Çarşamba, Haziran 17, 2015

İşte bu benim hikayem öyle saf öyle temiz: Sahne 1 çekim 2

Deep mimlemiş beni. Mimin konusu ise bloga başlama serüveni. Daha önce bu konuda mim yaptığım için o yazıyı okumayanlar için kopyaladım. Ve hikaye yarım kaldığı içinde tamamladım. Ve karşınızda işte bu benim hikayem öyle saf öyle temiz sahne 1 çekim 2 ( çekim aslında bilmem kaç ya neyse)

02 Mayıs 2011

'Bu konu aslında biraz arapsaçı hadi bakalım içinden çık çıkabilirsen. Başladığı işi pek yarım bırakmayı sevmeyen hanım iğnesi blog konusunda tam bir başarısızlık örneği gösterdi zamanında. Daha önceki bir yazım da bahsetmiştim lise yıllarında yazardım. İyi yazıyor sayılmazdım ama yazmayı severdim. Tabii o zamanlar daha tırlak şeyler yazardım ya neyse. Bir gün bir sebepten yazmayı bıraktım. Arkamda hiçbir delil bırakmadan hem de.

Bu blogu okuyan bilir bir ahretliğim vardır benim. Ahretliğim bir gün aşık olur taaa elin Amerikasına gelin gider ve arkadaşını bir başına bırakır buralarda. Sonra kendisi orada yemek tariflerine merak sarar, tarifleri yayınlamak için blog kurar. Minik kuşları katılır aralarına onlardan da havadisler verir blogunda.

Maşallah her şeye yeten ahretliğin bir eli de hanım iğnesinin üzerindedir o sıralar. Eee arkadaşını yalnız bırakmaktan mütevellit vicdanı da sızlar. Başlar sana da blog açalım demelere. Tabii o zamanlar yazmak konusunda cezalı olan hanım iğnesi blog açma işine yanaşmaz ve ahretliğini hep reddeder.

Efendim hanım iğnesi yemek yapmayı bilir o zamanlar ama pasta börek yapmayı hiç bilmez. Hazır almak da hoşuna gitmez.Annesinden de yardım almak istemez ee çaresiz o da başlar internetten pasta börek yapmayı öğrenmeye.

Bunu fırsat bilen ahretlik inceden inceye hain planını uygulamaya koyar. Bak der blog kuralım sana tamam yazma sadece tariflerini yayınla. Tariflerin kıyıda köşede kaybolacağına bir yerde kayıtlı kalsın diyerek yavaş yavaş blog düşüncesini işlemeye devam eder. Hanım iğnesi ay uğraşamam ben der ama arkadaşı bırakır mı peşini tamam blogunu ben açacağım hazır şekilde sana teslim edeceğim diyerek ikna eder.

Arkadaşı ahretliğini hanım iğnem diye sevdiği için blogunun adı hanım iğnesi ,doğum yılı 2007 olarak blog dünyasına adım atar.

Peki serüven burada bitti mi yok efendim ne münasebet başta da dedim ya bu konuda tam bir başarısızlık örneği gösterdi diye.

Tarifler bulur akşam 22.00 larda pişirir, fotoğraflar çeker tabii kocası da kendisi de fittir o zamanlar. Bu görüntüyü bozmamak için pişirdiğinden bir lokmacık alır ve koca bir aile apartmanında oturduğu için o zamanlar herkesin evini 23.00 da çalarak pişirdiklerini dağıtır. Artık apartmandakiler işten eve dönen hanım iğnesini kapılarda karşılar olmuştur. ’Yenge bu akşam ne var’

Kocasıyla da gül gibi geçinip giderken kendisine yedirmediği, eve pasta börek bırakmadığı için en manyak kavgalarını ederler. Sonra bir şey olur. Hanım iğnesi tontalağına hamiledir.

Kokulara hassasiyet had sayfada olduğu için yemek blogu rafa kalkar. Ahretlik durur mu başlar bu sefer hamileliğini yaz sonra bak pişman olursun demelere. Evet yazmaz ama pişman olur hem de ne çok.

Eray'ını çok istediği için o dönemler çok mutludur. Keşke o mutluluğu bu blogda yazabilseydi de sonra oğlu beni sevmiyor musun ya da beni istemediniz mi diye garip sorular sorduğunda o satırları ona gösterebilseydim  diye içi çok yanar.

Ayy o zamanlar o kadar mutludur ki ‘ben dönyanın en gözel hamilesiyam' şeklinde dört döner etrafta. Kucağına oğlunu alır evet çok mutludur lakin bir süre sonra sebebi çok da önemli değil hanım iğnesi için kayıp bir dönem başlar (loğusa depresyonuna inanmaz hanım iğnesi) Hatta o kadar kayıptır ki hatırlamak istemez. Ahretliği başlar hanım iğnem yaz oğlunu yaz bak pişman olacaksın demelere. 

Deliliğin ince sınırlarında gezinirken sizde takdir edersiniz ki mantıklı düşünemez yine bloguna geri dönemez.

Oğlu annesine tepki verdikçe, gülücükler atmaya başlayınca hanım iğnesi de diplerden yukarıya doğru bir ivme kazanır. Sonra bloguna merhaba der demesine de ı ıhhh içine sinmez. Sanki başka okuldan yarı dönemde bu okula transfer olmuş gibi hisseder. Duvara yaslanmış herkesi izler de giremez aralarına. Ahretliğine de yahu ben düzgün cümle kurmayı unutmuşum diye dert yanar. Sonra yine buraları terk eder.

Bir gün ani bir karar verir. Hem ben devrik cümle severim ki diyerekten blog dünyasına bodoslama dalar. Sonra 1 izleyiciniz var diye gördüğünde panik olur. Sizi röntgenleyen bir kişi var diye mi algıladı bilinmez hemen ahretliğine sorar. Aaaa hayırlı uğurlu olsun der izleyicinin varoluş sebebini açıklar. Hanım iğnesi pek bi mutlu olur.

Sonra insanların acılarına dokunmaya, mutlulukları ile coşmaya, farklı bakış acıları kazanmaya, hayalleriyle hayaller kurmaya başladıkça tamam işte burası benim yerim der.



17 Haziran 2015

2012 Ağustos ayında 11 yıllık işimden ayrılmam ile birlikte yine bir kopuş yaşadım. İlk evde kaldığım dönemler gerçekten çok çabaladım. Gidememek acıydı ama kalamamak en acısıydı. Evden  bir türlü yazamadım.

Bu yaşadığımı hep rahmetli Kemal Sunal'ın bir filmine benzettim. Hani minibüste at yarışı tahminleri yapar(yoksa loto muydu) ve tuttururdu ya .Sonra kabadayı tahmini yapsın diye zorla eve getirtir onu ve tahminde bulunmasını ister.Yaptığı tahminlerin hepsi yanlış çıkar. Çünkü minibüsteki ortam ona ilham veriyordur. Elinde yoğurt bakracı olmalıdır, bir teyze sabah sabah sürekli dırdırlanmalıdır, minibüs sallanmalıdır.

Ben de işyerinde yazmaya alışmıştım. Zır diye çalan telefonla düşüncelerimin bölünerek yazı yazmaya, bir yazıyı kaydederek bazen tüm gün de yayınlamaya ne bilim ya o koşturmanın içine yeni bir koşturma eklemeye alışmıştım. Ya da çok başka bir sebebi vardı bilemiyorum. Ama kesinlikle zamansızlık değildi hem de hiç değil..

Mart 2014 yılında işe girince şaka gibi tekrar yazmaya başladım. Dönüşüm muhteşem oldu diyemem lakin kafam çok daha rahattı.Çünkü bu sefer ne istediğimi biliyordum. İnsanları memnun etmeye çalışmayacaktım, aslında ne anlatmak istediğimi anlatıp yorulmayacaktım, vs..Eski blogcular bilir bir süre sonra blog insanı yorar.

Hani Deep bir yazısında demişti ya

'Sanatı kendin için yaparsın, başkası için değil. Başkası için yaparsan popüler olursun. Sanat ise popülerlik kaldırmaz

Ben bloga  sadece kendim için döndüm.Yazmak bana iyi geldiği için sadece kendim için yazdım. Başkaları beğensin diye yazmaya başladığında samimi ve içten olamıyorsun çünkü.. Blog samimiyetsizliği kaldırmaz..


Not: Çizim Eray'ın 23 Nisan da okulda çizmiş olduğu resim. Resmin konusu dünya çocuklarıymış. Mimlere Eray'ın çizimlerini eklemek alışkanlık oldu...

4 yorum:

Nil dedi ki...

Bence de blog insanın içini dökmesi için harika bir yer. Bence de yazmaktan vazgeçme.

Ben kızlarım ilerde okusunlar diye yazmaya çalışıyorum. Umarım bu ara vermeler, birgün dönmemek üzere olmaz. Çünkü gerçekten ara verip dönmek zor.

Yunkabu dedi ki...

Cok baskici gordum ben senin bu ahretligini 😅

Ayla dedi ki...

Nilhan kesinlikle katılıyorum sana dönmek zor oluyor. Bak bir hafta ara verdim halbuki öyle çok şey oldu ki anlatılacak. Ama bir türlü yazamıyorum.

Ayla dedi ki...

Yunkabu; doğru bildin pişman olacağımı bildiği şeylerde baskıcıdır benim ahretliğim. Blogu yaz yaz diyen o ama kendi bloğunu boşlayan yine o bu arada...