Salı, Aralık 07, 2010

Sevme Sanatı ve Mim

Deli anne kitaplar ilgili bir konuda mimlemiş beni. Mimin konusu kısaca şöyle;kitaplığımızdan gözlerimiz kapalı, rasgele bir kitap seçip 55. sayfadan bir pasaj yazılacak.

Gece geçtim kitaplığın karşısına yok kitap seçemiyorum çünkü kitaplara ulaşamıyorum:) Tontalak bey ulaşıp da şefkatli elleriyle kitapları okşamasın diye kullanmadığımız eski model ayaklı kocaman bir televizyonu koymuştuk kitaplığın önüne.Televizyonu çekmek için eşten yardım alınarak seçilir bir kitap.Oooo sevdiğim kitaplardan biri (hoş ben hepiciğini çok seviyorum kitaplarımın)

Erich Fromm- Sevme Sanatı(The Art Of Loving) 11 baskı

Kitabı elime almamla 2000-2001 senesine gidilir,çünkü o yıllarda okumuştum ben bu kitabı.En mutlu olduğum yıllar. Okuldan yeni mezun olmuşum iş yok güç yok.Televizyon desen hayatımda hiç yok. Akşam herkes yattıktan sonra başlardım okumaya sonra şekersiz koyu bir kahve alırdım geçerdim masaya .Saat 02,00 gibi mutlaka annemin sesi yada çığlığı mı desem bozardı sessizliği 'Ayla hala yatmadın mı bak gör sabahın köründe kaldırmazsam seni ,bana da bilmem ne demesinler'. Hergün başka bir tehditle bozardı gecenin rahatını:) Tehditler vız gelir tırıs giderdi tabii o yıllar .Masadan yatağa geçilir yatma pozisyonu alınırdı sabah 04,00 e kadar ,sonra yavaş yavaş göz kapakları düşmeye başlayınca çekirge gibi zıplayarak kapardım ışığı aceleyle uykum dağılmasın diye.Gece bol keseden tehditvari sözler dağıtan anne kıyamazdı yavrusuna 10,30 kadar beklerdi uyansın da kahvaltı etsinler diye.Huysuz evlat kalkmak istemezdi tabi uykusuzluktan kafa bir dünya.Binbir mücadeleyle uyandırıldıktan sonra yüzü asık otururdu sofraya, kapris yapardı bir süre ama sonra annesiyle kahvaltı etmenin tadını çıkarırdı herşeye rağmen:) Sadece bir değişiklik yaptım bu mim de ;41 sayfada Rumi'nin çok güzel bir şiiri var onu eklemek istedim.

Gerçekte, asla sevgilisince aranmadan ortaya çıkmaz sevgili,
Sevginin yıldırımı düştü mü bir yüreğe ,bil ki sevgi başverir o yürekte.
Yüreğinde büyümeye başladı mı tanrı sevgisi, hiç kuşku yok ki sevmeye başlamıştır tanrı seni.
Öbür el olmadan ses çıkmaz tek elden.
Tanrısal bilgelik kaderdir ve tanrının hükmü birbirimizin sevgilisi kılmıştır bizi.
Alnımıza yazılan yazı uyarınca her parçası evrenin,eşleşiyor diğer parçasıyla.
Akıllara göre gök erkektir, yer kadın:yer besler,büyütür göğün attıklarını.
Yer sıcaklığını yitirince ,gök ısıtır onu,tazeliğini ve nemini yitirince, gök yeniler onu.
Gök karısına yiyecek aramaya çıkan bir koca gibi dolanır durur.
Ve yer ev kadınlığıyla uğraşır:çocuklara göz -kulak olur ve onları beslemeye üstlenir.
Göğe ve yere akıllı varlıklarmış gibi bakın,zira onlar akıllı varlıkların yaptıklarını yapıyorlar Bu iki şey birbirlerinden zevk almıyorlarsa eğer,ne diye sevgililer gibi sarmoş dolaş duruyorlar? Nasıl açar yer olmadan çiçekler, bahar dalları nasıl bezenir? Göğün suyu ısısı ne üretecekti o zaman? Nasıl Tanrı erkeğin ve kadının içine,birlikleriyle dünyayı yok olmaktan koruyacak isteği verdiyse,her varlık parçasına da, diğer parçaya karşı istek aşıladı. Gündüz ve gece düşman görülürler dıştan,oysa aynı amaç için koştururlar. Her biri ortak işlerini tamamlamak için birbirlerini sevmektedirler. Gece olmazsa,insanoğlunun bedeni hiçbir birikim sağlayamaz,gündüz harcayacak hiçbir şeyi olmaz elinde?


Bu mimi bende ahretliğim Fulya'ya,dünya güzeli Ayşe'nin annesi nohut oda bakla sofaya ve yakışıklı kayranın annesi Elife gönderiyorum.

Hiç yorum yok: