Cuma, Ağustos 29, 2014

29.08 yani bugün

29.08 yani bugün nefes alışıma kat be kat anlam katan tontalağımın doğum günü.
29.08 yani bugün geleceğe ait umutlarımın, hayallerimin doğum günü
29.08 yani bugün varoluş sebebimin en özelinin doğum günü
29.08 yani bugün mutluluğumun, sevincimin, kaygılarımın, endişemin vücut bulmuş halinin doğum günü
29.08 yani bugün kalbimi ve gözlerimi güzelleştiren can oğlumun doğum günü...
29.08 yani bugün hiçbir zaman emeklilik hakkına sahip olamayacağım anneliğe nice too meet you dememin yıl dönümü
 

29.08 yani bugün minicik bir ailenin kocaman bir hikayeye başlamasının yıl dönümü

İyi doğdun kara kuzum, iyi ki bizi seçtin. Doğum günün kutlu olsun. İnşallah hep mutlu olur ve hep mutlu edersin

29.08.2008- 09.45

Akşam minik bir kutlama yapacağız aile arasında. Gönlüm bu sene büyük bir kutlama yapmaktan yana idi lakin bu tadilat çok yordu bizi. Allah sağlık versin de inşallah seneye yaparız.

Dün akşam istedim ki yavrumu mutlu edecek bir şey alalım. O nedenle de sordum

-Doğum günü için ne hediye isterdin
-Hotfils ve erkek kardeş
-Garfield istiyorsun öyle mi ?(erkek kardeş isteği es geçilir)
-Hotfils
-Garfield mi anlamıyorum ki
-Hotfils anne hotfils
-Garfield'a benzer bir şey mi bu (anne anasının kızlık zamanından kalan çizgi karakter Garfield'a fena takmış durumda)
-Of anne ya offff
-İstersen internetten araştırma yapalım
-Anne hani reklamlarda çıkıyor ya yarış arabaları var hotfils işte hotfils

İnternete söylediği gibi yazdım ben sürekli yanlış telaffuz ediyor diye düşünürken yooo çocuğum gayet de güzel söylüyormuş sadece annesi gündemi takip etme özürlüsüymüş :)

Babasıyla akşam alışveriş merkezine çıktık Hot wheels yarış setini aldık. Şu an sürekli telefonda taciz ediyor beni ne zaman benim doğum günüm, ne zaman vereceksin hediyemi diye...İnşallah ömür boyu bu mutluluğu ve heyecanı daim olur

 

Perşembe, Ağustos 28, 2014

Durunnn ben onun annesiyim

Muayene esnasında fotoğraf çekmeyi unutunca sonradan numaradan poz vermece çalışmamdan
 
Kaç gündür neyi yazmayı unuttum. Böyle bir şeyi nasıl unuturum. Konu tontalak olunca böyle bir olayı yazmamam şaşkınlık verici ya neyse.

Konu şu ki tontalağın kalıcı dişi geldi. Sorun şu ki, süt dişi düşmeden geldi. Hoş gelmiş sefa gelmiş de süt dişi maşallah öyle de sağlam ki kendisine bu aralar uğurlar olsun diyemeyeceğiz gibi.

Aslında çok telaş yapmadım.Yakın çevremden böyle bir olayı yakın zamanda duymuştum. Kendiliğinden zamanla düşecekmiş demişlerdi, çocuğum var ya aklımın bir köşesine hemen yazdım. Ha bir de şöyle dedim. Bizim başımıza böyle bir şey gelmez ama olsun fazla bilgiden zarar gelmez. Hay o son cümleyi aklımdan geçirmeseydim. Hayat yine gelmez dediğimi başımıza getirtti.

Bugün kendi doktorumu aradım, asistanı aradan alıp bakacak Eray'a dedi. Öğle tatilinde babasıyla gittik. Baktı, kontrol etti sonra bir şeyler hazırlamaya başladı. Ne yapıyorsunuz dedim en meraklı halimle. İki dişi de çekeceğim dedi.

Durunnnn bu dişi çekemezsiniz ben ben onun annesiyim

diye olayı Türk filmine bağlayacakken sadece durun bi durun lütfen bi durun dedim. Öyle telaş yaptım ki adam bile şaştı. Önce bir konuşalım dedim. Konuştuk yani ben sordum o cevapladı.

Soru: Doktorcum süt dişi düşmeden kalıcı diş gelirse süt dişini çekmek mi zorundayız?
Cevap: Yoo çekmek zorunda değiliz. Bekleyebiliriz de. Zaten kalıcı diş çıkarken süt dişini iter ve süt dişi bir süre sonra düşer.

Soru: Eeee o zaman Eray'ın dişini niye çekiyorsunuz? (az daha elimi belime koyup  cadı moduna geçecektim)
Cevap: Çünkü Eray'ın dişi çok zor düşer. Kalıcı dişin itmesi için biraz daha önde olması lazımdı Eray'ın ki arkada çok itemez zor düşer.

Soru: Diyelim ki bekledik bu Eray'ın diş sağlığında ve görüntü olarak bir bozukluğa yol açar mı?
Cevap: Açmaz

Soru: Yani tam olarak şunu sormak istiyorum çarpık, üst üste binmiş dişlere sebep olmaz değil mi?
Cevap: Bunu ne siz, ne biz şimdiden öngöremeyiz. Kaldı ki Eray'ın hem annesinin hem de babasının diş yapısından (bizim dişlerimizi iyi bilir) hem de çene-ağız darlığından %90 diyebilirim ileride tel takması gerekecek (bu dişlerin gelmesinden ötürü değil yani)

Soru: Ne diyorsunuz?
Cevap: 8-9 yaşında daha net bir şeyler söyleriz dediğim gibi bunları öngörmek önceden zor sadece tahmin şu an daha çok küçük.

Soru: Laylaylomm diye doktora gelen bir çocuk Eray. Şimdi iki alt dişi çekilirse korkar diye düşünüyorum. Acaba beklesek mi?
Cevap: Evet korkabilir böyle bir ihtimal var. İsterseniz Ocak ayına kadar bekleyelim düşmezse çekelim

Soru: Doktorcum son kez bir kere daha sorayım.Şimdi bu süt diş orada ya kalıcı diş de biraz daha arkada ya peki o nasıl gelecek ki oraya
Cevap: Süt dişi düşünce kalıcı diş yerine oturur sıkıntı olmaz

dedi demesine de hala aklımda soru işaretleri var. Acaba beklemekle hata mı ediyoruz. Çünkü normalde düşer ama Eray'ın ki zor düşer lafı aklımı kurcalıyor. Allah'ım insanın çocuğu adına karar vermek ne kadar zor. Başka doktora daha danışsam mı acaba?

Ben dişi çekilirse korkar, ay kuzum diye düşünüp durayım bizim küçük bey demez mi orada

-Eeeee dolgu yapılmayacak mı şimdi bana. Neden yapılmıyor yapılsın. Ne diyoruz efendim çocuğumun tuhaf olduğu doğrudur.

 
Tam konuşmayı sonlandıracakken aklıma bir şey takıldı.İyi de neden iki dişi birden çekeceksiniz bu arada. Tek diş yeterli değil mi? İkinci diş de yolda görmediniz mi? dedi. Bir baktım diş patlamak üzere. Ve diğer süt dişi de yerinden çok memnun gibi..

Çocuğumun sabırsız olduğu dişlerinden belli. Dişleri bile sıra beklemiyor ki :)


Not: İlk Diş Kontrolü 28/08/2014 -İlk kalıcı diş çıktı ikincisi de yolda

Hipnoz Seansı

 
İşten çıkışta dün doğruca evimize gittik. Sadece eve gidebilmek bile ne büyük bir şükür sebebiymiş. Şükürler olsun. Üç haftadır göçebeler gibi nerede kaldığımız belli değildi. Üç ev ay pardon dört ev arasında mekik dokudum.
 
Yerleşik hayata dün geçince anneanne Eray'a sormuş. Anneannenin evinde mi? babaannenin evinde mi? kendi evinde mi rahat ediyorsun diye. Tontalak da tabiki kendi evimde demiş. İnsanın kendi evi, kendi düzeni gibisi var mı?
 
Akşam yapılacak işler vardı aslında ama bu akşam oturalım, dinlenelim dedik( dinlenelim dediysem bile çamaşır katla, çamaşır as, ütüyü yap yine de sığdırıldı akşama) Ayaklarımızı uzattık. Eray koltukta uzanan babasının yanına giderek bir şey sallamaya başladı. Babasını hiknonozi yapacakmış. Tam da adamı. Babası girmez öyle oyunlara. Mesela kitap okurken karakterleri de konuşturamaz dümdüz okur gazete okur gibi. Eeee sıkıcı oluyor haliyle.
 
Aman babam hiknonozi olmuyor seni yapayım dedi. Hiknonizi mi dedim sanki anlamamış gibi. Hani düşünceleri ele geçiriyorsun ya, uyutuyorsun falan ona denir dedi. Oyuna başladık, ben gözlerimi yuvarlamaya başladım. Öyle güzel bir performans sergiledi ki şaştım kaldım. Eray'cım gel seni videoya çekeyim dedim. Tamam dedi. Bu sefer bambaşka bir performans ortaya çıktı. Ölümler, kara delikler, yok olmak, emirleriiiii dinleeeee... Anında yazdı, coştu da coştu...
 
Hep bu kelimeler çizgi filmlerden bence. Özellikle Scooby Doo dan..Tadilat var diye anneanne-babaanne evinde ipin ucu kaçtı. No panik. Başka şeylere yönlendirmekle çözeriz sorunu yani inşallah. Yasak kelimesi özellikle yok.
 
Blog ne düşündüğünü biliyorum ve yok artık diyorum. Kıskanmak mı ne kıskanması Allah aşkına. Tamam 14 Ağustosta facebooka o sözleri yazmış olabilirim ama kıskanmaktan değil çocuğum için uygun bir çizgi film olmadığını düşünüyorum. O gün ne mi yazmışım bir hatırlayalım
 
Scooby Doo izliyoruz eray dedi ki;
-annecim biliyor musun daphne çok güzel
-evet güzel gibi (kıskanç anne)
-annecim daphne ACAYİP güzel
Erkek değil mi hepsi aynı önemli olan bir kerem iç güzelliği 
 
Başka bir gün
 
-Annecim dapheyi mi yoska Velma'yı mı beğeniyorsun
-Ben Velma'yı beğeniyorum
-Ben daphne'yi beğeniyorum nütfen annecim sen de daphne'yi beğen
-Eray'cım Velma çok akıllı bence
-Annecim daphne de çok güzel baksana saçlarına
 
İster inan ister inanma sana kalmış blog tamamen çocuğuma uygun olmadığını düşündüğümden. Yok canım ne daphnesi, çizgi filmin tamamının uygun olmamasından..
 
Tadilatın tek olumlu tarafı Eray'ın sabahları uyumasına vesile olması.Yani anneanne-babaanne evinde kalınca sabahları erkenden evden çıkmak, uyandırılmak zorunda kalmadı. Benim yavrum bir yıl boyunca yollarda çok yoruldu. Geç saatlere kadar uyumuş. Hatta uyandığında bile keyif yapmış. Anneanne bir sabah seslenir Eray'a
 
-Eray hadi kalk oğlum kahvaltı edeceğiz
-Sen masayı hazırla anneanne o zaman kadar ben biraz daha şekerleme yapayım
 
To be continued
 
 
 
Ruhuna Semra kaynana girmiş hanımiğnesinden oğluna not: Oğlum sen daphne'ye aşık değilsin, aşık olursan ben sana söylerim
 
 

Çarşamba, Ağustos 27, 2014

2 ile 1 yer değiştirirse eşittir düdük

Nazar değdi bence. Zaten en çok kendi söylemlerimden değer. Hay koca koca eşek arıları sokasıca dilim.

Kaç gündür anneme, Erol'a ay ne pratiğim ay ne akıllıyım şunu şuna kombinledim bunu bunun üstüne koydum maliyeti bak nasılda azaltıyorum diyerek çağırdım aksiliği. Kızım içinde yaşa di mi coşkuyu.

Buraya taşınmadan önce oturduğum evden kalma fon perdelerim vardı. Pazartesi akşamı sakla samanı gelir zamanı zamanıydı ve ortaya çıkardım. Üst kattaki perde ile yan yana koydum aha da oturma odası perdesi sorununu çözdüm. Tek sorun fon perdelerin kısaltılması lazım ölçüyü aldım doğruca terziye. Yıllardır giderim o terziye hiçbir memnuniyetsizlik yaşamadım.Allah da yaşatmasın.

Lay lay lom tarzında gittim elimdekini verdim bir de dedim ki iki fon bir de tül var. Tülü yapabilir misiniz? Yaparız dedi. Eve doğru yürüyorum birden bir his dürttü beni. Fon neyse de bu tül işi sakat 1/3 pile var terzi bunu yapamaz ben perdeciye gideyim en iyisi. O düşünceyle yattım o düşünceyle kalktım.

Çok çok ama gerçekten çok kararsız bir insan olmama rağmen karar verdikten sonra bu iş bitmiştir. Terzi yollarıma gül dökse bile ben o perdeciye giderim. Beynimin karar mekanizmasının geri dönüş şansı yok. En sevmediğim huyumdur bu benim. Düşünüyorum da belki de bu yüzden çok kararsızım. Geri dönemediğim için en doğru kararı verdiğime inana kadar bekliyorum. Beklediğime değiyor mu peki yani hep doğru mu oluyor verdiğim karar. Yoooooo

Neyse sabah kalktım, evde koşturdum biraz saat 09.00 olmasını bekliyorken kadınlar geldi. Kahvaltı etmemişler birlikte kahvaltı ettik. Saat 09.30 olunca annem nasılsa evde diyerek yollara attım kendimi. Buldum tadilat yapan bir perdeci. Anlattım uzun uzadıya durumu. Olacağı varmış demek ben hep iğne takarım ne kadar kesilecekse. Lakin akşam annem nasılsa ölçüsü var ne gerek var dedi. Dinlemem ben kimseyi de dinleyesim geldi.

Çıktım yürüyorum telefon geldi arayan perdeci çıkalı 5 dakika olmamış. Ayla hanım ölçüyü almaya unuttum dedi. 213 cm dedim kapattık. Oradan terziye gittim diğer fon perdeleri aldım. Allah razı olsun her zaman ki gibi güzel yapmış. Sonra eve döndüm gün nasıl geçti anlamadım.

Saat 16.00 de telefon geldi perdeler hazır dedi gittim almaya orada hiçbirini çıkardım sadece eteklerine baktım fonların o kadar. Eve geldim perdeleri çıkarmaya başladım. Çıkardım bir perdeyi düdük gibi ne gibisi gerçekten düdük. Haa dedim çok akıllıyım ya adam parçaları da koydum dediydi dedim. İkinciyi çıkardım düdük gibi. Ne oluyor be dedim. Fon perdeleri çıkartınca olay koptu. Sonra bir kağıt ilişti gözüme Aylam hanım-123 cm yazıyor. Tabiii şimşek çatı 213 cm değil 123 cm...

Adamı aradım Ayla hanım 213 cm demediniz 123 cm dediniz dedi. Olur mu dedim sonra da ekledim beyefendi şu an gerçekten çok sinirliyim telefonu kapatayım bir sakinleşeceğim sonra konuşuruz dedim.Son dönemdeki numaram bu. İnsanları kırmamak için en sinirli olduğum anda konuşmuyorum araya bir zaman koyuyorum. Biraz da böyle deneyelim bakalım..

Biraz zaman geçti aldım perdeleri gittim perdeciye. Adama bu böyle olmaz siz böyle olduğunu iddia ediyorsunuz ben şöyle.. Bu akşama kadar devam eder bir çözümü olmalı dedim. O da şunu önerdi bir perde seçin giriş fiyatına dikeyim size. Hesapladık vay anasını sayın seyirciler. Benim camlar geniş ve Fransız cam oldu mu sana güzel bir fiyat..

Adama diyorum ki ama giriş fiyatına dahi olsa fatura bana çıktı bu işte bir haksızlık var. O da diyor ki yeni bir perdeniz olacak işte daha iyi değil mi? Adam benden şimdi haber bekliyor ama içimden aramak hiç gelmiyor..Çünkü ben eski perdelerimi istiyorum. İçime sindiremiyorum bir şeylerin dayatılmasına..Al sana bir bilinmeyen daha...

SORU: 2 ile 1 yer değiştirirse hangi sonuca ulaşırız?
A şıkkı: düdük
B şıkkı :düdük
C şıkkı :düdük
D şıkkı: düdük
E şıkkı : hepsi


İhtiyaçlar mı? istekler mi?



Tadilat bitti. Ufak tefek yapılacak işler var. Bende Erol'da yorgunluktan öldü. Bugünle birlikte tam üç hafta olmuş. Dün izin aldım. Annem ve temizlik için gelen iki kişiyle birlikte temizlik yaptık, ancak toparladık.

Saat 18.00 dan sonra evin tüm perdelerini ütüledim.(sabahtan-akşama kadar yıkama işlemi yapıldı) 23.00 geçiyordu bıraktığımda.Perdeler takılınca ev kendini gösterdi. Perde demişken bir talihsizlik de yaşandı. Bu konu cepte...

Ne işler kalmış unutmamak için yazayım

-Cam kapı siparişi verildi işleri bitince o takılacak
-Yeni açılan yerin pimapeni takıldı, camı henüz gelmedi. Korniş ve perde alınması lazım yeni yere. Bu arada orada cam olmasına henüz alışamadım. 5 yıldır duvar olan  bir yer var ve istediğin kıyafetle geçebiliyorken uykuluyken aaa cam vardı yahu deyip diğer odaya kaçmam çok normal. Ha bir de halı alınırsa iyi olur.
-Eray'ın yeni odasının camı çatlak, sipariş verildi. Erol sigortayı bozdurmadı. Neymiş efendim üç kuruş için sigortayı bozdurmaya değer miymiş.
- Tontalağa kitaplık alınacak hem de acil tarafından. Henüz duvara karar veremedim. İki alternatif var kafamda akşam bir de tontalağa soralım bakalım.
-Tontalağın  yatağın altına oyuncak kutusu olur, saklama kutusu olur o alınacak. Bir de oyun halısı. Acil ikea'ya gitmem lazım lakin bu hafta sonu çok yoğun programımız.
-Çatı katın lambirisini yapan usta marangozmuş. Ayy usta fiyatta bir güzellik yap da merdiven altına portmanto yapalım dedim. Hallederiz dedi. Ama bizim para suyunu çekti dedim. Taksit yaparız dedi. Erol'a usulünce sor bir bakalım taksit yapar mı dediğimde ne taksiti yahu, hiç taksit olur mu? demişti. Neymiş Erol efendi isteyenin bir yüzü vermeyin iki.. Portmanto için ölçü alırken usta başka bir fikir verdi sonra da ekledi siz bilirsiniz tabii. Fikir fena değil.Akıl akıldan üstündür diyen şahıs çok haklıymış.
-Merdivenlerden çıkarken boşluk bir alan vardı boruların geçtiği oraya küçük bir dolap yapılacak, usta en azından valizlerinizi koyarsınız dedi bu fikri tuttum.
-Merdiven duvarına bol çerçeveden oluşan aile fotoğraflarımızı koymak istiyorum. Hep istediğim bir şeydi. Lakin o kadar çivi çaktıktan sonra becerememekten korkuyorum.
-Bu kadar tadilata sebep olan dolap fikirden eser yok. Öyle bir yüklük yapsak mı? yapmasak mı? karar veremiyorum. Aslında ihtiyaç var ama ne bilim yeni yer için başka fikirler aklımı çeliyor. Eray için çok güzel oyun odası olur. Erol ise çalışma odası olsun diyor. Benim gönlümde kitaplık, masa yerlerde minder şeklinde bir konsept var lakin ihtiyaç aslında dolap :( Yine yol ayrımı ihtiyaçlar mı? istekler mi?

Bu arada temizliğe yardımcı olan kadın bana dedi ki; başak mısınız? Evet nereden bildiniz dedim ne yalan diyeyim şaşırdım:) Evinizin düzeninden dedi. Hem de en düzensiz halini gördüğü halde. Nokta atışı diye ben buna derim.

Bu zamana kadar ben kendi işimi kendim yaptım. İnsanlar sürekli ev büyük biri yardımcı olsun dedi hep öteledim. Bunun parayla ilgisi olmadığını kimselere anlatamadım. Dün iyice anladım. Yabancı birinin evimde özel alanlarıma girmesinden, çekmeceleri temizlik için dahi olsa açmasından hoşlanmadım..Ama bir yandan da biyolojik saatim işliyor, çok yorgunum. Yine bir yol ayrımı ;özel alanlarıma dokunulmasına göz yumup daha az yorgunluk mu? yoksa ayak topuklarımın sızısı mı?

Oooo saat 12.00 olmuş yemeğe gidip öğle tatilinde Eray'ın okuluna uğramam lazım. Öğretmen belli mi? kıyafetler, kaç kayıt var vs... O yüzden cepte dediğim perde olayını yazmam dönüşte...




Perşembe, Ağustos 21, 2014

5N 1K 1S


Kim: Kedi

Ne: Kedi ağaçtan inemeyince miyav miyavvvvvvvvv diyerek yardım çığlığı attı
Nerede : Bizim parktaki ağaçta
Ne zaman: Şimdi, biraz önce
Neden : Kedinin ağaca tırmanma sebebi belirsiz
Nasıl : İtfaiyenin olaya el atmasıyla sonuçlandı

Sonuç: Kedicik başarıyla indirildi.

Birinci dereceden üç bilinmeyenli denklem


Ben bu akşam nereye gidecektim diye düşündüğüm oldu birkaç kere. Saniyelerle kısıtlı bir zaman olsa da beyin epey uğraştı bulmak için. Nasıl olmasın. Ona da yazık. Bence bunca yıldır kayışları sıyırmadığı için şanlı sayılır.

Sene 2008 Ağustos umutlarımı, hayallerimi, geleceğimi, mutluluğumu kucağıma aldığım ve sarıldığım yıl. Ocak 2009 kadar kendim baktım sonra doğruca işe.İşte o zaman başladı bizim hesaplarımız. Ne kombinasyonlar denedik bir bilseniz.

Tontalak üç yaşını dolu dolu bitirdiğinde başladı kreşe. İşe yakın bir yer bulduk.Sabahın köründe sayılabilecek bir zamanda bıraktık çocuğumuzu. Göktürkten 06.55 çık 07.30 da Levent'e kreşe bırak. Gerisin geriye 4.levente işe git.

Sabah o vakite neler sığdırırdık. Babası tost yapar ben yumurta haşlardım artık ne kadar yerse arabada yedirirdim. Okulda kahvaltı veriliyordu ama saat 09.30 da.İki saat ben oğlumun aç kalmasına nasıl göz yumardım. Eğitim kartlarımız var onları çalışırdık.Yoldaki her malzemeyi oyuna çevirirdik.

Saat 16.00 yı gösterdiğinde servis tontalağı anneanneye bırakırdı. Biz işten anneanneye geçip(4.Levent-Ortaköy) yemeğimizi yer Eray'ı alır evimize geçerdik. Yaklaşık 25 km lik  bir yol.

Eray'ın ikinci yılı bizim en rahat ama rahat dönemimiz.Evdeydim çünkü. Alışamadım önce. Yok yok evde olmaya değil, evde olmaya gayet alıştım. Çocuğum servise biniyor okula gidiyor tekrar servise biniyor eve geliyordu. Hiçbir bilinmeyen yok. Hiçbir formül yok. Hiçbir aksiyon yok.

Her rahatlığın bir sonu vardır elbette. Eray anaokuluna başladıktan bir hafta sonra işe başladım Tophane'de. Yine bize denklem yolları göründü. Nasıl yaparız diye kafa yorduk önce en uygun formülü bulmaya çalıştık. Sabah 06.20 kalkıyorduk hazırlanıyorduk sonra tontalağımızı kucağımıza alıp 06.50 de yola çıkıyorduk. 07.20 de anneme gelip Eray ile kahvaltı ediyorduk sonra herkes kendi işine.

İşten 18.00 da çıkıp Kabataş'a binip 18.20 deki vapuru yakalayıp anneme geçtim.Hep birlikte yemek yedikten sonra hemen yola çıkmadık o formülde. Bazen yolda uyuyordu ve bize oğlumuzla geçirecek vakit kalmıyordu. Annemde ödevlerini yapıp, oyunlarımızı oynayıp öyle çıktık güzel de oldu arabada uyudu .

2+2=4 dür diye kesin olarak hesaplayamayacağın şeyler vardır hayatta. Bunu çoğu kişi bilir. Ve benim de hesaplayamadığım bir şey oldu. İşimden memnun değildim. Ne bilim diğer yerde 11 yıl çalışınca burada da uzun soluklu olur zannetmiştim. O kadar huzursuz bir yerdi ki ancak 2.5 ay dayanabildim. Aslında birinci ay istifa etmiştim ama adam her şeyin güzel olacağına ikna etmişti beni. Olmayınca anladığım da arkamı dönmeden çıktım.

Eeeee ne yapacağız şimdi değil mi? Servisin parasını yıllık peşin vermiştik. Annem bir formül attı ortaya benim hiç ama hiç sevmediğim. Düzen aynen devam etsin dedi en azından yarı yıl tatiline kadar. Denedik en azından.Yine sabahın köründe kalktık Erol'la anneme geldik Eray anneanneden gitti okula. Ben servise verdim ben aldım. Annem de olduğum için benim tüm işlerim kaldı evde. Ocak ayına kadar zor dayandım sonra hemen gidip servisle konuştum Ortaköy servisi ile Göktürk servisi arasında yarı yarıya fark vardı üstünü verdik.

Bu formülü de Eray sevmedi. Göktürk servisi ile Ortaköy'de ki okula gidişi sabah trafikten dolayı çok sürüyordu ve sürekli söyleniyordu. Hiçbir bilinmeyen olmasa da küçük bey memnun değildi.

Kafam karışıktı. Çalışsam mı? çalışmasam mı? O yüzden iş aramıyordum kafamın dinginleşmesini beklediğim bir sırada telefon geldi. Hem de çocukluğumun geçti yerden. Gittim perşembe günü baktım şartlar da iyi sayılır pazartesi başladım işe.

Gel buradan yak şimdi. Gittim ben çocuğu Göktürk servisine almıştım. Annemin diline düştüm ben sana bekle biraz demiştim diye söylendi de söylendi. Hem annemi hem bizi mağdur etmeyecek bir formül arayışına girdik. Ve iyi kötü birşeyler bulduk.

Pazartesi sabahları Eray'ı anneme bıraktık kahvaltısını etti dedesi okula bıraktı. Okul çıkışı dedesi aldı. Akşam hep birlikte yemek yedik ve annemi de alıp bize geldik. Salı-Çarşamba-Perşembe Eray kendi evinden gitti-geldi. Cuma sabah hep birlikte çıkıp annemi ve Eray'ı Ortaköy'e bıraktık dedesi alıp götürdü. Maksat annemde hafta içi iki gün kalsın evinde.

Benim gelip gitmem de Eray'ın durumuna bağlı olarak değişti. Eğer Eray Ortaköy de ise ne ala 18.00 da çıksam 18.10 da annemde oluyordum. Yok eğer Eray Göktürk'te ise başlıyordu aksiyon. Ertuğrul'a kadar biriyle gidiyordum sonra minibüse binip 4.Levent'te Erol'un işyerinin yakınında iniyordum. En en en sonra arabaya binip doğruca eve.

Hastaysa, tatilse babaannede olurdu. Yine Ertuğrul'a kadar biriyle çıktım, minibüsle Zincirlikuyu'ya oradan da metrobüsle babaanneye. Yaaa o nedenle dedim yazıya başlarken ben bu akşam nereye gidecektim diye. Resmen beynimin durduğu vakitler olurdu.

Son üç yılı yazdım dikkat edersen blog. Üç bilinmeyenli denklem şeklinde olduğu için işin içinden çıkamam diye ilk üç yılı yazmak istemedim. Bir de başka bir sebebi var o da bana kalsın yaraları hiç deşmeyelim.

Eylül'de ilkokula başlayacak tontalak kısmetse. Bakalım bu okul dönemi ne bilinmeyenlere, ne formüllere ne aksiyonlara gebe...

Çarşamba, Ağustos 20, 2014

Ulusal tembellik gününüz mübarek olsun

Babaannenin balkonunda gece maç izlerken

Dün gece annemdeyiz malum evdeki tadilat durumları. Saat 23.30 oldu ve tontalak uyumuyor. Yarın işe gideceğim çok yorgunum diye veryansın ediyorum. Ve birden dedi ki ;

-Annecim yarın sakın beni erken kaldırma
-bak gör seni sabahın köründe havaya dikeceğim
-annecim sakın kaldırma, ben kendim kalkarım. Yarın zaten ULUSAL tembellik günü, bütün gün yatacağım.
-Ulusal tembellik günü mü?
-Evet. Ulusal tembellik gününde hep yatılır, hiçbir şey yapılmaz..

20 Ağustos Ulusal Tembellik gününüz mübarek olsun. Ben mi işteyim. Bizim işyeri resmi tatil yapmadı nedense. Ne diyeyim alçak köfteler...

Cuma, Ağustos 15, 2014

Bu mutluluğa erişim aile saadeti kararı ile engellenmiştir

Bu alemin Rambosu

Gün boyunca bu durumu yaşadım. Yani sürekli bugünün perşembe olduğunu zannettim. Sonra neden böyle hissettiğimi şu fotoğrafa bakınca anladım. Beynim, zihnim, aklım resmen inkar ediyor cumayı.

Cuma cumartesinin habercisi. Eeee yani? Yanisi şu. Cumartesi ne demek blogcuğum bir düşün. Tabi ki tatil demek. Tatil ne demek Ayla'nın evde olması demek. Peki Ayla'nın evde olması ne demek. O tozun, pisliğin içine girmesi demek. Pekiii o pisliğin içine Ayla'nın girmesi ne demek. Yaaaa çaktın di mi köfteyi. Akıl inkar yoluyla kendini korumaya alıyor.Şu beyin denen şey ne karmaşık bir şey Yarabbi..

Yarabbi demişken bir dua molası vereyim.Allah'ım Yarabbim sen şu kulunun yarın aklını koru olur mu? Veleddin amin..

Bazen bilmemek mutlu ve huzurlu yapabiliyor insanı. Ohh işteyim görmüyorum, bilmiyorum huzurluyum diyorum ya mutluluğum kısa sürüyor. Erol beyler ya facebook ya da whatsapp kanalıyla mutluluğuma erişiyor.

'Bu mutluluğa erişim aile saadeti kararı ile engellenmiştir'

diye höykürmek istesem de ne fayda. Adam güçlü bir virüs gibi mutluluğuma bir şekilde bulaşıyor.

Üsteki fotoğrafı koymuş Facebook'a. Almış eline hiltiyi sanırsın ki Rambo..Bu arada o nasıl bir hava öyle. Sadece bir gömme dolapcık istemiştim ne hale geldi ev böyle.İçine bir kere Rambo kaçtı ya adamın önüne gelen duvarı yıkmak istiyor. O orada duvarları yıkarken işte ki duvarlarda üzerime yürüyor.İstesem de artık durduramıyorum..

Peki şimdi sana soruyorum blog, benim zavallı beynim bu durumda inkar etmesin de neylesin...

Dikkat bu bir aile fotoğrafıdır

Aile fotoğrafı

Geçen hafta dikkat bu bir aile fotoğrafıdır yazdım bu fotoğrafın altına. Yer annemin küçük bahçesi. Teyzemler Samsun'a gitmeden önce annemle-teyzem bak diye bu salatalıkları gösterdi. Büyük olanın adına Erol, arkadakine Ayla, küçük olanına Eray diye isim koymuşlar. Teyzem bunu gösterirken daha Allah birliğinizi, mutluluğunuzu bozmasın diye dua etmeye başladı. Aminnnnnn

Baktıkça hoşuma gitti, fotoğraflarını çektim ve instagrama koydum. Ablam mesaj attı. Naberr hıyar ailesi.Biz duygusallığın dibine vurmuşuz kızın yazdığına bak. Hıyar ailesiymiş, onun adı salatalık bir kere..

Ertesi gün annem teyzeme Erol'u kopar da salata yapalım demiş. Teyzem koparmamış. Neden diye sordum 'ben bu aileyi birbirinden ayıramam, koparamam' dedi. Evet teyzem bu aralar hassas günler geçiriyor da galiba ben de koparamazdım.

Eray bu konuda şanslı bir çocuk. Babaannesin de anneannesinde bahçesi var. Annemin bahçesi küçük olmasına rağmen orada salatalık, biber, domates, böğürtlen vs yetiştiriyor. Kışın da lahana, soğan, marul...

Yalan yok ben pek ilgilenmiyorum. İlgilenmediğim için de bu işlerden anlamıyorum. Eray bu konuda benim tam tersim.


Bir ay önce vardır annemin bahçesinde akşam yemeği yiyorduk. Sabah çok güneşli olduğu için kahvaltı edemiyoruz ama akşam yemeği mutlaka bahçede yenir. Eray bahçeye bakarken aaaaa anneanne biberlerin olmaya başlamış dedi. Güldüm. Sonra sola dönüp aaa bu çiçekler salatalık değil mi? salatalıkta mı yaptın demez mi? Elimde kaşık öylece kalakaldım. Bana sorsan o çiçeklerin salatalık olduğunu bile bilmezdim. Çocuğumun ilgisi de bilgisi de hoşuma gitti.

Düşünüyorum da değişik bir duygu olmalı.Annem mutfaktan bahçeye çıkıp iki domates, bir salatalık, biraz da biber toplayıp şipşak salata hazırlıyor. Mutluluğu görülmeye değer. Hele babam akşam onları görmeden yatağa girmiyor. Galiba bu bahçe yapma işi insan da bağımlılık yaratıyor. Valla ablamla beni bu kadar övmediler zamanında. Bir görsen salatalıklarımı teyzesi kıyır kıyır tazecik, domatesler hele sulu sulu...

Yok be ne kıskanması. Tamam küçükken annem bahçedeki çiçeklerini kızım, yavrum diye severken kıskanmışlığım vardır da hıyarın nesini kıskanacağım.

Bu arada ben hiç evde çiçek yetiştirmedim biliyor musun blog? Sevmediğimden asla değil sakın yanlış anlama. Evde sadece Eray'ın bir menekşesi var. Hediye etmişler ona. Aslında şöyle ayaklarımı koltuğa uzatıp çocukluğuma inecek havadayım da inersem çıkamam boşver şimdi. Çocukluk demişken eskisi gibi eskiyi yazmama sebebimi de buldum. Başka şeyi eşelerken birden çıktı karşıma. Yaaaa tamam tamam aslında birden değil hep gözümün önündeymiş de ben görmek istememişim. İdrak etmek birden oldu diyelim.



Bir de bugün Cumaymış biliyor musun? Ben bilmiyordum perşembe diye işe gelmiştim. Telefonda anne bugün cumaymış biliyor musun dediğimde o da ısrar etti bugün perşembe diye. Anlayacağın bugün ana-kız devrelerimiz çok karışık.

Perşembe, Ağustos 14, 2014

İnsan bazen doğaçlama da yaşamalı

Dünkü yazımı 'öyle de böyle de bitecek yeter ki sağlıklar ve huzurlar bozulmasın' diye bitirmiştim ya şimdi de diyorum ki o ara Pollyanna uğramış olmalı bana.Nasıl uğramasın. Klimalı ortam. Sol tarafım da park manzarası, sağ tarafımda kahvemin görüntüsü ve burnumda kokusu. Karşı masadakinin yıllık izinde olması sebebiyle yalnız oluşum her bir şeyi pespembe görüşümü açıklamaz mı?

Akşam iş çıkışı annem ve babam da benimle geldi.Evde nasıl bir manzara ile karşılaşacağımı bilmediğim için yol dar geldi bana. Ama yine de umutluydum.Her şey olur, her şey halledilir yeter ki sağlıklar yerinde olsun diye kendi kendimi telkin ede ede gittim.

Eve vardım ve ilk kelimelerim hiçbir şey olmayacak, bu evin işi hiç bitmeyecek, aman Allah'ım oldu. Öyle çok bu iş bitmez, bu iş bitmez demişim ki Erol 'lütfen Ayla artık kendini topla' bile dedi.

Ben böyleyimdir. Güçlenmem, toplanmam için önce bir güzel dağılmam lazım.Toplandıktan sonra ki dönüşüm ise inanılmaz..Ben bile kendimi tanıyamıyorum anlayın yani..

Evde üç masa olduğu halde üstleri dolu olduğu için ayakta yemek yedik.Çorba kimse içmek istemedi. Tabağın bir yanına izmir köftesi bir yanına pilav koyduk, kokteyl usulü yani yemeklerimizi yedik. Kokteyl demişken bir anı takıldı bak ağıma..

Bundan 15 sene önce vardır annemin arkadaşının oğlu evlendi.Kız Bursa'lı olduğu için düğün Bursa'da oldu. Kadın otobüs tuttu konusunu, komşusunu, akrabasını düğüne getirdi. Malum yol uzun yorulmuşlar İstanbul'dan gelenler. Efendim düğün de kokteyl çıkmaz mı sana? Neyse İstanbul'dan gelen birkaç kişi sandalye bulmuş oturmuş bir köşeye. Gelin hanım bunları görmüş binmemiş mi? küplere. Kız sosyete ama bana sorarsan sonradan görme züppe.Annesiyle haber yollamış kayınvalidesine. Oturanlar kalksın bu bir kokteyl diye.

Eeee anne N. hanım teyze ne yaptı peki diye soruşum hala bak kulaklarımda. Ne yapsın dedi kaldırdı tek tek kadın oturanları ama nasıl da mahcup oldu. S. teyzen kalkmaz, banane N. ben çok yoruldum der, gelin gözlerini pörtletir ne düğündü dedi. Annemin gece boyunca hiç oturmadım Ayla hatta bir yere bile yaslanmadım diye kendiyle gurur duyuşu bile aklımda. İnsanlar arkadaş için bazen nelere katlanıyorlar.

Hatırlıyorum ne çok kızdım ben o züppeye o gün. Kokteyl imiş. Hem biliyor musun hiç sevmem ben kokteylleri. Babam lisede-üniversite okurken bolca tiyatro-opera gibi galalara götürürdü beni. Annem gitmek istemediği için ben eşlik ederdim kendilerine. Gala sonrasında kokteyl olurdu. İnsanlar  yuvarlak daracık bir masanın etrafına doluşurlar hem atıştırıp hem sohbet ederlerdi. O zamanlar taaa karar vermiştim sevmediğime. Sohbet dediğin kurulursun koltuğa, atarsın bacak bacak üstüne ohhh be ne rahat ne rahat.Bak aklıma ne takıldı şimdi.Düğün erkek tarafında olmaz mıydı bu arada.

Neyse yemekleri yedik Eray'ın odası terasa çıkarıldı. Yatak odası Eray'ın odasına taşındı. Bence bir evin en zor yeri yatak odası ve mutfak. Dün karar verdim hele şu işler bitsin bu arada bitmeyecek gibi geliyor ya bana neyse kıyafetler öyle bir elenecek ki dolabın içi düdük gibi kalacak. Akşam çok kızdım kendime. Annemin dediği kadar varım. Pis bir çöpçü balığım işte. Pis derken aman ha sakın yanlış anlaşılmasın o lafın gelişi öyle.

Ah şimdi ki aklımla ev döşeyebilseydim keşke. Eşya o kadar az olurdu ki. Gözlerim ve ruhum dinlenirdi böylece. Hoş Erol bu eşyalar evladiyelik eşya değiştirmeyi hiç düşünme dediyse bile hahaytt biliyorum o günlerde gelecek inşallah.. Sadece Erol henüz bunu bilmiyor.

Sonra yukarıdaki kanepeler bizim eski yatak odasına taşındı. Terastaki Eray'ın odası eski oturma odasına taşındı. Ahh o tozun, toprağın içinde taşınmak hiç kolay olmadı. Ama hata bizde. Hayır itiraz ediyorum hakim bey ben biz lafını. Hata Erol'da. Laf dinlemedi. Önce taşınma işlemi halledilecektik sonra kırma-dökme- yeniden yapılandırma en son boya..

Ama şimdi düşündüm de Erol'a da kıymayalım, yazık.Hayat senaryosu bazen tekste yazdığı gibi ilerlemiyor.Bazen doğaçlama da yapılması gerekiyor. Bu bizim yaşadığımız bir nevi doğaçlama. O ustanın zamanı diğer ustaya uymadı onun zamanı Erol'un yıllık iznine uymadı gibi faktörler bir araya geldiğinde önümüze geldi mi plansız, programsız bir senaryo..

Aman ya başka ne diyeyim olmuş bitmiş bir şey için. Hadi kendimi biraz daha kandırayım blog; insan bazen doğaçlama da yaşamalı.

Şunu da ekleyeyim bu tadilat bitine kadar -ki daha çok iş var bu muhabbet burada bitmez. Ve de diyorum ki tontalağımı çok özledim ben :(




Çarşamba, Ağustos 13, 2014

Moraller bozulmasın

Ergen olduğunda istenecek olan kat

Şöyle gözlerimi kapasam ve açsam ta ta taatammm işte her şey hazır dese biri.Biliyorum ancak rüyalarda olur bu görüntü.

Evde tadilat başladı. Yapılacak çok iş var. Nasıl toparlanacağız hiç bilmiyorum. Yapılacaklar ve yapılanlar listesi

-Üst katta koridor kısmındaki duvar kırıldı. Alan genişletildi. Eçiş-bücüş bir alan beklediğim için gömme dolap yaparız yanına kapı takarız arkasını ardiye olarak kullanırız demiştik. Ama alan derli toplu çıkınca kapı takılmayarak koridora dahil edelim dedik. Lakin bu sefer maliyet yükseldi. Lambiri yapılması lazım üst kattaki diğer odalar da lambiri olduğu için. Yer laminat, izolasyon vs..  aman neyse bu konuyu kapayayım, moraller bozulmasın.



 -Bir dünya moloz çıktı, onlar atılacak.

-Odalar yer değiştirilecek. İşte en sinir olduğum kısımlardan biri. Taşınmak daha temiz ve kolay. Resmen taşınır gibi eşya koliliyorum..

-Çoktan odalar yer değiştirilmeliydi de hep öteledik. Sebep Eray'ın odası ile bizim odamızın farklı katlarda olması küçük beyin doğal olarak ayrı katta yatmak istememesi ve sürekli bizim odada ikamet etmesi.Valla delikanlı olunca isteyecek o katı aha da ben buraya yazıyorum asla vermeyeceğim:) sensiz korkarım diyeceğim. Ohh odası ,yanda oturma odası diğer yanında banyosu...Daraldığında terası.. Çok şey kaçırdı çok şey farkında değil..

-Erayın odası yatak odası olacak, yatak odası oturma odası gibi bir şey olacak, üst kattaki oturma odası Eray'ın odası olacak. Eray'ın odasına bizim dolabın sığması için kapı ileriye alındı.

-Büyük bir klima üst koridora takılacak malum yazın o katta piliç çevirme oluruz.

-Klima taksak bu sefer ısı da, soğuk hava da dağılacak eee ne yapacağız bilin. Araya kapı takılacak. Dün akşam ölçü alındı.Aslında en önemli sebep güvenlik. Çocuk uyku sersemi merdivenlerden Allah korusun uçmasın diye.



-Halılar ayağımıza dolanmasın diye yıkamaya verildi.

-Perde kısmına hiç girmiyorum. Erol henüz o kısmı hiç düşünmedi bende şimdilik morali bozulmasın diye çaktırmıyorum. Odalar değişince perdeler olmayacak ama dediğim gibi şimdilik bilmesine gerek yok bu aramızda sır blog..

-İki tane halı alınması lazım ama bu kısmı da sonra konuşuruz malum moraller bozulmasın..

-Açılan alanın bir kısmına dolap konulması lazım ki yatak-yorgan-yastıklar-çarşaflar bilmem neler derli toplu dursun. Ama bu dolap kısmını da sonra konuşuruz malum moraller bozulmasın..

-Bık bık bık iznim yok diye tüm yaz öttüm. Bugünde artık sinirlerim yay gibi gerilince iyi ki iznim yok dedim. Ustaların başında bir sürü izni var diye kıskandığım, çekemediğim Erol duruyor. Avantaj olarak görülen şeyleri hayat bazen dezavantaja çevirebiliyormuş.

-Bu akşam yatak odası yukarıya taşınacak.Giysi dolabı söküleceği için dolabı boşaltmam lazım sadece diyorum ki ağlamak istiyorum. Bu gece de bana uyku yok.

-Bu işler bitince ciddi bir temizlik bekliyor beni bu kısmı da sonra konuşuruz malum moraller bozulmasın.

Üst katta değişiklik olurken alt kat durur mu fotoğrafı

-Her şey bir yana en çok neyi kafaya taktım biliyor musun? Eray'ın odası derli toplu bir odaydı o odayı değiştirmek hiç istemezdim.

-Daralıyorum, bunalıyorum, yoruluyorum ya bu konuda ama boşa onu da biliyorum..Öyle de böyle de bitecek yeter ki sağlıklar ve huzurlar bozulmasın..


Cuma, Ağustos 08, 2014

Çılgın Anne

Fotoğraf 01 Ağustos 2013 yılından
 
Tontalak madem babaannede kalıyor bizde kendimize vakit ayıralım gezmelere akalım dedik ama ne mümkün. Kendi kendime soruyorum tontalağın ahı mı tuttu ne?

Salı akşamı eniştem geldi, bizde kaldı. Çarşamba akşamı Beykoz'a gitmek zorunda kaldık hani iyi de oldu çocuğumuzu gördük. Cuma akşamı gidemezdik teyzemler bize gelecekti kala kala bir perşembe akşamı kalmıştı bize. Kaç gündür fırtına geliyor, hortum geliyor haberleri olduğu için yağmurlu havada ne iyi gider. Tabi ki sinema. Planlar yapıldı ama plana annemin telaşı dahil edilmedi. Nasıl mı?

Annem dün sürekli aradı.Sakın eve gitme babanla bize gel diye (işim annemin evine çok yakın)Nedenmiş efendim hortuma yakalanırmışım, hortum beni alırrrrrr götürürmüş bir yerlere. Burası da Amerika ya..

Bir annenin abartılı telaşına yok artık daha neler demek istemediğim için ne güldüm ne yorum yaptım.Ben de bir anneyim sonuçta.Anlıyorum. Hem nasıl anlamam. Bu konuşmadan bir saat sonra kayınvalidemi aramış, ne yapıyorsunuz diye sorduğumda 'hiç bahçede yağmuru seyrediyoruz Eray ile' cevabını aldığımda telaşlanmamış mıydım? Anne lütfen içeri girin, her yer ağaç yıldırım düşer çocuğuma,çok huzursuz oldum dememiş miydim? Demiştim. Ama küçük bey içeri girmek istemedi. Nedenmiş yağmuru seyretmek çok eğlenceliymiş, çok güzelmiş. Bu çocuğun romantikliği aynı babası. Babasının oğlu ne olacak işte.

Ne diyorduk yaş 35 de olsa bir annenin gözünde hala minicik çocuksun. Anam 35 yıl çalıştım emeklilik hakkımı çatır çatır elde ettim, şimdi rahatım diyemeyeceğin tek meslek.Hep bir telaş, kaygı hali..Hep kendinden önce onu düşünme durumları. Bir yandan da hep bir umut, mutluluk, hayal hali.. Geleceğe dair plan yapma durumları..Yani olumlu-olumsuz aklının hep bir yanını meşgul etme.

Benim annemin aklının bir köşesi değil tümü bizimle dolu bence. Hiç unutmam Erol'un toplantısı vardı geçmiş zaman bir gün araba yok ben metro ile gideceğim anneme. Eray okula başlamıştı o aralar. Metro +otobüs ile gideceğim ya geç kalınca beni merak etmesin diye dediydim. Hay demez olaydım. Ben bunu söyler söylemez bana ne dedi biliyor musun blog. Dur bi gülme krizi tuttu yine o geçsin yazarım....

Metronun merdivenlerinden inerken dikkatli in düşersin :) Ben o aralar yeni day day durmayı öğrendiydim ya kadın nasıl telaş etmesin. Bitti sandıysan fena yanılıyorsun, devamı var. Sarı çizgiyi geçme, önlerde değil, arkalarda dur. Allah korusun trenin önüne iterler seni. Ha bir de çevredeki insanları potansiyel psikopat görme durumları...Ah bu anneler..

Devam edelim annem dün yarım saatte bir aradı çünkü huyumu bilir.Ona göre burnunun dikine giden bir evlat olduğum için beni yollara düşmemeye ikna etmeye çalışıyor. Neyse başladı fırtına.. Hava  çok karardı ama harbiden birden geldi bizim oralara. Ne olduğunu bile anlamadım. Sonra dahili hattan zırrrr bir telefon. Arayan babam. Bugün erken paydossss ediyoruz dedi. Ver elini o mübarek ellerini öpeyim babacığım diyecekken hatırladım. Bu sınırlar içinde biz baba-kız değil, mesai arkadaşıyız. Cool bir ses tonuyla haber verdiğiniz için teşekkür ederim CİCİM dedim. Cicim.. İlla bir yerlerde cıvıtacağım...

Babam beni yola kadar attı sağolsun, çıktığımızdan annemin haberi yoktu. Hemen otobüse atladım istikamet Metrocity. Yoldan annemi aradım senaryoyu yazıp acıklı bir dizi haline getirmeden önce  hemen asayiş berkemal dedim..

Saate baktım 16.35..Erol Arınma gecesine gitmek istediği için biletleri ona aldım. Sonra D& R girdim. Ohh gezdim, gezdim, gezdim. Tabi benim surattaki sırıttık ifade aldı yerini sallanan ifadeye. Almak istediğim bir kitap 35 diğeri de 31 tl.. İnternetten daha ucuz olduğu için almadan çıktım, oradan alırım nasılsa diye kendimi teselli ettim.İki kuzene hediye alınması gerekiyordu onları da aradan çıkardım.

Saate baktım 18.15. Oturdum yemek katına Erol gelene kadar insanları seyrettim. Seyrettim derken bir anı takıldı bak düşüncelerimin ağına...

Lise sondayız Dilek'le. Tabii o zamanlar para yok cepte. Aslında var da kısıtlı. En fazla Mc Donalds'a ya da okul kantinine takılıyoruz. Bir gün afilli bir yerde yemek yemeğe karar verdik. Yer de tabii ki Üsküdar'da ki Katibim Restaurant..

Sebebini bilmiyorum kafaya takmıştık oraya. İlla orada yiyeceğiz yemek. Neyse biraz harçlıklardan, biraz birikim(ablam kirli çıkı der bana hep birikimim vardır benim), biraz annemlerden alarak çıktık yola.. Şıkır şıkır giyinmişiz, heyecan tavan.. Aaaa saate bir baktık çok erken çıkmışız. Ne yapacağız, ne yapacağız.

Oturduk Beşiktaş sahilinde bir banka insanları seyrettik. Bu rüküş, bu cool, bu bilmem ne... Aman ne güldük ne güldük. Neler çıktı o izlenimlerden. O kadar eğlendik ki sonra birçok kez oturduk banka insanları seyrettik.

Kahkaha atarak bindik Üsküdar vapuruna, inince yürüyerek vardık Katibim restaurantına. Bir garson karşıladı bizi merdivenlerde. Tabi onun gözünde çocuğuz..Haaa bize sorsan biz çoktannnnnn büyüdük..

Dilek atıldı önce.Bizim randevumuz vardı dediğinde garson gülmemek için kendini zor tuttu, ben ise utandım. Neredeyse valla billa abi kimseyle buluşmayacağız diye öne atılacaktım sanki biriyle buluşmak günahmış, ayıpmış gibi. Şey rezervasyon yaptırmıştık da dedim. Dilek de anladı yaptığı yanlışlığı hemen. İlk zaman yüzü kızarsa da sonradan bu laf bizim için neşe kaynağı oldu. Gülmeye ihtiyaç duyduğumuzda hemen göz kırpar o gün kiminle randevun vardı ha der kahkaha atardık. Hoş hala çok gülerim bu anıya.

Keşke randevumuz vardı derken Dilek'in gururunu, yüz ifadesini ekleyebilseydim şu satırlara. İyi ki garson demedi başbakanla mı bulacaksınız bu gurur ne diye. Bir bilse büyümenin gururuydu sadece.. Ah bir de o kelime hatası olmasaydı ya neyse...

Yemekleri yedik deniz manzarası eşliğinde. Sonra üşüdük. Baktık diğer masalara üşüyenlere şal veriyorlar. Dilek o zamanlar benden daha atik hemen istedi iki şal da bize. Garson omuzlarıma bıraktı şalı. Şala sıkı sıkı sarıldım yazmama gerek var mı benim hava oldu 1500. O akşam ne güzeldi.. Rabbime binlerce şükür o aralar cep telefonum yoktu da annem deniz seni alır götürür, vapurdan inerken düşersin diyemedi..

Bu kısacık anıdan sonra dönelim AVM' ye...İnsanları seyrediyordum en son. Önce bir kız ile erkek takıldı gözlerime belli ki ilişkilerinin başındalar, çok heyecanlılar..Mutlulukları bana da sirayet etti, tebessüm ettim. Sonra arkalarında bir kadın öne yatık, hayatından bezmiş bir halde yürüyor. Belli ki bir düşüncenin onu şarj etmesi lazım. Yeni iş, ev, sevgili, çocuk, para ne bilim işte.. Onu şarj edebilecek düşünce neydi acaba? Acaba sadece zaman mıydı?

Eskiden kılık-kıyafetine, eline-yüzüne bakardım dün akşam ise ruh hallerine. Gerçekten de yaş alıyoruz be..

Böyle böyle 15 dakika seyrettim insanları sonra zır telefon arayan Erol yemekleri sipariş eder misin dedi. Yemeklerimizi yedik sonra da filme. Oranın koltukları çok rahat olduğu için ev ortamındaymış gibi film izledik. Onu da yazarım sonra...Her şeyi bir anda tüketirsem ne yazarım sonra bu bloga...

Güzel bir akşamdı yalan yok.Ama biliyorum ki hiçbir şey eskisi gibi değil, olamaz. Nerede olursam olayım, ne durumda olursam olayım düşüncelerimin bir kenarında tontalak hep olacak..

Ha bu Amerikalılar fırtınalarına, hortumlarına bir isim koyuyor.Biz onlardan eksik mi kalalım. Bende buldum kendimce bir isim...Fırtınanın adı: ÇILGIN ANNE...

Son dakika: Evet sayın seyirciler dün itibariyle ÇILGIN ANNE 15.30 sularında İstanbul'a giriş yaptı. Bazı yerlerde ağaçlar devrildi. Aldığımız habere göre ÇILGIN ANNE gibi fırtınalar eylül sonuna kadar devam edecekmiş.. Annecimmmmm

Perşembe, Ağustos 07, 2014

Kürkçü dükkanı



Şu fani dünyada yiyecek-içecek anlamında bağımlı olduğum yegane şey. Kahve. Milliyeti benim için hiç farketmez her türlü içerim .Hem ötekileştirmenin, ayrımcılık yapmanın ne alemi var. Filtre kahve, Espresso, Türk kahvesi....

Bu aralar doktor filtre kahve, espresso gibi kahveleri yasakladığı için günde sadece bir fincan Türk kahvesine izin var. Arttırıyorummmm. Bir de benden olsun diyerek günde iki kez Türk kahvesi içiyorum. Resmen bu zamanları seremoniye çeviriyorum.

Kahve içmeden afyonum patlamıyor artık vücut nasıl alıştıysa. Eski işyerim de kahvaltı etmeden daha şekersiz koyu bir kahve ile başlardım güne. Midem artık rahatsız. Birkaç lokma bir şeyler yemeden kahveyi kabul etmiyor bünye. Ramazanda da o yüzden zorlanıyorum. Ne ekmek ne de su kahvesizlik korkusu diye bir şarkı doluyorum dilime. Nee siz sensizlik korkusu diye mi biliyorsunuz. Hayır efendim sensizlik değil o kahvesizlik korkusu bir kere..

Bir şeyler yedikten sonra 07.30 gibi Türk kahvesi yapıyorum kendi ellerimle kendime. Bak bu konuda iddialıyım. Güzel kahve yaparım.

Sonra masama kuruluyorum, bu aralar hangi şaire takıldıysam birkaç şiirini okuyorum bol köpüklü kahve eşliğinde. Başka başka şairlerin şiirlerini okusam da Cemal Süreya ve Can Yücel'in yeri ayrıdır bende. Onların dizeleri kürkçü dükkanı ben de tilki. Başka şairleri okusam da yine dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına dönüyorum her seferinde ama her seferinde..

O zaman fonda bir Türk kahvesi fotoğrafı ve bir şiir eşliğinde bu yazıyı tamamlayalım. Ha fotoğraf demişken fotoğraf afyon patlasın çalışmamdan. Kahveye bu kadar düşkünken böyle bir çalışmamın olması çok normal :)

Resim

Bir savaş: Otlukbeli
Bir mavi: Spartaküs
Bir soru: niçin Spartaküs
Bir kuş: nereye gidiyon kuşu
Bir çiçek: bilmem ki çiçeği
Bir su: şüpheli

Bir belge: noterlerinden
Elbet başkent noterlerinden
Bir şair: Ahmed Arif
Toplar dağların rüzgarlarını
Dağıtır çocuklara erken
Bir çocuk: ince burunlu

Ey ince burunlu Güneyli çocuk
Ne soracaksan işte sor
Bir çalgı: fayton
Bir içki: rakı hayır votka
Bir tabanca: tabii dolu
Bir haber: ölümüm yakın

Bir imza: okunmuyor  
 
Cemal Süreya      

Salı, Ağustos 05, 2014

Aranılan düşünceye şu an ulaşılamıyor



Uzun zaman oldu yine yazmayalı. Vira bismillah deyip başlayalım. Aklımdakilerin ne kadarını yazarım hiç bilmiyorum. Yazınca görüyorum bende. Bazen aklımdakilere sadece dokunmuş oluyorum bazen de

Bu haftanın haberi ile başlayalım cümleye.Tontalak bu sabah itibariyle babaanne evine taşındı hafta sonuna kadar. Küçük bir bavul hazırladım kendilerine. Bavulu görünce artık bu eve hiç gelmeyecek miyim dedi. Olur mu dedim Beykoz'u çok istiyordun ya eğlenirsin diye düşündüm dedim. Hayırrrr sizin planınız var biliyorum o yüzden beni gönderiyorsunuz dedi. Bu şekilde düşünmesine şaşırdım. Planımızın olmadığını bir türlü anlatamadım. Olabilirdi de ama yok. Sen inan blog bari bu biçareye..

İşin aslı şöyle aslında. Bayramda teyzemler geldi anneme. Bir nevi moral gezisi. Bir süre önce teyzemin her iki göğsünde de kanserli kitle tespit edildi. İlaçla tedaviye başlanmış. Başlanmış diyorum ben de annemden öğreniyorum. Teyzem bu konuda bizimle hiç konuşmuyor. Bir kere soracak oldum baktım gözleri doldu, kelimeler boğazında düğümlendi ben de daha hiç sormadım. Hiç bir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Geziyoruz, kikirdiyoruz, anlatıyoruz çocuklar izin verdiği ölçüde.

-Bu cümleden sonra aç parantez bilerek kikirdiyoruz yazdım. Hani geçenlerde fetva verdi ya birileri. Kahkaha attık şeklinde yazıp da namusumuza,iffetimize halel mi getireyim.Zaten o fetvadan sonra hemen gözümün önündeki direkleri de kaldırdım. Maazallah şeytana uyarım falan tırmanmaya çalışırım bu kadın milletinin ne yapacağı hiç belli olmaz kapa parantez

Sadece ama sadece bir cümleyi sık kullanıyor teyzem. Of ya öyle oldu böyle oldu diye dünya işine kafa yorarken hiçbir şey kafaya takmaya, üzülmeye değmez. Bak ben üzüldüm de ne oldu diyor sonra yine sessizlik. Galiba şu an  hastalığı kabullenme aşamasında. Zamana ihtiyacı var. Onu anlıyorum.

Şimdi bu konunun tontalağın babaannenin evine gitmesiyle ilgisi ne diye soranlar olabilir belki. Çok pis bağlantı kurarım bu bloğu okuyan bilir. Bağlantı şu. Teyzemin de tekne kazıntısı 9 yaşında bir oğlu olması. İki çocuk pek anlaşamıyor ev savaş alanına dönüyor. Pek mi yazdım ne peki hiç ama hiç anlaşamıyorlar. Annem çok yoruluyor.



Bu nedenledir ki tontalağımı babaannenin köyüne göndermeye karar verdik. Aslında hiç istemiyorum oğlumdan ayrı kalmayı. Beykoz-Göktürk yolunu sabah- akşam gidemeyeceğimize göre mecbur kaldık bir şekilde.

Bu arada mecburiyetlerin hayatıma yön vermesinden nefret ediyorum diye yazacaktım ki aklıma Erol'un bir sözü geldi.Neden nefret gibi keskin ifadeler kullanıyorsun demişti. Butona bastım cevap hakkımı kullanıyorum çünkü bende orta denge gibi bir kavram yok. Ya çok iyiyimdir ya çok kötü, ya çok umutluyumdur ya çok umutsuz ya yedi kat göklerdeyimdir ya da yedi kat yerin dibinde...O yüzdendir ki söylemin ya çok naif ya da çok sert.

Bu arada mecburiyetlerin hayatıma yön vermesinden nefret ettiğimi yazmış mıydım hiç?

Konu neydi haa ayrılık.Ben oğlumdan ayrı kalacağım diye yanıp tutuşayım küçük bey arkamdan iş çeviriyor. Önce teklif etti ama yalan yok. Annecim işten çık tatil yapalım sonra tekrar işe girersin dedi. Olur mu oğlum tekrar işe almazlar dediğimde o zaman müdüre git birazcık tatil için izin iste dedi.Yine olmaz yanıtını alınca annecim kulaklarını biraz kapatır mısın dedi. Kapadım ben lakin yine de duydum.

Babacım ikimiz tatile gidelim, annemsiz ne dersin?
 
Duymadım ya doğal olarak trip atamadım.Hadi biri 6 yaşında 35'lik olana ne demeli. Olabilir oğlum neden olmasın dedi adam ya..
 
Dün posta kutuma dört adet mail düştü. Hepsi de 35'lik ten.Kastamonu- Samsun- Ankara- Kapadokya gezilerinin planları. Gıcık mıdır nedir.
 
Bu pazar oy kullanma sonrası oğluyla Kastamonu'ya memleketine gitmek istiyor. Ben de sahip çıkamazsın olmaz diyorum ama kararlı. Şimdi kara kara onu düşünüyorum. Geldikten 15-20 gün sonra Samsun gezisi. Benim memleketime bensiz gezi.
 
Ankara gezisini Eray istiyor.Aslında Anıtkabir'i gördü lakin hatırlamıyor ve oraya çok gitmek istiyor. Bir gün izin alıp hafta sonu ile birleştirip gideceğiz inşallah. Nevşehir gezisi zaten önceden planlı. Uçak biletleri, otel, kiralık araba tamam. Kasım ayında gidilecek Allah tabi o günleri göstermeyi nasip ederse.
 
Bu cümleden sonra aç parantez beyim beni bırakıp bensiz tatile çıkıyor. Valla ben bırakmıyorum ben işe gideceğim,bu sene yıllık iznim yok.Karılarını evde bırakıp tatile giden herifler hakkında da bir fetva var mı? Yok ya öylesine sordum cevabı zaten biliyorum. Evet ya onlar erkek-kapa parantez  
 
Yazdıkça farkettim ki bugün aklımdakilere dokunamamış bile. Çünkü orası bugünlerde çok karışık. Dağınık bir ortamda aranılan düşünceye,fikre ulaşılamaması çok doğal değil mi? Aynı tüm ama tüm oyuncaklarını ortalığa saçmış tontalağın odasında saç tokamı aramam gibi...
 
Neyse ben şurayı azcık toplayayım da geleyim bana müsaade...