmedi. Eee o da çok haklı....

Not: Bu aralar evde en çok sevdiğimiz replik Parnak göster:)Yine arabadayız Eray bize bir soru sordu ama soruyu hatırlamıyorum.Annecim babacım şunu(soruyu hatırlayamıyorum) kim bilcek parnak gösterin(kaldırın demek istiyor) der dermez parmağını kaldırdı 'ben parnak gösterdim üçgen ben bildim annecim ben bildim’ dedi.Güldüm hemen ekledi 'parnak gösterin öttetmen öğretti'......

Bu uyanıkla benim başım dertte bana hak veren lütfen PARNAK GÖSTERSİN

Salı, Nisan 10, 2012

Hadi ağla annecim

İnsanlık Dersi!!!

Ankara’da bir dede vardı hani,parkta bankta oturmuştu Eray’da tanımadığı adama dedecim diye seslenmişti.Yaşlı adam da ben senin deden değilim benim torunlarım var diyip herkesi dumura uğratmıştı.Eray’a söylemesine rağmen harbi bozuldum bu lafa hatta başladım trip atmaya.Eray’ın umrunda bile değil adama sürekli laf atıyor boyna.Sonra geç oldu hadi Eray gidiyoruz dedim koşa koşa yanıma geldi sonra birden ‘ayyy annecim dedecimin elini öpmeyi unuttum dedi. Koşa koşa tekrar adamın yanına gitti ve dedi ki ‘ biz gidiyoz ver elini öpeyim dedecim diyerek bana da dahil oradaki herkese insanlık dersi verdi.

Süpprizzzz!!!
Tontalağım arabada 'sana sürpriz yapcam ben annecim' dedi. Ne yapacaksın çok merak ettim dedim,canım annem şarkısını söyleyeceğim dedi başladı Pepee’den canım annem şarkısını yüreğime nakşetmeye... Annemmmm güzellll annemmm..Oyy sesi nasıl da kadife gibi bir baksanıza :)Sonra biraz bekledi tık yok bende tekrar söyledi sonra beklemekten usanmış bir ses tonuyla demez mi ‘ağla hadi ağla annecim’..O şarkıyı yüreğime nakşederken benim de duygusala bağlanıp ağlamam lazımmış usulü bilemedim:) Ama azimliyim, biliyorum öğrenebilirim.

Oynayacağım ama yerim dar!!!

Öğretmeni aradı Eray’ın dün biraz konuştuk faaliyetini yapmak istemiyormuş sebebi de herkesin boya kalemi büyük Eray’ın ise küçükmüş.İkna edememiş.Çok içerliyor kendi boya kalemlerinin küçük olmasını dedi. Tamam alırım yarın gönderirim dedim. Güldüm, şimdeden başladık dedim arkadaşa.Yakında der onun ayakkabısı Adidas benim ki neden Nike demelere....

En güzel sohbetleri arabada yapıyoruz Eray’la malum yol uzun,anlatıyor da anlatıyor tontalak. Dün herkese çok kırgındı küçük bey.

-Eray’cım neler yaptın okulda
-ötetmen şeker vermedi,elimden aldı(başı öne düşüp,dudakları büzdü)
-öğretmeninle konuştum derslerini yapmamışsın,o yüzden ödül vermemiş sana,neden derslerini yapmıyorsun
-ÇÜNKÜ gızdım(kızdım)
-kime kızdın
-arkadaşlarıma gızdım
-neden ne yaptılar ki sana
-benimle paylaşmadılar babaciimmm(erola döndü bu sefer)
-kalemleri mi paylaşmadılar(erol’a öğretmenle telefon görüşmesi anlattım)
-galemleri,uyuncakları paylaşmadılar benle,Ayşııgule(Ayşegül) çok gızdım
-Sen Ayşegül’le paylaşıyor musun  peki kalemlerini, oyuncaklarını
-evet babacimmmmm( benden duymuş olmayın külliyen yalan)
-Eray’cım şimdi sana büyük boya kalemleri alacağım yarın okulda derslerini yapmaya söz veriyor musun?
-evet döz annecim,Hasan GİBİ al galemleri
-tamam anlaştık o zaman ...Peki okul da ne yaptın başka
-Selin büüüün (bugün)okula gelmedi annecim(yine kafa öne düştü)
-Celine neden gelmedi biliyor musun?
-ÇÜNKÜ Selin beni sevmiyor annecim
-Eray Celine niye seni sevmesin,seviyordur belki hastalanmıştır ondan gelmemiş olabilir mi?

Ses yok düşünüyor .İtiraz etmediğine göre benimle aynı düşünüyor manevra kabiliyeti iyidir çocuğumun güzel manevra ile konuyu değiştiriyor.

-Bilgisayar abi beni ısırdı büüüün(bilgisayar derslerine giren öğretmen)
-Bilgisayar dersiniz mi vardı sizin,neler yaptınız derste
-Bilgisayar abi yanağımı ısırdı(Eray hep magazinsel haberler peşinde)
-Bilgisayar abi sakın seni sevmiş olmasın
-hı hııı sevdi ,babacim sen bilgisayar abiyi gördünn
-yok görmedim Eray’cım bilgisayar abi nasıl biri
-ımmm boynu çok kısa (biz tabi iyi biri diye bir cevap bekliyoruz)

Anne-babanın da manevra yeteneği fena değildir

-Eray’cım anlat bakalım bilgisayar dersinde neler yaptınız,çok merak ettim
-fare var annecim, fareyi şöyle yaptık(hareketini gösteriyor ,fareyi oynatıyorlarmış)

Bilgisayar dersini anlattı da anlattı tontalak sonra kalemleri aldık,tekrar arabaya bindik çok sevindi,baktı baktı güldü.Bugün dersini yapmadığına pişman olmuş gibi bir ses tonuyla birden ‘ben dersimi yapacaktım annecim ama ötetmen dersi elimden çekti’dedi.Bahanemiz çok bu aralar kalemleri küçükmüş,öğretmen elinden almış, oynacakmış ama yeri darmış hesabı gibi yani....

Not: Dün akşam işten döndük kapıda tontalak 'hojjjgeldiniz' deyip kucağıma atladı.Herkese dedim  anne Karadenizli,baba Karadenizli ama çocuğumuzun saf kanJ Trakyalı (Be hala devam ediyor, buna hojjjjgeldniz de eklendi,bakalım sırada ne var).Fotoğraflar ise geçen yazdan

Pazartesi, Nisan 09, 2012

The Hunger Games-Açlık Oyunları


Tontalağımla babası babaannenin köy evine patates ekmeye gideceklerdi malum babaanneler artık sezonu açtı. Ben de eskisi gibi kendi başıma bir program yapmak istedim.Ne kadar çok kalabalığı sevsem de ara sıra yalnızlığı ararım.Çok özlemişim tek başına vakit geçirmeyi. Yolda beni bıraktılar metro ile gideceğim yere gittim önce D&R da biraz gezerim dedim lakin o kadar çok kalabalıktı ki alacağımı alıp kendimi dışarıya attım.Sonra uzun zamandır gitmek isteyip gidemediğim filme yani Açlık oyunlarına girdim.Biliyorum artık herkese böhh geldi bu konudan.

Filmin konusu: Bir zamanlar Kuzey Amerika olarak bilinen bir yerin yıkıntıları içerisinde Panem ulusu yaşamaktadır.Başkent Capitol’ün etrafında 12 bölge bulunmaktadır.Capitol şiddetli ve acımasızdır ve bölgeler bir hat boyunca sıralanmıştır.Onların her biri her yıl yapılan Açlık oyunlarına katılmak zorundadır.Yarışma için her bir bölgeden yaşları 12 ila 18 arasında değişen birer erkek ve bir kız çocuğu göndermek durumundadır . Gidecek kişiler kura ile belirlenir.12. mıntıka da Prim'in adı kuradan çıkınca ablası Katniss kardeşinin yerine gönüllü olarak Açlık oyunlarına katılır.


Yönetmen :Gray Ross
Görüntü Yönetmeni:Tom Stern 
Oyuncular:Jennifer Lawrence,Josh Hutcherson,Liam Hemsworth,Woody Harrelson,Alexander Ludwigawrence,Josh Hutcherson,Liam Hemsworth ,Woody Harrelson,Alexander Ludwig

Filmin görselliğine hiçbirşey diyemem gerçekten görsellik iyiydi yani  sadece o kadar.Filmi kitabın motamot* bir çevirisi olmadığı için değil beğenmeme nedenim. Filmi beğenmedim çünkü filmin bir ruhu, bir duygusu yoktu.Filmde sahneler arasında kopukluklar,keskin geçişler vardı. Arena kısmı ise inanılmaz zayıftı.Kitap da kişilerin karakterleri çok iyi analiz edilmişti.Film de bu o kadar yüzeysel kalmıştı ki o kişi neyi neden yapıyor belli bile değildi(kitabı okumayan öylece bakar yani)Kısacası ben beklediğimi bulamadım.

*Kitapta isyanın simgesi olan alaycı kuş iğnesini Belediye başkanının kızı Magde vermişti ve sonraki bölümlerde çıkacak çok özel bir anlamı vardı.Ama filmde bu iğneyi herhangi bir yerden aldı sıradan bir anlamı varmış gibi....

Cuma, Nisan 06, 2012

Alaycı Kuş

Serinin son kitabı olan Alaycı kuş bu öğlen bitti,sıcağı sıcağına yazayım istedim.İtiraf etmeliyim biraz içim buruldu,bir tuhaf oldum.Sevdiğim kitaplarda ben hep böyle olurum. Yani kurgudan, iyisi-kötüsüyle,günahı-sevabıyla olduğu gibi kabul ettiğim karakterlerden:),mekandan ayrıldığım için olsa gerek bu durum.

Bu son seride Açlık Oyunları burada da devam etti sadece başka bir platformda,arena da değil daha geniş bir alanda. Günümüzde biz buna savaş diyoruz galiba..Diğer iki kitaptaki gibi bir aksiyon yoktu burada.Daha çok psikolojik tahliller, isyan, Katniss’in iki aşk arasındaki gel-gitleri ve tabiki yine şaşırtıcı olaylar....Ne yalan söyleyeyim en çok ben bu gel-git lerden sonra Katniss'in kimi seçeceğini merak ettim.

Kitabın en içimi acıtan bölümlerinden biri Peeta'nın iz sürücü arıların anıları ile oynaması sebebiyle gerçekte ne olup ne olmadığını bilememesi.Bu sebepten ötürü anıları tekrar inşa etmek için tanıdıkları ile birlikte gerçek mi,gerçek değil mi?oyununun başlaması.Ne acı bir anının gerçekten olup olmadığını bilebilmek için başkasına ihtiyaç duymak...

Finalden ise çok memnun oldum çünkü bende serinin ilk başından beri böyle istemiştim.Katniss yeniden doğuşu,iyiliği, bütün kötü günlere rağmen herşeyin yeniden iyi olabileceğine inanan kişiyi yani umudu temsil eden kişiyi seçti...

Sonsöz özellikle çok güzeldi o yüzden orada yer alan bir şarkıyla bitirmek istiyorum bu seriyi.

Çayırın derinliklerinde,söğüdün altında,
Bir çim yatağı,yumuşak bir yastık,
Başını yasla,uykulu gözlerini kapa,
Tekrar açtığında,güneş doğacak artık

Burası güvenli burası sıcak,
Papatyalar seni kötülüklerden koruyacak
Burada rüyaların tatlı,yarın gerçek olacak,
Burada sana olan sevgim her daim yaşayacak.

SON

Not: 'Ben bu seriyi sevdim.Gerçek mi,gerçek değil mi?Cevap veriyorum kesinlikle Gerçek.....

Yazar:Suzanne Collins
Çevirmen:Sevinç Tezcan Yanar
Sayfa:416
Pegasus Yayınları


Perşembe, Nisan 05, 2012

önüm arkam sağım solum sobe saklanmayan ebe


Dayımdayız ev kalabalık muhabbet ise gırla bu sefer dolma tabağı yok ki kucağımda. Çocuklar Eray’ın deyimiyle bambambaç (saklambaç) oynamaya karar veriyor.Ve oyun başlıyor.İşte o an dikkatim dağılıyor muhabbetten kopuşlar yaşıyorum.Eray okulda saklambaç oynar mı bilmem ama genelde bu oyunu annesi, babası,dedesi ve nineleriyle oynar.Benim gördüğüm ilk arkadaş grubuyla saklambaç oynaması ya merak ediyorum neler yapacağını.En küçük Eray diğerleri 6,7 ve 8 yaşında yani hepsi çocuk sonuçta.Eray hevesli ebe olmaya. Bir duvara yumuyor ve başlıyor saymaya bi,ki,üç,döt......Yengem birden ‘kız bu gerçekten sayıyor ya’ diyerek benim kahkaha atmama vesile oluyor.Yani yengesi Eray diğer çocuklardan küçük dediysek de o kadar da küçük değil ya...

Ebe Eray herkesi buluyor ve sobeliyor o kadar mutlu ki benimde mutluluğu ile yüreğim coşuyor.Sonra Eray saklanıyor ve Eren Eray’ı sobeliyor.Eray koşarak yanıma geliyor ben sobelendim annecim diyerek dudak büküyor.Olsun oğlum bir dahaki sefere sen sobelersin durma haydi oyuna diyerek moral vermeye çalışıyorum.Keyifsiz bir halde oyuna dönüyor. Sonra tekrar sobeleniyor, daha bir önceki sobelenme işini sindirememiş tontalağa bu olay fazla geliyor dayanamıyor ben sobelendim annecim diyerek bir başlıyor ki ağlamaya. Gözyaşlarının sanki bir yere yetişmesi lazımmış gibi birbiri ardından dolu dolu bir ağlama Hiç durmadan ama hiç durmadan

Ben sobelendim annecim
Ben sobelendim annecim

Sanki o an var ya o an dünyanın tüm tasası,derdi minicik omuzlarındaymış gibi çöktü yanı başıma.Bende üzülüyorum oyunu bu kadar ciddiye almasına.Adı üstüne oyun bu sonuçta.Tam da o an dank sesi duyuluyor kafamda.Dankkkk.Bu ses birşeyleri yeni yeni idrak etmenin sesi.Dankkkkk....

Biz hep oynarken Eray’ın bizi sobelemesine bilerek izin verdik yavrucağım dört duvarda oyun oynarken mutlu olsun istedik.Halbuki ne kadar yanlış yapmışız.Bu dünyada hangi birimiz sürekli ama sürekli kazandık ki bir oyunda.Hayat bir bütün.Bu bütünde artılar da var eksiler de,kazanmak da var kaybetmekte,başarı da var başarısızlık da....Neden ben oğluma sadece hayatın bazı parçalarını öğreteyim ki.Bütünü göremediği için ayrıca neden bocalasın ki. Eray’a anlatmaya çalıştım o gün ama anlamadı.O gün kararımı Erol’a açıkladım.Sakın sürekli sobelenme ara sıra izin ver seni sobelemesine ara sıra da sobele:)

Her akşam ama her akşam bu oyun oynanır bizde,tontalağım sakın duymasın böhhhh geldi yeminle.Oynarken artık bazen sobeliyorum bazen sobeleniyorum ama mızıkçı Eray babasına çekmiş olmalı hemen çamura yatıyor.

-Annecim ben sobeledim seni
-hayır Eray ben sobeledim
-ben sobe dedim
-sen sobe demeden önce ben zaten sobelemiştim
-hayır annecim ben sobeledim
-hayır Eray’cım ben zaten sobelemiştim,sürekli sen kazanamazsın
-ben kazandım annecim

Dışarıdan biri bizi görse koskoca kadının yaptığına bak çocukla çocuk oluyor diyebilir kanımca.Vallahi dostlar çocuğumun bütünü görebilmesi için......

Fotoğrafın sırrı:Fotoğraf Ankara'da çekildi.Eray bir banka gitti,bankta yaşlıca bir amca oturuyordu. Eray yanına gidip dedecim offff çok yoyulduk(yorulduk)biyaz yatayım dedi.Amca demez mi ben senin deden değilim,benim torunlarım var.Şaşkınlıktan kal geldi bana.Silkenelince tabii ki siz onun dedesi değilsiniz cümlesi döküleverdi ağzımdan.Belli bir yaştan sonra insanlar çocuklaşıyor galiba...

Çarşamba, Nisan 04, 2012

Siz benim annecim-babacim değilsiniz

Her akşam ama her akşam aynı sıkıntı. Yani Eray beyi eve götürmeye ikna etmek.Bazen o kadar çok güçsüzleşiyorum ki o manzara karşında İMDAT diye bağırmak istiyorum. Okuldan doğruca anneanneye giden tontalak efendi akşamları kesinlikle eve dönmek istemiyor.Siz gidin ben burada kalacağım diye ısrar ediyor.Kalsın ne olacak değil tabii herkes evini yurdunu bilmeli.Çok ağlıyor çok o kadar çok huysuzluk yapıyor ki yolda sanki 900 km yol almışız gibi git git git yol bitmiyor.Her gün bizimle gelmemek için yollar arıyor.Dün akşam ki bulduğu çözüm ise şöyleydi:)İşten gelmişiz daha kapıdayız çocuğumun annem diye sarılmasını beklerken 'Hıhhh diz(siz) benim annecim-babacim değilsiniz hadi hadi evinize gidin ben buyada kalcam' demez mi?Annanesi çok ayıp Eray annen-baban ne kadar üzülür dediğinde tontalak efendi bizi kesinlikle tanımadığını iddia etti.

Sonracığıma teyzemiz hasta yatıyor.Ablamın bir huyu var ki hastalığında inanılmaz bir ilgi bekler.Bir ara Eray ateşim var galiba benim bakar mısın dedi?Eray da o an teyzesinin bilgisayarında çalışıyor bu aralar inanın yavrum çok yoğun.

Yarın bakayım(bakarım) şimdi çok işim var diyerek teyzesinden malesef nankör damgasını yedi.

Annecim saolsun haftasonu gelecek misafirlerim için zeytinyağlı yaprak sarması yapmış.Ben kırk defa söyledim ona.Sen sadece içi yap akşam otururken sararım dedim.Sen akşamları ne zaman oturuyorsun ki dedi höğğğ diye kaldım telefonda.Yani otururdum bir ara falan filan derken sarıvermiş canım annem.Dolmalar ve Eray’ın çığlıklarını aldık eve geldik ben işlerimi hallettikten sonra odaya girdim ki Erol ağlıyor yani mış gibi yapıyor.Erol’un kafasına otobüs çarpmış artık olayı görmedim nasıl çarpışsa.Eray sürekli ağlama deyip duruyor babasına.Ben de içten içe diyorum ki yavrum, kuzum kıyamıyor tabii babacığının ağlamasına. Yufka yürekli oğlum benimmmmm diye düşünürken demez mi?

-Ağlama başım ağrıyor benim:)

Offf tatil olayını hala unutturamadık.Pazar kahvaltı edeceğiz masayı hazırlıyorum.

-Tatile gidelim annecim
-Henüz erken Eray’cım şimdi gidemeyiz
-Babam ÖYLE söyledi ama
-nasıl söyledi
-tatile gideceğiz dedi

derken kapı açıldı,ellerinde çaylar adamcağız içeri giriyor.Ben tabii inanılmaz bir sinirli halde bakıyorum ne oldu diye sordu.Erol biz yapmayacağımız şeyleri söz vermeyecektik hani kelimeleri ağzımdan dökülüverdi sonuçta benim canım oğlum annesini mi kandıracak. Hangi konudan bahsettiğini anlamıyorum dedi .Tatile gideceğiz diye söz vermişsin dedim.Kim ben mi söz vermişim der demez iki çift göz Eray’a döndü

-Eray’cım ben sana tatile gideriz mi dedim
-hayır babacım,dedecim demişti
Tutamadım tabii kendimi çünkü kocacımla aramı açacak tontalak birden

-Bir daha beni kandırırsan Eray senin var ya totonu ısırırım

Ve eray beyler der ki

İnsanla(dikkat edelim r yok)ısırmaz annecim,pöpekler(köpek)ısırır.

Not:Bu aralar bir be lafı var ki hiç sormayın.Bir haftadır kullanıyor kaynağını ahh bir bulsam.Sana dedim be, yemeycem be, geldim be....Bu lafı ne zaman unutacak beeeeee.......

Salı, Nisan 03, 2012

Babalar ve Oğullar


Pazar günü ahretliğime gittik oturmaya hem biz iki çift lafın belini kıralım dedik hem de çocuklar kaynaşsın istedik.Eray hastalığı atlattıktan bir hafta sonraya kadar huzurluk yapar.Evet ateş düşmüştür,eski enerjisine kavuşmuştur lakin bir süre daha huzursuzluk olur.O sabah Fulya teyzenlere gideceğiz dediğimde tutturdu önce tatile gidelim annecim sonra Fulya ablacıma gideriz dedi.Odasına gidip kovalarını,kepçelerini,küreklerini hazırladı hadi tatile gidiyoz dedi durdu.Bu aralar tatil olayına çocuğum fena taktı.

Gittiğimizde Mete heyecanla bizi bekliyordu.İlk zamanlar çok güzel anlaştılar,sonra bir tren yüzünden üç çocuk birbirine girdi.Aslında edepsizliği yapan bizim tontalaktı.Raylar ve 7 vagon var Fulya teyze paylaştırıyor vagonları lakin Eray ağlıyor bana şikayet ediyor.Ben hipppsini (hepsini)istiyom annecim hipsini......

Bir ara mutfaktayken Fulya dürttü beni,manzarayı gösterdi,fotoğraflarını çekti.Gerçekten bir tuhaf oldum.O manzaraya takıldım kaldım.Zaman gerçekten ne çabuk geçiyor.Karşılıklı masada çalıştığım,birlikte spor yaptığım,karşısında hüngür hüngür ağladığım, AKM yi birlikte mesken tuttuğum,sırlarımı paylaştığım,tek bir kelime ile neler anlatmak istediğimi anlayan ahretliğimin evindeydik ve biz mutfaktan onları seyrederken babalar ve oğulları camdan yağmuru seyrediyorlardı. Gerçekten bizim manzaramız çok ama çok huzur vericiydi.

Erkekler diğer oda da biz ahretlikle konuşuyoruz.Eray bizim oturduğumuz odaya geldi ve bize dedi ki

Ben geldim gızzzzlarrrrr(kızlar)

Önce şaşırdım,sonra da güldüm.Bu laf aklıma geldikçe hala çok gülüyorum.Sanki fulya ve ben tontalağın okuldan sıra arkadaşı...

Bazen durduk yere aniden yüzümün gülmesine vesile oluyor ki tontalak işte o anları seviyorum.Birkaç gün önce babasıyla yanyana oturuyoruz oyununu bıraktı ortamıza girdi sırtlarımızı pat patladı .Ben o ara bir çocuk eli bu kadar ağır olur mu diye düşünürken tontalağın ağzından ‘dizleri(sizleri) çok seviyom kelimeleri dökülüverdi.Tabii benim 29 dişim o an o dakika dans etmeye başladı.

Ahretliğe teşekkür: Fulyacım bir telefon, bir araba mesafesi uzaklığımızı çok ama çok özleyeceğim. Geçmiş ve bu zamanda yaptıkların için sana binlerce kez teşekkür ederim.

Fotoğraf Fulya'nın objektifinden

Not:Bugün okulun Pedegogu ile görüşmemiz var.Ara ara çocuklara gelişim testleri uyguluyorlar.Bu sefer ki gelişim testinin amacı bir üst sınıfa geçip geçmediğini belirlemekmiş.Bunu 1,5 ay önceki görüşmemizde öğrenmiştim ağzım kadının karşısında bir karış açık kalmıştı.Bir üst sınıfa geçmek miiii dedim öylece kal gelmişti bana.Henüz 4 yaşında bile olmayan çocukların bir üst sınıfa geçmesi mi olurmuş Allah aşkına.

Pazartesi, Nisan 02, 2012

Ateşi Yakalamak

Serinin ikinci kitabı Ateşi Yakalamak kesinlikle ilk kitaptan çok çok daha iyiydi.Sürekli okumak için fırsat kolladım. Hikaye derinleşmiş ve oturmuştu yani yere daha sağlam basıyordu. Kurgu sürprizlerle doluydu.Şaşırtıcı olaylar silsilesi merakımı sürekli canlı tuttu. İlk kitapta arenadan Katniss ve Peeta çıkınca çok sevinmiştim.İkinci seride arenaya tekrar dönmeleri bende resmen şok etkisi yarattıJAdi Capitol adi Başkan Snow dedim durdum. Peeta’ya bir şey olacak diye ödüm koptu evet ben Peeta’nın sıkı bir hayranıyım.Bir insan sevdiğini böyle mi güzel sever.Annanemin televizyon seyretmesi gibi bir kitap okudum yani sürekli yorum yaptım. Ayyy o tarafa gitme,sakın birbirinizden ayrılmayın,ona güvenme yani bla bla blaa...Yine en heyecanlı bölümünde kaldı.

'Katniss,artık 12.Mıntıka diye bir şey yok'

Gerçekten yok muydu?bir rüya mıydı?Katniss nereye götürelecek,Peeta'ya ne oldu.Offf hepsi Alaycı kuşu okuduktan sonra.....

Yazar:Suzanne Collins
Çevirmen:Sevinç Tezcan Yanar
Sayfa sayısı:406
Pegasus Yayınları

Not: Şimdi Alaycı kuş elimde onu okuyorum.Bu hafta biter o sonra ne okusam bilmiyorum. Aslında biyografi vardı sırada lakin o biraz daha beklesin.Bu aralar galiba beyin hücrelerime ilmek ilmek işlenmiş kurgular iyi geliyor.Rüzgar’ın adını(Patrick Rothfuss)okuyan var mı:)Rüzgar’ın adı ve Duyguların Rengi arasından gidip geliyorum.

Günün duası:Allah herkese Peeta gibi bir sevgili versin:))