Çarşamba, Nisan 29, 2015

Mim üzerimde kalmasın

Serpil'cim sağolsun geçen gün mimim sende demiş. Selamında, mimin de uzun süre üzerimde kalmasından hoşlanmadığım için hemen cevaplara geçiyorum efenim..

1-En son okuduğun kitap?

George R.R. Martin'in Ejderhaların Dansı kitabını okudum. Ve böylece Taht oyunlarının yazıldığı kadarıyla seriyi bitirdim. Kış Rüzgarları ve Bahar Rüyası henüz yazılmamış bakalım adamın keyfi ne zaman gelecek.

Elimde şu an (daha bir kaç sayfa okudum) Cassandra Clare'in Cennet Ateşi şehri var. Ölümcül oyuncaklar serisinin 6. ve son kitabı. Biliyorum seri ismi bilgisayar oyunu gibi geliyor kulağa. Ama ne yapayım bu tür kitaplar gerçekten başka bir dünya.

2-En son izlediğin film?

Sinemada en son oğlumla birlikte Ejderha Yuvasını seyrettim.

Evde sinema keyfinde ise mısırlarımızı ve çerezlerimizi yanımıza alarak Christian Bale versiyonlu Batman'i seyrettik. Erol katılmadı bize.O kulaklığını takarak başka bir film izledi. Allahtan oğlumla uyuşuyor zevklerimiz. Batman bittiğinde vay be ne filmdi dedi. Bende beğendim. Konu belli. Bruce Wayne küçük yaşta ailesini kaybederek koca bir servete sahip olur. İçindeki suçluluk ve öfke ile birlikte dünyayı dolaşır, suçlu psikolojisini anlamak için hapishanelere girer. Gölgeler Birliğine üye bir adamın hayatına girmesiyle rotası değişir. Gotham'a döner ve Batman doğar. Bundan sonrasını bir zahmet seyredin.

Sabahları işe erken geliyorum malum. Mesai başlayana kadar kitap okurdum.Şimdilik kitap okuma saatini kaldırarak sinema saati yaptım.Tam bir filmi bitiremiyorum maalesef. İkiye hatta üçe bölerek izliyorum. İşyerinde sinema keyfinde ise Hugh Jackman ve Christian Bale'in birlikte oynadığı Prestij filmini izledim. Filmde birlikte yola çıkan iki sihirbazın yollarını ayırmasından sonra birbirini geçme, üstün olma mücadelesini izliyoruz. Bu mücadele son zamanlarda öyle sınır tanımıyor ki izledikçe yoruluyorsunuz resmen. Film çok çok iyi olmasa da seyredilir.

Eray'ın çizdirdiklerinden

3-Siyah mı ? Beyaz mı?

Siyahı her zaman tek geçerim :)

4-Tiyatro mu? Sinema mı?

Eskiden tiyatro derdim. Sonra fikrim değişti. Karşılaştırılmasını bile doğru bulmuyorum. Bence ikisinin de yeri ayrı ,verdiği tat farklı. Ben mesela eğer kafamın meşgul olmasını istiyorsam sinemaya, ruhumun doyurulmasını istiyorsam tiyatroya giderim. Her ikisinde de oyunculuk, konu güzelse değmeyin keyfime..

5-Mesaj mı? Aramak mı?

Kişiye, konuya ve konumuma göre değişir. Aileme pek mesaj atmam, ararım. İllaki seslerini duymak isterim. Minibüs, otobüs gibi kalabalık bir ortamdaysam ailemden biri olsa bile mesaj atarım. Hoşlanmıyorum kalabalıkta konuşmaktan.

Eray'ın okul arkadaşlarının anneleriyle ise genelde mesajlaşırız. Ödev hangi sayfaydı ya, yarın etüt var mıydı gibi. Anlatabildin mi bu mesaj mı? aramak mı? konusu. Başta da yazdığım gibi bana göre kişiye, konuma ve konuya göre değişir.

6-Hep olmasını istediğin bir hayalin?

Hayalci bir insanımdır ama böyle sorulunca da gelmedi bak aklıma. Dünya'yı gezmek diyebilirim. Alayım şipşak makinemi boynuma farklı yemekler tadayım, yeni kültürler tanıyayım, yeni hikayeler- efsaneler dinleyeyim yeni ırklara nice to meet you hemşerim diyeyim. Ben çok şey mi istiyorum yaa.

7-Gelecekte kendin için ne düşlersin?

Sağlıkla- huzurla yaş almak. Oğlumun sağlıkla büyüdüğüne şahit olmak.

8-Burası olmasa hangi ülkede yaşamayı isterdin?

Tamam kızdığım, öfkelendiğim zaman tası tarağı toplayıp dilini bilmediğim insanların ülkesine gitmek çok istemişimdir. Ama koca bir ama. Ama ben köksüz kendimi yarım hissedecek tiplerdenim. Köklerim olmadan asla ,asla demiyorum. Hayatın insana ne getireceği bilinmez.  İlle de bir şey diyeceksem İskoçya..

9- Bloguma kaç puan verirsin? Devamlılığı için tavsiyen ne olurdu?

Serpil'cim hayatının bir kesitini anlattığın, duygularını, korkularını, kızgınlıklarını ve en önemlisi aileni paylaştığın günlüğüne puan vermek benim ne haddime. Blogunu seviyorum, devamlılığı için daha sık yazmanı tavsiye edebilirim sadece.


Bu mimde benimde bu konularda bir çift sözüm var diyen arkadaşlara gitsin :)

Son olarak ne diyoruz efenim; sürç-i lisan etmişsem affola..

Salı, Nisan 28, 2015

Erguvan


Öğle tatilinde babamla çıktık dolaştık biraz. Artık gönül rahatlığı ile bahar geldi diyebilirim. Biraz geç geldi ama olsun. Şu gördüğünüz erguvanın hatırına affettim.


Biz alamadıktan sonra....

Bu çizgi roman bizimle birlikte iki nikah, bir kız alma, bir düğün evi gezdi. İyi ki de gezdi.

Pazar günü iki nikah olunca, iki nikah arası saatler yakın olunca ve iki nikah salonu başka başka yerlerde olunca bir ayağımız iki pabuca girdi resmen. Kaç gündür nasıl yapacağız diye boşuna dertlenmişim her tarafa da yetiştik çok şükür hiçbir şeyden de eksik kalmadık.

İlk nikah Erol'un amcasının( amca dediğime bakmayın aramızda 9 ay var)idi. Birkaç saat önceden gittik düğün evine. Yiyip içerken bir yandan da son havadisleri dinledim. Çocuklar Eray'ın elindeki çizgi romana kitlendiği için yapma oğlum, zıplama kızım, didişmeyin çocuklar sesleri olmadı evde. Herkes sıraya girdi, sırası gelen kendi sayfasını okudu. Tamam arada hayırrr sıra senin değildi tamam mı benimdi sesleri çıksa da o kadar da olsun değil mi?

Sonra kız almaya gideceğiz denildi. Erol direkt nikah salonuna mı gidelim yoksa bizde mi katılalım diye sorunca Eray için değişiklik olur, görsün bu merasimi dedim. Ne garip bende hiç kız almaya gitmemişim. Ne bilim babam hep veren el alan elden üstündür dediği için mi bilmem ben almaya hiç becerememişim.

Çıktık yola Eray birden 'babacım kızı sen mi alacağın diye sordu. Babası da yok oğlum ben evliyim annenle zaten büyük amca evleniyor ya dedi. Eray da kızı biz alamadıktan sonra kız almaya gitmeye ne gerek var diyerek yaptığı işe yani çizgi roman okumaya devam etti. Bu kız alma merasimini çok yanlış anlamış tontalak çok..

Amcanın nikahı biter bitmez herkesten izin alarak taktık takımızı doğruca diğer nikaha. Öyle şanslıydık ki bizim gittiğimiz istikamette hiç trafik yoktu. Hatta erken bile vardık gideceğimiz yere. Eray okuldan arkadaşlarıyla koşturdu, biz veliler konuştuk derken zaten zaman çabuk geçti.

Eray öğretmenini görünce şaşırdı. Ama ee kem küm diye kekeledikten sonra az daha Emine öğretmenimi tanıyamayacaktım dedi. Çocuk da haklı her gün beyaz önlükle gördüğü öğretmenini beyaz gelinlik içinde görünce gerçekten bir tuhaf oldu. Nikah bitiminde ise çocukların öğretmeniyle toplu fotoğrafı çok tatlıydı, bize çok güzel bir anı olarak kaldı.

Sonra yine doğruca yengenin evine. Evli çiftimiz ve gençler gitmiş Ulus parkına gezmeye.Yine ben yiyip içerken en son havadisleri dinledim.

Eve dönerken de Eray'ın çok istediği Şampiyonlar ligi albümünü ve kartları aldık. Çok sevindi çok. Hatta o kadar sevindi ki albümü yastığının başucuna koyarak uyudu.



Cuma, Nisan 24, 2015

Sanat çocuk içindir :)

23 Nisan'ı Salı gününden kutladılar okulun spor salonunda. Aileler davetli değildi. Onlar eğlendi bize de fotoğraflardan seyretmek kaldı.

Palyaço gelmiş yüzlerini boyanmış önce.Eray korsan olmuş.Fotoğrafı görünce hiç şaşırmadım nedense. Patlamış mısır falan dağıtmışlar. Sandalye kapma yarışı, çuval yarışı şeklinde devam etmiş eğlenceler.

Akşam hemen ödevini yaptık ki 23 Nisan da bol bol gezelim. Sabah ilk program İstanbul Modern Sanattaydı. İstanbul Modern 23 Nisan çocuk bayramı dolayısıyla çocuklara 'Esin kutusu' adlı programı armağan etti. Oradaki eğitmenlere çocukları emanet ettik biz annelerde cafeye geçerek iki çift lafın belini kırdık.

Program sonunda üç arkadaş çok mutluydu, programı çok beğenmişler. Borusan, Sabancı müzesine sık sık giderdik, eğitimlere katılırdık da İstanbul Modern hiç aklıma gelmezdi. Şimdi onu da listeye ekledik.

Çıkışta üç anne üç çocuk İstanbul Trump alışveriş merkezine gittik. Aslında hiç istemiyordum gitmek lakin gruptan da Eray'ı ayırmak istemedim. Avmlere girmek benim de Eray'ında çok dengesini bozuyor.

Ortam inanılmaz kalabalık ve gergindi. Ne vardı derseniz. Ninja kaplumbağalar bir sağa hareket etti bir sola hareket etti. Bir arkaya döndü, bir çevresinde döndü. Ayyy daha fazla yazamayacağım kısacası çok dandik bir gösteriydi. Eray da bende sevmedik. Bir daha öyle bir programa gitmek mi tövbeler tövbesi..

Sonra D&R girip Eray'a söz verdiğim Zeytin ile Limon'un diğer çizgi romanını aldım. Daha öncede yazdığım gibi çizgi roman hastası kendisi. Sinemanın başlamasını beklerken başladı okumaya. Taa ki film başlayana kadar. Bu sefer sinemaya babasıyla girdi.

Bizde arkadaşla yemek yedik, kahve içtik bir nebze olsun kendime geldim. Arkadaşı da kendisi de filmi çok beğenmiş. Hele bir sahnesi varmış ki çok duygulanmış çok. Eee şimdi nereye gidiyoruz dediğinde eve gidiyoruz dedim. Eve gitmem bugün bizim bayramımız biraz daha gezelim diye tutturdu. Akşam oldu, yarın okul var dediğimde ' bu benim hayatımda geçirdiğim en kötü çocuk bayramıydı' demez mi? Artık hayatında ne kadar bayram geçirdiyse.

İstanbul Modern. Sanat çocuk içindir..



 Çocukların ve çocuk ruhunu muhafaza edenlerin bayramı tekrar kutlu olsun.


Not: Sanat toplum için mi yoksa sanat sanat için mi tartışmasına noktayı koyuyorum. Sanat çocuk içindir :) (o kadar ilgili çocuklar vardı ki)

Esin Kutusu eğitim programı-İstanbul Modern- 23/04/2015
         Kuzular Firarda filmi-  Trump Alışveriş merkezi


Çarşamba, Nisan 22, 2015

Dua



Cennet demişken bak aklıma ne geldi. Boş zamanlarında Eray dua öğreniyor. Sübhaneke bitti şu an Allahümme Salli duasında. Aslında geçen sene 4-5 duayı öğrenmişti ve çok da güzel okuyordu. Çocuğa tekrar ettirmeyi unutunca yazın kayıtlardan silinmiş.

Küçüklüğümde her yaz annem ablamla beni mahallenin camisine yollardı.Yaz sonu kurana geçmiş olurduk. Sevinirdi annem. Allah geçinden versin öldüğümde arada gelir başımda bir şeyler okursunuz belki derdi. Lakin kış boyu tekrar etmeyince hopp tekrar başa.Yıllarca bu böyle devam etti. Eee beyin de haklı kullanılmayan bilgiyi neylesin. Doğruca hafızanın en tozlu raflarına..

Şimdi Eray boş kaldıkça dua öğrenmeye tekrar başladı. Sübhaneke bitti bile.Eray dinleyerek değil(birkaç kez de dinliyor tabii), okuyarak ve görerek daha çabuk öğrendiği içinde bilgisayara yazdık. Bakalım yaza kadar kaç dua öğrenecek.

Video dün akşamdan.. Öğrenme çalışmalarından..

'Cennet Annelerin Ayaklarının Altındadır' oğlum..

Sinema çıkışı da anneme geçtik. Eren ile yengemin İstanbul'da son gününde dışarıda yemek yedik ailecek. Babam hadi iyisiniz bendensiniz dedi. E zaten kimden olacaktık ki dedim. Açık havada yemek yemeği öyle özlemişim ki havam değişti resmen.

Eren demişken aç parantez Samsun'a dönünce trafik kazası geçirmiş evinin önünde. Araba arka arka giderken çocuğu altına almış. Duyunca şok geçirdim önce. Ayağı çatlamış, alçıya almışlar sadece. Allah beterinden korumuş.

Yengemin o gün bir oğlu askerden döndü, bir oğlu da kaza geçirdi. Öğlen mutluluğu, akşam ise üzüntü ve korkuyu yaşadı. Hayat kendini hatırlatıyor bir şekilde. Veririm de- alırımda. Aradığımda sesi çok yorgun ve şaşkın geliyordu. Dedim ki geçmiş olsun mu diyeyim, gözün aydın mı diyeyim, kolay gelsin mi diyeyim bilemedim kapa parantez..

Cumartesi akşamı eve döner dönmez hemen ödevlere başladık. Türkçe, hayat bilgisi, matematik dersinden test vermiş öğretmeni. Ne yalan diyeyim soruları görünce şaşırdım.Biz ilkokul 1 de böyle uzun paragraflı sorular çözer miydik ya da test çözer miydik? Galiba TEOG ve türevi sınavlara çocukları ilkokul 1 den hazırlamaya başlıyorlar.

Test çözerken Eray bazen şıklara takılır. Mesela aşağıdakilerden hangisinde aile sevgisinden söz ediyor diye bir soru vardı.Evet doğru cevabı işaretledi ama bir yandan da annecim b'ye ne kadar yanlış yazmışlar baksana öyle mi denir. 'Annecim bana kitap alır mısın' yazar insan değil mi? dedi.  Eğer soruda hangisi yanlış bir harekettir diye yazsaydı Eray'ın bunu işaretleme olasılığı vardı. Çünkü bir çocuğun annesiyle emir kipiyle konuşması Eray'a göre yanlış bir hareket.


İşte bazı Üz çocukların yazılı sınava göre test sorularında başarısız olmasının sebebi bu.Hayata bakış açıları da düşünce yapıları da farklı :) Aman hayat okulunda mutluluğu yakalasınlar da deseniz de bazen ne bilim anlayın işte..

 
Pazar günü de ev işlerini aramızda pay ettik. Eray isterseniz ben yerleri paspas yapabilirim dediğinde neden olmasın dedim. Babası süpürüp halıları kaldırınca silmesi de rahat oldu. Oğlum koltukların altını, masanın altını silmeyi unutma dedikçe tamam annecim yaparım demesi yok muydu çok tatlıydı, tatlı..

Tamam itiraf ediyorum çok iyi olmadı lakin böyle yapa yapa öğrenecek. İşte annenin/babanın en önemli ödevlerinden biri de bu. Çocuğu meslek sahibi yaptım oldu da bitti değil, onu hayata ve hayatın getireceklerine karşı yetiştirmek.

Annem bu konuda başarısızdı.17 yaşımda 1.5 sene ailemle ayrı yaşamak zorunda kalınca bunu bizzat yaşadım. Önce dersleriniz dediği için ablamla elimiz soğuk sudan sıcak suya girmedi. Mutfağın yeri nerede deseniz koridor boyunca dümdüz git sonra sağa yok yok sola hangisiydi ya diyebilirdik. Tamam son yazdığım biraz abartı oldu da böyle yazmamım sebebi durumun vahametini anlatabilmek.

Annemler kendi evine gitti. Bende kahvaltı etmek için ertesi gün mutfağa girdim. Hani Türk filmlerinde bir sahne vardır ya zengin kız mutfağa girer yumurta kırması gerekir, bir süre yumurta ona bakar, o yumurtaya. Sonra yumurtayı eline alır birbirine hızlı tokuşturduğu için kabukları ile birlikte tavaya boca eder. Ben çok gülerdim o sahneye. O zamanlar hayatında bir kere bile yumurta kırmamış ben yok artık bile derdim. Aslında yok artık değilmiş o gün anladım. Tamam tüm kabukları olmasa da hatırı sayılır kabuğu tavaya boca etmiştim ve  o gün acı gerçekle tanıştım.

Şimdi hayatımı kimseye muhtaç kalmadan idame etmeyi bilmiyor muyum şükür ki biliyorum. Lakin yetiştiriliş tarzımdan ötürü bazı şeyler benim için hiç kolay olmadı. Yine şükür ki dünya dönerken insan da değişebiliyor bazen.(çıtkırıldım hanım iğnesi captain Amerika'nın kalkanı gibi bir kalkan edindi kendine mesela)

Onun için Erol'a sakın arkasından silme ya da silersen görmesin dedim. Şimdi çocuğa yaptın ama yetersiz yaptın, yaptın ama çok başarılı değildin mesajı vermeye ne gerek var. Öğrensin oğlum. İnsanın nerede, ne zaman, hangi yaşta yalnız kalacağı hiç belli olmaz..


Not: Dün akşam bir konuda inat etti beyefendi. Ama ne inat. Neden olmayacağını anlattım. Bana bu evin hakimi sen değilsin diye karşılık verdi. Neden olmayacağını anlattım bu sefer her şeye sen karar veremezsin dedi. Tabii bir yandan da ağlıyor. Bir kez daha anlattım. Yemeğe oturdum ve bu sefer sustum. Hiçbir tepkisine cevap vermedim. En sonunda bir de derler ki cennet annelerin ayaklarının altındadır, kim demişse yalan demiş dedi. Sonradan aramızdaki sorunu halletsek de ilk duyduğumda mideme koca bir yumruk yemiş gibi oldum ve o yumruğun acısı bir süre geçmedi.



Salı, Nisan 21, 2015

Kim.Neyin.Peşinde.


Cuma akşamı anneannede kalacağım diye tutturunca hatta ortalığı yıkınca kesin dedim teyzesiyle bunlar başıma yine bir çorap örecek. Düşündüğüm gibi de oldu.(Eray'ı anneme bırakınca Eray'a değil ablama derim zaten abla uslu dur diye)

Facebook'tan Eray diye biri bana arkadaşlık isteği göndermiş. İsim-soy isim benzerliğidir herhalde diye tam red edecekken zır telefonum çaldı. Arayan benim ufaklık. Annecim artık seninle faceleşebileceğiz diye çığlık attı. Anında jeton düştü tabii. Hoparlör de hazır açıkken teyzesini tebrik ettim bu parlak(!) fikri için. Hoş o fikrin kendine ait olmadığı konusunda ısrarcı.Ha bir de teyze der ki niye kızıyormuşum yazması gelişirmiş..

Neyse daha fazla uzatmadım konuyu. Şifre bende olduğu sürece kontrol altında olur hem ne bilecek mesaj atmayı. Bu düşünceye daha nokta koyamadan telefonum kıpraştı. Eray faceden mesaj atmış. Yahu ben kiminle dans ediyorum bunlar Z kuşağı.

Ne yapıyorsun dedi bana. Hiç ne yapayım oğlum yatacağım, face hesabın uğurlu olsun dedim. İyi uykular dedi ardından. Ben konuşmayı bitirdi zannettim. Nerdeee. Yazdıkça yazdı. Ama nasıl yazıyor...

Teşekkür. Ederim.Beni. Ananeme Postaladınız

Her kelimeden sonra nedense nokta koyuyor.. Stop..

Bir de bir ajitasyon. Sanki akşam kalacağım diye yaygarayı koparan kendi değilmiş gibi beni postaladınız yazmaz mı?

Bu arada cumartesi sabahı Eray'ın veli toplantısına katıldık. Şükürler olsun ki iyi gidiyor, güzel geri bildirimler aldık. Tek sorun aslında sorun mu bu bilemedim biraz yalnız olması. Değişik oyunlardan, değişik düşüncelerden, konulardan hoşlandığı için bazen kalabalıklar arasında yalnızlaşması..

Seramik öğretmeni maşallah çok özgüveni yüksek dedi hatta bir de örnek verdi. Bir gün teneffüste koridorda nöbetçi iken Eray gelmiş yanına. Öğretmenim sizinle hamurdan bir şeyler yapabilir miyiz demiş. Nöbetçi olmasam yapardım lakin görev yerimi bırakamam deyince 'isterseniz Y. beyden(müdür yardımcısı) sizin adınıza izin alabilirim demiş. Bence hocam özgüvenin fazlası da zararlı..

Düşünce becerileri-üretkenlik dersleri en sevdiği dersler arasında olduğu için öğretmeniyle daha uzun konuştuk. Sürekli bana soru sorar, anlatır dedi. Evet Eray bu dedim. Bir şeyler üretirken çenesi de durmaz. En son öğretmenim bebeklerin, çocukların kalbi yetişkinlerin kalbinden daha hızlı atar biliyor musun demiş. Nedeni sormuş öğretmeni de.Çocukların büyümeye ihtiyacı var. Kalpleri daha küçük ve büyülemeleri için daha fazla kan pompalanması lazım demiş. Eee o zaman büyüklerin neden daha yavaş diye sorunca tipik Eray cevabı;

Çünkü yetişkinler daha hızlı mezara girmesin diye :)
 
Ya işte böyle. Zaten büyüklermiş. Daha hızlı büyümelerine gerek yokmuş, Daha hızlı büyürlerse daha hızlı mezara girerlermiş. Kalpleri de bu yüzden bebeklere göre daha yavaş atarmış. Düşündüm de çok mantıksız değil..
 
Toplantı çıkışı gençleri aldım(Eray ve Eren) sinemaya gittik. Eray Ejderha yuvasına gitmek çok istiyordu ona girdik. Gözlerini ayırmadan seyrettiler, filmi çok beğendiler. Liya ve Lambert'ın yakınlaştığı bir sahnede vardı ki Eray hayır olamaz dedi ve gözlerini kapadı. Çok utanıyor çok.
 
Film çıkışı babası daha filmi sormadan 'babacım bir görmeliydin film de her şey vardı, heyecan, savaş, korku,ejderhalar....coşkuyla sıralarken Eren aşkı unutma dedi. Ya evet bir de aşk diyerek yürüyen merdivendekilerin gülümsemesine sebep oldu.. Gülüyorum bu ara ona.
 
Hep değil tabii. Geçen gün bir şey konusunda çok ısrar edince yaa Allah'ım ya güzel Allahı'ım dedim. Çok sakin bir şekilde hep Allah'ım diyorsun farkında mısın annecim dedi. Rutinlikten hiç hoşlanmaz bu arada. Ne diyeyim peki diye sordum sinirli sinirli. Immm yaaaa Peygamberim, ya güzel Peygamberim mesela diyebilirsin dedi.
 
Ana-oğul yine epeyce güldük..
 
 
Not: Fotoğrafı toplantıya gidince çektim. Resimleri sınıf kapılarına asmışlar. Galiba soru ailenle ne yapmaktan hoşlanırsın .Eray ailemle piknik yapmayı severim demiş ve çizmiş.Meğer benim çocuğum tabiat resmi de çizermiş( Arabamızı, güneşi yarım yamalak çekmişim ama olsun) 
 
 esme bakıyorum da baba-oğul şapkasız çıkmam abi modundalar benim saçlarım ise her zaman ki gibi rüzgarla dans ediyor. Pikniğe bile topuklu ayakkabı ile gidiyorum bu nasıl kokoşluk böyle. Aslında benim tanımlayan kelime pejmürde. Eray nedense böyle görüyor kızları .Pazar günü asansörde yol alırken aynaya bakarak saçımı toplayan bene yorumu ' babacım kızlar hep güzellik peşinde değil mi? Babasının yorumu ' o zaman erkeklerde hep kızların güzelliğinin peşinde diyebilir miyiz? Hayır babacım kesinlikle değil.. Erkeklerde hep para kazanma peşinde...
 
 
Kim. Neyin. Peşinde. Olursa. Olsun. Sizin. Peşinde. Olduklarınız. Hep. Umut. Ettikleriniz. Olsun. STOP..
 
 
Ejderha Yuvası-18/04/2015-Metrocity


Cuma, Nisan 17, 2015

Anne ödev ve sorumluluklar, baba ise eğlence demek


Bu hafta evdeki denge biraz bozuldu. Yengem tekne kazıntısı kuzenimle bir düğün için Samsun'dan gelince Eray bayram yaptı. Aramızda 26 yaş olan kuzenimle çok iyi anlaşıyor çünkü.

Uyku zamanı gelince Eren'le oynamak istemesinden ötürü uyumamak için kıyamet koparsa da her akşam bu mevzuda bizi yorsa da evde misafir olmasının ödevlerine katkısı oldu. Yani hiç sorun çıkarmadan hemen bitsin diye bir yapması var ki sorma gitsin.

8 sayfalık testi okuyup yapması 15 dakikayı almadı ya ben dün akşam çok şaşırdım. İsteyince oluyormuş demek..

Soru-cevap şeklindeki ödeve gelince ne yazacağını merak ettim. Bazı sorulara ne cevap yazacağını adım gibi biliyordum zaten.En sevdiğiniz yemek kısmına köfte-patates-makarna üçlemesini yazacağını bildiğim gibi ya da babanız işten geldiğinde onunla ne yapmak isterdiniz sorusuna oyun oynamak isterdim demesi gibi.

Ama iyi bir anne ve baba nasıl olmalı sorusuna ne cevap yazacağını tahmin edemedim. İyi bir anne iyi kalpli, iyi bir baba çalışkan olmalıymış.

Evde sizi iki sürpriz beklese bu sürprizlerin ne olmasını isterdiniz sorusuna verdiği cevaplar benim cevaplarımın yanından bile geçmedi. Kırk yıl düşünsem star wars kılıcı ve şövalye kıyafeti isteyeceği aklıma gelmezdi.

Ve en tahmin edilebilir bir soru. Ama yine de annem der mi acaba demeden edemedim. Evde en iyi kiminle anlaşıyorsunuz sorusuna hiç düşünmeden babam dedi. Ne bilim ya bir an işte sadece bir an annem der belki diye umut ettim.

Demezdi zaten neden desin ki..

Dün annenin işyerine ziyaretinden bir kare.

Şimdi gelin birlikte bakalım. Ben yani evin annesi işten dönünce neler yapıyor. Eray'cım yemekten önce abur cubur yiyemezsin, sofrayı kaldırmama yardım etmelisin, Eray ödev vakti, odanı ve oyuncaklarını toplamadan bir sonraki aşamaya yani televizyon seyretmeye geçemezsin, uyku vakti vs. Bunun gibi onlarca madde sayabilirim..

Diğer tablo ise şöyle. Baba oğluyla arabaları yarıştırıyor, uzaktan kumandalı helikopter uçuruyor, bisiklet sürüyor, uçurtma uçuruyor, satranç oynuyor, evde sinema keyfi yapılıyor, sıcak çikolata içmeye gidiliyor....

Yani anneler ödev ve sorumluluklar, babalar ise eğlence demek çocuklar için. En azından benim çevremde öyle. Siz olsanız hangisini seçerdiniz?

Dertleşeceği zaman, sırlarını paylaşacağı zaman, bir sorunu olduğunu zaman bana gelir bak o da ayrı bir konu..

Sonra babanızın, annenize hangi hediyeyi almasını isterdiniz sorusuna gülerek ejderha oyuncağı olabilir demesi yok mu? Şakacı çocuk. Erayyyyy deyince tamam tamam kabul biraz abartmış olabilirim kitap dedi.. Kitaptan daha iyi ne hediye ne olabilir ki...

Yorgun hanım iğnesi-Dün öğle tatilinden- Yorgunluktan bir banka ilişirken




Çarşamba, Nisan 15, 2015

Perspektif çalışma nedir?


Pazartesi günü akşam babamla Eray'ı almaya gittik. Malum pazartesi akşamları etüd olduğu için geç çıkıyor. Arabada sohbet etmeye başladık. Konu resim dersine geldi.

 -Ne çizdiniz Eray'cım konu neydi?
- Didem öğretmen serbest çalışma yaptırdı
- Sen ne yaptın peki
-İşte bilirsin araba, gemi, köprü falan filan .Ben bunlarla perstetik (perspektif) bir çalışma yaptım.
-Perspektif çalışma mı?
-Evet

Ben de tık yok tabii. O an kurduğu cümleyi özümsemeye, anlamaya çalışıyorum. Devreye dedesi girdi. Yani oğlum perspektif çalışma derken bir kompozisyon mu yarattın dedi. Eray da dedesine perspektif  çalışma nedir anlatmaya başladı..

Şimdi dedecim köprüdeki en uzaktaki arabayı görüyor musun? Aslında o arabanın gerçek boyutu(çocuk gerçek boyut dedi ya) daha büyük. Arabaya yaklaştıkça gerçek boyutuna yaklaşırsın. Uzaklaştıkça araba ufacık görünür. Ya da mesela güneş diyelim. Aslında gerçek boyutu bize göründüğünden milyonlarca, milyonlarca, milyonlarca daha büyüktür. Ama uzakta olduğu için küçük görünür.İşte buna perspektif (tam olarak söyleyemiyor)denir.
 
O kadar tatlı anlatıyordu ki yüzümde kocaman bir gülümseme ile birlikte sessizlik içinde dinledim. Kelimelerle arası her zaman iyi olmuştur olmasına da anladığını karşı tarafa anlatmadaki başarısına ayrıca şaşırdım.
 
Dede bu anlatım karşısında perspektif çalışmanın ne olduğunu anladı. Öğrenmenin yaşı yok sonuçta, anlatanda güzel anlatırsa..
 
Ya işte böyle bilogcan. Gün geliyor kaşığı nasıl tutması gerektiğini öğrettiğin altı bağlı bebeden bir şeyler öğreniyorsun. Bu nasıl bir duygudur anlayabiliyor musun? Bir de zaman sana bir çift lafım var. Artık çok ama çok hızlı koşuyorsun...



 

Fotoğrafa dair bir not: Oğlum hep kara delikler-solucan delikleri, karmaşık şeyler .Bir doğa resmi çizdi de azcık gözümüz gönlümüz açılsın dedim. O da bana benim hayal gücüm böyle ne yapayım anne dedi. Sustum.
 
 

Salı, Nisan 14, 2015

Kısa kısa haberler


 
Birkaç gün yazmayınca yine birikti. Bu sefer kısa kısa haberler şeklinde vereceğim havadisleri.
 
  • Eray beyler şarkı sözü yazmaya başladı. Haber içeriği için devam ediniz efenim.
 
Küçüklüğünden beri Nil Karaibrahimgil şarkılarını çok sever beyefendi.Cuma akşamı babasıyla sen ona aşıksın şarkısını dinlerken 'babacım nasıl yazıyor bunları anlamıyorum' dedi. Babası da bazı insanların böyle bir yeteneği vardır.Yazma istediği gelince ( ki buna ilham denir) kelimeleri kağıda döker lafını bitiremeden birden ayağı fırladı. Annecim bana bir kağıt verir misin dedi. Ne yapacaksın diye sordum. İlham geldi şarkı sözü yazacağım da...
 
Gülümsedim. Masada şarkısını yazarken sabırla bekledim. Ama var ya bunların hepsi aynı.Şarkı sözü yazarken ses çıkarmayın, televizyonun sesini kısın tikkatimi toplayamam yoksa. Bir kapris, bir kapris sorma gitsin.. Ve sonra okumam için bana getirdi.
 
Sen gidersen kalbim ikiye ayrılır
Sen ölürsen o adamları(a) kızarım
Sen seni çok özlüyorum
 
Kimi özlüyor bu çocuk ve o adamlar kim? Çocuğumdan ve sevdiceğinden ne istiyor diye içim içimi yese de sözler kalbime dokundu. Hele kalbim ikiye ayrılır demiş ya. Oyy çocuğum sana gelen bana gelsin senin kalbin değil benim kalbim ayrılsın oyy ben nirelere gidem diye olayı trajediye bağlayacakken neyse ki tekrar buldum kendimi. Bence 7 yaşında ve ilk şarkı sözü yazan biri için hiç fena değil.
 
  • Eray beyler Mart ayının İngilizcenin yıldızı olmuş ve Nisan ayından bir puan kaybetmiş. Haber içeriği için okumaya devam ediniz.. 
 
Ayın elemanı gibi bir uygulama var İngilizce dersinde. Her ay İngilizcenin yıldızı seçiliyor. En çok puan alan(derse katılım, dinleme, sessiz durma, örnek davranış sergileme..) çocuk o ayın yıldızı oluyor. Öğretmeni Eray bu ay fark attı, dersle çok ilgili demişti. Ve Mart ayının yıldızı seçilmiş.
 
Dün akşam günlük okul nasıldı, neler yaptın muhabbetini yaparken
 
-İngilizce dersinde bir puan kaybettim annecim
-Aaaa neden
-Çünkü çok konuştum derste
-İnanmıyorum sana..Binbir emekle kazandığın puanı, derste konuştuğun için kaybettiğine inanamıyorum. Hem de derste de konuşmaya hakkın yok ki..
-Boşver annecim bunları. Önemli olan puan değil. Önemli olan dersi öğrenmek değil mi?
 
  • Eray beyler anneanne ile sağlıklı yaşam programları seyrediyor olmalı. Haberin devamı için..
 
-Annecim bana deterjan giydiriyorsun
-Efendim anlamadım
-Kendi sabunumuzu kendimiz evde yapamaz mıyız?
-Yaparız yapmasına da Eray bir süre sonra bırakırız gibime geliyor.. Baksana koşturmamıza
-Annecim yapmalıyız. Babamın hayatını, benim hayatımı, senin hayatını yani KISACA ailemizin hayatını tehlikeye atıyorsun..
 
  • Eray bey ile her türlü konuda sohbet harika.. Sinemaya gittiğimiz bir gün

-Annecim filmi beğendim mi?
-Evet beğendim, güzeldi
-Bende beğendim. Peki duygusallaştın mı? (nabız yokluyor)
-Evet duygulandım. Özellikle Of'un Lüle'yi bıraktığı sahnede kötü oldum.
-Bende. Duygusallaşmamak için beynime o kadar komut verdim, dinlemedi beni :)) Çok duygulu bir filmdi..
 
  • Ve dedikodu haberleri. Anne evde iş yaparken Eray beyler parkta bir kızla tanışmış ve birlikte bisiklet sürmüşler.  Haber içeriği kıskanç bir anne tarafından kaldırıldı...
 
 
Not: İlk şarkı sözü yazma 10/04/2015
 
Sıradaki yazı: Perstetik (perspektif) resim nedir?

Çarşamba, Nisan 08, 2015

Renklerin lideri


Cuma günü akşam Eray'ın haftalık karnesini görünce Türkçe'nin köküne kıran girmişçesine oh my god dedim. Çarşamba günü yani bugün Renklerin lideri adlı bir dramayı sahneye koyacaklar. Ve bu drama için karton ,kumaş gibi materyallerden uygun bir kostüm ayarlamamız istenmiş. Eray beyaz rengi temsil eden güvercin olacak. Geçen hafta kısacık repliğini ezberlemişti zaten.

Benim bu konularda ufacık bir sorunum var. Çok güzel düşünürüm, parlak fikirler bulurum hiç mütevazi olmayacağım ama uygulayamam. Uygulama özürlüyüm. Uygulayamadıktan sonra parlak fikrin ne önemi var değil mi? Kesinlikle blog Orhan babanın da dediği gibi bence sende haklısın.

Allah bu konudaki yeteneği benden alınca ya da hiç vermeyince demek daha doğru olur dengelemek adına bana Erol'u vermiş. O da çok güzel uygular mesela. İnce motor gelişimi iyidir. Ben projenin beyni o projeyi uygulayan. Bir elmanın iki yarısı durumları yani.

Arada neden hep senin fikrini uygulamak zorundayız diye oyunbozancılık yapsa da, ben şurası olmadı burası böyle olacak diye işine karıştığım için cıngar çıksa da biz güzel bir ikiliyiz hatta üçlüyüz. Allah birliğimizi hiç bozmasın..

Bu güvercin meselesinde öğretmenimiz beyaz giysin bir de kanat taktı mı tamam demişti. O zaman kanat için malzemelerimizi sayalım. Büyükçe mukavva, kurşun kalem, maket bıçağı, kağıt bant, lastik, tüy ve evin halini gördükten sonra dayanma gücü..



Mukavvaya önce Erol kurşun kalemle kanat çizdi. Sonra da maket bıçağı ile kesti. Mukavvayı ikiye katlamaya sıra geldiğinde ikiye ayrılmasın mı? Panik yok. Biz bu tür aksiliklerle hep karşılaşırız. Kağıt bandı iki mukavvanın arasına yapıştırdık arada boşluk kalacak şekilde ki kanat çırparken Eray rahat hareket etsin. Her şeyde bir hayır vardır lafı bir kez daha tarafımızdan onaylandı. Eğer mukavva öyle ayrılmasaydı o şekilde yapmayı akıl edemeyecektik. Kanadın iki tarafına kollarını geçirebileceği lastikler taktık.Mukavvayı ince beyaz bir malzeme (malzemenin adı aklıma gelmiyor) ile kapladık ki çirkin görüntü gitsin. Sonra da yattık.

Dün öğle tatilinde de tüy aramak için düştüm yollara. Ama bizim çevrede bulamadım. Sonra da annemin tahminimce dinazorlar zamanından kalma tüy yastığı geldi aklıma. Bir koşu gidip annemin evine yastığı aldım. Akşam bir köşesinden açıp tırtıkladım. Tüylerin hepsinin beyaz çıkacağını düşünmekle yanılmışım. Ailecek kafaya takmadık farklı bir görüntü oldu diyerek yaptığımız işe devam ettik. Ama yapıştırma işi bitince üstümüz, başımız ve evin hali görülmeye değerdi. İşte bu noktada dayanma gücü girdi devreye..

Tüyler kuruyunca kanadı takıp provasını yaptı.

Tüylü beyaz kanatlarım var
Mavi gökyüzünde süzülürüm
Temizliğin rengiyim
En güzel renk beyazdır
Bu yüzden lideriz benim
 
 
 
 
Prova bitince de küçük bey kuş kanadından daha çok melek kanadına benzemiş dedi. Bende baba olduğunda oğlunla(kızınla) kuş kanadına benzeyen kuş kanadını sen yaparsın o zaman dedim. Bak bu lafa benzeyen laflar da bir aile geleneği..


Not: Melek kanadına benzeyen güvercin kanadı ve Renklerin lideri draması- 08/04/2015

Ne günlerdi be o günler dediğim günlerden birkaç örnek :)

http://hanimignesi.blogspot.com.tr/2011/11/gunesi-gorduk.html

http://hanimignesi.blogspot.com.tr/2011/11/adn-ece-koydumk.html

http://hanimignesi.blogspot.com.tr/2012/10/hayvanlar-temal-sergi.html

Salı, Nisan 07, 2015

İnsanın çocukluğuna dönmesinin bir yolu da..


Cumartesi listemize bir çizik daha attık. Yani uzun zamandır oğlumuzla yapmak istediğimiz ama bir türlü yapamadığımız bir şeyi gerçekleştirdik. Uçurtma uçurduk.

Ve ben çok şaşırdım. Görüldüğü kadar basit değilmiş meğer. Uçurtmayı uçurduktan sonra ipi çek, salla, oldu da bitti maşallah gibi geliyordu uzaktan bana. Ya öyle mi uçurulur, şöyle yapsanıza, böyle çeksenize diye dışarıdan çok bilmiş bilmiş konuşurken Erol elime uçurtmanın ipini tutuşturduğunda kazın ayağı öyle değilmiş anladım. Kartalı iki dakika da alaşağı ettim. Beş dakika tutabilseydim bari havada.

Uçurtma uçurmadaki başarısızlığıma yansam da bizimkileri izlerken yüzüme kocaman bir gülümse yayıldı. İnsanın çocukluğuna dönmesinin bir yolu da çocuk sahibi olmakmış. Eskiden ne anlatırdım, ne özlerdim o günleri. Uçurtma havalarda süzülürken neden eskisi kadar anlatmadığımı, neden eskisi kadar özlemediğimi anladım..





 

Pazartesi, Nisan 06, 2015

İzlemedeyim, tamam

Çaldığı tınıyı hissetmek

Sene 2003. Eski işyerinde bir arkadaş gitar dersi vermeye başlamıştı. Bunu duyunca hemen heves ettim tabii. O zamanlar içimde ukde gitar çalamamak. Artık param da zamanım da var diyerekten aldım elime gitarı vardım kurs yerine. Bir de ne göreyim gidince çıstak çıstak Erol beylerde yerini almış.O vakitler Erol'la aynı işyerindeyiz ama muhabbetimiz merhaba ile sınırlı.

Paramda zamanımda var artık demekle olmuyormuş bu arada. Kabiliyet diye de bir şey lazımmış. Tabi bu acı gerçek yüzüme tokat gibi inince bıraktım kursu. Bir iki hafta sonra da Erol bıraktı. Erol'la çıkmaya başlayınca aklıma geldi sormak. Sen iyi kötü beceriyordun niye bıraktın ki kursu. Meğer kursta benim olduğumu duyar duymaz kendini atmış Taksim'e, bir gitar alıp koşmuş kursa.. Ben kursa sen olduğun için gelmiştim, sensiz kursu neyleyeyim dedi.


Keşke hiç ayrılmasaydın demiştim hatırlıyorum. Çünkü kesinlikle istidadı vardı çalmaya. Galiba Eray beyde babaya çekmiş. Babasının gitarını alıp çekilir köşesine. Sonra bazı sesler çıkarır. Bazılarından memnun kalır, bazıları ise hiç hoşuna gitmez.

 
 
Bakalım Eray'ın gitar çalma aşkı nereye kadar gidecek. İzlemedeyim blog tamam. Gelişmeler devam ettikçe bilgi veririm..
 

Cuma, Nisan 03, 2015

El izi


Dün akşam ki numarası. Odasına girebilmek için el izimizin uyması gerekiyormuş.Ya da en azından odaya giriş şifresini doğru tuşlamak lazımmış. Şifreyi yanlış kodlarsan sistem geri dönünüz, gidiniz, gidiniz diye uyarı veriyormuş. Haaa haaa artık iznim olmadan odama giremezsiniz demez mi velet..

Aman canım benim de canıma minnet.Odanın temizlenmesi için ilk aşama odaya girmek olduğuna göre ve benim de bu sır gibi saklanan şifreyi bilmediğim düşünülürse...

Bakalım hafta sonu küçük bey bir elinde süpürge bir elinde toz bezi ne düşünecek..