Salı, Kasım 30, 2010

mehter takımı gibi hayat bazen: iki ileri, bir geri

15
Eray 1 yaşında iken,ilk saç kesimi

Bugün kötü bir günümdeyim, kafam bir dünya. Oh alıştı diyoruz bir gün geliyor bir bakıyoruz hoopppp başa dönmüşüz. Bu her başa dönmelerde, krizlerde kendimi acımasızca eleştiriyorum hangisi daha doğru diye.Sonra diyorum ki bu gibi durumlarda galiba doğru ya da yanlış yok insanın kendisini nasıl hissettiği ile yada şartlarla alakalı bir durum var ortada.

Kimi anneler iki aylıkken çocuğunu bakıcıya yada aile büyüklerine bırakıp işe dönebiliyor kimisi ise tek kalemde herşeyi bırakıp çocuğumu kendim büyüteceğim diyor. İşte bu aşamada hisler ve şartlar devreye giriyor.Kimileri şartlar uygun olduğu halde ben çalışan anne olarak çocuğuma daha verimli olurum düşüncesinde,kimisi ise ne kariyeri bu dönemde çocuğun ihtiyacı olan en önemli şey anne diyerek iş hayatına uzun bir müddet ara verebiliyor.

Diyorum ya bu konuda doğru ya da yanlış yok.Ben aslında hislerimden çok eminim ama şartlarım uygun değil.Şahsen kreş yaşına kadar(3-4 yaş)çocuğa annesinin bakmasından yanayım.Eşimle çok düşündük Eray doğunca. Eray bu yaşlarda ev aldık aldık ondan sonra eğitimine yatırım yapmak istememiz nedeniyle çok zora girecekti herşey.

Evet kirada değildik kayınpederimin evinde oturduk(zaten o yüzden para biriktirebildik) 4 yıl ama küçücüktü tontalağımın kendisine ait bir odası olamayacaktı, bundan daha önemli olan o çevrede(benim için aile kadar çevrede çocuğun yetişmesinden önemli bir faktör, o çevrede mutsuz bir anne olarak mutlu bir çocuk yetiştiremezdim.) hiç büyümesini istemiyordum.Karar verdik ortalama 5 yıl sürecek yüklüce bir borca girip evimizi aldık, bir yılı bitti bile.

Bunları şimdi neden mi anlatıyorum,tontalağımın iki gündür işe gittiğimiz için verdiği tepkiler canımı o kadar acıttı ki yazma ihtiyacı hissettim. Bir gün bu yazıları okurken ayrılmanın bizim içinde hiç de kolay olmadığını görsün istedim.

Uzun zamandır (annanenin bizim evde baktığı zamanlar)biz işe giderken uyuduğu için rahattık. Kalktığı zaman tüm odaları dolaşıp anne yok ,mama getirecek deyip huzursuzluk çıkartmıyordu. Dün sabah 06,30 da kalktı biz işe gidemeden ,babasının giyindiğini görünce kendiside hazırlanmaya başladı.Annanesini görünce çıldırdı(annanenin evde olması demek anne-babadan ayrılmak demek), kadının yüzüne kapıyı çarptı, odaya girmesine izin vermedi.

Eğildim gözlerinin içine baktım(tüm çocukları aynı kalıptan çıkmış gibi aynı kefeye koyan uzmanlar var ya hani diyorlar ya hırsız gibi kaçmayın,gözlerinin içine bakıp işe gideceğini söyleyin, anlatın)Ben işe gideceğim, para kazanacağım ,akşam olunca eve geleceğim ,sana mama getireceğim sen annanen ile evde kal tamam mı dedim, ortalığı yıktı ağlamaktan.Uzun bir süre odadan çıkmamıza izin vermedi, anlattıkça anlattım konuştukça konuştum tontalak ise her cümlenin sonunda çığlıkların şiddetini daha da arttırdı.İşe geç kalacağımız için annane zorla diğer odaya geçirdi erayı çığlıklar eşliğinde kapıyı kapayıp asansöre binerken bile sesi geliyordu kulağıma.

Telefonda dedim ki ahretliğime şimdi bu çocuk demez mi arkamdan kadın gözümün içine baka baka gitti diye.

Bu sabah ohh uyuyor dedik, işe geldikten yarım saat sonra telefon çaldı, arayan annemdi. Ayla yeni kalktı çok ağlıyor anne diye telefonu sana veriyorum konuş dedi. 15 dakika tontalağı ikna etmeye çalıştım.Telefonda bir an sessizlik olunca anne anne diye bir seslenmesi var ki,yok oğlum buradayım kapamadım dediğimde rahatladı.İkna edebildim mi hayır tabiki telefonu bile çok zor kapadım, sinirlerim çok bozuldu.

Bu dönemlerde beynime ve kalbime hiç söz geçiremiyorum,tercihimizi sürekli sorguluyorum

Salı, Kasım 23, 2010

Bu balık adamı bir yerden gözüm ısırıyor

ama bir türlü çıkaramadım.Siz tanıyabildiniz mi?

akvaryum42

Dün akşam anne-tontalak-baba yatar yatakta tontalak beyi uyutmak için. Küçük beyin eli kolu rahat durur mu hiç babasına elinin tersi ile vurdu ve kikir kikir güldü, baba da elinin düzü ile karşılık verdi. Tontalağın ağzı açık kaldı çok gücüne gitti,dudak büzdü ve sonra dedi ki

-anneeeee
 -efendim oğlum
-babammmm
-evet ne olmuş babana
-babammmm
dedi babasını gösterdi kendisine tokat atarak ıhh ıhh dedi
-erol neden vurdun çocuğa
-önce o tokat attı ama
-ama oğlum sen neden vurdun babana
-anneeeee babammm yanağını göstererek ıhh ıhhh dedi, yanağını uzattı öptürdü olay kapandı. hangisi daha çocuk acaba:)

Babaannemizin evinde kendi annemin deyimiyle kırıntı (abur cubur yani çikolata, biskuvi vs) çoktur, evde hiç eksik olmaz.Eray allaha şükür hemen hemen her türlü yemeği yer ama babaanneye gittiği hafta yemek düzeni mutlaka bozulur .Bu konuda babaannemizle konuştum ,sebeplerini anlattım vermemeye çalışıyorum dedi, gerisini Allah bilir. Eray cephaneliğin yerini bildiği için zorla mutfağa getirmiş babaannesini, kırıntıların olduğu dolabı göstererek demiş ki

-anne mama
-bak oğlum mama yok(dolabı açmış)
 -anneee mama
-bak ben göremiyorum, mamalar yok orada

hemen tabureyi getirmiş tontalak bey babaannesine tambureyi göstererek çık demiş. Yani, anlayacağınız bizde çözüm çok.

 Annemin baktığı hafta annane telefonda dedi ki

-nedir ayla senin bu oğlundan çektiğim
 -hayırdır anne
-bisikletine beni oturtuyor
-ee sende otur o zaman, oyun istiyor demek
-zar zor sığıyorum gibi ama ben oturduktan sonra bisikletin arkasına yani benim arkama oturmak istiyor, ikimiz sığamayınca ağlıyor kendini yerlere atıyor
-ee anne sende zayıfla o zaman diye kikir kikir gülünür

bayram haftası bolca evde kalınınca anne dedi bisikletini gösterdi otur dedi ,bende laf çok dinlerim oturdum sonra arkama oturmak istedi, ikimiz bir sığamayınca attı kendi yerlerden yerlere:) yani gülme komşuna gelir başına

 Dolap kapaklarını sürekli sert açıp kapayan tontalağa babaanne der ki

-Eray gözlerime bak ,çok kızıyorum yerde oturan babaanneye doğru yaklaşır,eğilir gözlerini kocaman açarak babaannesinin gözlerinin içine bakar anası gibi çok laf dinler benim oğlum

Annanenin evinde camdan dışarı bakarken
-aa eray bak baban arabasını oraya park etmiş
birden kızdı bana ne olduğunu anlamadım kendi göğsüne vura vura bırnn bırnn benim dedi.

daha öncede söylediğim gibi evrendeki herşey ama herşey bizim tontalağın

Arabada seyir halinde iken anne çaaa dedi. Yok oğlum burada çay yok dedim. Parmağı ile bir yere işaret ederek anne çaa dedi.Gösterdiği yere baktığımda kocaman ÇAYKUR yazısı var ama herhangi fotoğraf yok.Herhalde reklamlardan yazıyı ezberlemiş,beni çok şaşırttı çok.

Yine arabada seyir halinde iken mecidiyeköy üstünden geçiriyoruz anne auuu dedi(alo demek,telefon demek)Bu sefer annanemiz yanımızda ,oğlum telefon yok ki dedim yine ne demek istediğini tam dinlemeyerek.Anne dedi bir binaya gösterdi auuu dedi. Binada boydan boya devasa büyüklükte bir reklam asılı.Ne yazıyor bilin. VADAFON :)

Bu arada Vadafon demişken bu aralar erayın favori reklamları arasında öncelikle Turkcell ikinci olarak Vadafon geliyor. Bir gün anne dedi bende efendim demeye kalmadan kendini yere attı. Eş zamanlı televizyona baktığımda hemşire kılığında Şafak sezer anne diyor ve bayılıyor. Meğer reklamı taklit ediyormuş. O reklam çıktığında bizim evde bir gülme krizidir gidiyor, çünkü Şafak Sezerden bile güzel rol kesiyor:)
Çok oyuncudur benim oğlum çok.

bobo

Fotoğraf bu sabahtan.Her zamanki günlerin aksine bugün çok zor ve sinirli kalktı.Çünkü küçük bey gece çok geç yattı, sabahta kalkmak bilmedi. Sabah ne babasına pas verdi ne de annem diyip bana sarıldı.Hemen ayısına sarılıp bobommm dedi.Bobo ismini Eray kendi koydu, nereden duydu bilmiyoruz ama ilk söylediği kelimeler arasında bobo vardı. Bu sabah bobosundan ayrılmak istemediği için babaannesine götürdü.

Pazartesi, Kasım 22, 2010

Turkuazoo

akvaryum1 Bayram bizim için pek güzel geçmedi, tadım tuzum hiç yoktu. Babam rahatsızlandı,ismi lazım değillerin kaprislerini çektim. Şu an Allaha şükür babam ayaklandı bir süre dinlenme şart, hala kontroller devam ediyor, ismi lazım değiller ise galiba benim sınav kapım gittiği yere kadar gidecek (galiba). akvaryum13 Artık bayramın dördüncü günü annem babanızın durumu iyi ,yavrumu gezmeye çıkarın diye bağırınca bizde çıktık akvaryuma gittik, çokkkk kalabalıktı ama biz tadını çıkarmaya baktık zira tontalağım çok eğlendi, bizide peşinde çok yordu. akvaryum17 Bugün bu psikoloji ile yazmamak en iyisi, az laf çok fotoğraf .Aramızda kalsın dev vatozdan çok korktu hemen babaya sarıldı. akvaryum21 akvaryum10 akvaryum19 akvaryum33 Bu güzel gün için anneye teşekkür:) akvaryum31

Perşembe, Kasım 11, 2010

dünyanın sekizinci harikası:)

lego

İş çıkışı alışverişten eve döner dönmez kapıda tontalağım anneeee Allah Allah diye elindeki legoları gösterdi(birde bir dikkatli taşıyor ki görmeyin). Aaaa cami mi yaptın dedim, başını salladı. İlk başta annemin yaptığını sandım öyle değilmiş, sadece önce uzun legoları sonra tek legoları eline vermiş tontalak kafasına göre takılmış dünyanın sekizinci harikası tamamlanınca anne Allah allah (camiye allah allah diyor) diye bağırmış. Bizde alkışlayıp, takdir edince pek bi hoşuna gitti bu durum.

Dünyanın harikaları bu durumda şöyle sıralandı

Keops Piramidi
Babilin Asma Bahçeleri
Zeus Heykeli
Artemis Tapınağı
Rodos Heykeli
İskendiriye Feneri
Halikarnas Mozolesi
Legolardan cami:)

(Yeni harikalar :Petra Antik Kenti,Çin Seddi,Kurtarıcı İsa Heykeli, Machu Picchu Antik Kenti, Chichen Itza Piramidi,Kolezyum, Tac Mahal veee Legolardan cami)

İki gündür başka bir sorunumuz var:)Tontalak elini kapıya sıkıştırmıştı, parmak morarmıştı en sonunda tırnak düştü macera başladı:) İlk düştüğünde tırnağı alıp annanesine dak dak demiş, tüm gün peşinde annaneye rahat vermemiş baktı ki annaneden hayır yok eve biz gelince tırnağını gösterip anne dak diyor kuzum.Galiba tırnak yerine gelene kadar bu mevzu hiç kapanmayacak.

Pazartesi, Kasım 08, 2010

New York'ta beş minare-güzel bir gün

new yorkta bes minare 7

Cumartesi tüm gün çalıştığımız için pazar günü eşim tontalağımıza da değişiklik olur düşüncesiyle İstinye tenis klübünde kahvaltı için rezervasyon yaptırmış.Çok yaramazlık yapacak bizi gittiğimize gideceğimize pişman edecek moduyla evden çıktık ama büyük adamlar gibi uslu uslu kahvaltı etti -ettirdi:)Ara sıra havuzu gördükçe anne bıcı bıcı diye girmek için söylensede genel itibariyle güzel bir kahvaltı idi. Hadi dedi eşim Erayı annene bırakalım oradan da sinemaya gidelim bugün bırak işi gücü diyerek aklımı çeldi.New York'ta beş minera filmine bilet aldık.

 Senaryo:Mahsun Kırmızıgül Yapımcı:Murat Tokat Görüntü Yönetmeni:James Gucciardo Müzik:Mahsun Kırmızıgül, Yıldıray Gürgen, Tevfik Akbaşlı Filmin Websitesi: http://www.newyorktabesminare.com/

Oyuncular new yorkta bes minare 4 

İzlenimlerim: Hikaye gerçekten iyiydi ama senaryo da çok kopukluklar vardı. İslamafobiden başlayıp töre ile sonlanan güzel düşünülen bir hikaye fakat iyi kurgulanamayan bir senaryo vardı ortada. Mesaj verme kaygısı ile dialoglar bazı yerlerde o kadar zorlamaydı ki kelimeler havada uçuşuyordu. Mesela Acar(Mustafa Sandal) ile FBI polisinin İslami terör ile dialogu yada Acar ile hacının karısının Avrupa süreci ile işkencenin kaldırıldığına dair dialoglar. Hele ki Fırat ile(Mahsun Kırmızıgül) dedesinin son sahnelerde bir dialogu var ki bazı seyirciler gülüp bu ne ya bile dedirtecek tarzda bir dilaog idi. Tabiki çok hoş replikler de vardı. Örneklendirmeyeceğim gitmek isteyen için büyü bozulmasın:) Seslendirmelerde Amerikalılar Türkçe konuşuyor ,işte orada herşey karmaşık hale geliyor. Acar ingilizce bilen bir türk polisi FBI ajanları ile doğal olarak ingilizce konuşuyor seslendirme Türkçe olduğu halde Fırat Acara ingilizce bilmediği için dönüp ne diyor diyebiliyor. Bence Amerikalılar ingilizce konuşup alt yazı geçmelilerdi ,böylece yapaylıktan daha uzak hale gelebilirdi. Baştada dediğim gibi mesaj verme kaygısı çok olan bir film. Mesaj almak izleyiciye bırakılmamış, bam bam bam izleyicinin yüzüne vurulmuş.Dinlere karşı saygı,(dinde zorlama olmaması gibi konular) abartıya kaçmadan hoş biçimde işlenmiş. (hacının karısının hristiyan olması, kızının önce kilise sonra imam nikahı ile evlenmesi mesela)

Haluk bilginer ise oyunculuğunu konuşturmuş, perfonmansı çok iyiydi.Mustafa Sandal ne iyi kötü diyebilirim, Ali sürmelinin zikir sahnesi var ki çok etkileyici idi,Mahsun Kırmızıgüle gelirsek bence sadece yönetsin oynamasın. Her ne kadar eşim o adama karşı ön yargımın olduğunu söylese de öyle değil gerçekten. Küçük emrah bakışlarından kurtulamıyor,daha öteye geçemiyor.Engin Altan Düzyatanın oyunculuğunu beğenirim daha çok sahnede göreceğim zannettim fakat yanılmışım:( Aksiyon sahneleri bence güzeldi.Eski türk filmlerindeki aksiyon sahnelerini hatırladıkça artık gelinen noktada Türk sinemasını takdir etmek gerektiğini düşünüyorum. Klasik ama bitmesini gereken bir sonla bitti.Hacı ile annesi( Suna Selen) o kadar iyi oynada ki herzaman ki gibi sulugöz olan ben tutamadım gözyaşlarımı. O kadar kusur kadı kızında da bulunur mantığıyla gidelebilir bir filmdi bence. Kahvaltı onun yanında erayın uslu uslu durması, sinema, ablamın hediyesi en nihayetinde güzel bir gündü vesselam:)

 Not: Filmden bir söz yazmak istedim: Doğduğumuzda ezanımız okunur namazımız kılınmaz, öldüğümüzde ise namazımız kılınır ezanımız okunmaz. Doğdumuzda okunan ezan öldüğümüzde kılınacak namaz içindir işte HAYAT bu kadar kısa (birebir aynısını hatırlamasamda böyle bir şeydi).Gerçekten hayat çok kısa.

Cuma, Kasım 05, 2010

daha neler öğreneceğim bakalım

dün akşam mutfaktaki çöp kovasına çöp atarken tontalağım çığlık attı

-(kendi elini gösterdi) anne çıp öğğ öğğ,

sağ ayağını çöp kovasına basıp açar gibi yapıp bana gösterdi
-anne ayak ayakk

dedi.(hareketi çok komikti) Bende çok ciddi bir şekilde gösterdiğini izledim, sadece haklısın çöp kovasını elimle açmamam lazımdı ,tamam bundan sonra ayağımla basıp açarım diyebildim.

Bir iki dakika öylece kalakaldım meğersem babaannesi çöp kovası ellenmez, çöp atacağın zaman ayağınla kovaya basıp aç ve çöpünü at demiş ve göstermiş.Artık mutfaktaki çöp kovasını oynamak için ellemiyor, yerden küçüçük birşey bulsa bile koşarak mutfağa gidiyor, ayağı ile basıp kovayı açıyor ve çöpünü atıyor.

gelecekmiş demek

eray oyuncak
Fotoğrafta Eray 11 aylık iken

bebe biskuvilerini yemek diye önüne koyacağım günler de gelecekmiş demek
en sevdiği yiyecek olan makarnayı bir lokma bile yemeden yüzük niyetine parmağına takıp oynayacağı zamanda gelecekmiş demek
iştahsızlık sorunu olan ve yemek yemeyen çocukların annelerini çok iyi anlayacağım günlerde gelecekmiş demek
yemek konusunda sorun çıkartmayan çocuğun aslında bir nimet olduğunu anladığım zamanda gelecekmiş demek
yemek yemiyorsa zorlamayın elbet acıkacak diyen uzmanlara PEH diyeceğim günler de gelecekmiş demek.

yemek gördüğü zaman ayyy mama diye koşan çocuk şimdi ise yedirecekler diye köşe bucak kaçıyor.Yüzünde öyle bir iğrenme ifadesi var ki başkasına yemek değil önüne zehir koyduğumuzu bile düşündürtebilir o ifade. bugün aslında kontrolumüz vardı kendi doktorumuzla ama gitmedik. Çünkü dün saat 15,00 gibi babaannemiz aradı ateşi çok kötü, çok yükseldi ne yapacağım dedi, sesi telaşlıydı .Hemen ılık bir banyo yaptır dedim doktoru aradım ,ilaçlar 48 saatten önce işe yaramaz yarın bekliyorum sizi dedi.

Babamın samimi bir arkadaşı var çocuk doktoru onu aradım.Değerleri çok yüksek kızım hemen Cerrahpaşaya götür sakın yarını bekleme lütfen kızım dedi O ara eşim aradı Ayla annemle konuştum ateşi çok yüksekmiş ,phapa teşhisini koyan profesörü ararmısın ona götürelim. Aradım evet değerleri yüksek ama telefonda ne yapmamı istiyorsun ,çocuğu görmem lazım dediği zaman (normal bir üslupla demedi çünkü)zaten sinir tepemdeydi ben size telefonda bir teşhis koyun demedim lafımı bitirmedim çünkü bugün mü yarın mı gelelim diyecektim dememe kalmadan mutlaka şimdi gelin dedi.

Atladım taksiye gittik evet telefonda ters bir adam ama Erayla iletişimi ,muayene biçimi,dinlemesi, cevap vermesi, ilgisi çok iyi rahatlattı beni Muayene etti ,bizi dinledi teşhis %90 phapa atağı dedi. Antibiyotiği kestik, dün gece prednol-l 20 mg vurulduk ,ateş olacak mı beklemedeyiz. Eğer ateş çıkmazsa PHAPA

Kafamız iyice karıştı iki ayrı doktor iki ayrı teşhis biri ısrarla PFAPA değil diyor, diğeri ısrarla bunlar PFAPA atağı diyor

SON ATEŞ 01/11/2010 , Prednol-l 20 mg vurulduk 04/11/2010 saat 20,00

Perşembe, Kasım 04, 2010

CRP ile başımız dert de

sonuç

Küçük adamımın pazartesi öğleden beri ateşi var.Birkaç gün öncesinden huzurluk ve iştahsızlık başlamıştı zaten.Pazartesi öğlen aradı babaannesi ateşi çıktı Erayın dedi. İbufen ve calpol dönüşümlü olarak vermeye başladık.

Kelimelerimizin arasına yeni bir kelime daha eklendi. Çıp(çöp).

-Eray yemek yer misin oğlum,bak ne güzel pişirmiş babaannen
-öğğğğ öğğğ çıpö çıpö at
-Eray bak muz sen çok seversin
-öğğğğ öğğğ çıpö çıpö at

Ne verirsek verelim öğğğğ öğğğ çıpö çıpö at diyor ağzına bir lokma koymuyor. 3-4 günde bir çocuk bu kadar mu süzülür, moralimiz çok bozuk.

Salı günü aferin vermeye başladık (hafif bir soğuk algınlığı ise iyi gelir düşüncesiyle) 8 saat arayla. Gündüz daha iyi ama gece ateşi çok çıkıyordu bizde dün doktorumuza gittik. Öncesinde aradım tüm randevular pazartesi gününe kadar dolu dediler asistanıyla görüştük randevulu hastalar bitince sizi alırız dedi bizde 16,00 gittik hastaneye.

O da ne birde randevusuz hasta sırası var ki oyy ki oyyy. Asistanı 6. sıradasınız dedi ama bu arada Erayın ilaç etkisini kaybedince ateşi tekrar çıkmaya başladı .Ateşini ölçtüler 38,5 .Doktora sorarak ateş düşürücü verdiler . Biz bekliyoruz ama Şükrü bey bize mutlaka kan tahlili verir acaba yaptırsak mı dedim asistanına.Yerinden kalkıp sormaya bile tenezzül etmeden aaa olur mu doktor bey önce görecek dedi. Ama 17,00 çıkacak ve yarın gelmeyecek diyorsunuz sonuçlar yetişmez ki dedim. Dediğim gibi önce doktor bey görecek dedi. Doktor bey ara ara çıkıp müşaade odasına gidiyor 15 dakika gelmiyor doğal olarak sıra hiç ilerlemiyor herkes iyice sabırsızlanıyor. 45 dakika sonra asistanı herkesin içinde dedi ki

-erayı müşaade odasına alalım
-yok biz böyle iyiyiz saolun
-yok yok biz erayı müşaadeye alalım
-hııı aslında gerek yok , neyse gidelim

 meğersem Eray ateşli diye kimseninde tepkisini almamak için acil hastaları tek tek müşaade odasına çekip doktor bey kontrol ediyormuş.Çünkü konferansı var ve 20,00 deki uçağa yetişmek için adam odadan odaya koşup duruyor.Sonra Erayı muayene etti.

-Annesi telaşlanacak birşey yok boğazı hafif kızarık
-ama ateşi hiç düşmüyor
-erayın crp ile geçmişini biliyordunuz keşke bir kan tahlili yaptırsaydınız gelir gelmez
-ama asistanınıza dedim önce doktorumuz görecek dedi
-sonuçta siz biliyorsunuz crp ile geçmişini ve tahlil vereceğimi içeri gelip bana sordursaydınız keşke, neyse sonuçlar çıkınca hemen bana telefon açın bence hiçç antibiyotik kullanmaya bile gerek olmayacak, sonuçlarında da birşey çıkacağını zannetmiyorum
-inşallah öyledir, bence yine crp delirdi ,çünkü ateş ilaç kullanmayınca düşmüyor, hatta kullansak bile az da olsa ateşimiz oluyor.

tahiller yapıldı, o kadar hastayı bırakıp çıkamadığı için tahlillerimiz yetişti, mutlaka antibiyotik kullanmak şart dedi, çünkü crp değerimiz yüksek çıktı, cuma günü sabah erkenden bekliyorum dedi.
alfasid(antibiyotik)
iburamin(ateş düşürü, ağrı kesici)
immuzinc(bağışıklık güçlendirici) verdi

Eray beş günlükken bugüne kadar tüm kontrollerini yaptırdığımız doktorumuz Eray PFAPA değil diyor üstüne basa basa. Ama Memorialdeki prof ise eraya PFAPA teşhisi koydu. Ateşi çıkınca çok düşündük kime gideceğimizi şaşırdık. Eşim ısrarla bence bir kere daha kendi doktorumuza götürelim dedi. Eğer antibiyotiği bitirdikten sonraki bir hafta 10 gün içinde ateşlenirse demek ki PFAPA kesin diyebileceğiz çünkü antibiyotik PFAPA da işe yaramıyor,işe yaramadığı içinde bir süre sonra ateş tekrar yeniliyor.Bakalım cuma gününki tahlillerde ne çıkacak, antibiyotik işe yarayacak mı, kafamız çok karışık, moralimiz ise çok bozuk. Bugünlerimize de şükürler olsun,Allah bugünlerimizi aratmasın.

sonuç1

Çarşamba, Kasım 03, 2010

rüya olmadığına o kadar da emindim ki aslında

deprem72

tontalağım hasta ateş düşürücü verdim, ateşin düşmesini beklerken uyku ile uyanıklık arasında bir yerlerdeydim.Birden gözlerimi açtım ve eşimi kaldırdım erol kalk deprem oldu, dedim.O kadar ağırdır ki uykusu birkaç dakika uyandırmak için uğraştım.
-ne depremi yanılıyorsun ben birşey hissetmedim
-sen top patlasa kulağının dibinde hissetmezsin ki depremi nasıl hissedeceksin, cep telefonundan girer misin internete bakalım merkez üstü neresiymiş, bu arada saat kaç
-04,58,

 internette de birşey yazmıyor sabah oldu koştum açtım televizyonu haberlerde birşey yok, işe gelirken radyoda haberleri dinledim birşey yok. Eşime sürekli gerçek olduğuna yemin bile edebilirim, sallandığımızı hissettim dedim durdum.İşyerine geldim arkadaş dedi ki seni rüyamda gördüm. Bende sallandığımızı hissettim galiba deprem olduğunu gördüm rüyamda halbuki rüya olmadığına o kadar emindim ki, o kadar gerçekte ki...

09,15 saat eşim msn den link göndermiş http://www.ntvmsnbc.com/id/25147516/ biliyordum rüya olmadığını dedim kendi kendime, neyse geçmiş olsun herkese.İnşallah Allahım daha büyük depremlerden korur hepimizi.

Pazartesi, Kasım 01, 2010

alooo dede

Kuaför

Cuma sabahı küçük bir el dürttü beni
 -anne galk, anne galk
-efendimm oğlum
-anne galk ,deden
-sabah sabah ne dedeni, bak bugün evdeyim oğlum gel yatalım
-ıııı (başını sallıyor)
anne deden
-hem dedene nasıl gideceğiz gel yatalım
-bırrrnnn bırrnnn
-ha demek arabayla bak hiç aklıma gelmemişti
-anne dedennnn, bırn bırnnnnn

Her gün sabahın köründe kalkmaya ve yollara düşmeye o kadar alışık ki resmi tatil ve haftasonu dedesine gitmeyeceğimizi anlatana kadar dilimizde tüy bitiyor.Sabahın köründe kaldırılmanın ve tatlı uykusunu bölmemizin acısını tatil günlerinde çok fena bizden çıkartıyor.

kuaför1

Hastalığı sebebiyle saçları üç numara yapılınca çok şekilsiz uzamaya başlamıştı(fotoğrafta görüldüğü gibi)kaç gündür o kadar gözümü tırmalıyordu ki cumartesi günü akşama doğru saç kestirmeye gittik.İlk önce malesef bugünlük bu kadar dedi kuaför Zeki abisi ama sonra dayanamadı aldı bizide. Sırada bir kişi vardı onu beklerken oyuncaklarla oynadı.Hemen hemen oradaki oyuncaklar evde var,çok merak ediyorum evde elini sürmez iken başka yerde bu oyuncaklar nasıl bu kadar kıymetli oluyorlar.

kuaför2

Bir ara orada oynayan çocuklardan biri kendi halinde oynayan Eray'ın yanına gelip dayılandı bizimki bilmez öyle şeyleri derim ama aynı şekilde harekete cevap vererek beni şaşırttı.

kuaför3

İki dakika sonra da kuzu kuzu oynamaya başladılar, Eray oyuncağın nasıl çalıştığını arkadaşa güzel güzel anlattı:)

Not:Pazar günü annesi -babası otomotiv sektöründe olduğu için auto showa gitmesi Eray için kaçınılmazdı. Fakat gece uyumadığı için bangır bangır çalan müzik ortamında 1,5 saat uyuyarak herşeyi kaçırdı(çıkmamıza çok az kala uyandı Allahtan bir kaç bırnn bırnnn gördü