Çarşamba, Nisan 30, 2014

Hanımiğnesi tarihi gururla yazar

16/04/2014- Okul ile birlikte gittiği bowling

Bir önceki yazıyı yazarken demiştim ya hani ilk müzikale gittiği tarihi blogumda aradım ve şak buldum diye. Sonra bir şak da kafama şaklattım. Ah ah ben tontalağımın ne ilklerini yazmayı atladım.

Seviyorum ben yazmayı.Yazdıklarım öyle edebi sanattan örnekler içermese de blogun kuruluş amacına hizmet ettiği bir gerçek. Yazanın yani bendenizin psikolojisine iyi gelmekte. Tontalagımın  ilklerini, diyaloglarını, yaşadığı olaylara dair kesitlerini yazmak, onların kayıt altında olduğunu  bilmek bana nasıl iyi gelmesin.

Düşünün hele anneme soruyorum' kız anne benim ne zaman dişim çıktı' diye. 7-8 aylık civarı diye bir yanıt aldım.7 mi 8 mi dedim yahu ne bileyim not mı aldım ama 6 aylık da olabilir demez mi? Ya tontalak bana sorsa 'kız anne ben ne zaman ilk dondurmamı yedim' diye. Bırakın ayını gününü bile yazarım.16/05/2010 (Allahım inşallah yazmadığım dönemden soru sormaz). Yok yok anneme de kıyamam. O dönemde sanki blog, facebook, twitter vardı da annem mi yazmamış.

İşte bu nedenledir ki ahretliğim vasiyetimi sakın unutma olur mu? Yani bana bir şey olursa kendimi iyi hissettiren blogumu sakın askıda bırakma. Şifreyi biliyorsun uygun bir dille anlatırsın durumu sen nasılsa.

Aman bu konudan çabucak uzaklaşalım. Başlığa ve fotoğrafa bakmasam çoktan hangi konuda yazacağımı unutmuştum. Bu konudan konuya atlama huyum ne olacak bilmem. Buna da kocaman bir amannn. Kendimi böyle seviyorum ve hiç değişmeye niyetim olmadığını bildirir,ellerinizden öperim.

Asıl konuya bilmem kaç paragraftan sonra dönelim. Kuzum okul arkadaşlarıyla ile birlikte bowling oynamaya 16 Nisan 2014 tarihinde gitti. Aha da baştan beri söylemek istediğim olay buydu :) Aslında ilk değil. İlk olarak ben,okul arkadaşları ve anneleriyle gitmişti. Yazmadığım döneme denk geldi. Lakin bloğa yazmamam Facebook'a not almadığım anlamına gelmez. Bu arada Allahım sen zeval verme benim sosyal medya platformlarıma veleddalin amin...


İşte ilk bowlingin fotoğrafı..

Hanımiğnesi tarihi gururla yazar- 14 Aralık 2013
Yer: Okulunun karşısındaki bowling salonu
Hissiyatı : Tontalak mutluluktan çıldırdı

Kibritçi kız müzikali içine sıkıştırılmış bir hayal


Eray geçen hafta pazartesi günü okul arkadaşlarıyla birlikte Zorlu Center'a 'Kibritçi Kız Müzikaline' gitti. Müzikali çok beğenmiş. Konusu nasıldı çok merak ettim dediğim de anlatmaya başladı.Saygısız bir adam varmış kibrite gerek yok çakmak işimi görür diyerek kıza saygısızlık yapmış. Ha bir de saygılı adam varmış kızdan kibrit almış, teşekkür etmiş. Şarkılar, müzikler de varmış çok eğlenmiş.

O böyle anlatınca tontalağımı ilk müzikale götürdüğüm gün geldi aklıma. 20/02/2011 tarihinde yani yaklaşık 29 aylık falan. Oyun Sihirli Dadı .Tabii bu tarihi aklımda tutmam imkansız şak diye açtım blogumu buldum tarihi. Evet tarih aklımda değildi lakin yaşadıklarım dün gibi aklımda. İlk defa olması sebebiyle heyecanım, mutluluğum e tabi durur mu durmaz mı tedirginliğim. Küçük olmasına rağmen durmuştu ve ben listeme bir çizik atmıştım ya benden mutlusu yoktu.

Peki bu konularda neden ben bu kadar mutlu oluyorum. Düşündüm. Hatta bu konuya fazlasıyla kafa yordum ve buldum. Bir dönem başkalarının hayatını yaşamaktan muzdarip olan ben isterim ki çocuğum kendi yolunu kendi bulsun. Birilerini mutlu etmek için değil mutlu olacağını düşündüğü mesleği seçsin, saçını mı uzatacak uzatsın, dünyayı mı gezmek istiyor gezsin. Hedefleri, hayattan beklentileri, planları, hayalleri ne ise ben hoşlanmasam da yapmaya çalışsın. Kendi zevkini kendi yaratsın.

O nedenledir ki minicik çocukken bile önüne çok seçenek koydum.Futbola, basketbola, tiyatroya, sinemaya, müzikale, müzeye daha aklıma gelmeyen birçok yere götürdüm. Ve gördüm ki tiyatro-müzikal gibi şeyleri sevdi hatta gitmekten mutlu oldu. Ben de severdim çocukluğumdan beri. Hatta baleye-operaya öyle tutkunumdur ki.

Beni mutlu etmek için değil, zorlama olduğu için hiç değil çocuğumla ileride ortak bir zevkimiz olacak olması düşüncesiydi galiba beni bu kadar heyecanlandıran.

Hep bir tablo geliyor gözümün önüne. Baba 1.90 ,tontalak da o civarda olsun baba-oğulun ortasında 1.60 lık bir anne. Bu arada o zamanlar 1.60 olmam değil mi mutlaka çekerim ay neyse. Bir oyundan çıkıyoruz. Oyun ne olsun diye hiç düşünmeyeceğim tabiki Giselle (bu oyuna üç kere gitmiştim hatta biri Erol'la ilk randevumuzdu yeri ayrıdır bende) Ne diyordum baleden çıkmışız ben ortalarında, kol kola. Dekoru, koreografiyi, kostümleri falan yorumluyoruz. Ayakta olmaz zaten yaş da ilerlemiş siyatik de artmış baleden sonra mis gibi bir kahve iyi gitmez miydi sizce?




Kibritçi Kız Müzikali 21/ 04/2014
Yer: Zorlu Center

Fotoğraflar okulun sitesinden tırtıklanmıştır. Serviste gösteri çıkışı programı incelerken. Allahım ya nasıl da ciddi.

Salı, Nisan 29, 2014

Başka Bir Duygu


Veli toplantısından çıkar çıkmaz Beykoz'a gittik. Erol'a dedim bundan sonra köye pazar değil cumartesi gidelim. Pazar akşam eve gelince ertesi gün iş olması sebebiyle çok zorlanıyorum.

Köye varır varmaz Eray efendi babasıyla hemen işe koyuldu, yoldaki otları temizlediler. Çabucak yorulur zannettim bırakır dedim ama yok gerçekten çok çalıştı oğlum. Bu başka bir duygu. Gerçekten bambaşka. Baba-oğul el birliği ile çalışırken hissettiğim şeyi nasıl anlatsam. Yok bazı şeyler kelimeye dökülemiyor, yaşamak gerekiyor o yüzden siz anladınız di mi beni.

Kayınvalidem patlıcan, biber, fasulye, salatalık ve bunun gibi bir sürü şey ekmiş, bahçede gezip onlara baktık. Anladım ki ben bu işi hiç anlayamayacağım. Herkes herşeyi anlayacak değil ya..

Her zamanki gibi ızgara yakıldı, yemekler yenildi, çaylar içildi. Yola çıkmadan önce kendime ıspanak arkadaşlara verilmek üzere marul, soğan ,maydanoz topladım. Topraktan mıdır? havadan mıdır? artık bilemiyorum tontalağıma bak yine dinginlik geldi.

Akşam arkadaşa topladıklarımı verince ısrar etti hadi çaya gelin dedi. Tontalağım da arkadaşı Erdem'i çok özlemişti geri çeviremedik ama önce eve geçip köyde olduğumuza dair ipuçlarını veren üstümüzdeki kıyafetlerden kurtulduk. Erayıma Erdemlere gideceğimizi söylediğimde

'Annecim sen harika bir annesin iyi ki doğmuşsun'

dedi. Muhabbet güzeldi, çocuklar birbirini gördüğü için çok mutluydu. Güzel güzel oynadılar.

Pazar kahvaltıdan sonra Eray babasıyla Hansel ve Gretel oyuna gitti. Ben de köyden getirdiğim ıspanağı temizledim, yıkadım, ocağa attım. Gerçekten marketten aldığım ıspanaktan çok farklı oluyor tadı.Tiyatro çıkışı Eray koca bir tabak yedi.

İki oda ve mutfağın perdeleri yıkandı, ütülendi, camları silindi. Geriye salon ve yatak odası kaldı. Pazar günü gerçekten çok yoruldum sabah 09:00 akşam 20:00 sürekli hareket halindeydim.23.00 de çamaşırları asıp yattım.

Alarm yeni bir haftaya başlangıç yapmak için her zaman ki saatinde yani 06.25 de çaldı.

 27/04/2014 -Hansel ve Gretel
Göktürk Kültür Merkezi

Pazartesi, Nisan 28, 2014

Veli toplantısı üzerine bir söz



Cumartesi sabah tontalağımın veli toplantısı vardı. Sabah arabada giderken annecim nereye gidiyoruz diye sordu. Toplantıya dedim, ne toplantısı dedi. Okulunda bu zamana kadar ne yaptınız, neleri öğrendiniz gibi şeyleri konuşacağız dedim. Duruladı önce ve bombayı patlattı.

Annecim ben birazcık yaramazlık yapmış olabilirim, aslında çok da yapmadım biraz yaptım. Bazen de parnak kaldırdım, derslere hep katıldım annecim:)
 
Olayı kısaca özetledi aslında. Bireysel görüşme saatimiz 11,00 idi ve önce sınıf öğretmeni ile görüştük. Şunu belirtmeden geçmeyeyim insan kötüyü bilmeden iyiyi anlayamıyor. Bu seneki öğretmenimiz nasıl demeli işini bilmeyen, tecrübesiz biri beni bilgisizliği ile rahatsız ediyor. Bunu dile getirdiğimde backgroundu çok iyi dediler.Yemişim backgroundunu (Bu arada bizim Türkçe kelimelerimize ne oldu ) Bir de fıtrat diye bir durum vardır. Diplomaya, yabancı dile hiç bakmaz. Neyse daha fazla bu konuyu deşmeyeyim güzel geri bildirimler alarak branş öğretmenlerinin yanına tek tek çıkmaya başladık.
 
Beden öğretmeninin odasının önünde sıra yoktu oraya girdik. Öyle enerji dolu, pozitif bir kadın ki sabah sabah içimi açtı. Geçen sene Eray'ın en sevmediği dersti beden dersi.(geçen seneki öğretmen pek işini sevmeyen biriydi bence Eray bunu hissediyordu, zaten çocuklara da yansıyordu, yeni dönemde çalışılmadı kendisiyle) Bu sene ise seve seve giriyor derse. Okul açıldığında bir iki ay beni izledi, bence ön yargılarını kırmaya çalıştı dedi. Derse katılsın diye hiç zorlamadım yavaş yavaş katıldı şu an neler yapıyor bir görseniz dedi. Benim en sevdiğim öğrenci modelinden Eray yani canı hiç tatlı değil düştü mü, vurdu mu bir tarafını hiç bir şey olmamış gibi devam ediyor, ağlamıyor, mızmızlanmıyor dedi. Bir de karşı tarafa öyle bir izlenim veriyor ki bence kasıtlı yapıyor bunu yapacağım, edemeyeceğim izlenimi. Ama bir bakıyorsunuz yaptığı şeyi harika yapıyor diyerek bizi mutlu etti. Biraz daha konuştuktan sonra kendisine dersi sevdirdiği için teşekkür ettim. Kendimden biliyorum en sevdiğim ders en sevdiğim öğretmenlerin dersi olmuştur.
 
Sonra İngilizce öğretmeninin odasına girdik. Öğretmen Erolla beni Era, Era, Era oooo super boy diyerek şaşalı bir şekilde karşıladı.İnanılmaz yaratıcı bir çocuk dedi, bununla ilgili örnekler verdi. Derse katılımı iyiymiş.Resimler çizer, çizdiği resimleri İngilizce öğretmenine İngilizce kelimelerle
anlatırmış. Kocaman bir gülümseme ile odadan çıktık.
 
Müzik öğretmenin odasına girmeden Erol'la bakışıp gülüştük. Az çok neler söyleyeceğini bildiğimiz için. Derse pek katılmıyormuş hatta sıra altına giriyormuş. Öğretmeni bu konudan çok şikayetçi. Derse katılımını sağlamak için şarkıların ritimlerini öğrendim:) Onu anlatmak değil, görmek lazımdı. Düşünün
 
El-le-rim tom-bik tom-bik
Kir-le-nin- ce ne ko-mik
 
şarkısı eşliğinde sağ el masaya bir kere vur, sol el masaya bir kere vur, sağ el omzuma bir kere, sol el omzuma bir kere, üç kere el çırp şarkı bitine kadar devam et . Öğretmenle ritimleri sayıp masalara falan vuruyoruz. Hatta başka şarkı için ayağa kalktık ayaklar yere vuruluyor, eller çırpılıyor:) Dışarıdan nasıl görünüyorduk merak ettim.Dört şarkının da ritimlerini öğrendim. Küçük darbuka alıp evde bu ritimleri eğlenceye dönüştürmeyi düşünüyoruz belki sever kim bilir :)
 
Evet bilerek en sona bıraktım görsel sanatlar öğretmeni. Her konuştuğumda oğlumun keşke böyle bir sınıf öğretmeni olsa dediğim kişi. Bilgisine, tecrübelerine güvendiğim bana her konuda yardımcı olan kişi. Eray'ın sanata olan tutkusunu artık herkes biliyor. O nedenle bu ders de öğretmeni de bizim için çok özel. Bir ara bizi güldürdü. Cep telefonuna Eray'ın çizdiği bir resmi kaydetmiş 16 yaşındaki oğluna bunu 6 yaşında bir öğrencim çizdi gel de (kendisi cin ali çizemezmiş) çizmeyi dene demiş, oğlu inanamamış. Dışarı da ne yapabiliriz dediğim zaman sakın ha dedi çok erken ilkokul 3 ten önce olmaz ilk iki sene çocukların okuma-yazma öğrendiği zor bir dönem o yüzden geri bile teper yeteneği törpülenir dedi. Çok güzel geri bildirimlerle toplantıyı bitirdik. 
 
Eray çıkışta hiç önemsemiyormuş gibi 'yaramazlık yapıyor muymuşum peki' diye sordu.

Öğretmenin aileleri öğrencilerini şikayet etmek için çağırmadı ki sadece derslerden konuştuk dedim. Derslere katıldığın için öğretmenlerin senden çok memnun, sadece müzik dersine girmek istemiyormuşsun. Sorumluluk öyle bir şey ki istemediğimiz şeyleri de yaptırır bize. Bana da  bazen iş de istemediğim şeyleri veriyorlar. Bana ne ben bu işi sevmedim yapmam demiyorum, yapıyorum. Çünkü o iş benim sorumluluğum, görevim. Okul da senin görevin, sorumluluğun o nedenle çarşamba günü müzik dersine girmeye söz veriyor musun dedim. İtiraz etmeden söz veriyorum annecim artık gireceğim dedi. Bakalım sözünü tutacak mı tontalak efendi...
 
Veli toplantısı 26/04/2014
 
Not:Ana-oğul ilk selfiemiz :) İnsanlar bir üst seviyeye geçti yani Belfieye biz ancak selfie çektirdik... Ne bilim sevmiyordum şimdi şimdi ısınmaya başladım
 
 

Perşembe, Nisan 24, 2014

Kriter mükemmel çocuk değil mutlu çocuk yetiştirmek olmalı

Bugün günlerden perşembe değil de pazartesi gibi hissediyorum. Her tatil dönüşü sistemim böyle şaşırıyor. Aman tatil olsun da sistem elbet düzelir.


Dün beyaz kıyafetlerimizi giydik erkenden okulumuzun yolunu tuttuk.Malum bayramımızı kutlayacaktık.Anasınıfı olarak hayat bayram olsa şarkısı eşliğinde dans edilecekti, program da neredeyse sona koymuşlar. Sabırla bekledik. Boyunun uzun olması sebebiyle arkadaydı ve bu yüzden çok az fotoğraf çekebildim. Çocuğumun kaderi bu:)

 
Programda aksaklıklar, unutmalar çok oldu öğretmenler ah vah etti ama biz sürekli alkışlayıp destek olduk.Onları da anlamaya çalışıyorum emeklerinin karşılığını almak istiyorlar lakin kriter mükemmel çocuk yetiştirmek olmamalı.Kriter mutlu çocuk yetiştirmek olmalı. Sahnede çocukların yüzüne baktığımda çoğunun mutlu olduğunu gördüm. Müziğe yanlış zamanda girmiş, yanlış nota basmış, şiiri unutmuş ne önemi var.
 
 

Eray'ın arkadaşının annesi bir ara programda Ayla buradan nereye gideceksiniz ,biliyorum illa ki bir program yapmışsındır dedi. Evet bildi lakin program çocuğuma kısmet olmadı. Her zaman dediğim gibi bazı şeyler nasip kısmet meselesi.

Geçen hafta Sabancı Müzesini arayıp 23 nisan etkinliği için yer ayırtmıştım. Beş sokak oyunu oynanacaktı( sek sek, yağ satarım bal satarım gibi), çocuklar eğlenecekti fakat trafikte 2.5 saate yakın kaldık.İnanılacak gibi değil biliyorum,sahil de kilit bir trafik vardı.Erol kontağı kapatıyor bir kaldığımız yerde bazen 20 dakika kaldığımız oluyordu. Ben dondurma almak için iniyorum bir geliyorum araba bir adım ilerlemiş, su almak için iniyorum bakıyorum araba hiç ilerlememiş. En sonunda pes edip eve döndük. Eray çok ağladı. Hep sizin yüzünüzden diye bizi suçladı. Eğer biz erkenden yola çıksaymışız(erkende çıktık aslında) geç kalmazmışız diye suratımıza suratımıza höykürdü. Üzüldüm...

 
Bisikletini alıp babasıyla parka gidince arabadaki halinden eser yoktu.Çok mutlu oldu. Çocukları mutlu edebilmek aslında o kadar kolay ki. Keşke biz büyükler de onlar gibi olabilsek.    

Salı, Nisan 22, 2014

Rio 2


Çocuk kanallarında fragmanları döndüğünden beri Rio'ya gitmek istiyordu tontalak efendi. Seri filmi olduğu için birincisini izlettirdim lakin kendim izlemedim. Ah izlemediğime ne kadar pişman oldum. Filmi ben çok sevdim. İlk fırsatta birincisini de izleyeceğim.

Filmin hikayesi iyiydi. Kısaca yazayım;kendilerini mavi makav türünün son kuşları zanneden Harika ve Mavili televizyonda bir haber izler. Amazonda makav kuşlarına ait bir iz bulunmuştur. Bunu duyan Harika ailesiyle birlikte Amazon'a gitmek istemektedir çünkü çocuklarının doğal hayatı yaşamalarını arzulamaktadır.Mavili pek istemese de bir anda kendilerini Amazon'a keyifli ama bir o kadar da tehlikeli bir macera içinde bulurlar.Bu arada Amazonda Harikayı bir sürpriz beklemektedir. Onu yazmam, sürprizi bozmam. Ha bir de önceki bölümü izleyenler bilir kötü papağan Nigel intikam peşinde koşmaktadır.

Filmin müzikleri ve dansları çok keyifliydi. Dublaj ise oldukça iyiydi. Maviliye üzerinden hiç eksik etmediği GPS ve bel çantasına bayıldım. Hele Nigel'in trajik ölüm sahnesi vardı ki lokum lokum.

Sonuç olarak eğlenceli, esprili ve görsel olarak doyurucu bu filmi kaçırmayın:)

Rio 2- 19/04/2014  Trump Towers

Haftasonundan Havadisler

 
Okulda Ebru yaparken

Bazen düşünüyorum Tontalağı biz istediğimiz(çoğunlukla babası) için mi alıştırdık gezmelere yoksa hep dışarıda hep bir şeyler yapmak istediği için mi o mu alıştırdı bizi gezmelere. Belki de her ikisi de. Yine koşturmalı, bol planlı bir hafta sonunu geride bıraktık. Alıştım bu tempoya. Bazen ah vah etsem de hücrelerim yeniliyor, yaşadığımı hissediyorum...

Çalar saati kursaydık o vakide acırdı halimize çalmazdı yeminle. Tontalak bu acır mı halimize. Eee çocuğum da haklı haliyle geç kalkıp günümüzü mü öldürecek.O yüzden 06,50 de kalkmalı hadi herkes kalsın sabah oldu diye çığlık atmalı. Baba-oğul kalkmalı anne bir 40 dakika daha sefa yapmalı. Çok mu gördünüz ee aşk olsun size.

Kalktığım da baba-oğul derslere başlamıştı bile. Ders yapmak için en verimli saatler bizim için. Kahvaltı hazırlamadan önce nevresimler değişip makineye atılmalı, sonra kahvaltı hazırlamaya koyulmalı. Uzun uzun sofrada keyif yapılmalı. Ooo 11,00 geliyor saat yani tiyatro zamanı.

Göktürk belediyesinde her cumartesi-pazar saat 11,00 de ücretsiz çocuk oyunu oynar. Bu haftaki oyunun adı Soytarılar Okulu. Bana sormayın nasıldı diye tiyatroya baba-oğul takıldı, anne ise ev işleri ile. Büyük çocuk beğenmemiş oyunu, küçüğüm çok sevmiş. Küçüğüm eğlenmiş ya gerisi çok da önemli değil. Bisiklet arabanın bagajına atılmıştı tiyatro çıkışı okulun bahçesinde bir saat tur atıldı. Anne garibim ne yapsın. Toz alsın, evi süpürsün, banyoyu ciflesin, çamaşır assın..

Aaa bu arada telefonda gelsin, gelsin ki el ayak, program birbirine girsin. Arayan arkadaşım çocukları sinemaya götürelim desin. Tontalak da çok istediği için Rio'yu bu teklif geri çevrilemesin. 16,15 seansı için anlaşmaya varılsın.

Parktan dönen çocukların karnı doyurulsun anne işe, tontalak ders çalışmaya devam etsin. Hazırlanılsın sonra doğruca sinemaya. Tontalağım ve ben çok sevdik filmi ayrıntılar ise efenim çok sonra.

Pazar ise yine Tontalak geleneği bozmasın sabahın köründe ben kalktım siz de kalkın desin. Annenin hafta sonu için ayarladığı eğitim programına baba-oğul gidilsin. Merak edenler için yazıyorum. Sabancı Müzesinde çocuklar için ücretsiz eğitim programları oluyor. 2008 li çocuklar için 'Kumaş Tasarımcıları' adlı eğitim programı vardı bu hafta. (Eray geçen ay da Zafer Madalyonlarına katılmıştı) Çocuklar önce müzeyi geziyor sonra eğitime katılıyor, Eray orayı çok seviyor.

Müze çıkışı ise doğru köye. Ben bu hafta katılamadım onlara. Çünkü yapılacak dünya kadar iş vardı. Ütü, Kuaföre gitmek, terzide Eray'ın pantolon paçalarını yaptırtmak, çamaşır yıkamak, tekrar ev süpürmek vs vs vs .

Ay yoruldum yazmaktan hafta sonu bizden havadisler bu kadar.

Not: Bu yazıyı dün yayınlayacaktım bitmesine az kalmıştı fakat yayınlayamadım keyfim kaçmıştı. Otur şimdi Uluslararası Ekonomi Politik Açıdan AB'nin Geleceğini yaz ve Güvenlik Alanında Küreselleşen Belirsizlik makalesini irdele. Of nereden başlasam ya da hiç başlamasam

Pazartesi, Nisan 21, 2014

İlk Ziyaret

 
Cuma okul çıkışı anneannesi tontalağımı işyerime getirdi. Öncesinde anneme çiçek alalım demiş girmişler çiçekçiye.Bu arada usulü-erkanı iyi bilir tontalak efendi.Kocaman bir çiçek seçmiş uzun uğraştan sonra tek bir güle razı gelmiş. Geldiği için çok sevinçliydi. Bilgisayarda Word sayfasını açıp bir şeyler yazdı, sonra resim çizdi lakin aklı hep mutfakta. Kendisinden bir şeyleri ellememe  konusunda söz aldıktan sonra daldık mutfağa
 
 
Tontalak şanslıydı çünkü Nuran teyzesi o gün çamur çalışıyordu.Birlikte bir sepet yaptılar. Sonra işin inceliklerini öğrenmeye çalıştı. Nuran teyzesi ona gül yapmayı gösterdi. İnsanları meşgul etmek istemediğimiz için gitme zamanı geldi Eray dediğimizde ise çok üzüldü. Teyzesi sepetini fırında pişireceğine ve bir dahaki gelişine kadar saklayacağına söz verdi. Eray da sepetin kenarlarına gül-gül-çilek, gül-gül-çilek yap tamam mı ama sıra aynen benim dediğim gibi olacak diyerek herkesi güldürdü. Herkes için güzel bir gündü :)
 

 
 Not: Aslında Eray'ın ilk gelişi değil. Dedesi de bu işletmede çalıştığı için buraları çok iyi biliyor. Annesi burada çalışmaya başladığından beri ilk ziyareti.
 
Anneyi ilk ziyaret  18/ 04/ 2014
 

Cuma, Nisan 18, 2014

Bir öğle tatili klasiği 2

 
Kaç kere yanından geçtim kim bilir. Hiç ama hiç görmemişim. Nuran Abla 'hele şükür kimse yok önünde bir fotoğrafını çekeyim' dediği zaman dikkatimi çekti. Kırmızılı ağaç ofisime o kadar yakın ki. Nasıl olur da bu güzelliği atlamışım diye şaşırdım.
 
İşte benim sorunum bu bazen ileriye o kadar odaklanıyorum ki burnumun uçunundakini kaçırıyorum.
 
 
Not: Fotoğraf bu öğle tatilinden. Fotoğraf makinem yanımda değil de cepten çektim. En kısa zamanda yani pazartesi makine ile gidip daha net bir fotoğrafı çekilecek.

Darbukatör Baryam

 
Geçen hafta cuma tontalağımın okulunda Bilim-Kültür Şenliği vardı. Resimler, projeler vs. sergilendi.Erayların sınıfının da küçük bir standı vardı. Ben öğle tatilimde gidip gezdim. Oğlum çok mutluydu çünkü palyaçoda gelmiş okula, ana sınıfı olarak oyunlar oynamışlar, eğlenmişler.
 
Sergiyi gezmek için Eray'la birlikte spor salonuna çıktık tabi ki Eray sergiyle ilgilenmedi, fotoğraftan da anlaşılacağı gibi o dümbelek peşindeydi.
 
 
 
 
Bilim-Kültür Şenliği 11/04/2014
Yer: Okulun Spor Salonu
 
 

Perşembe, Nisan 17, 2014

Kirli çevre insanın ruhunu kirletir, kirli ruhlar çevreyi kirletir*



Tontalağımla anlamaz nasılsa diye bazı şeyleri konuşmamazlık etmedim. Hep konuştum konuşmakla kalmayıp hayatımızda da uyguladım. Çünkü davranışlar sözlerden her zaman daha etkili olmuştur.

Doğada yer alan tüm canlıların bir varoluş nedeni olduğunu ve hepsinin ayrı ayrı görevleri olduğunu anlattım. Doğanın dengesini korumak için bu canlıların önemli olduğunu vurguladım. Ve ne yazık ki canlılar içinde en çok doğaya insanların zarar verdiğini anlattığımda 'neden annecim' dedi. Maalesef nedenini bende bilmiyorum. Gerçekten neden

Davranışlarımızın meyvesini alıyoruz uzun zamandır.

Alt kat komşumuzla sokak kapısında karşılaştık. Aynı yaşta çocuğumuz olduğu için okul ile ilgili uzun uzun konuştuk. Konuşma bitince biz parka komşumuz ise eve girecekti. Ama oda ne kadın apartmana giremiyor. Bizim apartman kapısının önünde neredeyse 7/24 yatan bir köpek var. Oraya alışmış karışmayız bizde. Bazen üstünden atlarız, elimiz kolumuz dolu ise müsaade isteriz. Kadın korkuyor onu da anlıyorum çünkü bende köpeklerden korkarım lakin ben tanımadığım köpeklerden korkarım. Eve girebilmek için hoşştt bıktım senden burada artık yatma dedi. Bunu duyan Tontalağın nevri döndü.

'Köpeğe saygısız davranamazsın tamam mı? Bağırırsan, saygısız davranırsan seni popondan ısırırsa hiç karışmam'

Kadın ben saygısızlık yapmadım ki diye lafı ağzında geveledi sadece çok korkuyorum dedi. Tontalak da saygısızlık yapmazsan bir şey yapmaz korkma dedi.

Geçen hafta sonu da market alışverişinden dönüyoruz, babasıyla ben yan yana tontalak ise biraz önümüzde. Ben dikkat etmemişim Eray'ın bağırmasıyla irkildim.

'Abiiiii abiii yere tüküremezsin, duaya(doğa) saygısız davranamazsın

diye bağırdı. Babası da sus oğlum o senin büyüğün dediğinde bu sefer benim nevrim döndü. Susma oğlum sakın susma dedim. Sen susarsan biz susarsan bu çevrenin hali ne olacak dedim. Hatta oğlumu tebrik ettim. Erol'la da konuştum bu konularda duyarlı bir evlat yetiştirmek istiyorsak sakın susturma dedim. Zaten her şey sustuğumuz için, aman bana dokunmayan yılan mantığını benimsediğimiz için gelmiyor mu başımıza.


*Kirli Çevre İnsanın Ruhunu Kirletir, Kirli Ruhlar Çevreyi Kirletir-Aziz Nesin

Çarşamba, Nisan 16, 2014

Nuh:Büyük Tufan

Nuh Büyük Tufan vizyona girdiği gün Erol hemen gitmek istedi. Çoluklu çocukluysan öyle ha gidelim demekle olmuyor. Ama benim beye bunu altı senede anlatamadım:) İkinci haftasında Allah başımızdan eksik etmesin annem baktı Eray'a öyle çıkabildik.

Imax seyredeceğim diye tutturdu o yüzden İstinye park bize ters olmasına rağmen oraya gitmeye karar verdik. Ben Erol'u uyardım bak ikinci haftası tıklım tıklım olur salon önceden alalım biletleri dedim o konuda da dinletemedim. Ben işten çıkar fırlar alırım dedi karışmadım.18.30 da İstinye parkta 21.00 seansı için biletleri almış birde telefonda' iyi ki de erken gitmişim az daha yer bulamayacakmışım ortalardan yer bulmayı başardım' dedi. Arkalardan olsaydı daha iyi olurdu ya neyse dedim telefonu kapadım.

İşim anneme çok yakın olduğu için iş çıkışı gittim yemeğimi yedim tontalağımla ilgilendim sonra ablamla çıktık yola. İstinye parka gittiğimde biletlere hiç bakmadım neden bakayım ki Erol demiş ortalardan yer buldum diye. Arkadaşları bekledik tam 21.00 da girdik salona. Gerçekten çok büyük bir salon ve çok kalabalık. Görevli demez mi hangi sıra. Erol bilet sendeydi neresi diye sordum.B sırası dedi ben şok oldum. Hangi B, A'dan sonra gelen B mi diye sormaz mıyım herkesin yanında.Sana inanamıyorum önden ikinci sıradan mı yer aldın dedim. Evet başka yer yoktu ki dedi. Eee sen ortalardan buldum demiştin telefonda .Evet B sırasının en ortasından aldım bakkkkkk dedi. Adam filme o kadar çok gitmek istiyor ki o an önden ikinci sıra olduğunu önemsememiş. Ama sıranın ortasında olmasına özen göstermiş:)

Ne kadar kötü olabilir ki dedim sonra fragmanlar daha başlar başlamaz pişman oldum. Dev yok ne devi devasa büyüklükte bir ekran ,gözümüzde gözlük ,gözler şela. Boynum ağrıdı hatta Facebook'a  boynu tutulmuş hissediyor bile yazdım:)



Neyse filmden bahsedelim birazda. Ben filmi Hz.Nuh'un hayatı veya Büyük Tufan anlatılıyormuş gibi seyretmedim, öyle bir beklenti içine girmedim. Daha çok fantastik, epik tarzda bir filmi seyreder gibi seyrettim. Sonuçta bir Hollywood filmi, gerçekleri yansıtacağı nasıl beklenebilirdi ki.

Birçok ülkede yasaklandı, bazı insanların hassas noktasına dokundu. Yasaklar elbette ki çözüm değil. Evet Hz.Nuh'un hayatı hakkında hiç birşey bilmeyen bazı insanlar olayların film de anlatıldığı gibi olduğuna inanabilir. Lakin unutmamalı ki Allah insanı akıl, mukayese kabiliyeti gibi birçok şeyle donatmış. Araştırsın, öğrensin...

Hem nasıl gerçekleri yansıtsın. Film de Hz.Nuh insanlardan kaçan, insanlığın sonunu getirmeye çalışan, acımasız, katil, bencil biri olarak gösterilmiş. Tam tersi o dönemde insanlar putlara tapmaya başlamıştı ve Hz.Nuh insanları dine davet etmek için gönderildi. İkna etmeye çalıştı hatta insanları yola getirmek için alaya alınmaya bile razı geldi. Artık hiçbir yol kalmayınca büyük tufan başladı.

Hz.Nuh'un gemisine aslında inanmayan kimse binememiştir. Hatta oğlu Yam (Kenan)bile. Babasına inanmamış bir dağda sığınırım demiş dalgalar onu alıp götürmüştür. Film bunun tam tersini işlemiş.

Elhasıl Büyük Tufan içerik yönünden çok zayıf olsa da görsellik açısından iyiydi .Lakin sadece görsellik kurtarmıyor filmi.

Salı, Nisan 15, 2014

Uzay ve Gök Cisimleri Sunumu


Efendim bu konuyu atlayamam, atlamamalıyım yoksa Allah çarpar. Tontalağımın ilk sunumu. Evet her hafta bir konu araştırıp sınıf içinde anlatıyorlar ama bu başka.

Okulun ilk günlerinde bir dosya verildi elimize. Çocukların bir şeyi ortaya koyma becerisini geliştirmek,özgüven gelişimi gibi nedenlerle  her ay serbest  kürsü çalışması yapılacak dendi. Yani bir konu seçilecek, araştırılacak ve sınıf da anlatılacak. Bize martta sıra geldi.Uzun süre düşündük tontalak ile. Önce dünya çocukları dedi sonra hayvanlar dedi konu sürekli değişti, karar veremedi.Şubat sonu oldu yani yumurta kapıya dayandı ortada hala bir şey yok. Benim aklımda bu konu vardı ama söylemedim bakalım ne yapacak diye bekledim. Baktım ki zaman geldi gök cisimleri ile ilgili bir araştırma yapsak ne dersin dedim. Heyecanlandı itiraz etmeden kabul etti. Zaten çok düşkün bu konuya. O kadar düşkün ki hatta uzayda ki solucan delikleri ile ilgili belgesel izleyecek kadar.

Ben bir gecede araştırdım. Erayla fotoğraflara karar verdik. Babası da slaytları hazırladı. Kaldı önümüzde 8 gün. Sunumu televizyona aktardık her akşam öğrenci gibi onu dinledik. İlk birkaç gün oyun gibi gelmiş olmalı hevesle yaptı ama daha sonra yapmayacağım demeler, sıkılmalar eyvah dedirtti bana. Çok da üstelemedim olduğu kadar  artık dedim. Sunumun fotoğraflarının ilk halini ekliyorum son halini evde unutmuşum( kısaltmalar, eklemeler oldu çünkü)

Sunumun başlangıcında annecim arkadaşlarım benim Eray Kalafat ve 6 A olduğumu bilmiyor mu sanki o yüzden onu söylemeyeceğim 'arkadaşlar size Uzay ve gökcisimlerini anlatacağım diyeceğim ' diyerek bizi çok güldürdü. Ee haklı tabii bizdeki de artistlik işte.





Anlatacağı cümle aklında kalsın diye fotoğrafları ona göre seçtik. Mesela zaman kavramı için kum saati kullanmak gibi.


O gün sunumu yapan çocuğun annesi girebildiği için sınıfa girmeden önce beni kenara çekti. Ya unutursam annecim diye kaygısını dile getirdi. Unutursa da önemli olmadığı, önemli olanın oraya çıkmak ve elinden geleni yapmak olduğunu anlattım.Rahatladı


 
Evde o kadar iyi değildi, isteksizdi. Lakin sınıfta çocuk resmen dönüştü.O kadar güzel sundu ki çocuğumla gurur duydum, duygulandım.Yardımcı öğretmeni sürekli Ayla hanım bayıldım özgüvenine ve duruşuna dedi. Eray böyle bir çocuk hazırlık aşamasında sorun çıkartır ama sahne denen yere adım attığında başka bir şey olur. Bu durumu her ara ve yıl sonu gösterilerinde yaşarız 
 

Sunum sonunda sunumla ilgili çocuklara küçük hediyeler verilmesi gerekiyordu. Erkeklere dünya top kızlara dünya kalemtraş ve dolaplarına yapıştırmak için kayan yıldız, gezegen vb şeyler hediye ettik.

 
 

 
Uzayda neler varmış
 

 
 


 


 
Öğretmenleri okulun sitesine koymak için fotoğraflar çekti işte ilk fotoğraf oradan tırtıkladı:)
 
İlk Sunum :13/03/2014
Konu: Uzay ve Gökcisimleri

Pazartesi, Nisan 14, 2014

Bir öğle tatili klasiği

 
 
Her öğle tatilimde yürüyüşe gidiyorum öyle tempolu bir yürüyüş değil bu. Mide dolu zaten istesem de tempolu yürüyemem. Benim ki bir nevi temiz hava almak, çevreyi keşfetmek,masa başında çalıştığım için ayaklarımı yazmak*
 
Park içinde çalışmanın en büyük avantajı bu galiba. Öğle tatillerinde o yüzden çok mutluyum.O 45 dakika tüm sorunları, sorumlulukları, kaygıları, lüzumsuz lafları askıya asıp yürümeye gidiyorum.
 
 
Not: Fotoğraf bu öğlenden.. 
 
* Ayaklarım yazılsın lafı anneannemindir. Biraz yürüyeyim de ayaklarım yazılsın der hep. Gerçekte böyle bir tabir var mı bilmiyorum, her söylediğinde hoşuma gider bende kullanmak istedim. 

Komşu komşunun külüne muhtaçtır.

 
Fotoğraf bu hafta sonundan. Çocuğum bahçede çok yoruldu. O kadar yoruldu ki karşı tarafta oturan amcaya
 
'Komşuuuu komşuuuuu bana yardıma gelir misin'
 
 
bile dedi. Adamcağız ne desin kendi bahçemde işim bitsin gelirim dedi:) Alttaki fotoğrafta ise geçen haftadan. Not edeyim dedim. Bu yıl 06/04/2014 tarihinde köy sezonu açıldı
 
 
 
 

Hafta Sonu Koşturmaları

 
Koştura koştura bir haftasonundan sonra geldik yine işyerine.. Allahtan pazartesi sendorumu yaşamayanlardanım. Sadece pazartesi diğer günlere nazaran daha yorgun olurum. Sebep malum iki güne temizliği, yemeği, gezmeyi, dersleri sığdırmaya çalışmak.
 
Cuma akşamı koşa koşa annemin yanına gittim oğlumu gördüm sonra sinemaya gitmek için yola çıktım .İlk defa tontalak peşime takıldı.Normalde siz gezin ben anneannem de kalırım diyen bir çocuk olduğu için şaşırdım. Neyse ki çok da ısrar etmedi. Nuh Büyük Tufana gittik onu daha sonra yazarım.
 
Sabah Eray'ı almak için anneme gittiğimde varolsun mükellef bir kahvaltı hazırlamış. Yedik içtik sonra hep birlikte doktora gittik. Benim kronik sorunum Roza için. Elmacık kemiklerim üstünde minik minik birkaç tane kırmızı noktalar halinde varlığını sürdürmekte. Aslında abartılacak bir şey değil ama ne bilim gözüme takılıyor işte( Birde önlem alınmasa ilerleyebilir)
 
Yine yasaklar listesi.. Yüzde yüz yasak olanlar bir de arada kaçamak yapabileceğim şeylerin listesi. Güneş asla yok. Yüksek faktörlü güneş kremi verdi. Birde sürekli geniş çeperli şapka takacaksın dedi. Buhar (sıcak duş, sauna gibi),acı- baharatlı şeyler, alkol yok. Bunlardan kaçamak yapmak da yok. Dikkat edeceğim ama yüzde yüzde yasak olmayanlar;çikolata, kafein(günde sadece bir türk kahvesine izin var),mayalı gıdalar(hazır yoğurt değil ev yapımı yoğurt gibi),doktorun verdiğinin dışında kozmetik ürünlerin hepsi yasak. Birde bana oy my god dedirten beyaz ekmek yok.Tahıllı ekmek yiyebilirmişim sağolsun ona izin verdi.
 
Okulu bitirdim ohh rahatım demek de yok. Rahatlık okulu bitirdikten çocuk okula başlayana kadar ki zaman dilimi. Hoş o zaman diliminde de var aslında başka başka ödevler, sınavlar ya neyse. Eve geldik ilk iş ödevlerin çoğu yapıldı. Çizgi çalışmasını yap oğlum ben hemen geliyorum dedim içeri girdiğimden ne göreyim. Çocuk cetveli almış  çizgi çalışması yapıyor.Tembel mi, pratik akıllı mı ne diyeceğimi bilemedim. Ödev yaparken çok söylenir çok itiraz eder adamı çok yorar. Hep bir sorgulama hali. Resimdeki kuşu sarı renge boyayın der ya ödev o hemen itiraz eder. Neden sarı renge boyayacakmışım. Ödevlerimi yapmayacağım dediğinde de artık hiç mücadele etmiyorum.Sadece bir kere uyarıyorum. Eray ödevlerini yapmayacaksan çantana kaldırıyorum pazartesi ödev kontrol saatinde öğretmenine neden yapmadığını sen anlatacaksın diyorum. Tamam der yapar ama ah o çenesi yok mu.
Ödev saati bitince dört koldan temizlik zamanı. Erol'la bir olunca hemencecik de bitiverdi. Ee senelerin verdiği de bir pratiklik de var.
 
Pazarımız ise gergindi. Tontalağın araştırma ödevini yaptık( Nesli tükenmekte olan pandalar)  tam yazıcıdan çıkarırken sen masadaki sodayı bile isteye it ve bilgisayara dök .Soda masa dahil her yere saçıl. Tabi o an bilgisayar sizlere ömür. Cenazesi öğlen namazına müteakip kaldırıldı. Tontalak da sıkı bir azar işitti bizden. Hatta uzun süre konuşmadık. Önceden söz vermemiş olsak Beykoz'a ceza  olsun diye gitmeyecektik ama babaanne bekliyordu bizi kıramadık. Laf açılmışken köy sezonunu geçen hafta açtık. Tontalak çok mutlu orada hatta o kadar mutlu ki 'ömrümün sonuna kadar burada kalabilirim' dedi. Nasıl mutlu olmasın. Kazıyor, tohum ekiyor, toprakla oynuyor, suluyor...
 
Madem haftasonunu anlatıyorum bir de dedim ki insanoğlu nankör, insanoğlu elindekinin kıymetini bilmiyor, insanoğlu nedense hep kendi görmek istediğini görüyor.
 
Not: Fotoğraf öğle tatilinden. Her öğle tatilde çıkıp yürüyoruz Nuran abla ile. Fotoğraflar çekiyoruz, güzellikleri depolayıp çalışmaya dönüyoruz.
 
 
 


Perşembe, Nisan 10, 2014

Sorunlar-Sorular ve Öneriler

Ayyyy çıldıracağım...Coştum yine dalgalanıyorum ben modundayım bu aralar yazayım, yazayım, yazayım diyorum ama hayır blog illa ki bir sorun çıkartacak bana.

Bir ve en önemli sorun fotoğraf ekleyemiyorum. Fotoğraf ekleyemedikçe yazamıyorum. Fotoğrafsız bloğumu çiçeksiz bir bahçeye benzetiyorum.

İkinci sorun ise paragraflar arası çok aralık bırakıyor, düzeltemiyorum. Bir başak olarak o görüntü rahatsız ediyor beni..

Üçüncü sorun geçen hafta alerji olayına merhaba dedim. Boğaz gıdıklanması, göz-burun akıntısı, göz ağrısı, baş ağrısı, ses kısıklığı bıdı bıdı bıdı..

İlk iki sorun için önerisi olanı seve seve dinlerim.Üçüncü sorunu ise ben hallederim:)

Cuma, Nisan 04, 2014

Bebek Oyuncağı

Var galiba bir on gün önce okuldan mesaj geldi. Yarın okulun pdr servisi tarafından okul olgunluğu ve gelişim testi yapılacak dendi. Mesajı okudum ve kapadım ,tontalağa bundan hiç bahsetmedim. Kuzum bu yaşta daha sınav heyecanı, sınav stresi yapmasın dedim :)Ohhh iyi de ettim.

Ertesi gün oldu tontalak eve döndü. Herzaman ki gibi sordum 'günün nasıl geçti'. Çok iyi geçti dedi. Bu konu da bana benzemiş. Günü ya çok iyi geçer ya da çok çok çok kötü. Yavrumda da anasını gibi orta denge kavramı yok gibi. Biliyor musun annecim Saadet hanım bugün bize bir şey yaptı diye devam etti. Bilmiyormuş gibi ' aaa öylemi ne yaptı dedim. Birinci sınıfa hazır mıymışız  değil miymişiz gibi birşeyler dedi. Eee nasıl geçti peki dedim.


'Bebek oyuncaydı neden o kadar kolaydı ki bizi bebek mi sandılar'

dedi.Üç beş gün geçti okuldan arandım. Öğlen tatilinde hemen atlayıp gittim.İşte işin okula yakın olmasının en büyük avantajı bu. Kimseden izin almak zorunda kalmıyorsun.

Gelelim sonuçlara Eray 5 yaş 8 aylık bu arada. Dil gelişimi geçen dönem 6 yaş 10 aylık iken bu dönem 7.5 yaş civarına denk geliyormuş. Dikkat-hız gibi şeyler 6 yaş 6 aylık dedi vs vs vs bu liste uzayıp gider aslında. Benim en çok dikkatimi geçen dönem yapılmayan şekil-uzay yeteneği, parçaları bir araya getirme-tasarım gibi şeylere tekabül eden kısım çekti. O bölüm 9+ yaş imiş. Gerçekten çok şaşırdım. Sesi kulaklarımda çınladı bir ara. 'Bebek oyuncaydı annecim'.

Saadet hanım geçen sene ile bu sene arasında Eray'ın nasıl bir gelişim gösterdiğini güzel sözlerle anlattı. Ben de bazı konulardaki kaygılarımı dile getirdim. Mesela arkadaşlarıyla arası çok sıkı fıkı değildir evet oynar ama ne bileyim işte( Dila hariç itiraf ediyorum oğlum Dila'ya aşık bu konudan sonradan bahsedilecek) Çünkü dedi Saadet hanım Eray farklı düşünme becerileri olan bir çocuk (3 yaş öğretmenini hatırladım o an o da derdi ki farklı düşüncelerin adamı) Arkadaşların yaptığı hareketler ona bebekçe, garip gelebiliyor dedi. Sonra hareketliliğinden, yazın ne yapmamız gerektiğinden vs vs konuştuk. Bir öğle tatilini daha bitirdik.

Bu arada okulumuza kaydımızı da yaptırdık. Biz özel okulda okumasını tercih ettik. 2+2 özel okulda da devlet okulunda da 4 eder ve okuyan çocuk her yerde okur bunun bilincindeyiz. Sadece güvenlik, temizlik, sosyal aktiviteler vs gibi nedenler sebebiyle seçtik. (Aslında bir yanım özel okulu hiç istemiyor üç senede bıktırdılar beni) Yoksa eğitim yönünden tek bir kaygım bile yoktu. Bende devlet okulunda okudum çok da güzel okudum.

 İnşallah Allah sağlıkla o günleri görmeyi nasip eder ve kuzum için hayırlı olur.
 

Perşembe, Nisan 03, 2014

Yeni iş

Annem uyarmıştı beni zaten taaa yıllar yılar önce..Şöyle ki...

Erol'la çıkarken bunu bilen konu komşu istemeye gelecekler mi? diye bir süre bu soruyla meşgul etti gündemi. İstediler. Bizimkiler de verdiler gittiler. Sonra söz ne zaman demeye başladılar bende söz olduğu zaman haberiniz olur demek çok istesem de demedim. Söz oldu sıra nişana geldi, nişan bitti, evlilik bitti derken evliliğin daha başlarında çocuk düşünmüyor musunuz dediler. Ohaaaa.. Aç parantez biliyorum ahretliğim ne düşündüğünü. Seninle ortak bir dilimizin,geçmişimizin olmasını çok seviyorum kapa parantez..

Neyse efendim nerede kaldık. Ha çocuk diyorduk. Tontalağımı kucağıma aldım bebemin kırkı çıkmamış ikinci çocuğu düşünüyor musunuz demez mi biri. Şaka mısın arkadaş sen demeyi istesem de yine diyemedim. Ne yaptım arkasından anneme söylendim. Annem dedi bu işler böyle. Söz olur nişan derler, nişan olur evlilik derler, evlilik olur çocuk derler, çocuk olur kardeşsiz olmaz derler, kardeş olur başbakan üç dedi derler..

Çalışmayı bıraktım iş bulamadın mı hala dediler. Kaç kere aramıyorum ki bulayım dedim. Sonra
İstanbul'un en iyi üniversitesinde okudun evde oturmak için miydi dediler. Evde oturmak için eğitimsiz olmak mı gerekir bu mutlu olmak ya da olmamakla ilgili hatta şartlarla ilgili dedim. Sonra hiç demedim, sonra hiç duymadım hatta sonra hiç görmedim.

Bir süre önce arkadaşım yargıya varmadan adam gibi bir soru sordu 'Çalışmayı düşünüyor musun' dedi. Galiba ben o defteri kapıyorum birşeylere en baştan başlamak istemiyorum dedim. Bu cümleyi kurduğumun ertesi günü telefon geldi, bu cümleyi kurduğumun üçüncü günü apar topar işe başladım. Hem de çocukluğumun en mutlu günlerinin geçtiği yerden.. O yüzden bu aralar yazamadım. Adapte olmaya çalışıyorum bu tempoya. Unutmuşum bu tempoyu, bu yorgunluğu:)

Bu arada tontalağa da çalışmaya başlayacağım sen ne dersin dedim. Çalış tabi sen çalışırsan daha çok paramız olur, zengin oluruz dedi. Çocuk paraya sattı beni iyi mi:)

Öyle bir yer ki burası öğle tatilinde parkta dolaşabildiğim bir yer. Binalar arası bir evrak bırakırken omzuma şalımı atıp temiz havayı içime çekip laleleri seyredebildiğim bir yer. Sanat dolu, el emeği göz nuru dolu bir yer.Dezavantajları da yok değil tabii. Ama ben şu an sadece güzellikleri görmek istiyorum. Ne kadar burada olurum bilmiyorum sadece şunu biliyorum olduğum kadar tadını çıkarmaya çalışıyorum.