Pazartesi, Ocak 31, 2011
Ortadoğu'nun kanayan yarası-Kurtlar Vadisi Filistin
Cuma, Ocak 28, 2011
Nabza göre şerbet
En sonunda Eray bey metroya bindi, içeri girer girmez ,şaşkın gözlerle inceledi, bir ara kalkıp gezmek istedi, çok hoşuna gitti. Bir ara kafasını koltuğa çarpınca 23-24 yaşlarında iki genç abi Eraya güldü, hatta epey bir güldü.Eray düşünce kendisine gülünmesinden hiç hoşlanmaz , çok rahatsız olur. Abilerde gülmeye başlayınca metroda önce bana sarıldı,sonra elleriyle gözlerini kapadı, ellerinin arasını açıp abilere baktı yine gülüyorlar, dudakları büzdü sonra anne diyerek bana sarıldı,ağladı. Kendisiyle dalga geçilmeyi hiç hazmedemiyor tontalak, hem kim hazmeder ki.
Ben oğlumu bilirim, oğlum da beni.Yürümeyeceğini adım gibi biliyordum ,o yüzden babasının taktiğini uyguladım.Eray ben gidiyorum ister gel ister gelme dedim arkamı döndüm yürümeye başladım 6-7 adım attım, anne diye beni çağırıyor ,dayanamadım baktım arkaya çocuk durduğu yerde duruyor çünkü annesinin dönüp onu alacağını bal gibide biliyor.Babasına bunu yapamıyor mesela. Baba sen bilirsin diyor, arkasına hiç bakmıyor ,bir süre sonra paşa paşa arkasından gidiyor çünkü babasını da tanıyor,onun arkasını bakmayacağını,dönüp almayacağını çok iyi biliyor. Eray annaneyi, babaanneyi, dedeleride çok iyi tanıyor. Kimden ne isteceğini çok iyi biliyor, nabze göre şerbet verip hain planlarını uyguluyor:)
Bugünkü kelimemiz babi(mavi)
Perşembe, Ocak 27, 2011
Pejmürde hanımiğnesi ve Kibarlık Budalası
Tiyatro için biletler bir ay önceden ayarlanmıştı. Oyun Kibarlık Budalası olunca oyunu sabırsızlıkla bekledim ama o da ne. Tüm planların o haftaya denk geldiği pazartesi hanımiğnesi yatağa düştü , nasılsa oyun perşembe diyerek içimi rahatlatsam da ancak perşembe öğlen ayağa kalktım. Akşama kadar gitmeyecek gibi plan yaptık ama biraz kendimi iyi hissedince annemin de teşvikiyle oyuna gitmeye karar verdik.
Kalkıp saçımı gelişigüzel topladım, alelade bir kıyafet giydim , bembeyaz suratımı renklendirme gereği bile duymadan tam kapıdan çıkacakken annem tarafından durduruldum Bu ne hal dedi önce git çabuk üstüne doğru dürüst birşeyler giy, nasıl bu halde dışarıya çıkıyorsun dedi. Aman dedim kim görecek, uzun bir palto giyer, otururken çıkarır kimsecikler görmez beni karanlıkta hem benim süsü püsü düşünecek halim mi var kolumu bile zor kaldırıyorum diyerek annemi püskürttüm gerisin geriye.
Yolda erola sanki ben saati 21,00 gibi hatırlıyorum, çok erken çıkmadık mı diye sordum. Yok dedi saat 20,00 de yani öyle not almışım telefona diyerek yolumuza devam ettik.
Maslak Tim gösteri merkezine 19,30 vardık ,güvenlikten geçtik ki çantamdan hızlıca fotoğraf makinesini aldı hanım kızımız.Galada fotoğraf çekmek yasak makinenizi çıkışta alırsınız dedi. Ne galası biz tiyatroya geldik dememe kalmadan kafamı kaldırdım.
İnce topuklu ayakkabılı , minicik elbiseli, abiye kıyafetli, yağlı boya tablo gibi boyanmış bir sürü şıkır şıkır kadın var etrafta birde kameralar ve gazeteciler de çabası. Meğersem o akşam birde bir türk filmin galası varmış gösteri merkezinde. Tiyatroda 20,00 değil 21,00 imiş.Tam 1,5 saat kokoş kokoş kadınların içinde ama en kuytu köşede kapıların açılması beklerken bir yandan da söylendim. He birde sıcaktan ötürü o paltoyu da çıkarmak zorunda kaldım o da ayrı mesele. Neyse kapılar açılınca fırlayarak girdim salona. Kadro çok güzeldi o yüzden de daha başlamadan Erola dedim bence çok güzel bir oyun olacak,çok keyif alacaksın.
Oyun :Kibarlık Budalası (Le Bourgeois Gentilhomme)
Yazan :Moliere(Jean-Baptiste Poquelin )
Oynayanlar:Haldun Dormen,Atılgan Gümüş,Ebru Cündübeyoğlu,Özlem Çakar,Abdül Süsler,Elif Çakman,Dilek Aba,Oral Özer,Erez Ergin Köse
Konu: Konu:17. yüzyıl Fransa'sında, cahil, saf ama çok zengin bir adam olan Mösyö Jourdain'in (Haldun Dormen) soylu sınıfa dahil olmak için gösterdiği çabayı ve düştüğü gülünç durumu anlatan bir oyun.
Dekor çok özensiz ve yetersizdi, kostümler ise eh işte.Oyun bir kere komedi öğelerini içermekten çok uzaktı. Atılgan gümüş ve Ebru Cündübeyoğlunun performansı bile oyunu kurtarmaya yetmiyordu. Haldun Dormenin oyunculuğu tartışacak değilim ama çoğu replikte ne dediği anlaşılmıyordu bile o kadar lafları yutuyordu ki resmen öne doğru eğilip tüm dikkatimi vererek dinlemeye çalıştım.Vücut dili ve mimiklerde bence yetersiz idi . Mösyö Jourdain rolü Haldun Dormen için uygun bir rol olmamış.Oyun boyunca acaba oyun biraz günümüze uyarlansa kurtarılabilir miydi diye düşündüm durdum.Tiyatro mu? sinema mı? deseler herzaman tiyatro derim.Çünkü tiyatroda bir enerji vardır seyirceye geçen , işte bu oyunda bu enerji yoktu. O yüzden oyun bekletilerimi karşılamaktan çok uzak tam bir hayal kırıklığı idi:(
Kalkıp saçımı gelişigüzel topladım, alelade bir kıyafet giydim , bembeyaz suratımı renklendirme gereği bile duymadan tam kapıdan çıkacakken annem tarafından durduruldum Bu ne hal dedi önce git çabuk üstüne doğru dürüst birşeyler giy, nasıl bu halde dışarıya çıkıyorsun dedi. Aman dedim kim görecek, uzun bir palto giyer, otururken çıkarır kimsecikler görmez beni karanlıkta hem benim süsü püsü düşünecek halim mi var kolumu bile zor kaldırıyorum diyerek annemi püskürttüm gerisin geriye.
Yolda erola sanki ben saati 21,00 gibi hatırlıyorum, çok erken çıkmadık mı diye sordum. Yok dedi saat 20,00 de yani öyle not almışım telefona diyerek yolumuza devam ettik.
Maslak Tim gösteri merkezine 19,30 vardık ,güvenlikten geçtik ki çantamdan hızlıca fotoğraf makinesini aldı hanım kızımız.Galada fotoğraf çekmek yasak makinenizi çıkışta alırsınız dedi. Ne galası biz tiyatroya geldik dememe kalmadan kafamı kaldırdım.
İnce topuklu ayakkabılı , minicik elbiseli, abiye kıyafetli, yağlı boya tablo gibi boyanmış bir sürü şıkır şıkır kadın var etrafta birde kameralar ve gazeteciler de çabası. Meğersem o akşam birde bir türk filmin galası varmış gösteri merkezinde. Tiyatroda 20,00 değil 21,00 imiş.Tam 1,5 saat kokoş kokoş kadınların içinde ama en kuytu köşede kapıların açılması beklerken bir yandan da söylendim. He birde sıcaktan ötürü o paltoyu da çıkarmak zorunda kaldım o da ayrı mesele. Neyse kapılar açılınca fırlayarak girdim salona. Kadro çok güzeldi o yüzden de daha başlamadan Erola dedim bence çok güzel bir oyun olacak,çok keyif alacaksın.
Oyun :Kibarlık Budalası (Le Bourgeois Gentilhomme)
Yazan :Moliere(Jean-Baptiste Poquelin )
Oynayanlar:Haldun Dormen,Atılgan Gümüş,Ebru Cündübeyoğlu,Özlem Çakar,Abdül Süsler,Elif Çakman,Dilek Aba,Oral Özer,Erez Ergin Köse
Konu: Konu:17. yüzyıl Fransa'sında, cahil, saf ama çok zengin bir adam olan Mösyö Jourdain'in (Haldun Dormen) soylu sınıfa dahil olmak için gösterdiği çabayı ve düştüğü gülünç durumu anlatan bir oyun.
Dekor çok özensiz ve yetersizdi, kostümler ise eh işte.Oyun bir kere komedi öğelerini içermekten çok uzaktı. Atılgan gümüş ve Ebru Cündübeyoğlunun performansı bile oyunu kurtarmaya yetmiyordu. Haldun Dormenin oyunculuğu tartışacak değilim ama çoğu replikte ne dediği anlaşılmıyordu bile o kadar lafları yutuyordu ki resmen öne doğru eğilip tüm dikkatimi vererek dinlemeye çalıştım.Vücut dili ve mimiklerde bence yetersiz idi . Mösyö Jourdain rolü Haldun Dormen için uygun bir rol olmamış.Oyun boyunca acaba oyun biraz günümüze uyarlansa kurtarılabilir miydi diye düşündüm durdum.Tiyatro mu? sinema mı? deseler herzaman tiyatro derim.Çünkü tiyatroda bir enerji vardır seyirceye geçen , işte bu oyunda bu enerji yoktu. O yüzden oyun bekletilerimi karşılamaktan çok uzak tam bir hayal kırıklığı idi:(
Çarşamba, Ocak 26, 2011
gecikmiş bir yazı binlerce özür
Herşeyi kafamda tasarlamıştım. O gün çok önceden hazırlanan bir plan olması sebebiyle bir gün önceden ablaya doğum günü süprizi hazırlanacak, ertesi gün ise blogumda ablama yer verecektim. Fotoğrafları bile ayarlamıştım.Ama kader ağlarını ördü, makus talihim devreye girerek ablama yapacağım küçük bir doğum günü süprizini bile bana çok gördü:)Tüm planlar suya düştü, yataktan kalkamadığım için sadece telefonda kutlayabildim doğum gününü.(ablam özel günlere çok önem verdiği için kendimi kötü hissettim) O nedenle biraz geçikmeli olsa bile buradan doğum gününü kutlamak istedim ablamın.
1,100 gr doğmuş ablam ve hayatta kalmak için çok mücadele etmiş, hastalıklar atlatmış. O zamanlar yurtdışından gelen özel bir mama varmış onunla beslenirse çabucak toparlar demiş doktor.Babamın bir maaşı ile ancak 1,5 paket geliyormuş yani iki paket bile değil. Annemler ne yapıp ne edip o mamadan almaya çalışmışlar.Uzun bir mücadeleden sonra herşey yoluna girmiş. Abla dediğime bakmayın aslında 20 ay var aramızda.O yüzden abla ve kardeş karışır ara sıra. Daha çok ben ona ablalık yapmışımdır karakterim gereği.
Ben ve ablam hem fiziksel hem de ruhen tamamen zıt karakterliyizdir.O anı yaşar,tadını çıkarmaya bakar, ileriye dönük planlar yapmaz, hırslıdır,işinde başarılıdır ben ise plansız tek bir işim bile yoktur.O özgür ruhludur, benim ise anaç ruhum devreye girer her daim.O kalıplara sığımaz ,giremez ben ise kalıplara sıkışıp kalırım.Annem bile aramızdaki farkı vurgulamak isterken aslında ikinizide ben doğurdum ama der cümleyi bitermez, bitiremez.
Fiziksel olarak annesi kılıklım, ruhen babası modellim, tontalağımın biricik zezesi,özgür ruhum,şıkır şıkır kokoşum,canımın içi can yoldaşım iyi ki varsın ,iyi ki doğdun doğum günün kutlu olsun.
Anneye not: Anacağım hiç o kalın çorabın altına açık ayakkabı giyilir miydi hiç.Tüm moda kurallarını alt üst ettin beni de cümle aleme kıro diye lanse ettin aşkolsun diyorum sadece:)
Salı, Ocak 25, 2011
ilk maç-Fenerbahçe-Banvit
Eray doğmadan önce çok sık basketbol maçlarına giderdik. Genelde Fenerbahçe yada Efesin maçları olurdu ,çok eğlenirdik. Hoş ben futbolu da severim ama Erol benimle futbol seyretmekten hoşlanmıyor nedense:) Çok konuşuyormuşum, çok yorum yapıyormuşum bir erkek bile benim gibi maç seyretmiyormuş vıdı vıdı vıdı vıdı yani elle tutulur bir yanı yok maç seyretmemesinin benimle:)(bence futbol bilgim onunkinden çok diye kıskanıyor muhtemelen,aslında eskileri bilirim son dönemde pek alakam kalmadı) Neyse konumuza dönelim basketbol diyorduk en son, erayla birlikte birçok aktivitelerimize kısıtlama geldi hatta hiç gitmedik bazı yerlere.Tamam ailelerimize yakındık ama zaten çalıştığımız için tüm gün bakıyorlar birde ay biz sinemaya gitsek, ay biz maça gitsek diye bir durum olamıyordu( nadirde olsa kaytardığımız oluyor yalan yok)Bizde oğlumuzun büyümesini, sıranın bize gelmesini bekledik.Eşim erayın büyümesini onunla maça gitmeyi sabırsızlıkla bekledi ve en sonunda bu dileğine kavuştu pazar günü.
Tontalak hasta diye önce vazgeçtik sonra baktık ateş bir ara düştü ve iyi görünüyordu , erol da çok ısrar etti epeydir bugünü bekliyordu dualar eşliğinde yola çıktık:)Önceden Fenerbahçenin maçları Abdi İpekçi de oynanıyordu ilk defa Sinan Erdeme gittim ben çok beğendim güzel bir salon yapmışlar. Eray girer girmez uslu durdu çünkü salonda incelenecek çok şey vardı ama sonra anne galkk bitti diye sürekli salonda gezmek istedi, sürekli anne goll bitti diye beni ikna turlarına çıktı. En komiği rakip takım banvitin seyircileri bir avuç olmasına rağmen çok hareketliydi onların tribünü oraya gidelim diye tutturması oldu.Konsantre olup seyredemesek de sonuçta güzel bir maç güzel bir gün idi. 2,5 yaşındaki bir çocuğun tüm maçı baştan aşağı seyretmesi zaten mümkün değildi.
Sürekli gözler karşı tarafın seyircilerinde ne çok istedi oraya gitmeyi
23/01/2011 13,00 İlk maç : Fenerbahçe- Banvit Salon : Sinan Erdem 1.Periyot: 25-17 Devre :50-37 3.Periyot: 67-53 4. Periyot: 83-70
gitmek için annesini ikna etmeye çalışırken
halbuki evrene çok güzel mesajlar yollamıştım
annesi hastayken annesine mama almaya giderken
çakralarımı açtım
evrene güzel mesajlar yolladım
üzerine üç göbek attım
ı ıhhh keyifsiz bir ay ile 2011 girdik. 2010 ailemiz için her açıdan kötü bir yıl oldu, hatta bu yaşıma kadar bu kadar kötü, aksiliklerle dolu bir yıl hatırlamam. O yüzden 2011 için 2010 yılını aratmasın yeter dedim ,üzerine yazılar bile yazmadım anlandırmamak adına.Sadece beklentim ağzımızın tadı bozulmadan sağlıklı bir yıl olmasıydı.
Çok keyifsiz, huzursuz bir ay geçirdim.Sağlık kısmına gelirsek geçen hafta pazartesi hastalandım , bir hafta rapor verdi doktor perşembe ancak gözümü açabildim.Mide, grip hepsi bir araya gelince çok zor bir hafta geçirdim.Allahtan annem yanımdaydı.
Tam iyileştim derken cumartesi Eray (22/01/2011)ateşlendi.Yine bir PHAPA atağı zannettik.En sonunda içimize sinen, anlaşabildiğimiz bir doktor bulabilmiştik ama hem başka hastaneye transfer olmuş bölüm başkanı olarak hem de zaten yeni sigortamızın o hastane ile anlaşması yoktu. Mecburen yine bir hastane arayışına girdik.
Cumartesi Acıbadem maslak hastanesinin acil bölümüne gittik. Erayın sağlık geçmişini anlattım , tabi phapa denilince hemen bir sürü tahlil verdi. O yüzden sık hastane değiştirmiyorduk çünkü herşeye en baştan başlıyorduk. CRP yüksek dedi doktor ama tahlil sonuçları bilgisayarda idi ben bakmadım hemen prednol vurdurdu.Çıkarken tahlil sonuçlarının çıktısını aldım ,eve geldik bir gariplik vardı çünkü o iğne ile ateşin tamamen bitmesi gerekiyordu, ama ateş yükselmeye başladı .Sonuçlara baktım sedimentasyon hızı normal çıkmış sadece crp ve lökasit sayısı yüksek.Yani bu bir phapa atağı değil normal bir grip .
Kendi kendime kızdım durdum ,hastanede sonuçlara bakmadım boş yere iğne vuruldu diye. Pazar tüm gün ateş devam etti, sadece ateş düşürücü verdim ,pazartesi doktora gideriz diye Hastalıkta herşey mübahmış gibi bize yapmadığını bırakmadı tontalak bey zor bir gün geçirdik, ağzına tek lokma koymadı, tüm gün ağladı çoğu zaman neden ağladığını bile anlamadık.
Pazartesi işe gittim ,raporlu olmam sebebiyle hiçbir iş yapılmamış,herşey olduğu gibi duruyordu. Epeydir yoktum şirkette bir de erayı doktora getirmem gerekir nasıl diyeceğim diye strese girdim. Neyse ki kolay izin aldım.Yine aynı hastaneye gittik, aradan alırız sizi ama çok beklersiniz dediler. Dediklerini de yaptılar çok beklettiler bizi ,doktor hanımın yanına gittik çok negatif bir enerji aldım(dialogları yazmayacağım) kendilerinden hiç ama hiç hoşlanmadım(eraya yaklaşımın tarzından ötürü)
Birkaç ilaç yazdı bir iki güne kadar toparlar kendini zaten boğazdaki kızarıklık hafiflemiş dedi.
boy: 95,5 kilo:17.300
Bunları yazıyorum çünkü bize erayın kontrollerini yaptıracağımız bir doktor lazım, belki önerebileceğiniz birileri olabilir.Lütfen ya mail ya da yorum olarak bırakabilir misiniz?
Bu arada hastaydık ama gözümünüzü açtığımızdan beri gezmeleri de bırakmadık, Eray en sonunda tramvaya bindi, ilk basket maçına gitti, anne babası hem sinema hem tiyatroya gitti ama ayrıntılar AZ SONRA çünkü yazmak için vakit yok
Cumartesi, Ocak 15, 2011
tontalağın büübabası
Caillou dedesine büyükbaba der de bizim ki demez mi hiç. Artık Eray dedesine büübaba diye sesleniyor.Çizgi filmlerin çocuklar üzerinde ki etkisi tartışılmaz. Eray çok iyi konuşamasa da herşeyi anlıyor ilginç gelen herşeyi tontalakça sormaya çalışıyor, çıkarımlar yapıyor.
Eray 10 yaşındakilere de abi-aba der 40 yaşındakilere de.Geçen gün kafası karıştı oğlumun televizyonda 10-12 yaşlarında birini görünce aa anne abi dedi, evet oğlum abi dediğimde babası rolündeki kişiyi gördü bir süre düşündü anne büüabi diyerek evdeki herkesi güldürdü. Vallahi hiç aklıma gelmezdi büabi demek ama bence kendince bir çıkarım yaptı iki kişi arasındaki yaş farkını gözönünde bulundurarak:)
Bugünkü favori kelimemiz peeerpee(perde)
Cuma, Ocak 14, 2011
Üç harfli
Eray bey son zamanlarda yaptığımız anlaşmayı bozmaya çalışıyor, bu konuda bizi çok yorsada tutarlı bir davranış göstermeye çalışıyoruz.Anlaşma şuydu; akşam yemeğinden sonra anne ve babanın çay saatinde kek(ev yapımı), süt dilimi vb. şeylerden verilebilecek.
Önceden anlaşmaya çok güzel uyuyordu sorun çıkartmıyordu ama şimdi gün içinde büyüklerin, akşamda bizim canımızı çok yakmaya başladı.Eray hastalık dönemleri dışında hemen herşeyi yiyen ve bu konuda sorun çıkartmayan bir çocuk.Biliyorum vermenin sonu yok, öğlende bir kere verelim dersek bu sefer sabah isteyecek sonrada yemek yemeyi bırakıp sürekli abur cubur isteyecek, şu an ki düzenin bozulmasından inanılmaz korkuyorum çünkü bu düzeni kuracağım diye canım çıktı.
Annem ya da kayınvalim bugün çok kek istedi desin oyun oynadığını zannettiğim Eray yerinden fırlayıp kek baskılarına başlıyordu. Artık dedim bir gün keke kek denilmeyecek:) çocuğun aklına getiriyoruz bundan sonra kendilerinden üç harfli (başka şeyler çağrıştırıyor ama neyse) diye bahsedilecek o gün bugündür üç harfli diyoruz ama bu oyunun da kokusu yakında çıkacak.Çünkü babası geçen gün bir köşede oğluna taktik veriyordu oğlum seni kandırıyorlar üç harfli dedikleri şey var ya aslında kek biliyor musun demez mi?
Dün akşam yemeği çok yediği için kek saatinde kekini yiyemedi,keki ile oynadı durdu. Gece 04,00 de bir ses duydum biri kikkk kikkk (kek)diye bağırıyor.
-Eray süt içer misin?
-anne ı ıhhh kikk
-ama bu saate kek yenmez, süt getiriyorum sana
-anne çıkk kikkk sütünü getirdim mecburen sütünü içti, akşam yiyemedi ya rüyalarına girmiş oğlumun. Çoğu zaman üzülsemde bu konuda taviz vermeyeye ,düzeni bozmamaya çalışıyorum
Bu düzen sadece misafirliği gittiğim zaman yani dışarıda olduğumuz zamanlar bozulur. Eray'a vermeyin desemde a olur mu çocuk bu tabiki yiyecek diye ellerine sıkıştırıyorlar saolsunlar, bende fazla uzatmıyorum.Bu aralar favori kelimemiz MAMAMİYON(mamamı yiyorum)
Perşembe, Ocak 13, 2011
heyy özgürlük:)
Ayder yaylası
ama ben ama ben sırt çantamı alıp dört başı mağrur bir şekilde gezme özgürlüğümü özledim.Biraz daha sabır hanımiğnesi ,evlatcağızım biraz daha büyüsün kırk kapının ipini çekmezsem bende ne olayım.
Hanımiğnesi arşivinden -Sümela Manastırı uzaktan görünüşü
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)