Cuma, Nisan 29, 2011

Duyularım ve Mim

Sibel sağolsun mimlemiş beni. Bu mim ortalıkta dolandığında ay ben bu mimi bak cevaplayamam demiştim,çünkü hemen hemen herkes tek kelime ile anlatmış hislerini. Benim bir şeyi tek kelime ile anlatmam imkansız imkansız. E malum lafı evirip çevirme özelliğimden sebep bu konuda mimlenirsem eğer nasıl cevaplarım diye düşündürmüştü.. Sibelin yazısını görünce derin bir ohh çektim çünkü kimse tek kelime ile anlat dememiş ki, nerden bu kanıya vardıysam artık.Efendim start diyelim mi o zaman

Sevdiğim insanların fotoğraf albümleri tabii anıları ile birlikte.Geçmişe yolculuk yapmayı hep sevdim ben o nedenle bir kahve eşliğinde kedi gibi bir koltuğa sinmiş şekilde, zaman derdimiz olmadan ee bu kim şu kim diyerekten yavaş yavaş albümün sayfaları arasında gezinmek benim için en özel görsel.Tabii ki gün doğumu.Yeni bir gün, yeni umutlar,yeni insanlar, yeni hayaller demek.Son görsel ise dans eden bir kadın:) Bak bunun sebebini sormayın sadece ÖYLE İŞTE.

En sevdiğim seslere gelirsek diğer anneler gibi bende oğlumun sesini tek geçiyorum. Hele de işten eve dönünce annemmm diye boynuma sarıldığında ki ses tonu hayata dair tüm kaygılarımı silip süpürüyor.İkinci olarak annemin sesi:)Aslında babasının kızıyım ben ama annemin sesini duymadan güne başlayamayanlardanım.. Mutlaka 10,00 da ki çay saatimde kızzzz anne ne yapıyorsun şeklinde anneme bir yoklama çekerim.Hoş ben sabahın 07,30 da aramak isterim de oğluma bakmadığı haftalarda saraylı annem güne o saatler de selam çakıyor.Son olarak Rüzgar sesi mi dalga sesi mi kararsız kaldım bak şimdi, dört tane olmaz mı.Tamam tamam bu sefer mızıkçılık yapmayacağım her ikisini de sevsem de rüzgar sesi diyorum. Hele de ılık ılık esen rüzgar bana inanılmaz huzur ve keyif verir, çıplak ayak sokaklara kendimi atasım gelir. Tabii saatte bilmem kaç km hızında esen rüzgar ancak ve ancak beni ürkütebilir.

Evladımın kokusu cennetin kokusudur. Evlat kokusunu anlatmaya benim kelimelerim kifayetsiz kalır ancak ve ancak içine çekilerek hissedilir.Yağmurdan sonra ki toprak kokusu.Ben bahçeli bir evde büyüdüm o bahçede çok güzel günler geçirdim. Yağmur çişelediğin de mutfaktan koşarak geçer bahçeye giderdim. Nasıl bir çiçeği koklamaya doyamazsınız tekrar tekrar koklarsınız ya o kokuyu defalarca içime çekerdim.Kitap kokusu diyeceğim ama kahvesiz gitmez ki:)Bunlar ayrılmaz bir ekuri .O nedenle benim vicdanım dayanmaz bu ikiliyi ayırmaya, o kadar da kötü bir insan değilim.Ne okurdum sabahlara kadar.Ben biliyorum aslında oğlumun gece neden geç yatıp sabah da erken kalktığını ve uyumayı sevmediğini..Ben zamanında annemin ahını aldım ahını.Kitap okumak için sabahlardım çok çemkirirdi yat diye beni beklerdi sabah da çok dürtterdi kalk birlikte kahvaltı edelim diye. Anne ya bitmedi mi cezamız:)

Yemeği çok seven biri olarak zınk diye kaldım bak bu konuda. Tatlılarla aram benim hiç yoktur ama hayır diyemeyeceğim görünce ayyyy dedirttiren beni gülümseten ,beni alıp başka diyarlara götüren iki tatlı var. Profiterol ve fırın sütlaç.Annemin yaptığı sarma son tat olsun. Öyle severim öyle severim ki. Tencereyi kucağıma alıp televizyon karşısına geçip çerez gibi yiyebilirim.

Perşembe, Nisan 28, 2011

oggaaa sorunsalı

emirgan4

Sehpayı çekip gümüşlüğe ulaşmaya çalışan tontalağın niyetini anlayan baba koşarak oğlunun yanına gider.

-Şişşşttt ne yapmaya çalıştığı anladım, senin anan güzel mi?
-ıhh ıhh evettttt

Babasına dikleşircesine kendinden emin o kadar tatlı söyledi ki annesi mest oldu mest. Bu yaşta, bu kiloda ve bu boyda ,dikkat edin medeni halimi söylemiyorum bile kainat güzellik yarışmasında birinci olsaydı acaba bu kadar sevinir miydi:)

Bu aralar bir ohaa sorunumuz var bizim. Bir gün anne koca bir eşşeklik edip ohaa oradan da o gölü attı ya deme edepsizliğinde bulunmuştu.Konuşmuyor konuşmuyor diye biz dellene duralım bizim bücür işine gelen kelimeleri cımbızla çekip söyleyebiliyor nedense.Bir tepki verecek olsa anne oggaaa ya diyordu biz üstelemeyince yavaş yavaş unutmuştu yani biz unuttuğunu zannediyorduk. Bir haftasonu yine çekirdek ailecek maç izliyoruz.Top yan filelere çarptı bunu yanlış anlayan tontalak annesine döndü ellerini birbirine tüh yapar gibi vurdu ve üzülerek dedi ki

Anne oggaaa ya gollll attiiii

Pazartesi, Nisan 25, 2011

eee nerde kalmıştık?

gösteri

En sonunda ahretliğimle buluştuk eski günlerdeki gibi. Eski günlerde ki gibi derken bir an durdum .Taksim bile eski Taksim değildi ki biz nasıl olalım. Cino Restaurant bile eski yerinde değildi, halbuki orada yemek yemeği ne çok dilemiştim.Aslında zaman içinde ahretliğim değişti ben değiştim üzerimize eklediklerimiz, üzerimizden çıkardıklarımız oldu da değişmeyen tek şey benim ahretliğime olan sevgim.Hep onun yanında kendimi iyi hissetmişimdir. Amerika’ya gittiğinde de o yüzden koca bir boşluk hissettim,ağladım hem de ne çok.Gözden ırak olan gönülden de ırak olur sözüne dikleşircesine ikimizde bu dostluğun bitmemesi için çaba gösterdik.Pazartesi bir word sayfası açardım başlardım anlatmaya taa ki cumaya kadar , her adımımı anlatırdım oyyy 10-15 sayfa olurdu gönderirdim .Buraya kesin dönüş yaptıklarında da hani tam sohbet ederken arkadaşınız 5 dakikalığına bir yere gider döndüğünde de eee nerde kalmıştım canım der ya işte 5 yılın ardından aynen bizde de öyle oldu. Eee canım nerde kalmıştık.Eylül ayında gelmişti sadece benim öğlen tatillerimde buluşuyorduk o da 1 saat hep kelimeler eksik, cümleler yarım kalıyordu yani ben öyle hissediyordum. Onda iki bende bir çocuk olunca ancak cumartesi günü program yapabildik. Tam gününü seçmişiz kendimizi tebrik ettik. Bir yandan 23 nisan için aileleriyle çocuklar gelmiş bir yandan da gösteri vardı ortalık inanılmaz kalabalıktı. Zaten ortalıkta dolanmak gibi bir niyetimiz olmadığı için yemek yedik ara cafemiz vardır bizim oraya gidip 4 saat konuştuk. 4 saat yetmedi ama ne yapalım idare ettik :).Erol zaten der siz bu kadar ne konuşuyorsunuz, konuşacak konu nereden buluyorsunuz diye...

Sonra kayınpederim aradı yoldan bir arsa var sen görmedin birlikte bakalım sonra da yemek yiyelim yemeklerden benden dedi. Yemek buldun mu ye dayak buldun mu kaç demişler ya tontalağıma da değişiklik olur düşüncesiyle gittik, gezdik .Bak unuttum şimdi restaurantın adını çok güzel pidesi, köftesi var bayıldım bayıldım.

küstüm
Tontalak bey haftasonu hep bize küsecek bir konu buldu, yolda sürekli parmaklarını küs yaptı sonrada kollarını bağladı yani sizinle iletişimi kesiyorum dedi,üstüne trip attı yol boyunca.

Benim bey gezmeyi çok sever size hiç söyledim mi, o nedenle de benim ömrümü yer. Pazar sabahı erkenden kalktık düştük Çorlu yollarına. Arkadaşlar da kahvaltı ettik o gün tontalak da kahvaltısını değil ,benim canımı yedi çünkü inanılmaz huysuzdu. İnsanlar sadece işin zor diyebildi, tontalak gözünüzün üstünde kaşınız var diye nerdeyse bize saldıracak oldu. Çorluya kadar gitmişken Tekirdağ da bir köfte yemeden dönmek olmaz dedi benim bey nasılsa itiraz etsem işe yaramıyor tıpış tıpış gittim. Sonra dedi ki derin bir nefes aldı artık bundan sonra böyle her haftasonu şehir dışına aktivite yapacağız:)İyi her ay sonu benimle birlikte Şişli camisine mendil açarsan neden olmasın dedim karı koca bu konuda çok güzel anlaştık

Allahtan pazartesi sendorumu yaşamayanlardanım da yine geldik işimizin başına ee ne diyelim o zaman iyi haftalar herkese.

Cuma, Nisan 22, 2011

Play-off mantığını anlatabilen beri gelsin

maç

Türkiye Kadınlar basketbol Ligi play-off serisi Fenerbahçe'nin şampiyonluğu ile sona erdi.Şimdi sıra erkeklerde:)Çarşamba akşamı Sinan Erdem de Fenerbahçe Ülker-Galatasaray maçı vardı.Bu maç bizim için önemliydi çünkü hem ligi lider bitirmek hem de olası play-off eşleşmesinde rakibimizin 1-0 önde olmasını engellemek açısından mutlaka bu maçı kazanmalıydık.

İlk yarı Galatasaray resmen dökülüyordu savunma yerlerde o derece yani.Hatta maç o kadar sıkıcıydı ki.İlk periyod 20-15 devre 47-42 tamamlandı. İkinci yarı Galatasaray biraz kendini topladı Fenerbahçe kendini biraz saldı derken çekişme başladı 3. periyod 63-62 bitti. Son periyodu anlatamam o sıra hoop hopp hopluyordum, sinirden ölüyordum. Aaaa artık maça heyecan gelsin artık derken ben bunu kasetmemiştim.Hele o son 4 dakika yok mu ömrümden ömür gitti vallahi.Öyle ya da böyle  maçı 83-80 kazandık böylece normal sezon liderliğini büyük ölçüde garantiledik ve sadece bir maç galibiyet için yeterli.

maç1

Bayanlarda şampiyoluk cepte, inşallah darısı erkeklerde, ha birde futbolda da şampiyon olalım şimdilik isteklerim bu kadar. Yok yokk unuttum Samsunspor da(şimdilik grup lideri) 1.lige çıksın başka isteğim yok inanın bana

Samsunspor demişken pazar günü annemlerdeydik babamla Samsunspor- Erciyes maçını seyrettik malesef berabere kaldık kudurduk. Sonra play-off konusu açıldı ben köpürdükçe köpürdüm. Bu play-off mantığını hiç anlayamayacağım ben. İlk iki takım direkt çıkıyor üçüncü playoffa kalıyor. Yahu o zaman üçüncülük diye birşey neden var. Erol anlatmaya çalışıyor işte sonuçta en zayıf takım ile eşleşecek diye geveliyor da geveliyor. Eeee dördüncü olan takımla final oynayabilir üçüncü takım play-off tan çıkamayabilir ve doğal olarak 1.lige de çıkamayabilir.O zaman ben neden üçüncü oldum. Offff Ayla işin yok mu senin öyle işte ,kurcalama dedi.Erolla da konuşmuyorum onu kurcalama bunu kurcalama ee ben neyi kurcalayacağım.Offf offf dertlerim çok benim.

Yok yok bu konuyu anlayamacağım, anlamamakta da inat edeceğim:)

Perşembe, Nisan 21, 2011

Erken mi acaba

emirgan13

Babaanne Eray’a soruyor;

-tosunum sen okula gidecek misin?
-hı hııı (başını sallıyor)
-peki okulda ne yapacaksın

offff çok yoruldum diyecekmiş
bi(bir),ki(iki),alti,çü(üç),be(beş) diye sayacakmış(dördü boşuna aramayın yok, sıralama bundan sonra böyle,oğlum yanlış mı sayacak)
çüt kik (süt kek demeye çalışıyor o aslında bir süt dilimi)yiyecekmiş
aaaa diye koşup oyun oynayacakmış.

Boşuna listeye bakıp da gözlerinizi yormayın.Kitap okumak, ders çalışmak, ödev yapmak gibi maddeler kesinlikle yok çünkü onları yapmayacakmış.Dün akşamdan beri okulun amacını sorgular oldum.Okulun amacını ben mi yanlış biliyorum yoksa, yoksa….

Eyvah demek için biraz erken mi acaba?

Not:Hee fotoğraf mı çakal mu çocuk çakal sizlerden maşallah kazanmak ayy bu çocuk ne çalışkan demek için yapıyor. Kitabı almış eline diyor ki anne kilkk kilkkk yani fotoğrafımı çek diyor.

biz bu günlerde-3

doğumgünü3

Biz bu günlerde pek bi çakalız;

Oburiks’in tabağındaki yemeği bitirmeyi alışkanlık haline getirmesi için aile zamanında çok çalışır.O nedenle tabağa az yemek konulur.Bazen canı hiç ama hiç yemek istemez ama tabağındaki yemeği gördükçe bilirim içine de sinmez.Anne başka tarafa baktığında oburiksin tabağındaki yemek bir şekilde annenin tabağına transfer olur ve sonra ekler

-anne bakkk bitti, anne mamam bitti

Dede tabağındaki meyveleri bitiremez, devreye tontalak girer

-dede mamanı ye
-yok tosunum çok yedim
-dede papaktaki(tabak) mamam ye(hala emir kiplerinden devam ediyoruz)
-yok tosunum yiyemeyeceğim
eline tabağı ve çatalı alır tontalak ve dedeye yedirmeye çalışır
-dede mamanı ye agga gitcen(dede mamanı yersen gezmelere götüreceğim)

Biz bugünlerde pek bir anneye düşkünüz, hani nefes almadan yaşayacağını bilsek nefes bile aldırmayız.

-Eray oğlum bacağımı bırak tuvalete gitmem lazım ne olur
-Annenin çiş yok, babanın va

Biz bugünlerde pek bir herşeye kulak kabartırız;

Arabayı duran cisme vuran dede olayın pek duyulmasını istemez ama oğlunu servisin durumunu sormak için arar.Baba da anneye telefonun ağzını kapatarak sessizce ‘Ayla babam arabayı vurmuş çaktırma ’ der.Telefonda konuşma sırası kendisine gelen oburisk yemez içmez

-Dede bırnn bırnnn pom pom oldu bırnn bırnn pomm

Anne ve baba högg diye kalır orta yerde ve o gün ciddi bir karar alınır. Babanın dünya dili olan kuş dilini bilmemasi sebebiyle biraz çağ dışı kalsa da dumanla iletişim yoluna gidelir.

Biz bugünlerde pek bir kıskancız;

Baba arabada hapşırır anne çok yaşa, iyi yaşa, mutlu yaşa,güzel yaşa diye sıralarken böceğin biri çok kıskanarak masucuktan hapşırır sonra eliyle göğsüne vurarak

-Anne men yaşim anne,anne men yaşim anne(yaşayayım)men anne, men anne….

Biz bugünlerde pek bir usul erkan bilmeyiz ya da yağcı bir böcek miyiz bilemedim şimdi kısaca o haldeyiz.

Anne hayatındaki üç önemli erkek tarafından şık bir restauranta yemeğe götürülür. Bilge adamım babam, hayat arkadaşım kocam ve tabikii en büyük aşkım tontalağım:)Masadaki tek bayan olarak önce yemekler anneye servis edilir ve güzel burunlu tontalak garsona laf yetiştiririr

-Mamayı dedene goyy dedene:)

Not:Ben bu yazıyı çok önce yazıp wordpresse eklemiştim,paragraflarım olmadan asla dedim ve buraya eklemedim eee kavuştuğuma göre kim tutar beni.Ha fotoğraftaki Eray'ın dedesi benim kayınpederim.Tontalak doğduğundan beri mum üflemek hayal oldu herkese,pasta geldiğinde tüm doğum günülerinin kendisinin olduğunu zannediyor yavrum,biraz daha büyüsün acı gerçeği açıklayacağım zor olacak ama açıklayacağım.

Salı, Nisan 19, 2011

Peki beni affedebildin mi?

Son dansımızı hatırlıyor musun?
Herkes beni sevgilin zannedecek bak kısmetlerini kapatacağım diyerek kahkahalar attığını
Peki 1.90 boyunla sap sarı saçların mavi gözlerinle ne kadar yakışıklı olduğunu 
Ailendeki tüm erkekler gibi asker ya da polis olmak istediğini

Biz ailecek 13 mayıstan nefret ediyoruz peki sen bunu biliyor musun?
Anneler gününden bir gün önce ‘anne ben daha fazla dayanamayacağım deyip annene hediyeni uzattıktan sonra bir daha asla dönmediğini.

O gün İstanbul da bir telefon çaldı ablacığım ve o gün o eve ateş düştü bunu da biliyor musun?
Eşref öldü dediler.
Sırtımı duvara yasladım
Vücudum hiç bu kadar ağır olmamıştı ki benim 
Ve yere çömeldim. 
 Sadece o 14 yaşında ölemez ki dediğimi de duyabildin mi? 
 Ama öyleydin ablacım sen o kadar da küçüktün ki.

Ölüm ilk defa bize bu kadar yakın olmuştu
 Bir tek beni getirmediler oraya
Peki son yolculuğun da yanında olmadım diye beni affedebildin mi?

Toprak bile kabul etmedi dediler
Ölünün salacağını da o gün öğrendim ben
Peki ne kadar acı çektim ablacığım hissedebildin mi?

Annen Leyla oldu senin 
Karanlıktan çok korktuğunu bildiği için yatağının başına fener getirdi her gece
Peki o ışığı görebildin mi?

Toprak çok soğuktur ne çok üşüyordur dedi anneciğin, battaniye getirdi yanı başına
Gece evden gizlice kaçtı yanına geldi her gece ,başını koydu yatağının başına 
 Peki annenin sıcaklığı ile ısınabildin mi?

 Sen gittikten sonra bir kız kardeşin oldu senin
Sakın yanlış anlama
hiç kimse dolduramaz ki yokluğunu bunu unutma 
Peki ziyaretine geldiğinde kardeşinin cıvıl cıvıl sesini işitebildin mi 

Sen gittikten bir hafta sonra askeri okul sınavına giriş belgen geldi ablacığım 
 Peki o sınava giremedin diye için cız etti mi? 
 Dedenin adını yaşat diye eşref koymuşlardı sana 
 Hala deden hayatta 
 O da hergün ağladı sen sırayı bozdun diye
 Peki sırayı bozduğuna deyip yeni evinde mutlu olabildin mi?

Seni çok özledim ben ablacağım
Peki son yolculuğun da yanında olmadım diye beni affedebildin mi?

"dünle beraber gitti düne ait ne varsa, bugün yeni şeyler söylemek lazım-Mim

Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber giitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

Mevlana Celaleddin Rumi

Bazen kırılsam da, kendimi çaresiz hissetsem de ,insanları olduğu gibi kabul etmekte bazen zorlansam da ,sindirdiğimi zannettiğim şeyler ara sıra tokat gibi çarpsa da ileri bakabilmek ve hayal kurabilmek adına ben bugün böyleyim.......Bulutsuzluk Özlemi -Sözlerimi geri alamam




Küçük Mücizem beni mimlemiş kendisine çok teşekkür ediyorum ve bende bu mimi kabul ederlerse eğer Sibel'e, Cüneyt'e ,Bahriye'ye ve Abide'ye gönderiyorum.

Not: Mimin konusunu yazmayı unutmuşum ;ruh halinizi ortaya döken resimler, şiirler, şarkılar her ne varsa onları ekliyoruz, haydi kolay gelsin.

Pazartesi, Nisan 18, 2011

Liste

emirgan

Bir süre önce oğlumla yapılacaklar listesine bir madde daha ekledim.

Dans kursuna gitmek

Bugün bu fotoğraf ve bu düşüncedir nefes almamı kolaylaştıran

Cuma, Nisan 15, 2011

sazan isek o kadar da değil

29 Martı galiba işten çıktık evimize geldik, Erol da bir telaş bir telaş sormayın gitsin.

-Bak aşkım bugün Türkiye maçı var hiç bana Öyle bir zaman geçer ki deme ben cipsimi colamı alacağım maç seyredeceğim tamam mı?
-Aman kim takar diziyi evet gazetede okudum Hiddink evimizde ofansif oyun tarzını benimseyeceğiz şeklinde açıklama yapmış.
-Bak sen ofansifi bilir misin sen

Öylece baktım hiç ses çıkarmadan baktım.

-Aşkım ofansif demek nasıl anlatmalı bilmem ki atak demek, birebir oynamak demek ağzında geveliyor da geveliyor
-Yahu sen şuna hücuma yönelik desene.
-Hah işte hücuma yönelik aferin sana gözüme girdin.Bir de depresif oyun tarzı var onu bilir misin.Futbolcuların psikolojilerine göre oyun tarzı.
-Tamam geçmişte ki tecrübeleri göz önüne alıyorsun, yaptığım sazanlıkları hatırlıyorsun da bu sefer değil,yemezler canım. Sakın depresif dediğin defansif yani savunmaya yönelik olmasın
- Bak bu sefer kandıramadık.

Babamla maç seyretmek de inanılmaz zevkliydi ah o günleri ne çok özlüyorum.Babamla zaman geçirmek beni çok mutlu ettiği için futboldan da bir iki laf edeyim gözüne gireyim diye sıkı sıkıya takip ederdim maçları.Babam da aynen benim gibi seyrederdi maçı yok olmadı bende aynen babam gibi seyrederdim maçı yani çok konuşarak.Hakeme giydirirdik, futbolcuyu yuhalardık bir dakika oturamazdık yerimizde, o koltuğun varoluş nedeni bile anlamsızlaşırdı o saatler çünkü zıp zıp zıplardık. Erol ise tam tersidir. Adam sanki Çaykovski’nin keman konçertosunu izliyor mübarek yani o derece ciddi.Arada bir de beni fırçaladığı olur sus be Ayla azcık sus be.Tamam Erol babam gibi maç izlemediği için anlamsız sorular sorduğum oluyor. Erol neden spor adamları yani teknik direktörler maçta takım elbise giyer, o taç mı takmış öyle, futbolcular bu soğukta şort değil de eşofman giyse olmaz mı gibi milyon tanecikkk sorular sormuş olabilirim ama ne yapayım tek başıma dikkatim dağılıyor işte.

Buluşma

Ahretlikle telefon da konuşulur, eski günlerde ki gibi bir Taksim çıkartması yapılacak ne zamandan beri gün ayarlanmaya çalışılır.Yok o gün olmaz şu gün olsun, yok o hafta olmaz şu gün olsun, yok o da olmaz.Bir buluşma lafı gırla gider.

Neyse ben müşterilerime döneyim denir numara çevrilir ve hanımiğnesi der ki ; X bey ile buluşabilir miyim?

Ancak adam kahkaha atınca kafaya donk eder, laf toparlanmaya çalışılır daha çok batar.Beyne yerleşti ya bir kere bundan sonra da buluşabilir miyim der miyim diye her telefon görüşmesinde strese girer herkese İyi hafta sonları.

Ama ben ama ben X bey ile buluşmak istemiyorum ki..

Çarşamba, Nisan 13, 2011

ama ben o köye hiç gitmem zannediyordum

Aslında epeydir karşılaşıyorduk kendileriyle de ben oralı olmuyordum,gözlerimin içine bakarak selam verecek olurdu ben kafamı çevirirdim. Kendimi bildiğimden beri sevmem gereksiz samimiyetleri.

Bu sabah baktığımda artık gözlerimi kaçıramadım ve selamlaşmak zorunda kaldım Ben o köye hiç uğramam zannediyordum halbuki ne kadar da çok yanılmışım. Sustu hiç birşeyler demedi sadece alay eder gibi tebessüm etti. Bu hareketi çıldırttı beni.Sinirle go home dedim türkçenin köküne kıran girmişcesine. Go home be go home .

Tebessümüne kahkahalar eşlik etti o kadar kolay değil dedi. Beni hergün görüp de yok sayman var olmadığım anlamında gelmez dedi üstelik çok bilmişcesine.Daha uzunca bir süre buradayım hatta ömrünün sonuna kadar nefes kadar yakınındayım  sana bir de kötü haberim var sakın bu kadarız zannetme.Tekrar baktım aynaya bu sefer kaçak göçek değil dikkatlice genetik şifrem belli ki anneme çekmişti. Off körolasıca kırışıklar dedim sessizce, bu sefer çılgınca kahkahalar attı .Sadece uzunca baktım, koca bir ah çektim. Ama ben o köye bu kadar çabuk gitmem zannetmiştim:(

bir madde de benden olsun

siyah_zeytin

Hani bazı anne bebek bloglarında vardır ‘anne olmak demek’ başlıklı yazılar.Ben bu yazıların bazılarını zevkle okudum,bazıları o kadar çok hoşuma gitmişti ki.Yok yok bende öyle bir yazı yazmayacağım da hadi be hanımiğnesi içinde kalmasın sende şu yazılarımızın altına bir maddecik çak deseler herhalde şöyle derdim.’Anne olmak demek; zeytin çekirdeğini eliyle hiç düşünmeden, tereddüt bile etmeden çıkarmak demek’.Vallahi şaka yapmıyorum .

Yıllarca nefret ettim zeytinden.Herkesin mutlaka yemediği, ağzına bile sürmediği besinler vardır..Ama bizim zeytinle olan muhabbetimizi bu kadar basite indirgeyip haksızlık edemem.Herhalde bunu anlatabilmek için biraz daha eskilere hatta taaaa eskilere gitmek lazım galiba:)

Küçükken, minicikken hatta yavrucakken zeytini sofrada görmeye bile tahammülüm yoktu.Her sabah denerlerdi belki bu sefer ses etmez diye ama aynı sonuç’ kaldırın şu tabağı midem almıyor ‘diye çığlıklar atardım.Tabii herkesin bir sabrı olduğu gibi benim ailemin de bir sabrı vardı artık alışmalısın dediler kaprisimden bıktılar:)

İnsanları olduğu gibi kabul etme konusunda çok çalıştım hala da çalışırım o zaman zeytini sevmesem de ,varlığından hoşlanmasam da olduğu gibi kabul edebilirdim dedim sofraya konulmasına sesimi çıkarmadım:) Sofra kaldırıldığında bir tek onu yapayalnız bıraktım masalarda tabağa elimi bile sürmedim.Vicdanım bile sızlamadı bunu yaparken evet itiraf ediyorum.

Çocuklar şaka konusunda çok gaddar oluyorlar ya bir gün kuzenim ve ablam geldi sana bir süprizimiz var dediler. Oldum olası süprizleri sevmedim ben. Gözlerini kapa sana çok güzel bir şey vereceğiz dediler. Önce inanmadım, ikna ettiler. Ağzını aç dediler ve ağzıma bir şey koydular sonra biri bir kolumdan diğeri bir kolumdan tuttu sonra atmayayım diye çenemi tuttular diğer elleriyle. Çıldırmıştım evet resmen çıldırmıştım. Benden o gün o kadar çok korkmuşlar ki .Uzun bir süre de konuşmadım onlarla.

Şirkette bekleme odasındayım bir tane küçük poğaça attım ağzıma sonra bir çığlık duyuldu.Allahtan çevre de sadece bir çalışma arkadaşım vardı. Ayla hanım ne oldu dedi çok korkmuş halde yanıma geldi .Benden ses yok tabii sadece peçete arıyorum ellemek bile istemiyorum,peçeteye sardım attım kendime çeki düzen verdim.’Önemli bir şey yok sadece zeytinliymiş’ dedim istifimi bile bozmadan çekip gittim ,adam da arkamdan öylece bakakaldı. Tesadüf bu ya o kişinin eşi benim üniversiteden arkadaşım bilir beni. Olayı anlatmış akşam evde Ayla garip çok garip biri sadece zeytinliymiş dedi ve çekti gitti demiş .Karısı diyor ki öyle bir kahkaha patlattım ki kocam bile deli olduğumu düşündü keşke ben de yanında olsaydım da o yüzünü görebilseydim dedi utanmadan:)

Ahh birde kayınvalidemin bir çabası var ki onu yazmadan duramayacağım.Yeni evliyim herkes artık hassas durumumu biliyor.Benim görümcek(görümce lafından nefret ediyor bana başka şey de diyor)bir gün yemeğin yanına salata yapıyor üzerini süslüyor zeytinlerle.Mutfağa girdim görünce salatadan tiksindim ama çaktırmadım.Yemekteyiz maaile birden salatada ki zeytinler yok olmuş .Kayınvalidem gördüğümü bilmiyor tabii dedi ki neden salata yemiyorsun sen seversin.Yok çabanı takdir ediyorum anne de gördüm yiyemem dedim, o akşam yemekte o kadar çok gülmüştüm ki karnıma ağrılar girmişti.İnsanları ne hale getirmiştim.Ah şarkılarda, şiirler de geçen zeytin gözlü laflarına bile tahammülüm yoktu ki benim.Ay neyse.

Eray bir yaşında iken normal kahvaltıya geçtik tabii bunu açıklamaya gerek yok her anne bilir. Makus talihim devreye girerek kader ağlarını örer ve yavrum zeytin manyağı çıktı. O kadar çok sevdi ki.Benim için sorun yoktu nasılsa haftaiçi anneler veriyordu, haftasonu babamız vardı o hallediyordu. Sonra bir şey oldu Erol’la nöbetler ayrı düşünce evde Eray ile yapayalnız kaldık.15 aylıktı galiba kahvaltı ettireceğim aman bugün de zeytin yemesin diyemedim. Vicdanım rahat vermez bana :) Önce zeytin tabağını aldım kan ter içinde, sonra elledim zeytini,çekirdeğinden çıkardım çocuk istedikçe istiyor mübarek .O gün yaşadıklarımı yazamam ki ben sadece şunu diyebilirim..

'Anne olmak demek zeytin çekirdeğini eliyle hiç tereddüt etmeden çıkarmak demek’ anlayın işte.

Tontalağıma not:Deli fişek zamanlarında anne benim için ne yaptın dersen eğer zeytini çekirdeğinde elimle çıkardım diyeceğim haberin ola:)

Pazartesi, Nisan 11, 2011

Cezayı yanlış anlarsa

doğumgünü6

Bir pazar günü herzaman ki gibi anne mutfakta yemek hazırlarken baba ile oğul salonda didişir.Baba oğluna kamyon kasasını öğretmeye çalışır da inatçı oğlu kamyon kasasına kamyon kapağı demek konusunda ısrarlıdır.

-Bak oğlum bunun adı kamyon kasası,
-ıhhh baba ganyon(kamyon) papağı(kapağı)
-hayır kamyon kasası, -ıhh baba ganyon papağı.

Baba en sonunda sinirlenir oğluna der ki

- sensin kamyon kapağı, tontalak altta kalır mı
 -baba ganyon papağı.

Bu sefer de kampon kapağı sensin tartışması başlar. Anne de aradaki gerginlik bir nebze hafiflesin diye evin erkeklerini yemeğe davet eder.Yemekte de aynı tartışma devam eder.

- Eray kamyon kapağı sensin,
-ıhhh egol(Erol) ganyon papağı

 Sonra Eray şımardıkça şımarır annesine ve babasına iki lokma yemeği her zaman ki gibi çok görür,önünde ki tabağı fırlatır. Refleksleri kuvvetli olan baba tabağı düşmek üzere yakalar ama biraz yemekler saçılmış halde.Avukatlar da ortalıkta olmayınca baba her zaman ki gibi yemek masasından Eray’ı uzaklaştırır ve hole cezaya gönderir mama sandalyesi ile bu sefer arkası dönük halde. Önce biraz ağlar sonra içerler , düşünür, düşünür ,düşünür ve cezadan kurtulmak için vurucu cümle gelir.

-Nanam ganyon papağı menim(tamam kamyon kapağı benim).

Bize dönüp sürekli nanam ganyon papağı menim dedi artık sayısını hatırlamıyorum kaç kere dediğini. Ah yavrum cezayı yanlış anlamış:) Cezası bitince gülmemek için anne kendi zor tuttu ve acı gerçeği açıkladı. Oğultoşum, kınalı kuzum sen cezayı kamyon kapağı olduğunu kabul etmediğin için almadın, tabağı fırlatıp yemekleri saçtığın için aldım desem de ı ıhh anne ganyon papağı menim dedi:)

Cuma, Nisan 08, 2011

İnsanlık nereye gidiyor

Dünya nereye doğru gidiyor diyeceğimde yok dünya her zaman ki gibi batıdan doğuya doğru dönmeye devam ediyor, asıl soru şu insanoğlu nereye doğru gidiyor.Umutluyum, umutlusun, umutlu şeklinde biraz gözleri kapayarak biraz da polyannacılık oynayarak her gün biraz daha çirkinleşen şu dünya da hayatlarımızı idame etmeye çalışıyoruz.Bazen isyan ediyorum evet o kadarcık da hakkım olsun istiyorum müsaadenizle.

 Kayınvalidem aradı birkaç saat önce sesi titriyordu, öyle durumlarda paniklerim ben canımın içi yavrum önce Allah’a sonra kayınvalideme emanet bu hafta. Hemen konuya girdi Ayla babaannenin(yani kendi kayınvalidesine) evine hırsız girmiş dedi ürktüm, parasını almışlar ama Eray izin vermedi konuşmama anlayamadım ayrıntıları bilmiyorum dedi. Hemen Erol’u aradım babaannenin evine hırsız girmiş dedim hemen izin aldı işten ,koştu bir şeylere ihtiyacı vardır belki dedi.Olay ise üzücü çünkü bir yaşlı kadının iyi niyetini suistimal etmişler her zaman ki gibi. Giriş katında oturuyor aslında aile apartmanı,satıcılar gelmiş teyze su verir misin demişler, bardakla su uzatmış camdan. Teyze bu yetmez bize biraz daha su lazım verir misin demişler sorgulamadan kapıyı açmış ,aa gelmişken şu parayı bozar mısın demişler sorgulamadan keseyi koynundan çıkarmış ve bozmuş sonrasını bilmiyor, bayıltmışlar.10,000 ytl varmış kesesinde .Biraz inatçıydı kendisi bankaya yatırmazdı kocasından kalan emekli maaşını çeker demek ki harcamadığını kesesine koyardı.Allah bilir kaç zamandır biriktirmişti o parayı ,Allah geçinden versin elim varmıyor da yazmaya belki de kefen parasıydı:( Çok ağlamış, dayanamam ki ben ağlamasına :(

Evet nedenleri çok .Neden kapıyı açmış, neden keseyi koynundan çıkarmış, neden bankaya yatırmamış ,neden neden neden.....Diğer nedenlerin cevaplarının zerre kadar önemi yok.Neden çünkü onların döneminde imece diye bir kavram vardı, neden çünkü onların döneminde insanlık geriye değil ileri giderdi, neden çünkü onlar bu zamanların çok yabancısı :(.Bilirim ben küçükken bir adam bayılmıştı bizim mahallede adamı mahalleli suyla, kolonya ile ayıltılar .Meğer adam iş ararmış öyle dilenciye de benzemiyordu pek.Annem bir tepsi yemek hazırladı çünkü açmış kendisi bir güzel karnını doyurdu.Sonra para topladılar adam üzüldü ama aldı yine de. Bir gün kapımız çaldı gelen o gün bayılan adam idi. İş bulunca bizim oraya tekrar gelmiş ,durumum vaziyetim iyi demeyi bir borç bilmiş ve o gün için tekrar teşekkür etti anneme ve mahalleliye. Şimdi biri bayılsa istersen dön ve yardım et,acaba kandırıyor mu, acaba ona yardım etsem bundan bir oyun çıkar mı ? hangi birimizin aklından geçmiyor ki.

Canım babaanneme sözüm; mal canın yongasıdır bilirim, sen o parayı nasıl biriktirdin ona da eminim, iyi niyetinden ötürü de sakın kızma kendine sadece anla insanlık nereye doğru gidiyor bir daha da sakın bu şerefsizlere inanma .Ben hiç babaanne diyemedim senin torununun eşiyim haliyle artık torununum ben senin ,onca yıllık hayat tecrübesi olan sana bunları yazmak haddim de değil sadece babaannem bu düttürü dünya artık sizin bildiğiniz o güzelim dünya değil.Son olarak boş ver demek seni anlamadığımdan değil, başına geleni azımsadığımdan da değilde işte... Boşver be babaannem senin canın saolsun yine de

Benim Babam

İşten eve geldiğinde bir paket ile geldi babam.Daha adam odaya bile giremeden montunu çıkaramadan kaptım elinden paketi içinde ne var bunun dedim..Puro dedi.Puro mu dedim gözlerim parlayarak.Evet babam sigara kullanırdı o yıllar ama puro içerken hiç görmemiştim. Zaten puroyu da bir müşterisi getirmiş o gün.Yalan yok türk filmlerinde hani olur ya jöleli saçları robdöşambrı ile bir elinde viski bir elinde puro içen jönümüzü gördüğümde puronun tadını merak ederdim. Baba denebilir miyim diye sordum.Normal şartlarda benim çevremdeki arkadaşlarım bu soruyu babalarına sorduklarında o güzel başlarına ne gelirdi bilmem orası bir ailenin iç işlerine girer ,benim babam en fazla hayır derdi bunu biliyordum ve bundan sebep rahattım.Evet deneyebilirsin dedi.Annem bizim dialogumuzu duyunca ooooo baba-kız siz ne güzel anlaşıyorsunuz demedi her zaman ki gibi bir bağırdı ki karşı ki dağlar….. off off off.

Yine başladı sen bunlara(cümle içinde geçen ‘bu’ ablamla biz oluyoruz ki ben bu lafından hiç hazetmem)çok yüz veriyorsun, bir baba kızına sigara içmek için izin verir mi? Bak gör bu kızlar seni zamanla hiç saymayacak vs vs vs yani yine aynı terane. Benim canımın içi babam hep beklerdi annemin konuşmasını bitmesini sabırla beklerdi hiç sözünü kesmezdi(yaşlanınca değişti ama babam şu an çok sabırsız).Annem konuşup konuşup deşarj olunca da başlardı bu sefer babam konuşmaya.Bir sigarayla saygı olmaz,iki ben izin vermeyeyim de bizden gizli köşe başında mı içsin.Merak ediyorsa zaten içecek bugün değil elbet ama yarın içecek, biz yasak koydukça o yasak daha cazip hale gelecek, soruyorum gizli gizli mi içsin dedi ve puroyu bana uzattı.Ben ne yaptım peki utanmadan bir iki fırt çektim. Tabii yakmayı önce beceremedim.İçince de bir öksürdüm ki kız anne haram mı ettin bana dedim:) İğrenç bir tadı vardı zaten ondan sonra da tövbe ettim daha da içmedim.

Babamla annem çocuk yetiştirme konusunda taban tabana zıttı, hatta babam akrabalar arasında ağır bir şekilde eleştirilirdi.Bir gün otururken siz özgür bir bireysiniz dedi reşit olduğunuzda eğer kendi evinizi geçindirebilirim derseniz ayrı eve çıkabilir siniz dediğinde ooo 8,9 şiddettin de bir deprem olmuştu aile içinde sen kızlara nasıl böyle bir şey dersin diye.İlk şampanyayı babamla içtim ben annem hala bilmez ha sakın ispiyonlamayın bizi:)Bu benimle babam arasında bir sır idi artık bir tek sizi ortak ettim bu sıra:)Bir gün kokteyle götürdü babam beni annem sevmezdi, gitmezdi.Elim meşrubata uzanmışken şampanya içmez misin diye sordu, öylece suratına baktım:)Şaka mı yapıyordu yooo gayet de ciddiydi. Babam sevmezdi içkiyi zaten kullanmaz da pek hatta nerdeyse hiç .Zaten matah bir tadı da yok ama denemek istersen sakın benden çekinme dedi. Denedim de onu da sevmemiştim:)

Bazılarına belki babamın yetiştirme tarzı çok yanlış gelebilir,belki de eleştirilebiliriz Ama sonuç şu ki .....Ne keşim, ne ayyaş ne de sigara kullanıcıyım.Babamın iyi niyetini bir gün bile kötüye kullanmadım, saygımı sevgimi, ilgimi bir gün bile eksik etmedim.Annemlerden ayrı bir evde yaşamak gibi hiçbir hayalim yoktu seviyordum ben evde ki o tantanayı. Belki de bugün babam öyle davrandığı için ben böyleyim.NOKTA.

Önemli bir not:Aslında ben bu yazıyı wordpresse ekledim burada yayınlamayacaktım çünkü yazdığım bazı yazıları önce Erol ile paylaşırım bunu yazdığımda da öyle yaptım. Bana dedi ki ben babanın tarzını aşırı bulan taraftayım yani eleştirenlerdenim dedi.Size yanlış mesaj verebilirdi farklı olabilirdiniz. Bende sadece şunu dedim.Herkes evladını çok iyi bilir. düşünün 2,5 yaşındaki tontalağın bile sınırlarını bilirim. Babam da çok iyi bir gözlemciydi kendi kızlarını iyi tanırdı, zaten tepkimizi ve ondan sonraki aşamayı çok iyi bilirdi.Bu yazıyı burada yayınlamamak Erol'un eleştirelerinden sebepsaklamak olurdu ki ben saklanmayı hiç sevmem.

Perşembe, Nisan 07, 2011

Sessiz Çığlıklar Ülkesi

Eskiden severdim yazmayı, öyle yazı yazdığım bir defterim yoktu benim. Yazıları beyaz sayfaya yazardım klasörde biriktirirdim.Yazdığım zaman geri dönmezdim ne yazdıysam o, düzeltme için bile geri dönmezdim. İlk düşündüğün, ilk yazdığın, ilk seçimin hep doğru karar diye mi düşünürdüm bilmem ama geri dönmezdim ahh tüh şu daha güzel olurdu derdim içten içe ama düzeltmezdim ilk aklıma ne geldiyse oydu. Babama okurdum, babam yazmayı teşvik etmek içindi bence hep beğenirdi,yorum yapardı:)Hani hep öyle değil midir yahu şu genellemelerden kaçmam gerek onu biliyorum hep yapıyorum değiştiriyorum benim için öyleydi beğenildikçe ev haklı tarafından yazasım gelirdi. Ev halkı dışında kimseyle paylaşmazdım yazdıklarımı hatta bazılarını hiç kimseyle.

Bir gün dellendim ama öyle bir dellendim ki gözüm yazdıklarıma ilişti o kendi halinde bir köşede duran kimseciklere zararı dokunmayan klasörüme.Zaten yazdıklarımı hiç beğenmezdim babam beğenmedim,olmamış mı diyecekti hem ,o klasör orada benim sinirlerimi zıplatıyordu ve yok edilmeliydi. Evet hepsini tek tek yırttım gitti onca yazı.O an hiç pişman olmadım hatta elimle göğsüme sıvazlayarak ohh canıma bile değsin dedim. Ya sonra...Üzüldüm hem de çok. Meğer ben ne çok severmişim o klasörümü.Hep öyle değil midir diye yazıyordum ki sol elimle sağ elime çaktım, benim için öyleydi gidince değerini anladım. O klasöre yaptığımdan sebep bir daha da yazmadım.Bir daha yırttacaksam neden yazmalıydım ki hem, yazdıklarıma değer vermeyeceksem neden yazacaktım ki ben.

2007 yılında ahretliğim kanıma girdi ve blog açtık sadece yemek blogu(yemek yapmak terapi gibi gelir bana) olacaktı ama ben sadece tarif verecektim, yazmayacaktım çünkü cezalıydım:)Blogu açmadan kısa bir süre önce bir kitap geçti elime ve kitabın içinde düz bir kağıt yarısı var, yarısı yok ve için de bir şeyler yazıyor. Aaaa diye haykırdım hem de nasıl bir haykırma o yok ettiğim klasörden bir kağıt firar etmiş zamanında.Blogumu o yazıyla başlattım boş yere bakmayın taslak olarak kayıtlıdır:)

Cezam bitti Eray ile birlikte evet evet Eray’ın gelişimini yazacağım diye bahane düzüp başladım yazmaya. Çoğunu yayınlamıyorum.Yine aynı şeyi yapıyorum.Bu sefer düz beyaz bir kağıt değil teknoloji çağındayız ya kalbim kadar temiz düz bembeyaz bir word sayfasına yazıp şifreliyorum bilgisayarıma kaydediyorum hem dellendiğim zaman yok etmesi daha kolay olur .Şaka şaka silmeyeceğim bu defa.O yazı mı? 17-18 yaşında yazdığım bir yazıydı. Ne için yazdım,kime sinirlendim yazdım hepsi aklımda belki bir gün yazarım sebebini.Evet çok çocukça hatta haddinden fazla ama beni her gördükçe çok mutlu ediyor,yüzümü gülümsetiyor aslında içeriği gülümsetecek türden değil ama geçmişimi hatırlattığı için beni güldürüyor:)Bak yine aynı şeyi yapıyorsunuz çok ısrar ediyorsunuz:) neyse sizi kırmayayım bari ve karşınızda rahat 15 yıl belki daha fazla önce hanımiğnesinin yazdığı SESSİZ ÇIĞLIKLAR ÜLKESİ.(yarım yamalak ama olsun)

Gözlerimi kapamış kendim için bir yaşam hayal ediyorum, kıskançlığın, fesatlığın değil hoşgörünün olduğu ,yalanların değil doğruların olduğu çıkarların değil arkadaşlıkların olduğu en önemlisi nefretin değil gerçek sevgilerin olduğu bir yaşam. Kendimin bile açıklayamadığım bir nedenle bulutların üstünde gözlerimi açıyorum. Önce o müthiş koku geliyor burnuma . Bu koku nedir diye soruyorum sevgi diyorlar,biz burada sevgiyi teneffüs ediyoruz . Neden ben diye soruyorum, neden ben buradayım. Çünkü senin sessiz çığlığını duyduk. Başkaları kırılmasın diye hep sen mutsuz olmuşsun ,çok inanmışsın ama bir o kadar da kırılmışsın o yüzden buraya gelmeye hak kazandın. Çevreye bir göz atıyorum. Yarabbim bu ne güzellikler... Burada kendimi bir an yabancı hissediyorum ,çünkü her şey o kadar farklı yaşanıyor ki . Sevgiler karşılıksız dostluklar çıkarsız... Bir kaç adım daha ilerliyorum. Çevrede kurnazlık, fesatlık yani kötülüğe dair bir şeyler arıyorum ama bulamıyorum. Birden içimde yeryüzünde hiç tatmadığım o duygu oluşuyor . Bu ne diye soruyorum MUTLULUK diyorlar. Yarabbim ne güzel bir duyguymuş bu ,bunca yıldır nasıl bu duygusuz yaşamışım diye sorguluyorum kendimi. Her şey çok güzel giderken o sesleri duyuyorum. 'Sana ihtiyacımız var, sana ihtiyacımız var. Burada artık kötülük yok diyorlar ve ben her zamanki saflığımla inanıyorum . Hiç tereddüt etmeden bulutlardan kendimi yeryüzüne doğru atıyorum. Boşlukta ilerlerken hep ayni sözleri tekrarlıyorum.. Artık insanlar değişmiş artık insanlar beni kırmayacak ve en önemlisi artık insanlar beni ANLAYACAK diye tekrarlıyorum kendi kendime. SESSİZ ÇIĞLIKLAR ÜLKESI'nde yaşananların artık yeryüzünde de yaşanacağına ve en önemlisi sevdiğim insanların da bunlardan pay alacağına inandırıyorum. Ve nihayet iniyorum eski yaşamıma ama yine o kötü koku geliyor burnuma yani NEFRETİN kokusu. O kılık değiştirmiş dünya çıkarıyor maskesini yine takıyor çirkefliğini ve her zaman ki gibi kendime kızıyorum inandım diye ve yıllar geçiyor o kızdığım dünya dönüşmek bir yana bende onun bir parçası haline dönüşüyorum . Gözlerimi kapatıyorum ama sessiz çığlıklar ülkesine gidemiyorum. Sadece derinliklerden bir ses geliyor . Sen elindeki ile yetinmedin ve şansını kaybettin.Sen öğrenemezsin artık sana kötü davrananlara sırt çevirmeyi. SEN YERYÜZÜNÜN MAHKUMUSUN

Not:Yeryüzünün mahkumu pragraf veremediği halde bugün kendini çok iyi hissediyor efendim,hepinize mutlu günlerrr(valla bir sebebi yok)

Pazartesi, Nisan 04, 2011

Oynamıyorum işte

Tüm blogumun sayfa düzeni bozuldu, tüm paragraflar birbirine girdi çok kötü bir hal aldı acaba ben mi bilmeden bir şey yaptım diyorum ı ıhhh aklıma da birşey gelmiyor. Böyle gördükçe sinirim tepeme çıkıyor, yazma isteğim gittikçe gidiyor.Bir iki yerini kurcaladım ama bu sefer hep bozarım diye de kurcalayamıyorum bu işlerden hiç anlamıyorum, tekrardan düzeltemem.Kimsede gel kardeşim ben sana yardım edeceğim de demiyor.Hani blogların kardeşliği bu zamana kadar kandırdınız beni:)Küstüm işte yazmıyorum:) Nasıl gönlümü alırsınız onu da bilemedim bak şimdi Not:Bu kadar ajitasyondan sonra herhalde birileri bana yardım eder, etmezse de canlarınız saolsun:)

Cuma, Nisan 01, 2011

memleketimin böyle de bir gerçeği var:)

Artık ötelemeden acil bir şekilde ayakkabı(lar) almam lazım da işte.İştesi şu ki ayakkabı almaya gittiğimde çıldırıyorum ve sinirlerime hakim olamıyorum maalesef.Aslında ayaklarım ‘normal insan’ ebadında olsaydı kesinlikle alışverişi sevmesem de ayakkabı konusunda zaafım olurdu bunu biliyorum.

Doğumdan önce 34,5 olan ayaklarım doğumdan sonra 35 oldu çok şükür. Allah allah doğumdan sonra veremediğim 4-5 kilo ile bu konunun ne alakası var:)Sadece tesadüf gerçekten tesadüf Allah azcıkın acıdı da 35 oldu ,ahh keşke azcık daha acısaydı da 36 oluverseydi de ayakkabı arama sıkıntısı çekmeseydim.

Önceden yani vardır bir 6-7 sene ayakkabı konusunda bir sıkıntı yaşadığımı hatırlamıyorum. Bol miktarda 35 olurdu tamam ayağıma olmazdı bir taban konulurdu iş halledilirdi ,açık ayakkabılar içinde dar kalıp bulmak için bolca dua edilirdi.

Ama sonraları ne oldu bilmem 35 numara ayakkabı bulsam bile iki taban konsa dahi olmamaya başladı artık nasıl bir geniş kalıp ise.Neler çektim bir bilseniz.Hatırlıyorum istediğim gibi bir ayakkabı bulmak için tam bir hafta gezmiştim o alışveriş merkezi senin bu alışveriş merkezi benim tam bir hafta.

Ay birde satsınlar da nasıl satsınlar mantığı var ya 35 numara sorduğumda aplaaaa bak gör kalıplarımızın dar 36 sana verelim dediklerinde iyi de zaten benim ayak numaram tam 35 değil ki 36 numarayı ne yapayım dediğimde hep aynı espri çocuk reyonuna gidin, bir de satıcının pis pis sırıtması da yanında.

Yaptırmayı da denedim iki kere aman ne kadar vurdular ayacıklarımı bir daha da yaptırmam kesinlikle. Bir gün tutturdum bende babet( klasik ayakkabı daha rahat bulunuyor o numarada) giyeceğim yoksa atarım kendimi bir yerlerden aşağıya dediğimde Erol tuttu elimden gel dedi belki çocuk reyonunda buluruz doğru dürüst şeyler dedi. Dalga mı geçiyorsun dedim gitmek istemedim yok yok dedi gidelim buluruz dedi, gittik baktık hepsi sindyli ,cıvıl cıvıl ayakkabılar. Bir tane siyah giydim 35 olmadı.34 numarayı giydim bingooo tam oldu da azcık bir sorun vardı kenarında sindye benzer bir kız pembe elbisesi ile duruyordu. Ayy o satıcı demez mi apla yok görünmüyor bir şey olmaz diye valla da adamın üstüne zıplıyordum billada. Sonra zaten kendime kızdım ne diye denedim diye, sonra da Erol’a çemkirdim.

Çoluk çocuğun maskarası bile oldum bir dönem. Erol’un kuzeni var ilkokul 4 gidiyor şu an ayak numarası 36 bana demez mi yenge istersen bana küçük gelen kullanmadığım ayakkabılarımı veririm sana. Oy kii oyyy.. Ay neyse bu yazıyı yazınca rahatlayacağım yarın da çantamı koluma takıp ayakkabı almaya çıkacağımı zanettim de yok be daha da sinirlendim kalsın sonraki haftaya.

Hey ayakkabı üreticileri sözüm size bu memleketin 34,5-35 numara ayakkabı giyen kadın gerçeği de var çıldırmayın beni.