Cuma akşamı Eray ders yaparken boğazım ağrıyor, boğazım ağrıyor deyip durdu. Akıllı ben bunu hasta olacağına yordum. Meğersem çocuğumun sıkıntısı başkaymış. Spor salonunda teneffüste maç oynarlarken 2/B den bir çocuk Eray'ın boğazına yapışmış. Dikkatlice bakınca boğazın da hafif morluk izi vardı. Nöbetçi öğretmen görmedi mi dedim. Yoktu ki dedi. Hiç şaşırmadım.
Öğretmenine söyledin mi dedim. Kendi aramızda halledebileceğimizi düşündüm dedi. Her şeyi öğretmene taşımamak doğru bir hareket bazı şeyleri arkadaşlarınla aranda halledebilirsin ama bu o konulardan değil, bu konularda öğretmenini bilgilendir tamam mı dedim. Tamam dedi.
Aslında çok öfkelendim o kadar öfkelendim ki anlatamam. Eray sen ödevine devam et ben birazdan geleceğim dedim sonra da öğretmenini aradım. Bu nöbetçi öğretmen konusuyla ilgili öğretmenimizin yapacağı bir şey yok aslında ama yine de bilgilendirdim. Cumartesi günü müdür yardımcısı ile konuşacağımı olmadı yazılı şikayette bulunacağımı da ekledim. Ayla hanım gerçekten de hep size denk geliyor dedi.
Son okula gidişim de bahçe kapısından tam içeri girmiştim ki 4. sınıfta okuyan üç çocuk Mert ile Eray'ı sıkıştırmıştı. Bir çocuk Mert'i yere yatırmış tepesindeydi diğer iki çocuk da Eray'ın yakasını çekiştiriyordu. Mert'i öyle görünce nasıl koştum anlatamam.Korktum da Mert ufak tefek üstündeki iri kıyım bir çocuk. Çocukları ayırdım nöbetçi öğretmen hala ortada yok. Danışmaya gittim ilk gördüğüm öğretmene bu okulun nöbetçi öğretmenleri ne yapıyorlar acaba dedim. Sonra nefes almak için dışarı çıktığında gördüm. Bir banka oturmuş cep telefonuyla oynuyordu.
Cumartesi Eray'ı etüde bırakınca müdür yardımcı ile görüştüm. Bir değil, iki değil, üç değil dedim. Kaç kere bizzat şahit oldum. Çocuklar kavga eder, iter, kakar bunlar olabilecek şeyler adı üstünde çocuk bunlar olmayacak şey nedir biliyor musun çocuklar birbirine kontrolsüz zarar veriyorken ayıracak kimsenin orada olmamasıdır dedim.Konu öğretmenin bir çocuğa vurmasını engellemesi değil yanlış anlamayın biz iki-üç anne otururken bile kaşla göz arasında bir çocuk diğerine vuruyor.O kadar hızlı oluyor ki anlamıyoruz bile. Konu daha büyük zararı önleyecek kişinin orada olmaması..
Maalesef Eray'ı yetiştirirken bir konuda yanlış yaptık. Herkesi kendimiz gibi bildik. Aslında ben şahsen bizzat kendim bildim. Erol beni uyarmıştı ama dinlemedim. Haklılığını çok sonra gördüm. Eray'a sana biri zarar verdiğinde it oğlum diyorum bugünlerde o da bana itmek doğru bir davranış değil ki diyor. Karşı taraf sana zarar verdiğinde kendini koruma amaçlı itebilirsin diyorum yine de itmiyor. Spor salonundaki manzara gözümün önüne geldi birden çocuk boğazına yapışmış ve Eray canı yandığı halde itmiyor.
Hiç unutmam bir gün arkadaşlar bize oturmaya geldi. Eray 4 yaşlarında o zamanlar. Eve girer girmez çocuğun babası hadi oğlum Eray'ı devir, güreşin dedi. Bakalım kim kimi ezecek. O kadar şaşırmıştım ki horoz mu bunlar güreşsin dedim. Bırak çocuklar güzel güzel oynasın. Aaa olur mu bunlar erkek çocuğu vurmayı, kırmayı, kavga etmeyi bilecekler dedi.
Biz o zamanlar tabii evladımıza şiddet çözüm değildir, konuşarak sorunlar halledilebilir şeklinde bilgiler veriyorduk. Ama şunu atlamışım vurmayı, kavgayı erkeklik sayan bir toplumun varlığını ve bu toplumun içinde yaşadığımızı. Sonra o çocuğun öfkesini kontrol edemediğini gördüm, kardeşine kontrolsüz bir şiddet uyguladığını, annesinin çaresizliğini dinledim.
Çocukların hareketlerinde tasvip etmediğimiz bir şey olduğunda aile olarak önce kendimize bakmalıyız diyemedim. Elma ektiğinde armut toplayamazsın da diyemedim. Bu tür duyguların bumerang gibi aileye döndüğünü de söyleyemedim. Hak vermesem de dinledim.Çözüm bulamayacak olsam da dinledim. Bazen insan hak verilmek için değil, çözüm aramak için değil sadece rahatlamak, yükünü boşaltmak istediği için dinlenilmek ister. Bunun için sessizce dinledim.
Neyse biz iyiyi, güzeli verelim de...
Bu arada spor salonundaki maçta 1-A 2-B yi yenmiş. Bir golü de Eray bey atmış. 2-B den A. kaleciye topu eline alamazsın demiş. Eray da kaleci o alabilir demiş. A. da alamaz diye Eray'ın boğazına yapışmış.Yani olay böyle vuku bulmuş. Oğlum A'nın boğazına yapışması her halükarda yanlış o tartışılmaz da kaleci eğer kale çizgisini geçtiyse alamaz ama geçmediyse alabilir dedim. Kalecileri kale çizgisini geçmemiş ki :) İyi ki kaleci konusunda tartışma çıkmış(keşke hiç çıkmasaydı o ayrı) ya ofsayt konusunda çıksaydı nasıl anlatırdım. Ofsaytın ne olduğunu anlıyorum da anlatamıyorum bu nasıl bir iştir...
Etüt çıkışı Eray mutluydu çünkü İngilizce öğretmeni derste Eray'ı tebrik etmiş. Neden dedim. Verdiği kağıtları hızlıca yaptığı içinmiş. Cumartesi etüdüne yol uzaklığından getirmek istemesem de Erol ne öğrenirse kardır bir harf bir harftir diyor galiba haklı. Eray için faydalı oluyor. Baktım da İngilizce öğretmeni çok güzel şeyler yaptırmış..
Sonra Erol'un işyerine gittik aslında ayaklarım geri geri gitti. Baktım kuzum babasının işyerine gitmeyi çok istiyor ayaklarımı ileriye attım. Biraz zor oldu. Hiçbir kavga, gürültü bilmem ne olmamasına rağmen eski işyerime gitmek zor geliyor bana. Güzel güzel ayrıldım evet de kırgınlıklarım var kapanmayan.Belki de zorluğu ondan.
Erol'un işvereni ile Eray sohbet etti. Her toplantıda sizlerden, çocuklardan konuşuyoruz dedi. Eray da siz beni o zaman neden tebrik etmediniz dedi. T. bey de evet etmedim ama neden etmeliydim dedi. Futbolda 2-B yi yendik dedi. Kaç kaç bitti maç diye sordu. Biz 5 onlar 3 bir tanesini de ben attım dedi. Sonra da tebrik etti.
B. bir ara buraları özledin mi dedi. Hayır dedim kısa ve net. Belki de çok net hayır dediğim için o kadar çok şaşırdı kız. Yalan değil ki özlemedim, ayrıldığım için bir kere bile pişman olmadım.Orada özleyeceğim tek kişi Eroldu. O da akşamları çok şükür geliyor eve :)
Not: Fotoğraf bu cumartesi Erol'un işyerinden. Neden pizza kulesi gibi poz verdiğimizi hatırlamıyorum :)Bir de fotoğrafa baktıkça şunu diyorum. Yaşlandık be Erol'um. Yaş oldu 36..( 20/12/2014 )