Diğer çalıştığım işyerinde bilgiye hiç kolay ulaşamadım ben. Hep kendim çabalayarak, sıkıntı çekerek, bunalarak öğrendim. Benden önceki sorumlu hastayım diyerek( şeker hastalığı teşhisi konulmuştu) memleketine geri döndü. Sonra al sana masa, al sana görev, al sana sorumluluk dediler. Bir insanın ancak 4-5 ayda oturtacağı, öğreneceği işi 2 hafta içinde öğrenmemi beklediler. Ahh ne sıkıntılı günlerdi o günler. Gecelere kadar çalıştım.
Maalesef öyle bir olgu vardı orada. İnsanlar bilgiyi kendilerine saklardı. Amaç belli yedeklenmek istememek, sebep belli vazgeçilmez olmak. Ne büyük bir yanılgı.. Hangi insan evladı vazgeçilemez ki bu hayatta.. Hayatı deneyimledikçe daha çok öğrendim bunu.
İş konusunda vazgeçilemez insan yoktur, her insanın ama her insanın yeri doldurur.
Evet belki bir müddet sıkıntı çekilir ama olur.
Oldu da,dünyanın her bir köşesinde oluyor da..
Güvendikleri dağa kar yağınca yani diğer sorumlu onları arkasına bile bakmadan yüzüstü bırakınca akıllandılar. Türkçenin köküne kıran girmişçesine herkesin backup'ını alacağız dediler. Zaman içinde iki yedeğim oldu benim (bir arkadaş gitti diğeri geldi). İki arkadaşa da işi ben aktardım. Asla bilgiyi kendime saklamadım. O işin tabiatında zaten sıkıntı vardı bir de bilgiye ulaşmaları için sıkıntı çektirmedim. Bana göre bilgi paylaştıkça çoğalırdı.
Evet hep öyle düşündüm. Bilginin paylaşıldıkça çoğaldığına inandım. Ben inandıkça öyle insanlar çıktı ki karşıma şaşırdım. Mesela yemeğin tarifini vermek istemeyenler buna en şaşırtıcı örnek.
Bu anı birden gelmedi tabi aklıma. Dün akşam Eray ile ödev yaparken bir diyalogumuz attı beni taa 2003'lü yıllara..
Dün akşam o kadar çok ödevi vardı ki çocuğumun dinlenemedi diye de üzüldüm .Okuldan gelince anneannesi berbere götürdü, banyo ettirdi hopp biz geldik sonra.Kendine hiç zaman kalmadı. Berbere de canlı bağlandım bu arada. Nasıl kesmesi gerektiğini telefon ile atlattım.
Bak bu da başka bir konu ayrıca.Erol işte sadece işine kanalize olur. Biz çalışan anneler peki?Çocuğun ödevi aklındadır, saçı aklındadır, yediği yemediği aklındadır, okuma bayramı vardır onun hazırlıkları aklındadır hep kırk düşünce aklındadır.. Bunu da konuşuruz sonra..
Ne diyorduk hah ödevler.Test çözmeyi sevdiği için önce onlardan başlattım ki babalar gibi ödevler gözünü korkutmasın yavrumun. Test bizim için ısınma turları. Şöyle ki nasıl ısınma hareketlerini yapmadan spora başladığında sakatlanma tehliken vardır ödev yaparken de olay bu. Çocuğu ısındıracaksın ki sakata gelmeyeceksin..
Neyse kendi okuyor, kendi cevaplıyor şakır şakır yapıyor derken bir soruda kaldı.Hecelere ayırıyor, sayıyor ve saydığını unutuyor. Bak dedim bunun pratik bir yönetimi var. Mesela yar-dım-laş-ma kelimesinin altını çiz ki sonunda kaç hece olduğunu rahat sayarsın. Tamam dedi ,başladı ayırmaya
yar-dım-laş-ma =4
so-rum-lu-luk=4
a-yak-ka-bı-cı =5
ve ayakkabıcı şıkkını işaretledi. Zaten önemli olan burada hecelere düzgün ayırabilmekti, yaptı. Sonra annecim ben diğer soruya geçeyim zaman kaybetmeyelim sen de kelimelerin altını sil dedi. Boşver silmeyelim nasıl yaptığının metodu kalsın üstünde dedim ve hayır diyerek itiraz etti. Nedenini sordum. Bana dedi ki hem de benim oğlum bana dedi ki 'annecim sil arkadaşlarım nasıl yaptığımı görmesin'.. Kısa süreli bir şok tabii.
Ödeve ara verdik 6.5 yaşındaki bir çocuğa bilginin paylaşıldıkça çoğaldığını en basit şekilde nasıl anlatabilirim diye düşünürken klasik yumurta örneği aklıma geldi.
Eray'cım bende bir yumurta var. Sende bir yumurta var. Eğer, sen bana bir yumurta verirsen, ben sana bir yumurta verirsem yine sende bir yumurta ben de bir yumurta olur. Yumurtayı bilgi gibi düşün. Sende bir bilgi var. Ben de bir bilgi var. Ben sana bilgi verirsem sen de iki bilgi, sen bana bilgi verirsen bende de iki bilgi olur. Evladım bilgi paylaştıkça çoğalır dedim..
Ama annecim ben arkadaşlarıma okulda nasıl yaptıklarını sorduklarında anlatmıyorlar, saklıyorlar dedi. Çocuğumun neden böyle yaptığının sebebi anlaşıldı. O an çocuğum için üzülsem de düşüncem belli ona dedim..
Eray'cım başkalarının hareketleri senin hareketlerini belirlemesin..