Pazartesi, Kasım 28, 2011

Dedemin İnsanları


Belki vardır 15 gündür peşimdeydi sinemaya gidelim diye. Eray hayatımıza teşrif etmeden önce 10 günü geçmezdi sinemaya gitmemiz.Evi otel olarak kullanırdık mutlaka bir aktivite peşindeydik. Aslında evde oturmayı ben çok severdim de Erol rahat vermezdi bana.Şimdi de öyle olsun istiyor haftasonu hep plan peşinde .

Pazar kahvaltıya ahretliğim ve ailesi geleceği için(hastalık sebebiyle plan iptal oldu)cumadan evi temizleyelim dedik.Annem ısrar etti Eray bu akşam bizde kalsın hem evinizi rahat temizleyin hem de azcık dinlenin dedi,bıraktık.Ben adamın hain planlar hazırladığını nereden bileyim.Sinemaya gidelim dedi olmaz dedim herzaman ki gibi. Evi temizledik 22,10 seanasına bilet ayırtmış gittik.O günde dedemin insanları vizyona giriyormuş onu seyrettik.01,00 de çıktık 01,30 eve girdik aynı eskisi gibi:)

Filmin tanıtım yazısı şöyle;

Ozan, Ege’de küçük bir sahil kasabasında yaşayan 10 yaşında bir çocuktur. Girit göçmeni dedesi Mehmet Bey nedeniyle arkadaşları onunla “gavur” diye alay etmektedir. Yalnız kalmaktan korkan Ozan, başta dedesi olmak üzere ailesine kızar “Biz Türküz.” diyerek onlara kafa tutar.

Ozan’ın dedesi Mehmet Bey, kasaba eşrafından, saygın bir adamdır. Kasaba halkına kol kanat gerer, sorunlarıyla ilgilenip, onlara yardım eder. Hoşgörüsüyle bilinen Mehmet Bey torununun bu durumundan dolayı üzülmekte ve endişe duymaktadır. Mehmet Bey daha yedi yaşındayken, ailesi zorla topraklarından kopartılmış, mübadeleyle Girit’ten göçmüşlerdir. Mehmet Bey’in en büyük arzusu ölmeden evvel doğduğu toprakları görebilmektir. Bu özlemle sık sık içinde mektuplar olan şişeleri Ege’nin mavi sularına bırakmaktadır.



Filmi iki kelime ile anlat Ayla hanım deseler herhalde sıcak ve samimi derdim.Seviyorum Ege insanının şivesini.Film ötekileştirmenin anlamsızlığına vurgu yapıyor. Ayrıntılar yani Mehmet bey’in esnafa ayıp olmasın diye dükkanını kilitlemeden gitmesi,komşu-müşteri dialogları,çırak-usta ilişkisi harika işlenmiş.Çırak demişken Mehmet bey’in torunu rolünde oynayan çocuk çok ama çok iyi oynamış,çok sevdim.Sadece bana göre filmin eksisi mesaj verme kaygısıyla edilen kocaman laflar özellikle darbe olunca edilen laflar(oldukça didaktik)Yani mesaj insanların gözüne gözüne sokulmuş işte bu kaygıyı ben sevmiyorum.O mesaj vermek istenirken bence filmden kopuşlar olmuş. Karakterler ve dialoglar o kadar sıcaktı ki o anlamda cast çok iyi seçilmiş sadece deli rolündeki Hümeyrayı sevmedim-sevemedim.Film kısacası;

Orada Türk tohumu,burada Yunan gavuru olan insanların hikayesiydi.

Perşembe, Kasım 24, 2011

Simülasyon

Acele acele herzaman ki gibi bir yerlere koştururken şişştttt Ayla dedi bir ses..Arkama baktım beni tanıdın mı dedi. Gözlerimi tanımak istercesine kıstım ,uzun uzun baktım. İsim hafızam zayıftır da görsel hafızam iyidir aslında ama yine de çıkaramadım özür dilerim dedim. Görmediğin için tanımamanız çok normal dedi.Hafifçe tebessüm ettim sonra içimden eee görmediysem nasıl tanıyabilirim ki bu ne biçim bir soru dedim.Anladı galiba bakışlarımdan direkt konuya girdi.Biraz nefes almaya var mısın dedi?Ürktüm bu kimdi ki şimdi .İyi günler size dedim yine acele biçimde yürümeye başladım arkamdan bağırdı Hanimiğnesi bugün bir dilek hakkın olsa ne dileceğini biliyorum ve onu gerçekleştirmeye geldim dedi..Bir an duraksadım,bocaladım, kendime yenik düşüp arkama baktım sinirlendim kimsin sen diye haykırdım.

Hani bir gün eşinle gitmiştin ya 4d simülasyonu ile İstanbul’u gezmiştiniz ona benzer bir simülasyon hazırladık desem derken sözünü kestim. Bunları nerden biliyorsun hem simülasyondan banane dedim.Simülasyon senin geçmişine ait dedi elini uzattı var mısın ?An bile düşünmeden peşine düştüm.Yollar çok ama çok tanıdıktı. Aaaaa burası annemin arka bahçesi dedim bir sandalye vardı sadece tek bir tahta sandalye kemerimi bağlayıp gözlüklerimi taktım ve simülasyon başladı.

İlk önce evimizin içindeydim akşamdı oturma odasından mis gibi kokular geliyordu.Babam yine her zaman ki gibi portakalı soymuş başucumuza koymadan elleriyle kızlarına yediriyordu sonra kabukları sobanın içine attı çok güzel bir koku yayıldı ohh be özlemişim bu kokuyu.... Kafamı sağa çevirdim annem kestaneleri sobanın üstüne atmak için çiziyordu ,babam sobanın üstüne koyup pişirdi yine elleriyle temizleyip kızlarına yedirdi. Sonra ortadan bir an kayboldum kendimi takip ettim yatak odasına sote bir yere saklanmış birşeyler bekliyordum merakla bende bekledim .Ablam girdi odaya sürekli arkasına bakıyordu dolabın içinde bir kutu,kutunun içinde bir sürü tipitip sakızlar vardı.Ablam içinden alırken saklandığım yerden fırladım ahaaaa sen alıyormuşsun demek sakızlarımı, yakaladım dedim.Yine kavgaya tutuştuk.Babam belli periyodlarla bir kutu ablama bir kutu bana sakız alırdı ya ablam hemen bitirirdi sonra benimkine musallat olurdu doğru ya unutmuşum. Babam koştu yine ayırdı bizi.Sürekli ama baba ama baba hep böyle yapıyor kendisininkini bitirip sakladığım yerden bulup benimkini alıyor diye sürekli bağırıyordum.

Bir ses duydum sonra koştum hemen pencereye camlar buhar olmuştu elimle buharı sildim Sabiha teyze değil mi o.Kar ne kadar çok yağmış.Annemi çağırıyordu hadi kaymaya.....Hazırlandık akşam vakti kızakla Sabiha teyzenin arkasına oturdum dik ama çok dik yokuşumuzdan hızlıca inerken bağırıyorum.Anne bakkkkk uçuyorummmmmm Gülümsedim o kızağa tekrar o halimle ne çok oturmak istedim.İçeriye girdik annanem ellerini çırpıyor oooooo mastika şarkısını söyleyip ablam göbek atıyordu.Annem artık kızıyor haydeee yatağa ,annemin hazırladığı koca bardak ballı sütümüzü içtik doğruca yatağa. .Herzaman ki gibi annanemi ortamıza almışız ben kütüphane şeklinde kanepede oturup onları seyrediyorum eskiye ait hikayeler anlatıyor bize.Anane bir daha anlat amaaaa sesi odada heyecanla yankılıyor.....

Sabahın körü annem herkesten önce kalkmış canım benim.Mükellef bir kahvaltı hazırlamış elimi uzatıp almak istiyorum,alamıyorum bir köşede herkesin kahvaltı etmesini bekliyorum.Annem belime kadar olan saçlarımı tarayıp örecek Allah Allah rahat durmuyorum diye tarağın dişlerini geçirdi mi bak kafama yine.Yukarıya halamın mutfağına çıkıyorum Şehriye teyzeye bağırıyorum erikleri koparabilir miyimm.Erik Şehriye teyzenindi ama sadece gövdesi kendi bahçesinde tüm dallar ve erikler halamın penceresinde.Arkama dönüyorum kısık sesle kız hala Şehriyeden hiç isim olur mu acaba tel Şehriye mi diyip hem kikirdeyip hem de dalga geçtiğim kadının eriklerini kütletiyorum.Halam kızıyor kız sus duyacak...... Ooo annem öğlen yemeğini çoktan pişirmiş , hadi bunu git Fatma teyzene götür diyor ama anne çok kötü kokuyor onun evi,sürekli bana sümüklü böcek diyor gitmek istemiyorum diye inat ediyorum.Yaşlılara yardım etmek ne kadar sevap biliyor musun diyor mecbur sevap kazanmak için tabağı alıp gidiyorum,izliyorum o küçük kızı nasılda adımları geri geri gidiyor.Off yine suratı sirke satıyor sümüklü böcek sen mi geldin gir mutfağa koy diyor .Sarımsak kokulu eve girerken midem bulanıyor öğürecek gibi oluyorum hızlıca dışarıya çıkıyorum derin bir nefes alıyorum ohhh dünyalar varmış beaaa

Aylaaaaa diyor tatlı bir ses koşuyorum hızlıca bende peşinde acaba bu kadar mutlulukla nereye gidiyor merakla izliyorum.Aaaaa Emine teyze değil mi o.Şeker veriyor bana herzaman ki gibi .Sen ne tatlı kadındın be Emine teyzem diyorum siniyorum yanı başlarına.Ermeniydi savaş zamanı arabadan düşmüş Türk bir aileye evlatlık verilmiş ya her annem kızdığında Emine teyzem gelirdi aklıma acaba ben hangi arabadan düştüm.

Emin teyzeden çıktığımda birden mevsim değişti.Kar yerden kalmış ilkbahar olmuş.Ablam ve mahalleden arkadaşlar saklambaç oynuyor.Koşuyorum yanlarına bende oynamak istiyorum.İzliyorum sen ebe olacaksın dediler ablam itiraz etti.Sakladı beni arkasına o daha küçük ebe olamaz diye kavgaya tutuştu arkadaşlarla.En son o geldi ebe o olacak dediğinde ablam nasılda hindi gibi kabarıyor.Onun yerine ben ebe olurum o olamaz dediğinde nasılda sarılmak istedim ona. Sıkıldım oynamaktan yürüyorum tontonum diye yaşlıca bir adama sarılıyorum.Ayyy bakkal Osman dedem bu ,torunu yoktu beni torunu bellemişti. Bakkalının karşısında ki bankta oturmuş ben yine bıcır bıcır birşeyler anlatıyorum ben anlatıyorum o kahkahalar atıyor ben anlatıyorum o kahkahalar atıyor. Müşterisi geliyor ben de oradan ayrılıyorum.

Urgancı sokağa sapıyorum vay vayyy bensiz çift kale maç ha diyorum. Çağırıyorlar beni de Yakup, Aytekin,Okay bir tarafta ben, yasemin,Neslihan öbür tarafta.Yine erkekler dalga geçiyor bizimle isterseniz 3-0 başlayın maça.Yasemin ne güzel de çalım atıyor ,kıskanıyorum ben biraz daha çit kırıldım topa girmekten çok korkuyorum.Off yine kavga çıktı bak maçta, şu erkekler ne kadar da mızıkçı ama.Annemin sesi yankılanıyor sokakta oyy ben kaçtım gidiyorum ve yürüyorum.Bizim sokağa girmeden gazoz kapağı görüyorum yerde mutluluktan havalara uçuyorum diğer gazoz kapaklarımın yanına koymak için elbette ki cebime atıyorum. Seyrederken gazoz kapağı ve mutluluk aynı kareye nasıl girer diye çok şaşırıyorum.

Eve girmeden Şaziye teyzeme uğruyorum o mahallede en çok o evi seviyorum.Ayy kıyamam yine radyonun başında oturmuş ağlıyor.O zamanlar hikayesini bilmezdim ya keşke mümkün olsaydı da mutfağa girip iki sade Türk kahvesi pişirip hikayesini ondan dinleyip birlikte ağlasaydık,sarılsaydım diyorum.Yalnız bırakmak için içim acıya acıya oradan ayrılıyorum.

Tam eve girecekken yokuşun başında biri beliriyor,dikkatlice bakıyorum sonra Zakir dedem diye koşuyorum. Elleri dolu ,Eminönünden gelmiş.Memlekette gölde balık tutmak için ağ almış yine.Hep birlikte yemeğe oturuyoruz ne çok isterdim tontalağımı bağrına basmasını,büyük dedesini tanımasını o an sadece dolu dolu ağlıyorum......

Halamın sesiyle irkildim bir yandan da kapıyı çalıyor.Ayla balığa gidiyorum gelecek misin diyor.Annem hızlıca hazırlıyor beni.Olta halamın kova benim elimde Kuruçeşmeye doğru yürüyoruz.Halam deniz bugün çok bereketli diyor ben üzülüyorum.Balıklar oltanın ucunda çırpındıkça halacım canları çok mu acıyor diye soruyorum.Hadi oltadan çıkar balıkları diyor, çok kere yapmama karşın balıkları oltadan çıkarırken çok tedirgin oluyorum sonra kovaya bırakıyorum.Ama haksızlık bu diyorum içimden halam görmeden birkaçını denize salıyorum tamam bu son balık olsun derken yine azarı işitiyorum.Akşama yemek yokk Ayla bunları yiyeceğiz ama.Bir dolu kova ile evimize dönüyoruz annemde nasibi alıyor tabiki.Balık o kadar çok ki bir tavalık Aysel teyzeye ,bir tavalık Hatice teyzeye götürüyorum.

Yolda babamla karşılaşıyorum işten dönüyor, grev varmış fabrika da yine.Davullar çalıp halay çekmişler yolda onu anlatıyor.Evimize giriyoruz yemeğe oturuyoruz babam biraz sıkıntılı bana dönüyor diyor ki benim tüm dünyamsınız, siz varsınız ya ben herşeyin üstesinden gelirim derken sesler karışıyor birbirine simülasyon bitti diyor yine aldığı yere yani annemin arka bahçesine beni bırakıyor.Sadece bağırıyorum görmediğim o kadar çok kişi var ki hayır bitmesin diyorum,hem daha ipe boncukları dizip kolye yapıp sattığım köşe başına gitmedik, annemden dayak yememek için saklandığım halamın dolabına girmedim,kiraz ağacımızdaki kirazları yiyen kuşlara kızmadım, annemin çiçekleriyle konuştuğunu ve onları nasılda kıskandığımı görmedim..........

Arka bahçeden eve giriyorum tontalağımı alıp sıkıca sarılıyorum.O kadar kötü hissediyorum ki kendimi bu simülasyon bile kendime getiremedi beni.Göremiyorum ortadaki sorunu ı ıhhh bir türlü göremiyorum. Çabalıyorum öyle bir şey ki çabaladıkça batıyorum.Hatayı ben nerede yapıyorum sürekli sorguluyorum. Çaresizlik ne kadar kötü bir duyguymuş diyorum.Biliyorum geçecek ama geçene kadar böyle hissediyorum. İnsanların özellikle  de annelerin nasıl yaşlandığını anlıyorum

Keşke herşey küçükken olduğu kadar kolay olsa,keşke tek derdim beyaz bir elbisem olmadığı için olsa, keşke babamın kucağına oturup bana tüm dünyam sensin dese ve yine kendimi güvende hissetsem.

Salı, Kasım 22, 2011

Adını Ece Koydum(k)


Pis dedikoducu dedim arkasından. Yememiş içmemiş Ay’a tontalak ve ailesi bir gün beni evinde konuk etmiş demiş. Bunu duyan Ay bize gönül koymuş ve bu sebepten Güneşi daha çok seviyorlar diye de kendince çıkarım yapmış. Ay’a ay olur mu böyle birşey dedim biz ailecek aslında seni dolayısıyla geceyi daha çok severiz hatta tontalağım bayılır sana diyerek gönlünü aldım.İçime sinmedi bu durum sevgimizi ispat etmek değil niyetim sadece ne bilim hem tontalağımın en sevdiği Ay’ı yapmak hem de uykusuz gecelerimizde bize yarenlik ettiği için teşekkür etmek istedim.

Şaka bir yana tontalağım epey oldu bir sabah kalktığında pencereden dışarıya baktı anne ay yok dedi.Hımmm nereye gitti ki acaba dediğimde ay uyumaya gitmiş anne dedi.Eeee ne yalan diyeyim bu durum mantıklı geldi bana.Kolay değil tüm gece gökyüzünde nöbet tutmak sonuçta.Hep Ay’ı güneşten daha çok sevdi. Bebeliğinden beri gececi olduğundan mı bilmem tek bildiğim daha çok sevdiği idi. O yüzden bu haftaki faaliyetimizi Ay’a adıyoruz efendim tatataaatammmm...

Hep yağlı boyayı merak ediyordum ya pazar günü gidip tüplerde yağlı boya aldım .Tövbe dedim başkada bir şey demedim.3 yaş 3 aylık çocukla senin neyine yağlı boya ile boya yapmak diye de devam ettim.Bundan sonra ki kısımda küçük çocuklarınıza kötü örnek içeren davranışlar söz konusu olduğu için tontalağın neler yaptığını ve benim nasıl şak diye bayılmak istediğimi anlatmayacağım yoooo yoooo anlatamam.

Yağlı boya ile yaptık ama sonra Ay’ı tekrar yaptık çünkü yağlı boya ile boyadıktan sonra yüzü çizemedim. Bu sefer guaj boya kullandık.Guaj boya kıymetini bilemedim insan beşer kuldur şaşar ya ben de insanım sonuçta şaştım halbuki sen ne temiz bir boyamışsın dedim bu boyaya icat edene binlerce kere teşekkür edip yazımıza tabiki devam edelim

Gelelim malzemelerimize; Siyah,sarı ve beyaz fon kağıdı, yağlı boya zinhar kullanmayın da ne kullanırsanız kullanın (ikinci denemede guaj boya kullandık),sünger fırça, yapıştırıcı. Efendim önce yemek tabağını aldık siyah fon kağıdına yuvarlak çizip kestik aynı işlemi aynı tabakla beyaz fon kağıdı ile gerçekleştirdik.Sonra beyaz yuvarlak fon kağıdına Ay çizdik (verdiğim linkte nasıl yapıldığı var)Tontalak bey herzaman ki gibi boya işlemlerini yaptı bende yüzü çizdim gitti bu sefer benim bey bana aferim dedi. Üç tane de yıldız kondurduk. Biri babanın,biri benim ,en küçüğü de tontalağımın yıldızı.Bilmem siz yapar mıydınız küçükken gökyüzüne yıldızlara çok sık bakardım. Herkesin gökyüzünde bir yıldızı olduğuna ve kayan her yıldızın bir insanın ölümünü temsil ettiğini inanmıştım:) Bir de dilek tutardım, unutmadan en ama en parlak yıldız bendim


Bir faaliyetin daha sonuna bir türlü gelemedik.Şimdi de eve verilen aile katılımından bahsedeyim:)Faaliyetin adı: Adını Ece koydum.Erol bir kere çok söylendi ne bu ya ne bu ya diye diye.Çoğunlukla tontalak ile ben yaptım yok be tamamiyle tontalak ile ben yaptım.
 
 Konu şu :fotoğrafta gördüğümüz kızımıza evdeki ip ve rafya ile saç yapmak.Aile bireylerinin saçları hakkında konuşmak ve sonunda kendisine bir isim koymak.İşte kısaydı, uzundu, kıvırmıcıktı ,pırasa gibiydi,keldi gibi.Yok Erolum kel derken seni kastetmedim bu konuda çok hassassın bizi bunaltın ha:) Önce konuştuk saçlar hakkında sonra başladık yapmaya evde ancak bu ipler vardı.Tontalağım ipleri kesti tabii ne kadar keseceğini ben gösterdim.Sonra yapıştırdık.
Tontalağım bir ara arızaya bağladı ve babasına dedi ki

Baba ten(sen)çok tötüsün(kötüsün) dedi öylece kalakaldım odalarda.Vay bu da mı gelecekti başımıza diye dövünmedim sıra bana gelmesin diye öylece sustum.Sebep mi neydi babası yapıştırıcının hepsini sıkmasına izin vermediği için baba ten çok tötüsün dedi, yeminle bu lafın kaynağı bu sefer ben değildim.Okuldan öğrenip öğrenip eve gelmiş işte:)

Neden mi Ece, ara sıra Ece düşüyor aklımıza özellikle de babaannemize gittiğimizde. O yüzden de bu kızın adını Ece koyduk.

Neyse efendim ne diyoruz bir daha ki faaliyetimizde buluşmak üzere esen kalın.

Kaynak:Etkinlik dünyası
 
Not:Zinhar notsuz olmaz dün annanemiz hani imiş benim torunum demiş. Tontalak cık cık yapıp annane torun dil(değil) oğlum oğlum diyeceksin demiş.Annane de bu hatayı sıkça yapıyor ha....

Gelinlik

 
Geçen akşam ablamla eskilerden konuşuyoruz en çok da yukarıdaki fotoğrafı sevdiğini söyledi. Seversin tabii o gün sen değil ben çok ağlamıştım dedim gülüştük.

Çocukluğumu anlattığımda bir şey farkettim demiştim ya hani bir önceki yazımda. Hep mutlu olduğum geliyor aklıma evet mutluydum da lakin hiç kötü günüm olmadı mı benim diye de devam etmiştim.
 
İşte bu fotoğrafın çekildiği gün ben çok ağlamışım.Hayal meyal bir şeyler dönüyor ekranda.Bir çocuğun ortada ciddi sorunlar yoksa ne olabilir istediğinin alınmamasıdır, annesi kızmıştır en fazla dövmüştür.Ben o gün ablamın üstündeki elbise için ağladım.Ben de beyaz gelinlik istiyorum diye tepinmişim.
 
Halam üç evladından ayırmazdı ya beni dayanamamış gözyaşlarıma hemen üstümdeki elbiseyi dikmiş.Ay senin elbisen daha güzel diye de hep birlikte ikna etmeye çalışmışlar beni.Yahu göz var nizam var çocuksak o kadar değil algılayabiliyormuşum demek:)tabiki benim ki daha güzel değil diye ağlamaya çok ama çok devam etmişim.

Annem o kadar sorunsuz bir çocuktun ki sen derdi ya hep bana çok şaşırmışlar bu tutumuna ve de yaptığım çığırtkanlığıma.Kimbilir belki de o zamana kadar birşeyi o kadar çok istememiştim demek ki.Annem paramız yok derse olay biterdi benim için ikiletmezmişim bile. Hatta minnicikken başlamışım para biriktirmeye alıp paralarımı anneme verirmişim ya neyse

Galiba ikinci çocukların kaderi bu yani en azından benim öyleydi.Ablamın küçülen kıyafetleri yıkanıp hurç ve benzeri bir şeye koyulup dolaba kaldırılmadan ben giyerdim çünkü aramızda sadece 20 ay vardı.O gelinlik bana kaldı ama acaba aynı hevesle giydim mi? Bilmem hiç hatırlayamıyorum şimdi.

Şunu hatırlıyorum ama 26 yaşında sıfır km bir gelinliği yani kendime ait bir gelinliği çok büyük heveslerle ve umutlarla giydim ya o zaman nefes almaya devam.....

Not:Kız anne ne güzelmişim çocukken dedim bir akşam.Küçükken güzel olan büyüyünce çirkinleşirler derler dedi bana.Hani kuzguna yavrusu şahin görünürdü hani kirpide yavrusunu pamuğum diye severdi kandırıldım mı ben yoksa?Annem senin için demedim öyle bir laf vardır diyip lafı çevirmeye çalıştıysa da yok nafile yazdım bunu bir yere:))

Fotoğraftaki halam o zamanlar açıktı şimdi kapalı.Geçen sene bir bayram günü dedi ki facebook muydu neydi oralarda açık fotoğrafımı eklersiniz yaşınıza başınıza bakmadan bacaklarınızı ayırırım sizin dedi.Bizi evet evlatlarından ayırmaz ama yaparım derse yapar ne gerek var şimdi.

Cuma, Kasım 18, 2011

Teşhis göze gelmiş

Ne kadar hızlı konuşuyorsunuz ve de uzun cümleler kuruyorsunuz dedi Eray’ın konuşma terapisti ve ben hııı dedim önce sonra sanki biri

-Ahaaaa çocuğun geç konuşmasıyla ilgili suçluyu bulduk, suçlu burada diye avaz avaz bağırmış gibi

Ama ben oğlumla konuşurken hem yavaş konuşurum hem kısa cümleler kurarım hem de gözlerinin teeeeee içine bakarım azcık da dizlerimi kırarım(boy kısa olunca çok diz kırmaya gerek kalmıyor)dedim.Yani bir şekilde savunmaya geçtim.Hımm iyi o zaman dedi tekrar evraklara daldı.Sonra kendi halime güldüm neden savunmaya geçtiysem.Masasında bize verilen ev ödevlerinin üzerinden geçtik, eksikleri belirledik, alışveriş listesi hazırlar gibi eksikleri listeledik.Mesela bu hafta ki konumuz ekler.Yani konuşurken ekleri kullandırmaya çalışın dedi.

-Nereye gidelim Eray
-Okul(a)
-Arabaya neleri koyalım
-Topları(birde çoğul eklerine çalışcağız)

Eylem sözcükleri- di’li geçmiş zaman eklerimizde biraz eksik ona da biraz el atacağız.
-Baba geldi mi Eray
-gel(di) (Normalde geldi derde bu bir örnek dili geçmiş zaman ekine çalışacağız kısacası)....

Bu terapisti seviyorum,enerjisini seviyorum,Eray’a bakışını seviyorum,Eray’a baktıktan sonra ki tepkisini seviyorum,azcık sakarlığını seviyorum,pozitifliğini seviyorum galiba sevdim mi ben eksisi ve artısı ile bir insanı tam seviyorum.

Neşemiz iyiyken terapi sonrasında bir olay geldi başımıza tatsız ve beni çok üzen bir olay.O kadar üzüldüm ve ağladım ki geceye kadar başağrım geçmedi.Erol sürekli güldürmeye çalışıyor,konu değiştiriyor ama nafile dibe daldım bir kere. Bahsetmiyorum çünkü kayıtlara geçsin hiç istemiyorum. Sanki daha kolay unutuyor insan.

Çocukluğumu anlattığımda bir şey farkettim.Hiç kötü anılardan bahsetmiyorum.Hep mutlu olduğum geliyor aklıma evet mutluydum da lakin hiç kötü günüm olmadı mı benim? Geziniyorum düşüncelerimin en kuytu köşelerin de tabiki buluyorum, gezdikçe şaşırıyorum aaa bunları da yaşamışım diyorum.Ben kötüyü nedense bir müddet sonra unutuyorum yani unutmuşşş gibi yapıyorum.Onları ellerimle en kuytu yerlere tıkıyorum. Galiba gülmek,devam edebilmek, umutlanabilmek için bu benim için şart.O yüzden dün ki olayı yine en diplere gönderiyorum.

-ayla dün bir şey olmuş galiba,öyle duydum
-Dün mü aaa ne olmuş

Annanem geldi iki gün önce,evimize neşe geldi.En çok da Erayım sevindi.Konuşma terapisi ile ilgili konu açılınca bana kızım Erayım göze gelmiş,bugün okudum ağzım esnemekten yırtılıyordu valla dedi,ha birde gözlerinden yaş da gelmiş.Ben burada olduğum süre okurum,bak gör nasıl da konuşur:)diye de ekledi.Yani bir yandan konuşma terapisi bir yandan dua terapisi ocak ayına kadar Eray anası gibi hem hızlı hem de çok uzun cümleler kurar inşallah .Ondan sonra da çocuğumu arkadaşları anlasın diye yavaş ve kısa cümleler kursun diye terapiye götürürüz maazallah

Her terapi dönüşünde annanenin evinde neler yapılması gerektiği toplantı halinde açıklanır.Çoğul eklerini kullanmamız lazım şöyle lazım böyle lazım diye o kadar teyzemizin kafasını karıştırmışım ki.Teyzemiz soruyor

-Eray nasılsınLAR

Ay dün şu an hatırlayamıyorum galiba bir nedenden dolayı kendimi kötü hissediyordum bu lafa ailecek o kadar güldük ki ailem ,canlarım Allah sizi benim başımdan eksik etmesin hiç..

Not:Eray'a büyük annane gelecek dedik günlerdir merakla bekledi yavrucağım.Büyük annane kapıdan girdi bana döndü aaa anne büyük annane küçük ama dedi(boyu biraz kısada) o kadar şaşırmış bir ifadesi vardı ki:)Çok seviyor büyük annanesi sürekli öpüp öpüp kucağına oturuyor, galiba annesi gibi yaş almış insanları çok ama çok seviyor.

Perşembe, Kasım 17, 2011

Lan sorunsalı üzerine kısa bir telefon

Bir türlü içinde bulunduğu soruna çözüm bulamayan hanımiğnesi gözünü karartarak hocayı arar.Çünkü kendisi her zaman bir sorusu olduğunda işin uzmanlarına gitmek konusunda kendisine ilke edinmiştir ve telefon çalar.

-İyi günler hocam,
-İyi günler kızım sana nasıl yardımcı olabilirim
-Hocam ben bir eşeklik ettim
-Ne ettin kızım
-hocam bende her kul gibi bir hata ettim.Bu hatanın kaynağı da açık söylemek gerekirse benim.
-Tamam kızım hatan nedir? Uzunsa eğer ezan okumam lazım,cemaate namaz kıldıracağım istersen sonra ara.
-yok hocam yok uzun değil zaten beni bilen bilir lafı uzatmayı sevmeyen biriyim,çarçabuk toparlarım
-iyi peki oldu o zaman dinliyorum
-Hocam aslında en baştan başlamak istiyorum çünkü ne kadar çaresiz kaldım da ettim o hatayı beni anlayın ve konuyu ona göre yorumlayın,yargılamayın ve soruma ona göre cevap verin
-tamam kızım anladım hadi anlat dinliyorum
-Hocam herşey soğuk bir kasım akşamında
-Kızım bu kadar ayrıntıya girmeye gerek var mı?
-ama hocam sizde hep sözümü kesiyorsunuz sonuçta bu olayın soğuk bir o kadar da kasım akşamında olduğunu bilin istedim.Siz her cümlemde böyle araya girerseniz çarçabuk toparlayamam ki
-tamam kızım seni dinliyorum,ama azcık çabuk ol namaz
-Hocam sizin yardımcınız yok mu?
-Ne yardımcısı
-Ne bilim okullarda bir asıl öğretmen birde yardımcı öğretmen oluyor ya .Hani diyorum böyle durumlarda yardımcı hoca kıldırsa namazı sizde benim ve benim gibilere yardımcı olsanız
-Kızım konuya girecek misin
-Şimdi hocam benim tosunum doğduğundan beri
-Tosunu bahçede mi besliyorsunuz
-hocam ne bahçesi çocuk hiç bahçede beslenir mi?evimizin baş köşesinde benim tosunum. Tosun derken oğlumdan bahsediyordum.Oğlum doğduğundan beri baba araba kullanır bende arkada yanında otururdum. Lakin çocuğum araba koltuğunu bebeliğinden beri sevmedi hep koltuktan çıkmak için mücadele etti
-Kızım bu konuşmayı nereye bağlayacaksın çok merak ettim
-Hocam rahat olun inanın bana ben acayip konu bağlarım.Haa ne diyordum sonra yavaş yavaş koltuğu kanıksadı,rahattık yıllardır.Ama yazdan beri tekrar arıza moduna geçti
-Kızım servisi yok mu ki gösteresiniz
-Hocam elektronik eşya mı bu ki
-Ay tamam tamam
-Sonra benim koçum
-Hee tosun senin oğlun ama koçu siz bahçede besleniyorsunuz o zaman
-Hocam yine yanlış anladınız koç dediğim benim eşim.
-kızım konuyu doğru anlatacak mısın aklımı karıştırdın
-tamam, tekrar araba koltuğunun da oturmamak için sorun çıkarmaya başlayınca eşimde artık sen yanımda otur benim ilgilenilmeyince senin yanına gelmek istemekten vazgeçer dedi. Mantıklı geldi öne geçtim sonra dediği gibi de oldu ve oğlum 1-2 ay hiç sorun çıkarmadı
-eee sorun ne o zaman
-hocam sizde hiç beklemeyi bilmiyorsunuz.Bir gün keyifler tıkır müzikler şıkır şıkır yol alırken anne men geldim dedi bir ses.
-Nereye gelmiş
-Araba koltuğunun kilidini açmış sonrada kulağımın dibinde men geldim diyip öne geçmeye çalıştı.Hemen Erol durdu ben arkaya geçtim aha o günden bu güne araba koltuğuna oturmuyor.Zaten oturtsak bir dakikasını almıyor açması.İşte o günden bu güne yollarda huzurumuz yok
-Aman sen de kucağında taşı, önceden araba koltuğu mu vardı
-Hocam güvenli değil o ayrı bir de neler yapıyor bir bilseniz.Direksiyonu ben sallayacağım diye ağlıyor öne geçmeye çalışıyor....
-eee benden ne istiyorsun anlamadım ki ben
-Hocam iki gün önce akşam eve giderken yine araba koltuğu açtı mecburen kucağıma oturttum.Önce araba kullanan babasına arkadan sarıldı sonra gıdıklamaya başladı,öne geçmeye çalıştı camı yaladı bak anne dondurma yiyorum ben dedi.Yok hocam çocuğu bir türlü zaptedemiyorum.Güzel oğlum, can oğlum bir tanecik oğlum yapma etme oğlum dedim dedikçe daha da yaptı.Artık gücümün kalmadığı bir noktada LAN oğlum bir rahat dur çok bunaltın ama beni dedim
-eeee
-eee si şu onca kullandığım güzel kelimelerden sonra sen çık cızbızla LAN kelimesini çek o bugünden bu yana bana LAN Ayla, babasına da Lan baba demeye başladı.Valla hocam benim bu dünyada en nefret ettiğim kelimelerden biridir ,ağzımdan nasıl kaçtı anlamadım bile.
-Tamam kızım insanlık halidir, doğrudur da bana soracağın soruyu bir türlü anlamadım
-Şimdi hocam bir kere de ağzımdan OHA kaçmıştı yine hemen o kelimeyi öğrendi.Toplum içinde kullandığında o vakitler Tontalakça konuştuğu için
-Kızım tontalakça ne
-Hocam Zimbabwece gibi bir şey
-Kızım Zimbambok ne
-Hocam İngilizce diyin geçin.He ne diyordum tontalakça konuştuğu için kimse anlamıyordu Ogga (oha)anne dediğinde aaaa ne diyor diye sorduklarında şaşırdım gibi bir şey söyledi diyor yırtıyordum ama artık herkesin anlayacağı gibi konuşmaya başladı.
-Tamam kızım artık sorunu soracak mısın
-Hocam tamam durun bi.Hocam şimdi ben çocuğumla toplum içine girince mutlaka bana lan ayla diyecek tamam bu lafı her söylediğinde tepki vermiyoruz dikkatini dağıtıyoruz ama unutana kadar bana Lan ayla mutlaka diyecek diyorum ki ben hedef mi şaşırtsam
-Nasıl yani
-Toplum içinde lan ayla dediğinde arkadaşa’ahhh hemşire ah böyle kelimeleri okuldan öğrenip öğrenip eve geliyor yoksa sen bilmez misin ki anne tarafından saraylıyız biz desem
-yani yalan söylesen
-hocam bakış açısına bağlı bu .Siz dersiniz yalan ben derim hedef şaşırtma
-Neyse kızım soruya gel
-Hocam kısaca bu çocuk böyle konuştuğunda ben hedef şaşırtsam Allah çok mu günah yazar bana
-Kızım gerçekten sorun bu mu
-He hocam doğru söyleyin Allahım günah yazar mı bana
-Kızım
-söyleyin hocam
-Şimdi gideceğim Yaradana sana akıl fikir versin diye bolca dua edeceğim

Dıt dıttt dıttt
-Hocam hocam hocam hay aksi hat kesildi galiba

Hoca akşam namazını kaçırdığı gibi,yatsıyı da kaçırmıştır.
Annemiz ise hoca kızım sakın yapma etme Allah sana günah yazar demediği için günahı hocanın boynuna ben sordum söylemedi diyerek hedef şaşırtma kararı alır ve bunu en yakınlarından bile saklar ve bu sırrı beyninin en kuytu köşesine ölene denk yollar
Tontalak hala Lan Ayla ve Lan baba demeye devam etmektedir
Erol bey mi çocuğu her Lan baba dedikçe karısını bakışlarıyla yemektedir(minik lokmalar halinde ki çok acı ceksin)

Bu hikayedeki karakterler ve olaylar gerçek hayattan alınmıştır(sadece sabırsız hoca hayal ürünüdür)

Bu seri devam etmeli mi bunu yazan bilemedi şimdi

Çarşamba, Kasım 16, 2011

Çifte standart

-İyi günler ,şey buraya mı şikayet şeytiriliyor
-Gir hanım içeri ,otur önce söyle şikayetin nedir?
-Durun şu paltomu çıkarayım.Ha bir de konuşmaya başlamadan önce bir kahve alabilir miyim.Kahve almadan yazamıyorum da ay konuşamıyorum da.
-olduuu başka bir isteğin(!) var mı?
-çok kibarsınınız istemem kahve yeter, sade olsun lütfen 15 yaşımda şekeri bıraktım da şeker kullanamıyorum.
-hanım hanım sadede gel artık nedir şikayetin
-şey size nasıl hitap etmeliyim,insanlara isimleri ile hitap etmek gibi bir takıntım var da ne bey demeliyim
-offf hanım şikayetine gel artık
-tamam tamam anlatacağım o zaman size memur bey mi diyeyim
-hanımmm
-tamam sustum
-hanım susma şikayetini anlat
-haa doğru ya şikayetim çifte standarta maruz bırakılıyorum memur bey hem de en yakınım tarafından ,artık canıma tak etti.
-Çifte standart mı?Konuyu açar mısınız
-şöyle ki Erol tontalağın yanında hafta da bir kalın kalın kitapları bitiriyor ya ben
-Erol kim
-benim bey
-Tontalak kim
-benim oğlan, ha ne diyordum adam haftada bir kitap bitiyor yani ayda dört hafta var desek ayda dört kitap bitiriyor hem de kalın kalın ,ben ama ben bir sorun kaç kitap okuyorum
-hanım oku sende seni kim tutuyor
-Eray
-hanım Eray kim
-benim oğlan
-senin oğlanın adı tontalak değil miydi
-yok aslında şöyle adı Eray da ben tontalak diyorum
-çıldırtma adamı da devam et hanım
-Tam işlerimi bitirmişim alıyorum bende kitabımı elime,odaya giriyorum.Pencere kenarında ki tekli koltukta ayaklarını uzatmış benim maviş oturuyor.O tekli koltuk benim mavişin yeri söylemiş miydim size
-Maviş kim
-Benim bey
-Hanım devam et,hanım devam et
-Tamam nerede kalmıştım ha benim maviş tam 1 saattir oturmuş kitap okuyor,tontalak ise babasına hiççç karışmıyor kendi halinde oturuyor.Hevesleniyorum sonuçta bende bir insanım bende bilgiye açım.Oturup bir güzel doyurayım diyorum beynimi,fikirlerimi sonra hem ruhuma da iyi gelsin.İkili koltuğunun sağ tarafına geçiyorum söylemiş miydim orası da benim yerim.Kitabın kapağını açıyorum daha tek sayfasını çevirmeye bile nasip olmamışken 'gel anne bıyak onu' diyor.Hatta' uyuncak uynayalım anne' diye de ısrar ediyor.Eraycım biraz okuyayım o zamana kadar babanla oyna olur mu diyorum.Nuh diyor da peygamber demiyor 'hayirrrr anne hayirrr gel nüften' diyor.Sonrada ağlamaya başlıyor.Babası ise kitapları devirmeye devam ediyor bende sonuçta bir insanım kıskançlıktan çatır çatır çatlıyorum
-Hanım sende çocuğun uyuduğunda oku iş mu şimdi bu
-Memur bey siz bilmiyorsunuz tontalak çok az uyur.Sabahın köründe kalkmasına rağmen gece yatar eee o saatten sonra sizde takdir edersiniz ki resmen sızıyorum
-Derdin bu muydu hanım
-Yok nerdeee memur bey tek bu olsa.Bizim yorgun savaşçı televizyon karşısında
-hanım yorgun savaşçı kim
-benim bey
-Allah aşkına devam et
-Ne diyordum he yorgun savaşçı televizyon karşısında uzanır, hastalandığında tontalağın yanında yatabilir hiç sorun değil ama ben öyle miyim lütfen bir sorun
-Sordum say devam et hanım
-Geçenlerde Ağvaya gittik söylemesi ayıp ben git teknenin ucuna otur.Benim bey dedi aslında rüzgar alacaksın Ayla ,üşüyeceksin dedi.
-Hanım konuya gelecek misin?
-Tamam tamam neyse ben git hasta ol.Nasıl üşüyorum ama bir sorun nasıl üşüyorum dişlerim birbirine değiyor.Sonuçta bende bir insanım benimde dinlenmeye ihtiyacım var aldım battaniyemi yastığını uzandım. Dakika 1 gol 1 tontalak yanıma koştu 'kalk anne kalk yatma' dedi. He bu arada benim bey uzanarak televizyon seyrediyor ona hiç ilişmemiş.Hakkını yiyemem benim bey 'annen hasta oğlum gel beraber oynayalım' dedi aslında ı ıhhh Nuh diyor da peygamber demiyor illa bana kalk diyor.Neyse ikna oldu ama bu seferde boyalarını defterini aldı göbeğime oturdu ‘annenin göbeğinde oturup boya yapacağım' dedi o gece vücudum titriyor bir de bir ağırlık geldi oturdu ki hiç sormayın.Artık canıma tak etti memur bey ben farklı bir muamele istemiyorum özel de davranmasın.Sadece evde eşitlik istiyorum memur bey eşitlik hüü hüü hüüüü
-Al şu mendili
-Teşekkür ederim ayy ne güzel mendil eşiniz mi işledi.Hımmm mendili alabilir miyim örnek çıkartırınca söz geri getiririm.Ben sözüne sadık bir insanım
-Hanım al ve bir daha da geri getirme sadece devam et sonra
-Sonrası ne olsun memur bey çalıştığımız için haftasonları güzel bir kahvaltı hazırlıyorum söylemesi ayıp.Oburiks bir başlıyor yemeğe
-Oburiks kim
-Benim bey
-tamam tamam tamam oğlum bana bir ilaç getir
-hayırdır memur bey rahatsızlandınız mı ,yapabileceğim bir şey olursa..
-hayır hanım sadece devam et
-Oburiks bir başlıyor yemeğe 1 saat yiyor rahat rahat salına salına değmeyin keyfine.Ama ben ama ben sorun öyle miyim.Üçüncü lokmadan sonra tontalak arızaya bağlıyor çiğnemeden yutuyorum.Sizde takdir edersiniz ki sonuçta bende bir insanım artık lokmalarımı 20 kere çiğneyip öyle yutmak istiyorum.Hem biliyor musunuz böyle yapınca kilo da almıyormuş insan
-Neyse hanım anladım konuyu gerisini anlatmaya gerek yok,aslında bu şikayet bir ailenin iç işlerine giriyor da neyse imzala bakayım şurayı bir bakalım
-İç işleri haa.Doğru beyinden dayak yiyen hanımları da bu sebepten dolayı şikayetlerinden vazgeçirip saldınız dışarı ertesi gün ölüsünü buldunuz doğru ya
-Hanım kendine gel imzala şurayı
-yok ben vazgeçtim
-Neden vazgeçtin
-Kendi öz oğlumu şikayet edemem ben,hem ohhh anlattım rahatladım ohhh anlattım rahatladım dinlediğiniz için teşekkür ederim
-Günün şakası mısın sen olmaz öyle
-Aaaa zorla mı şikayet ettireceksiniz silinsin kayıtlardan.Hem o daha çocuk annesini tüm gün çok özleyen bir çocuk.Büyünce biliyorum annesine de fırsat verecek Ben vazgeçtim
-Oğlum gel buraya hanımı bir memuru fuzuli yere işgal etmekten at içeri.At içeri de aklı başına gelsin
-Memur bey bir hikaye boyu hanım dediniz bana lüften Ayla ya da namı değer hanımiğnesi der misin uyuz oldum zaten
-oğlum uzaklaştır şu hanımı buradan
-Bu arada içeride internet var mı, yazı yayınlamam lazım blogdakiler merak eder sonra
- Blog kim HANIM?

Memur bey hanım gibi hanımların olmadığı bir yere tayini ister
Hanım birkaç gün sonra serbest bırakılır işlemenin örneğini çıkarmadığı için hırs yapar hemen bir kursa yazılır
Tontalak çifte standart uygulamalarına devam eder
Erol bey mi onun keyfi gıcır ki tam gıcırdır

Bu hikayedeki karakterler ve olaylar gerçek hayattan alınmıştır(sadece tahammülsüz memur bey bir kurmacadır)

Devam edecek....

Salı, Kasım 15, 2011

Böyle bir şeymiş

Fotoğraf Nisan ayından Emirgan korusu

Dedemiz Eray bu hafta daha iyi dedi yüzümde güller açtı.Hızlı ilerliyoruz bir gün de bile birçok kelime öğrenmiş oluyor.Evet bende gözlemliyorum da başka bir gözün böyle söylemesi ne bilim mutlu etti.Yeni kelimelerimiz,kısa cümlelerimiz,uzun cümlelerimiz var  ben en çok  uzun cümlelerden ziyade yeni kelimeleri seviyorum.Ha bir de her konuda bir fikri var nedense bu hep bizim düşündüğümüzün tersi yönünde oluyor ya neyse

-Baba U dön U dön
-Oğlum U dönemem ki U dönüşü yasak burada
-Dönersin dönersin(kafasını sallayarak)

Kural tanımamazlık da galiba böyle birşeymiş

-Evet beyler faaliyeti açıklıyorum mavişim sen keseceksin ,ben yüzü çizeceğim, Erayım sen de boyayacaksın tamam mı?
-Yokkkkk yaaaaaa
-Erol yok ya mı dedi bana

anneye kafa tutamak da galiba böyle birşeymiş

-Baba bu ne
-Ballı karışım oğlum annenin ballı karışımı,öksürüğe iyi geliyormuş
-Yok benim değil Aylin’in mucize iksiri
-Eray içmek ister misin?
-Ayyy iğrenççççç bu (sadece kokladı içmedi bile)

herşeye burun kıvırmak da galiba böyle bir şey

Anne hararetli bir şekilde bir konu hakkında konuşuyor
-Erol bir sinirlendim bir şey demedim , aslında ben biliyordum da diyeceğimi demedim bla bla bla
-vay vayy vayyyyyy

105 cm boyla anneyle dalga geçmek ahada böyle bir şeymiş

Anne işe geç kalmamak için çarçabuk oğlunu okula bırakmak istemektedir, bir yandan da oğlunu hafifçe hafifçe itmektedir hadi çabuk git çabuk git der gibi lakin yaptığının farkında bile değildir.
-Anne Eray’ı niye ittin
-yok oğlum seni neden iteyim
-Anne ittin,Eray’ı niye ittin
-itmedim oğlum sadece hızlı yürümen için sana yardımcı olmak istedim
-hayır anne ittin peki Eray’ı niye ittin
-haklısın oğlum ittim özür dilerim
-nanam anne

105 cm boyla kocaman yürekli olmak da böyle birşeymiş

Anne ve baba odadayken Eray beyler dvd yi  açar ve yarım bardak suyu boca eder.Baba çok kızar ve karı koca bir süreliğine konuşmama kararı alırlar.Annesinin kaşlarını çatmıştır

-Anne,anne,anne
-Efendim
-Gül anne hihihiiii(kahkaha atıyor) büyle gül anne
-Gülmek istemiyorum çünkü sana çok kızdım
-ama gül anne, gel uyuncak (oyuncak)uynayalım
-oyuncak da oynamak istemiyorum.
-Gül anne büyle gül.
-Eray hiç su oraya dökülür mü ?Sen arabaları nasıl izleyeceksin artık düşündün mü?
-bir daha dökmem anne
-inanmıyorum sana,hep yapmam diyorsun tekrar yapıyorsun
-söz anne, ababaları(Arabaları)açsana anne

politika yapmak da galiba böyle bir şeymiş

Eray iki kere öksürür
-anne hilaç ver anne hilaç ver
-Oğlum hasta değilsin ki
-öhööö öhööö yaptım hilaç ver anne,dodoya götür meni

canın tatlı olması da  galiba böyle bir şeymiş

Baba hiçbir tümseği kaçırmamaktadır,zaten yolda öyle bir yoldur
-Baba vaş baba vaş(yavaş)
-yol bozuk oğlum
-yol var baba
-yol yok demedim ki yol bozuk oğlum
-vaş baba vaş Eray bıya(boya)yapamıyor

dünyanın sadece kendi etrafında döndüğü zannetmek de galiba böyle bir şeymiş.

Not:Araba koltuğunu artık açabiliyor ve yolda canımızı yiyor.Araba koltuğuna kesinlikle oturmak istemiyor:(Ha birde bir aydır bana genellikle Ayla diyor.Aaa Ayla gelmiş. Gel Ayla uyuncak uynayalım.Ayla öpeyim.Ayla kek ver bana......

Pazartesi, Kasım 14, 2011

İlk hedefimiz....

Sıkıldım ama her hafta her hafta artık faaliyet yapmak istemiyorum dedi babamız. Daha yolun başında su koyuvermek yok çabuk küçük masanın başına geç bundan sonra senin

İlk hedefin çocuğunun faaliyetine yardımcı olmak.İleri....

dedim mecbur kalktı offlaya puflaya.Bu haftaki faaliyet konumuz ‘1’ sayısını öğreniyoruz idi 1 ile ne yapılabilir diye makineye çamaşır atarken, ütü yaparken ,çorba karıştırırken düşündüm, düşündüm, düşündüm ahaaa buldum dedim.

1 rakamını çizip kes yapıştır yapılabilir, pamuklarla içi doldurulabilir, incik boncukla süslenebilir dedim sonra baklagillerin olduğu rafa takıldı gözüm.Neden baklagilleri kullanmıyoruz.Hem baklagillerin ne olduğunu öğrenir bunun üzerine konuşuruz hem de faaliyetimizi gerçekleştir bir taşla iki kuşu severiz dedim. Hay demez olaydım.Ev battı, tontalak arızaya bağladı.Çünkü o baklagilleri kamyona yükledi,boşaltı bir ara yağmur yağıyor dedi hepsini odaya saçtı,tansiyonum düştü bir ara çıktı:) sıkça gel oğlum iki mercimek de sen yapıştır dedim sonuçta bir faaliyet öyle böyle bitti.

Gerekli malzemeler;kırmızı fon kağıdı, yapıştırıcı, fasulye,kırmızı mercimek,yeşil mercimek (kusura bakmayın evde nohut kalmamış benim adam da gitmedi markete siz nohutta ekleyebilirsiniz),bolca sabır, biraz anlayış,biraz çocuk ruhu, epeyce hayal gücü.

Beyaz bir kağıda 1 rakamını çizip kesiyorsunuz, fon kağıdına 1 rakamını yapıştırıyorsunuz sonra da baklagillerle 1 rakamının içini dolduruyorsunuz. Ev bu arada batarken devreye bolca sabır ve anlayış giriyor.Çocuğunuzun onlarla oynarken ne kadar mutlu olduğunu görüp bir çocuğu mutlu etmek aslında ne kadar kolay diyorsunuz keşke mutsuz olanlara azcık çocuk ruhu üfleyebilsek diye içinizden geçiriyorsunuz ve mercimeklerle yağmur yağdırdığında dizlerinizi dövmeyip neyse ki çocuğumun bir hayal gücü var diye şükrediyorsunuz.

Efendim bir faaliyetimizin daha sonuna geldik repliğini söylemeden önce epey bir ders yükümüz var bizim o yüzden bazılarını eğlenceye dönüştürmemiz lazım tontalağımın sıkılmaması için.Yeni terapist verdi dünya dolu evrak, ödev, eski terapistin verdiği eğitim kartları, her hafta faaliyet bir de artık başka ödevler de veriliyor. Mesela dün akşam ki konumuz çantaların işlevleri hakkında konuşun..Sonra görünmeyen bir bezin içine bir eşya saklayın(lego, oyuncak araba gibi)sonra dokundurup bilmesini isteyin.Sonra yer değiştirin.Biz tontalak ile saklayıp babasının bilmesini istediğimizde tontalak babası dokunmadan önce

-Baba içinde ababa var ababa(araba) dedi:)
-Oğlum ama söylemeyeceksin baban bilecek dediğim de
-Nanam anne dedi de sonra yine
-baba içinde kumanda var kumanda:)

Sonra babasıyla oturup bir çanta resmini boyadılar.Haftaya eğlenceli bir faaliyet bulmam lazım yok yok tontalağın sıkılmaması için değil(o eğlenecek bir şey buluyor nasılsa) babamızın sıkılmaması için.....

Ne diyoruz efendim bir sonra ki faaliyetimizde görüşmek umuduyla esen kalın ve bizi izlemeye devam edin.
 
Not:)Tontalak aslında 1 den 10 a kadar biliyor.Hatta ingilizce van,to,tiri diyor:)Pazar günü babasına topu göstererek  İt is a pop(top) dedi.Şaşırdık,demek ki İngilizce derslerinde yarım yamalak da olsa birşeyler öğreniyor.

Cuma, Kasım 11, 2011

Aman canım çocuk bu sonuçta

Bir bayram sabahı baba herzaman ki gibi erkenden kalktı parmak uçlarında yürüyerek evden çıktı.Maksat oğluna yakalanmamaktı.Fedakar anamız da erkenden kalktı parmak uçlarında yürüyerek oğlunun çantasını hazırladı.Maksat bayram sabahı anacağının hazırladığı mükellef kahvaltıya geç kalmamaktı.Giyinip kuşandılar, kokularını sürdüler annesinin kapısına dayandılar ayy kapıyı çaldılar.Mutfaktan öyle kokular geliyordu ki bayramlaşmayı unutup ıspanaklı böreği mutfaktan salondaki masaya kaçırdılar.Haa bayram di mi diyerek annecikle babacığın bir de evin özgür kızının bayramını kutladılar.Annesi damadına

-Aaaaa oğlum tosunumu bayram namazına götürmedin mi dedi

Tosun başka şeylerle uğraşsa da radarlar her daim açık,bir hışımla

-Aaaa baba meni mamiye(camiye)neden götürmedin dedi
-Oğlum en son götürdüğümde neler yaptığını hatırlıyorsun dimi
-ı ıhh baba men mami neden (dudaklar büzüşük halde,ağlamaklı ses tonu)
-söz oğlum seni 5 sene sonra getireceğim tamam mı?

artık beşten ne anladıysa elini beş beş beş yapıp odada koştu sevinç çığlıkları attı

-anne beş beş beş
-evet oğlum beş yıl sonra getirecekmiş dimi baban
-hı hııı

Ayyy ne kadar vicdansız bir baba dediğinizi duyar gibiyim.Aaaa lütfen benim kahramanıma öyle demeyin kahramanız olan baba da kendince haklıydı.Peşin hüküm vermeden önce bir okuyun dimi?

Herşey 2011 Ağustos ayında babamızın babasının yani dedemizin akşam namazına gitmek istemesiyle başladı.Çocuğun annesine tosunumla ben camiye gitmek istiyorum dedi. Anne liste meraklısı bir kadın ya anlıyor kayınpederini sonuçta.Oğluyla yapılacaklar listesi vardı ya elbette dedelerin de olabilir haliyle dedi de uyarmak da onun hakkı

-baba durmaz,huzursuzluk yapar sen bilirsin ama
-yok yok büyüdü durur
-peki uyarmadın deme de

kaşla gözle kahramanız babaya sen de git denir,evin üç erkeği bilinmeye doğru ay camiye doğru yol alır.Fedakar anamız kayınvalidesin camının önünde kemirgen bir aileden gelmese de tırnaklarını kemirmekle meşguldur.Ya namaza durduklarında kapıdan çıkarsa ya şöyle olursa ya böyle olursa diye hikayelerin birini yazar birini kaldırır

zırrrrr sesine hemen kapıya koşar,Allahtan akşam namazıdır da kısa sürmüştür.Oğultoşun yüzünde güller açmaktadır henüz okul,terapi gibi kavramlar hayatlarına girmediği için sadece anne mami anne mami demektedir.Babamız

-Bu oğlun var ya bu oğlun(böyle durumlarda sadece benim oğlum) rezil etti bizi
-aaa ne yaptı ki
-neler yapmadı ki....Tam namaza başladık, namaz kılanların arasında koştu kollarını iki yana açıp avazı çıktığı kadar aaaaaa diye bağırdı.
-Aman canım çocuk bu sonuçta(gür bir ses tonuyla)
-Dur bitmedi Allah günah yazmasın bir gözümle takip ettim,paçama sarıldı baba baba diye
-Aman canım çocuk bu sonuçta( gür sesten bir tık aşağıda bir ses tonuyla)
-Dur bitmedi secdeye gidenlere kalk abi kalk diye bağırdı,adamları kaldırmaya çalıştı
-hııı aman canım çocuk bu sonuçta(artık cılız bir ses tonuyla)
-Durrr bitmedi secdedeyken adamın birinin sırtına atladı,atçılık oynamak istedi

Annede ses yokk hatta

the person you have called can not reached at the moment please try again later

Eksiklik hissi

Bir süredir peşimde bu his.Tanımlayamadım önceleri sonra sonra belli etti kendini.Birşeyleri sanki eksik yapıyormuşum gibi, tamamlanmamışım işlerim var sanki.Utanmasam checklist hazırlayacağım buzdolabına, işyerimdeki bilgisayarıma, arabanın bir kenarına ...

Erayın çantasını hazırla, kahvaltısını arabada yedirmek için çantaya koy ,çocuğunu ve yedek kıyafetlerini hazırla buzdolabındaki listeye bir tike

Arabada kahvaltısını ettir sonra kartların üzerinden geç arabadaki listeye bir tike,

Müşterilerini ara, dırdırlarını dinle,eğitim dosyasını güncelle vs. bilgisayarın üzerindeki listeye bir tike

İşyerinden çık,alışveriş yap,annenin evine git çocuğunu oradan al bilmem kaç km yol tep arabadaki listeye bir tike

Çamaşır at,ütü yap,mutfağı topla,ev temizle, faaliyet yap buzdolabındaki listeye koca bir tike

Evden çıkarken hep kontrol ederdim camı,kapıyı,ocağı... lakin bu sefer çok başka. Kapıyı kilitlemeden önce uzun uzun bakıyorum bu his en çok o zaman belli ediyor kendini.Uzun uzun boşluğa bakıyorum,bakıyorum ama göremiyorum sanki , duyuyorum ama dinlemiyormuşum gibi, ev dile gelip birşeyler fısıldayacak misali...Son bir hışımla kapı önünde kendimi kontrol ediyorum evde yüreğimi, ruhumu,kolumu,bacağımı mı bıraktım acaba ki der gibi.O boşluğu doldurmak adına zihin sürekli seyir halinde haliyle çok yoruyor beni

Uyumadım düşündüm, yemek yedim düşündüm, yürüdüm düşündüm,metroda kalabalığa karıştım düşündüm, Leventte yıllardır köşe başında parfüm satan adamı gördüm düşündüm,otobüse bindim düşündüm,bu akşam hava ne kadar serin dedim sonra yine düşündüm.Annemin bahçesinde karanlıkta çok düşündüm...Nedenini galiba biliyorum

Hayat insanı ne kadar çok yoruyor derler ya hani yok insanlar ne kadar çok yoruyor birbirini,hayatı zorlaştırmaK adına yemin etmişler sanki.Ama bilerek ama bilmeyerek,ama farkında olarak ama farkında olmayarak bir şekilde yoruyorlar kendilerini.

Bir konuda çözüm bu kadar basit iken bu çözümsüzlük ya da hayatı zorlaştırmak niye diye haykırmak istedim bir an. Hatta heyyyyt be dünyaya kaç kere daha geleceğiz ki diyip yumruğumu masaya vurmak. Yapamadım değil bilerek yapmadım,nasılsa cümlelerim hedefini bulamadan savrulacaktı yine her bir tarafa..Söz vermiştim kendime lakin gözyaşlarıma engel olamadım

Perşembe, Kasım 10, 2011

Patates baskısından çerçeve


Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 73’üncü yılında tontalağım ve biz faaliyetimizle anmak istedik. Bu haftadaki faaliyetimizi çerçeve yapıp Atatürk'ümüzün fotoğrafını koyduk.

Ben her zamanki gibi evin erkeklerini küçük masada topladım ve faaliyeti açıkladım.Karton kesilip çerçeve haline getirilecek krepe kağıdı ile sarılıp incik boncukla süslenecek.Yok bu sefer tontalaktan gelmedi itiraz, babamız benim başka bir fikrim var diyerek faaliyeti dinamitledi.Karton kesilip boyanacak ve patates baskısıyla süslenecek dedi. Ama ben öyle tasarlamamıştım dedim kırgın bir ses tonuyla , babamız faaliyetin beyni bu sefer ben olacağım ben dedi elini masaya vurdu ve nihahaha şeklinde kötü bir gülüş patlattı.Daha fazla itiraz etmedim önceki senelerden tecrübeme dayanarak ne kadar mızıkçı olduğunu biliyordum.Tüm oyunlarda mızıkçılık yapar ,yenilince çamura yatar,kendi istediği gibi olmayınca tamam ben çekiliyorum siz bildiğiniz gibi yapın der biliyorum adamın huyunu kabul ettim. Yani çocuğum faaliyetinde babasız kalmasın diye fedakar bir ananın yapacağı gibi kendi faaliyetimden vazgeçtim.

Neyse konuyu daha fazla uzatmadan malzemeleri sayalım fotoğraf büyüklüğünde bir karton, patates, sulu boya,turuncu fon kağıdı,yapıştırıcı hepsi bu kadar.Kartonun ortasını kesiyoruz.Biz turuncu rengi tercih ettik, kartonu turuncu sulu boya ile boyadık.Erol patateslerden kalp ve çiçek motifi kesti.Kalp sevgimizi,çiçek ise Atatürk’e saygımızı ifade etsin dedi.Karton kuruyunca patatesler boyanıp kartona baskı yaptık.Sonra fotoğrafı yapıştırdık.Çerçevenin arkasındaki kötü görüntüyü yok etmek içinde turuncu fon kağıdı ile çerçevenin arkasını kapladık.Yine bir faaliyetimizin böylece sonuna geldik

Bir dahaki hafta yeni faaliyetlerde buluşmak üzere esen kalın:)

NoT:Cuma akşamı kocaman bir zarf onun içinde 5 adet küçük zarflar vardı.Not yazmışlar arefe gününden başlayanarak her gün bir tanesi açılacak.Açtıkca içinden küçük süprizler çıktı şeker,balon gibi ama yanında mutlaka bir adet ödev.Ya boya ya davranış tablosu vs. vs.Bayramda da bu kadar ödev verilmez ki canım:)Şaka bir yana bu tatil Eray'a yaradı bolca el kasları için makasla kağıt kestik ya da ellerimizde kağıt parçaladık, resim çizdik hepimize çok iyi geldi.

Erol çağırır birazdan bahçeye.10 yıldır bu şirketteyim her 10 Kasımda tüm şirket bahçede 09,00 da buluşur,saygı duruşu için.

Cuma, Kasım 04, 2011

Fark


Konuşma terapistimizi değiştirdik, dün ilk görüşmemizi yaptık. Şimdi ki gittiğimiz doktor daha önce pedagogmuş şu an sadece konuşma-ses terapistliği yapıyor. Bilerek öyle istedim. Konuşma terapisi alırken aklımda bir sürü soru var onlardan da faydalanayım dedim.Bir taşla iki kuş yani.....

Bu aralar sorunlarımız var okulla aslında öğretmenizle.Eray daha önce başka bir sınıftaydı ve eve hiç şikayet gelmedi. Öğretmenimiz zaten çocuk sevgisiyle dolu bir insan.Hep Eray iyi daha iyi olacak derdi.Öğrencileri hakkında konuşurken sanki öğrencilerinin annesi olduğunu düşünürdüm.Sürekli bilgilendirirdi ,bunu yaparken görev olduğu için değil isteyerek yapar bunu karşısındaki insana hissettirdi.Bir şey yanlış ya da eksik mi üslubuna çok dikkat ederdi.Mavi gözlerinin içi çocuklarıyla ilgilenirken ışıldardı ben bunu görürdüm.Kısaca çocuğum öğretmeninin yanındayken gözüm arkada kalmazdı.

Ahretliğim der eğer bir kişi hakkında iyi şeyler hissetmiyorsan sana inanırım,senin hislerine çok güvenirim.Bu yeni öğretmen beni mutsuz ediyor.Yeni öğretmen dediğime bakmayın aslında Eray’ın ilk öğretmeni buydu,ilk gördüğüm saniyeden itibaren negatif elektrik alıyorum kendisinden.Eray’ı tanımasının ilk yarım saati içinde hiperaktif olduğunu bana ima etti, önemsemedim sonuçta kendisi bu konuda otorite değil.Oğlumla uğraşmak istemediği için başka sınıfa gönderdi bir süreliğine. Pazartesi kendi sınıfına geçince tekrar her gün şikayet içeren notlar geldi.Sürekli bizlere birşeyleri ispat etme çabası içinde.

İki gün önce telefonda konuşurken benim otoritemi kabul etmiyor, sürekli itiraz ediyor dedi. Faaliyetlere katılmıyor,zaten onun sınıfına geçtiğinden beri eve faaliyet de gelmiyor. Konuşmanın bütününü yazmayacağım çünkü saçma sapan bir konuşmaydı.İlk günden beri belli bu kadın Eray’ı kendi sınıfında istemiyor bu çok belli.Sebepte hareketli olması.Her lafının başı Eray çok hareketli, zorlanıyorum.

Bende bazı müşterilerde çok zorlanıyorum ama küçük bir kız çocuğu gibi mızmızlanmıyorum.Sürekli ekşimik bir suratla geziyor,kesinlikle güldüğünü görmedim. Diğer öğretmeni kapıda iki kollarını açardı Eray onu görünce koşardı öğretmeni yavrum mu gelmiş derdi. Aynısı yapsın istemiyorum ama görür görmez insan çocuğa hafif bir tebessüm edemez mi? Mahkeme duvarı gibi bir yüz.Erol çok haklıymışsın dedi bana geçen gün bu öğretmen ile hissettiklerin ile ilgili duygusal yaklaştığını düşünüyordum ama tespitlerinde çok haklıymışsın.Bu da mesleğini sevmemekten ileri geliyor bence diye de devam etti.

Dün öyle bir yol teptikti sabah 08,30 da yoldaydık işe 14,00 geldim en iyi olsun diye.17,00 de eski öğretmeni aradı nasıldı terapiniz dedi.Biliyordum zaten arayacağını çünkü öyle ilgili bir kadın.Diğeri mi asla aramaz, sormaz,ilgilenmez çevresinde Eray olmasında.Dertleştik iki arkadaş gibi yarım saat konuştuk.Lafa başladı çok üzgünüm Erayımdan ayrıldığım için dedi, çok özlüyorum.Evlat sevgisini bilmiyorum sadece tahmin ediyorum sanki evladımdan ayrılmış gibi bir ruh halimdeyim.Sizin gibi bir veliyi de kaybettiğime çok üzüldüm biliyor musunuz? dedi ağlamaya başladım öğretmeni de üzdüm. İki insan arasında bu kadar mı fark olur.Şimdi ki öğretmende ruhen çocuğumun güvende olmadığını düşünüyorum.

Dün terapiste anlattım herşeyi. Eğer Öykü(diğer terapistimiz olur kendisi, şimdiki doktor eski doktorumuzu iyi tanıyor)çocuğunuzda dikkat eksikliği yada problem yok dediyse endişelenmeyin ben Öyküye çok güvenirim dedi.Öykü çok iyi bir doktordur. Bence ortadaki sorun öğretmenin otoritesini kullanamamasında, Eray sadece bu durumu anlıyor,nabza göre şerbet veriyor,öğretmenin telefonu bana verin kendisiyle görüşeceğim dedi.Bu terapist o kadar ilgili ki herşeyle çok şaşırdım.Yeni ödevler verdi.Annaneyi ve babaanneyi tanımak istedi onlara da anlatacaklarım var onlara da ödevler vereceğim bir hafta birini,diğer hafta birini getirin,gelirler mi diye de sordu Kadın daha bizim aileyi tanımıyor:)Sadece hı hıı gelirler dedim:)Bayram olduğu için 17 kasıma randevu verdi.

Şu an beklemedeyiz, bu durum böyle devam ederse harekete geçeceğiz,bizde kendi tespitlerimizi öğretmenimizle  paylaşacağız.

Mutlu bayramlar herkese.

Not:Benim otoritemi kabul etmiyor, laf dinlemiyor bu konuda ne yapacaksınız dediğinde hayret ettim,kalakaldım telefonda.Ben kendime düşen görevi yapıp doktora danışınıp nasıl davranmamız gerektiğini öğreniyorum.Erol keşke bu konuda siz ne yapacaksınız diye sorsaydı ya dedi. Doğru ben çocuğumu sadece okula iki pul yapıştırsın bunu öğrensin diye göndermiyorum.

Çarşamba, Kasım 02, 2011

Güneşi Gördük


Güneşin gücüne gitmez inşallah aslında sevmem ben güneşi, yaz ayı gelmeye yakın söylenmeye başlarım.Güneş sanki tüm enerjimi bir vakum gibi vücudumdan çeker alır.Sonbahar geldiğinde ise derin bir ohhh çekerim. Şükür bu yazı da atlattık diye.Ama artık eskisi kadar emin değilim bu duygularımdan yani tontalağım kreşe başladığından beri,sabah 07,00 olmadan sabahın o soğuğun da çıktığımızda canım acıdığından beri,dolu dolu parklarda oynayamadığından beri,soğuklarla birlikte hastalıkların arttığından beri.....

Projenin beyni olarak ya faaliyet uydururum ya da bloglardan bakarım. Okul öncesinde etkinlik blogunda bu faaliyeti gördüğüm de tontalağım bayılacak dedim öylede oldu.Kayıtlara geçmeli itiraz etmeden, sıkılmadan, kriz yaratmadan yaptığı ilk faaliyet diyebiliriz bu güneş için. Faaliyet yapılacak akşam küçük masa buluşma yerimiz.Ben yani projenin beyni işbölümünü açıklarım.Hadi beylerrrrr hareketlenin biraz diyerek ellerimi çırpar evin erkeklerine canlılık katarım.Bu güneşi yaparken mesela tontalağım sen boyama işlerini yapacaksın, mavişim sen kesme işlerini halledeceksin, bende güneşin yüzünü çizeceğim dedim.

Erol yemek tabağını alıp beyaz fon kağıdına bir daire çizip kesti.Tontalağım o daireyi sarı guaj boya ile boyadı. Sonra turuncu renkli bir fon kağıdına tontalağım parmak boyası ile 6 el izini bıraktı.Sonra Erol o el izlerini kesti ve güneşe yapıştırdı.Sonra sıra bana geldi. Erol çizme konusundaki kabiliyetimi(!)bildiği için bırak ben yapayım dedi,izin vermedim. Çünkü sadece projenin beyni olarak ya da ufak tefek işler yapmak istemiyorum dedim. Bana fırsat verilmez ise ben kendimi nasıl geliştireceğim diye de söylendim.Ben artık cin Ali çizmekten öteye gitmek istiyordum. O gazla çizdim bittiğinde ayy ağzı çok küçük olmuş ayy olmadı dedim kendi kendime.Sonra Erol gördü suratını sallandırdı bir çocuk gibi, ben sana yapayım dedim ama bak hiç olmuş mu diye kabiliyetimi(!) yerden yere vurdu.

Ben ilk deneme için fena sayılmaz,bundan sonrakin de daha iyi olur demesini beklerdim.Küstüm bir yarım saat köşeme çekildim.Balık hafızalı olduğum için hemen unuttum.Bakıyorum da güneşe o kadar da yüzü kötü olmamış di mi? Yani azcık kötü olmuş:)Aslında boyalarım kötüydü bir de azcık yerim dardı....


Babamızın o akşam performansı süperdi:)Eray boya yaparken oğlum sanatçı elinden daha çok boyacı eli var sende dedi. Kesinlikle bu yoruma katılmıyorum .Fotoğrafa bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum kesinlikle sanatçı ruhu fışkırıyor:)çocuğumdan.

Bana müsade insan yüzü, kuş yüzü, güneş yüzü konusunda çalışma yapmam lazım.Ne diyorduk bir daha ki faaliyetimizde görüşmek üzere efendim esen kalın


Buzdolabında ki yerini aldı bile,o magnet mi o da güneşin tokası olsun:)Bu öğlen unutmadan küçük bir magnet alayım....

Salı, Kasım 01, 2011

Beynime işlemişti resmen

Her sabah okulun kapısına kadar gidiyorum oğlumla, öğretmenine teslim etmeden önce hep aynı diyalog

-Eraycım yemekleri ye olur mu?
-nanam anne
-tontalağım çişini tutma olur mu, çiş geldiğinde öğretmenine söyle
-nanam anne
-öğretmenini üzme olur mu
-nanam anne

Konuşmayı uzatmamak için bye bye anne bir daha gel diyor. Yani sıkılıyor bu cümlelerden okulun kapısından beni çarçabuk kışkışlıyor. Önce tabii öpüp kokluyor. Her seferinde engel olamayıp gülüyorum ‘bir daha gel anne.

Oğluma yaptığımın aynısı annem yapardı bana vakti zamanında.Dün o anlar geldi aklıma kendi kendime yol boyu işe gidene kadar tebessüm ettim.Her dönem ama her dönem annem bulurdu bir tembih cümlesi ve her gün o cümleleri duymaktan nefret ederdim.Neler mi bir bakalım.

Annem ev kadınıydı*o yüzden ben hiç kreşe gitmedim(fonda acıların çocuğu çalıyor).

İlkokula gittiğimde sadece okulun bir iki günü annem benimle okula gelmişti.Ondan sonra okula hep kendim gittim.Okul eve çok yakındı mahalleden arkadaşlarla birlikte o mini mini bedenlerimizle gavur ölüsü gibi çantalarla okula giderdik.Herşey o vakitler çok rahat ve kolaydı.Çocuğumu yolladım yollarda acaba başına bir iş gelir mi diye kaygılanılmazdı.Yine de her sabah okula gitmeden kapı önünde aynı cümleyi kurardı annem ‘Yabancılarla konuşma, bir şey alma, onlarla gitme’ beynimi işlemişti resmen.

Ortaokulum eve biraz uzaktı cadde geçiyorduk.Çok şanslıydım çok güzel bir yerde okudum.Denize sıfır bir okulda.Resim hocamız balıkçılara ,gemilere baktırıp resim yapmamızı isterdi. Yalnız mı kalmak istiyorum hemen bahçeye kaçar sote bir banka oturur denizi seyrederdim.Mezuniyet balomuz bile o bahçede olmuştu hatta aileden olmayan bir erkekle yani Orçunla (sınıf arkadaşım) ilk kez o baloda dans etmiştim. Belime kadar saçlarım vardı benim kuaför bunlardan pek bir şey olmaz diyip balık sırtı örmüştü sesimi çıkaramamıştım halbuki hep düz olan saçlarımı ben bukle bukle istemiştim. Aman neyse ne anlatıyordum ben annem her sabah yine kapı önünde aynı cümleyi kullanırdı ‘caddeye geçerken dikkat et,sakın geç kalıyorum diye kırmızı ışıkta geçme’ beynime işlemişti resmen.

Lisem eve çokkk uzaktı.Annem liseye kayıt olacağım ay rahatsızlandı,hastaneye yattı babam başında bekledi hastanelerde. Kuzenim ilgilendi kayıt işleriyle kendi okuluna yaptırdı benim kaydımı bizim semtimize çok uzaktı. Sabahın köründe kalkardı canım annem mükellef bir kahvaltı ettirirdi.O zamanlar mavi kart vardı dıttdıt sesi henüz hayatımıza girmemişti. Ne kadar binersen bin mavi kart bitmezdi:)Şoföre gösterip geçerdik sıkıldık mı inerdik ,bir durak sonra tekrar binerdik.O vakitler kapkaç olayları dönüyordu ya haberlerde her sabah okula gitmeden kapının önünde hep aynı cümleyi söylerdi annem ‘Ayla otobüslerde çantana dikkat et, yolda çantanı mı kaptılar bırak sakın bırakmamazlık yapma senden başka hiçbirşey önemli değil’ beynime işlemişti resmen.....

Üniversite yıllarım çok güzel geçti benim.Keşke bu cümleyi annem için de kurabilseydim. O zamanlar pek cep telefonu hayatımıza girmemişti ancak çalışan insanlar alabilirdi.Annem okulda olaylar çıkınca kaygılanırdı, çok merak ederdi. Babam yeni cep telefonu almıştı siftah bile yapmadan annem benim çantama koymuştu babam şaşırmıştı. Hatta babama kızdı senin iş telefonun var ben bu kıza nasıl ulaşacağım.Arkadaşlarımın yanında cep telefonu taşımaktan utanırdım zaten çıkarmazdım. Bir gün telefon çaldı arkadaş Ayla bu ses senden mi geliyor dedi, evet senin çantandan geliyor dedi arayan tabiki annemdi.Arkadaş öyle bir ağzını eğritti ki cep telefonu mu aldın sen dedi..Şey benim değil, babamın(yalan değil sonuçta), annem şey gak guk şey....Öğrendim sonradan haki yeşili bir palto ve boyna eşarp bağlamakla olmuyormuş bu işler.(eminim o arkadaş şimdi ıpad kullanıyordur)Ha arayan annem demiştim ya gün ortası haber bülteni gibiydi kendisi

-Ayla şurada olay çıkmış okul karışmış,iyi misin?
-Yahu anne arama bizim orayla alakamız bile yok bize çok uzak merak etme

Hatta bir ara işi abartmıştı.(Gün ortası haber bülteni gibi demiştim ya)

-Ayla kızım korkma bir şey diyeceğim sana
-Söyle anne
-Ahmet Taner Kışlalı öldürüldü

Dondum kaldım resmen o günü unutamam ayy ben ne çok üzülmüştüm.

Annem her sabah kapı önünde aynı cümleyi kurardı.’okulda lüften kızım olaylara karışma,senin görevin şu an okumak’ beynime işlemişti resmen.....

Bu cümlelerden çok sıkılırdım o vakitler ama yinede ben masumum bu cümleleri kurmak için anne olmak lazımmış ya inanın bilmiyordum

-Eray okulda yemeği bitir oğlum tamam mı?
-nanam anne
-Erayyyy
-bye bye anne bir daha gel

Oğlumun beynine işledi resmen:)

*Annem evde çalıştı,örgü makinesi vardı örgü kazaklar,pantalonlar yapar satardı.Örgü makinesi kırılınca kazak işledi mesela.Hiç durmadı hiç.O kazandığı parayla bizi sinemaya,tiyatroya götürürdü.Mutfak masrafını çıkarırdı çok çalışkan kadındır çok.Allah bin kere hatta milyon kere razı olsun senden