Perşembe, Şubat 26, 2015

1 bilgi+ 1 bilgi= kaç bilgi eder çocuğum


Diğer çalıştığım işyerinde bilgiye hiç kolay ulaşamadım ben. Hep kendim çabalayarak, sıkıntı çekerek, bunalarak öğrendim. Benden önceki sorumlu hastayım diyerek( şeker hastalığı teşhisi konulmuştu) memleketine geri döndü. Sonra al sana masa, al sana görev, al sana sorumluluk dediler. Bir insanın ancak 4-5 ayda oturtacağı, öğreneceği işi 2 hafta içinde öğrenmemi beklediler. Ahh ne sıkıntılı günlerdi o günler. Gecelere kadar çalıştım.

Maalesef öyle bir olgu vardı orada. İnsanlar bilgiyi kendilerine saklardı. Amaç belli yedeklenmek istememek, sebep belli vazgeçilmez olmak. Ne büyük bir yanılgı.. Hangi insan evladı vazgeçilemez ki bu hayatta.. Hayatı deneyimledikçe daha çok öğrendim bunu.

İş konusunda vazgeçilemez insan yoktur, her insanın ama her insanın yeri doldurur.
Evet belki bir müddet sıkıntı çekilir ama olur.
Oldu da,dünyanın her bir köşesinde oluyor da..

Güvendikleri dağa kar yağınca yani diğer sorumlu onları arkasına bile bakmadan yüzüstü bırakınca akıllandılar. Türkçenin köküne kıran girmişçesine herkesin backup'ını alacağız dediler. Zaman içinde iki yedeğim oldu benim (bir arkadaş gitti diğeri geldi). İki arkadaşa da işi ben aktardım. Asla bilgiyi kendime saklamadım. O işin tabiatında zaten sıkıntı vardı bir de bilgiye ulaşmaları için sıkıntı çektirmedim. Bana göre bilgi paylaştıkça çoğalırdı.

Evet hep öyle düşündüm. Bilginin paylaşıldıkça çoğaldığına inandım. Ben inandıkça öyle insanlar çıktı ki karşıma şaşırdım. Mesela yemeğin tarifini vermek istemeyenler buna en şaşırtıcı örnek.

Bu anı birden gelmedi tabi aklıma. Dün akşam Eray ile ödev yaparken bir diyalogumuz attı beni taa 2003'lü yıllara..

Dün akşam o kadar çok ödevi vardı ki çocuğumun dinlenemedi diye de üzüldüm .Okuldan gelince anneannesi berbere götürdü, banyo ettirdi hopp biz geldik sonra.Kendine hiç zaman kalmadı. Berbere de canlı bağlandım bu arada. Nasıl kesmesi gerektiğini telefon ile atlattım.

Bak bu da başka bir konu ayrıca.Erol işte sadece işine kanalize olur. Biz çalışan anneler peki?Çocuğun ödevi aklındadır, saçı aklındadır, yediği yemediği aklındadır, okuma bayramı vardır onun hazırlıkları aklındadır hep kırk düşünce aklındadır.. Bunu da konuşuruz sonra..

Ne diyorduk hah ödevler.Test çözmeyi sevdiği için önce onlardan başlattım ki babalar gibi ödevler gözünü korkutmasın yavrumun. Test bizim için ısınma turları. Şöyle ki nasıl ısınma hareketlerini yapmadan spora başladığında sakatlanma tehliken vardır ödev yaparken de olay bu. Çocuğu ısındıracaksın ki sakata gelmeyeceksin..

Neyse kendi okuyor, kendi cevaplıyor şakır şakır yapıyor derken bir soruda kaldı.Hecelere ayırıyor, sayıyor ve saydığını unutuyor. Bak dedim bunun pratik bir yönetimi var. Mesela yar-dım-laş-ma  kelimesinin altını çiz ki sonunda kaç hece olduğunu rahat sayarsın. Tamam dedi ,başladı ayırmaya

yar-dım-laş-ma =4
so-rum-lu-luk=4
a-yak-ka-bı-cı =5

ve ayakkabıcı şıkkını işaretledi. Zaten önemli olan burada hecelere düzgün ayırabilmekti, yaptı. Sonra annecim ben diğer soruya geçeyim zaman kaybetmeyelim sen de kelimelerin altını sil dedi. Boşver silmeyelim nasıl yaptığının metodu kalsın üstünde dedim ve hayır diyerek itiraz etti. Nedenini sordum. Bana dedi ki hem de benim oğlum bana dedi ki 'annecim sil arkadaşlarım nasıl yaptığımı görmesin'.. Kısa süreli bir şok tabii.

Ödeve ara verdik 6.5 yaşındaki bir çocuğa bilginin paylaşıldıkça çoğaldığını en basit şekilde nasıl anlatabilirim diye düşünürken klasik yumurta örneği aklıma geldi.

Eray'cım bende bir yumurta var. Sende bir yumurta var. Eğer, sen bana bir yumurta verirsen, ben sana bir yumurta verirsem yine sende bir yumurta ben de bir yumurta olur. Yumurtayı bilgi gibi düşün. Sende bir bilgi var. Ben de bir bilgi var. Ben sana bilgi verirsem sen de iki bilgi, sen bana bilgi verirsen bende de iki bilgi olur. Evladım bilgi paylaştıkça çoğalır dedim..

Ama annecim ben arkadaşlarıma okulda nasıl yaptıklarını sorduklarında anlatmıyorlar, saklıyorlar dedi. Çocuğumun neden böyle yaptığının sebebi anlaşıldı. O an çocuğum için üzülsem de düşüncem belli ona dedim..

Eray'cım başkalarının hareketleri senin hareketlerini belirlemesin..
 
 

Çarşamba, Şubat 25, 2015

Blaa blaa blaaa

Ana-oğul sıcak çikolata keyfi

Bizim evde bu aralar 'siz yetişkinler hep böylesiniz' cümlesi havada takla atıyor. Sanırsın ki yetişkinler konusunda ordinaryus profesör. Artık 6.5 yıllık hayatında ne kadar yetişkin tanıdıysa. Ayy düşündüm de havalı da durmuyor değil. Ordinaryus Profesör Tontalak Efendi...

Biz yetişkinler nasılmışız dedim sırf meraktan. Eray ders çalış, Eray ödev yap, Eray yatma saati geldi, Eray bla bla blaaa... Eray ne ister umurunuzda değil dedi. Yalnız o blaa blaa blaaa nın altını çizerim bilhassa. Sanki karşımdaki 6.5 değil de 15.5 yaşında bir ergen..

Dün akşam yine ödev yapma konusunda zorluk çıkardı. Yapacak mısın? yapmayacak mısın? Ödevi çantana koyacağım ve yarın ödevini neden yapmadığını bizzat kendin anlatacaksın öğretmenine dedim. Madem büyüdün, sorumluluklarını veya sorumsuzluklarını almayı da bil. Geri adım attı. Oturdu masaya ama konuşa konuşa. Önce dikte çalışması yaptık sonra da matematik testini çözdü. Artık testi kendi okuyup kendi çözüyor. Sessizce izledim. Bak bu da başka bir his.

Ödevler bitince kucağıma oturttum. Her zamanki anne nasihatleri işte. Evladım biliyorum ödev yapmak istemiyorsun ama bilgi güçtür dedim. Öğretmeniz bize hep böyle derdi cümlesini daha tamamlayamadan 'öğretmenin seni kandırmış haberin yok ' dedi. Hayır kandırmadı banane sen yanılıyorsun mu deseydim. Sadece Allah sağlık sıhhat versin de nasılsa yaşayarak öğreneceksin dedim. Öyleydi zamanında benim için. Bazı şeyler dinleyerek değil, deneyimlenerek, deneyerek öğreniliyor.

Geçmişe dönüp baktığımda keşkelerimde ,pişmanlıklarımda mevcut. Genelde bunlar deneyimlemek istediğim için dinlemediklerim :) Aslında insan her zaman olmasa da dinleyerek de öğrenebiliyormuş.

Ama bunu şu an hatta daha sonra Eray'a anlatamam.Yani anlatsam da anlayamayacak. Biliyorum o da benim gibi benim tabirimle deneyimlemek, denemek isteyecek ;annemin tabiri ile ise burnunun dikine gidecek.


Pazartesi, Şubat 23, 2015

Atağımız gelmiş vol. bilmem kaç


Cuma sabahı Eray kalktığında anne ben okula gidemem kendimi kötü hissediyorum dedi. Hadi oradan numaracı kar tatiline alıştın değil mi dedim? Ateşimi ölç annecim ateşimi bi ölç deyince sabah sabah koşturan ben bir durdum. Çünkü böyle söyleyince ateşli çıkıyor küçük beyefendi. Bingo ateş 37.5.

Servise, öğretmenine Eray okula gelemeyecek diye mesaj attım. Sonrada doğruca anneanne dinlenme tesisine.Sabah 37,5 olan ateş öğle 38.5 lere çıkmaya başlayınca calpol ve ibufeni dönüşümlü olarak verdirdim.

Bu arada bir sorum geldi. Bir çocuğun hasta olmasından daha kötü olan şey nedir?

Butona bastım cevap hakkımı kullanıyorum:Tabiki evin babasının hasta olmasıdır. Bu konuda tıp dedim konuşmuyorum.

Akşam eve gelince Erol ile Eray'ın katlarını ayırdım. Çünkü Erol grip, Eray ise ya Beta ya Phapa. Bir de üstüne grip olmasın istedim, bu arada hasta iken başka hastalık kapar mı bak onu da bilemedim. Olsun ben önlemimi alayımda.

Eray ile kötü bir gece geçirdik. Ateş sürekli yükseldi.İnsanlık hali bu uyurum diye alarmı iki saate bir ayarladım. Aslında hiç gerek yokmuş ben hep ayaktaydım. Sabaha karşı ikimizde dalmışız. 

Kahvaltıda iki lokma yedireceğim diye kırk takla attım.6 lokma yedi desek oldu mu sana 240 takla. Zaten yorgundum iyice yoruldum.Bir bardak sütünü kendi içmek istedi.

Doktorun tüm randevuları doluydu hiç şaşırmadım.Mecbur cepten aradım.12.30'a kadar gelebilirseniz gelin çünkü Ataşehir'deki hastaneye geçeceyim dedi. Nasıl hazırlandık, nasıl çıktık anlatamam. Kesin daha önceki rekorlarımızı egale ettik.

Babayla kar topu savaşları

Odaya girince Eray hemen 'Metin bey asla iğne olmam, yapmaya çalışırsan da kaçarım baştan söyleyeyim dedi. İnşallah iğne olmayacak dedi.Sonra da sordu neyin var Eray. Başladı anlatmaya;dili kabarmış, boğazı acıyormuş bir de tüm kemikleri ağrıyormuş. Muayene sırası karın ve aşağılara gelince Metin bey ayıp olmuyor mu dedi. Haklısın buraları senin özel bölgen ama anneye-babaya birde hastalandığında doktora ayıp olmaz dedi.

Boğaz kültürü ve streptokok testi yapıldı. Biliyorum ki bu test yapıldıktan sonra Eray istifra edecek ve bingo kaçınılmaz son meydana geldi. 6 lokma ve akabinde 240 takla havaya uçtu. Canım çok sıkıldı..

Streptokok testi bir saat içinde çıkacağı için hastanede beklemedik. Bir okulla görüşmemiz vardı oraya gittik. Hala kafamız karışık. Çocuğum için hangisinin daha doğru olacağına karar vermeye çalışıyoruz ama şu bir gerçek ki insanın evladı adına karar vermesi çok zor..

Hemşire aradı görüşme esnasında Streptokok testi negatif dedi. Böyle çıkacağını biliyorduk da bir şeyi atlamayalım diye yaptırmıştık. Bu sefer ki PFAFA atağı, zaten zamanı gelmişti.

Pfafa atağı geldiğinde tek doz bir hap alıyor Eray. Eğer o hapı kusarsa tek doz iğne. Kuzum bu sefer hapı kusmadı, iğneden kurtuldu. Ondan sonrada ateş hiç yükselmedi. 24 saat geçtikten sonra da yükselmedi. Maşallah keyfi de durumu da düzeldi. Bir pfafa atağını daha atlattık, şükürler olsun ki atakların arası çok uzadı.

Ne diyelim efenim yeni bir haftaya başlarken herkese sağlıklı günler..


Not: Pfapa atağı : 20/02/2015

Boy: 128 cm
Kilo : 28.5 kg

Not 2 :Akşam etütleri tekrar başladı. Eray pazartesi grubunda. Öğretmenimiz mesaj atmış ilk ikramları siz yapabilir misiniz Ayla hanım ?

Patatesli börek ve zeytinyağlı dolma yapıp sabah  getirdim anneme. Öğlen pişirecek inşallah. Ablam da çikolatalı kek yapmış daha ne olsun. Babam sabah yanıma gelip cevabını bildiği bir soru sordu. Eee bunları kim getirecek.

Yüzümde pis bir sırıtış .Ben yaptım, annem pişirecek taşıma görevi sence kimde.İşyerinde kapıyı kapatırken en son şu cümle duyuluyordu. Yahu siz benim başımızın belası mısınız?  Bana bu ulvi görevi verdiğin için teşekkür ederim kızım diyeceğine. Sanki torun sahibi olmak kolay dedim de.. He bu arada sorunun cevabı tatlı belası...

Cuma, Şubat 20, 2015

Portre


'Benim Ayla' diye yazmış resmin üstüne. Kendimi tanıyamam diye de bir de ok çıkarmış hasbam. Tabii isteklerini yapmayınca cadı anne, yapınca da annecim sen çok iyi annesin demeler..Yüzüme karşı cadı demez asla anca böyle resmeder. Sever hislerini, duygularını, muzipliklerini kağıda dökmeyi..

Her şey iki akşam önce başladı.Kardan zar-zor evimize varmışız şöyle ailecek bir sinema keyfi yapalım dedik. Başladık film seyretmeye.Eray kalktı neden yaptı bilinmez ekrana yapıştı ama ne yapışma. Önce uyardım sonra  neden öyle seyredemeyeceğine anlattım ama adam tınlamadı beni.3-4 kere daha uyardıktan sonra sen beni duymuyor musun diye patladım. Yüzüme baktı, yüzüne pis bir gülümse yerleştirdi ve bana baka baka yine ekrana yapıştı. Çat diye kapadım tabi televizyonu sinema saati bitmiştir dedim. Çok ağladı. Çok ağlarken de çok kabasın dedi..

Neyse bir süre sonra barıştık, öpüştük, koklaştık ama biliyorum ki unutmadı. Annecim senin resmini çizeceğim dedi. Çizerken bana hiç göstermedi bende o ara hava olmuş 1500 hem nasıl olmasın çocuğuma poz veriyorum. Bir şeylerin ters gittiği kikir kikir gülmesinden belliydi..

Ve çizime bakma zamanı geldiğinde şok şok şok. Adam beni cadı gibi çizmiş. Valla bozuldum. Bozulduğumu anladı ama annecim bu mutlu bir cadı, üzülme dedi. Sanki cadının mutlu olması cadı olma gerçeğini değiştirirmiş gibi...

Cadının ben olduğunu unutarak resim hakkında konuşmaya başladık. Anne yüreği böyle bir şey işte.Bari Eray'cım kollarını da çizseydin,böyle çok garip görünmüş dedim. O da bana dedi ki

Bu bir portre.. Portre yaparken kollar çizilmez annecim. Sen bunu bilmiyor musun?

Bende buradan kendilerine soruyorum: Bu bir portre madem  o zaman omzumda zebaninin ne işi var çocuğum...
 
 
 

Çarşamba, Şubat 18, 2015

Olsun Eray evdeydi ya



Dün tam 3 saat 10 dakika sürdü eve gidişim.Trafik yine felaketti. Olsun Eray evdeydi ya beynim rahattı.

İndim otobüsten Gayrettepe metrosuna kadar 45 dakika yürüdüm. Hangi ara kaldırımlar buzlandı diye şaşırdım. Çok zor yürüdüm. Olsun dedim sonra Eray annemle evdeydi ya kalbim rahattı.

Gayrettepe metrosuna gelince gözlerime inanamadım. Turnikelerdeki sıra taa merdivenlere kadar uzanmış. Bu zamana kadar böyle bir sıra olduğunu hiç görmemiştim. Adamın biri bu arada itekliyor, sıkıştırıyor insanları. Fırsatçı.Susmak bana göre değil. Beyefendi insanları iteklemeyeceksin, sıkıştırmayacaksın diye bağırdım. Adam maşallah yüzlü çıktı. Bu tiplerin bu özellik mayalarında var. Yoksa nasıl devam ederler sıkıştırmayı.

Dün okulda arkadaşlarıyla kartopu oynarken.

Geçen hafta da otobüste iki bacağını pergel gibi açmış oturan adama beyefendi lütfen bacaklarınızı toplar mısınız? oturacağım dedim. Toplandı. Aslında neden uyarmak zorunda olduğumu da anlamıyorum. Anlamasam da pes etmiyorum. Onun kadar orada oturmak benim de hakkım.

Metro tıklım tıklımdı. Hiç tutunmasam da bir yerlere düşmeyecek şekilde hem de .Sanayi durağında indim, Erol'la her zamanki kavşakta buluştum. Standın orası kilit. Yemek için bir şeyler almadığıma çok hayıflandım. Olsun dedim sonra. Eray evde ve karnı toktu ya benim de midem rahattı.

 
 




Babam ve ben işe mola verdiğimizde..
 
Not: Hep derim hep diyeceğim anne sözü candır..Dün zorla giydirdi üstümdeki montu. Kilolu gösteriyor diye giymek istemedim önce. Bir lokma daha yesin diye çocuğunun burnunu kapatan anne gibi etlerimi sıkıştırdı benim. Ne yapayım  giydim.Dün 45 dakika yürüdüğümde ise bol bol anneme dua ettim.

Pazartesi, Şubat 16, 2015

Sevgi günü


Buraya onlarca kez yazdığım gibi benim için iki özel gün vardır. Doğum günleri ve evlilik yıldönümleri. Kişilere özel olduğu için seviyorum kim bilir. Onun dışında diğer günleri biraz zorlama bulsam da tümden karşı değilim. Yani anneler gününü mutlaka annelerimle kutlarım. Biliyorum ki beklerler. Kayınvalideme komşusu 'komşiii gelinin ne aldı sana 'dediğinde onun boynunu bükmem:)

Erol bak farklıdır ama. Sürpriz yapmayı da sürpriz yapılmayı da çok sever. Bu özel günleri atlamaz çünkü adamın içinden gelir. On gün önce başladı bu sene sürpriz ben istiyorum demelere. Sonra sürprizi boş verdi başladı bana hediye listesi çıkarmaya. Eğer yükte hafif pahada ağır bir şey ise seçtiği tamam sevgililer günü+ babalar günü hediyem olsun der. Gelecek sene hatta ondan sonraki senelerden borçlanır mümkünse.

Benim bu günlerde maddi değeri olan hediyeler almaktan hoşlanmadığımı bildiği için o da farklı şeyler yapar. Bu arada sürpriz yapmak konusunda da başarılıdır.

Cumartesi sabahı kalktığımda bir baktım ki baba-oğul kahvaltıyı hazırlamış.Mutfağa girdiğimde Eray hemen annecim sana sürprizimiz var dedi. Babası da kızdı. Eray sana bir daha sır verirsem oğlum hemen yumurtladın dedi. Babacım ne olduğunu söyledim mi ? he söyledim mi? diye karşılık verdi. Baktım ki kavga büyüyecek sürprizin ne olduğunu hiç sormadım.

Facebook'u açınca gördüm sürprizi. Erol'un 2004 yılında bana yazdığı(bazı yerleri değiştirmiş) şiiri arkadaşının seslendirmesi ile Facebook'a koymuş. Eray hemen açıklama yaptı bugün sevgi günü ya annecim ondan dedi. He ya sevgi günü bence çok daha isabetli bir isim..

Eray 'annecim babam bence büyüyünce yazar olmalı baksana ne güzel şeyler yazmış'diyerek kahkaha atmama sebep oldu. Artık babası daha ne kadar büyüyecekse..

Sevgiyle kalın..


Fotoğraf : Ağva'dan bir kare..

Cuma, Şubat 13, 2015

İstiklal Marşı



Gazi müzesinde Atatürk ve arkadaşlarının yanında İstiklal marşını okuyacağım diye tutturmuştu ya işte bu video o video. Tamam oku dediğimde önce bir utandı çevredeki insanlardan , sonra okumaya başladı. İnsanlar ne yapsın hemen hazır ola geçtiler. Herkes tek tek hazır ola geçince kendi de bir toparlandı.

Bu video da blog da yerini alsın..


Not: Bazı eksiklikler ve yanlışlıklar affola :)



Ev üzerine ev


Bir rezidansın satış reklamı çıkınca Eray ekrana kitleniyor. Bu aralar nedense orada oturmak çok istiyor. Dün akşam annecim evlendiğim zaman karımla burada oturacağım dedi. Toprağı, bağı, bahçeyi çok seven bir çocuğun öyle bir yerde oturmak istemesi beni çok şaşırtsa da inşallah her şey gönlüne göre olur dedim.

Kayınvalidem bana göz kırptı. Anladım ki bir şeyler yapacak. Eray annenlerde taşınsın oraya dedi. Paraları yetiyorsa taşınsın dedi. İçimden vayyyyy dedim. Paraları yetiyorsa ha demek...

Annenlere almak için para yardımı yapmaz mısın dedi. Çok yapamam, az yaparım dedi. O zaman annenler sizde kalsın. Hatta bak ne düşündüm annen oğlunun yanında kalıyorsa bende kalırım. Biz de geliriz sana. Ama anne dedim. Sen oğlunun yanında kalmak istersen annem de kızının yanında kalmak ister. En iyisi annene de gelsin oraya..

Baktı Eray durum kontrolden çıkıyor anında müdahale etti.

Hiçbiriniz sürekli kalamazsın ben de. Sadece ziyarete gelebilirsiniz. Annecim benim de kendi ailem olacak ya ondan.
 
Ne diyeyim bizim küçük bey ev üzerine ev kurulmadığını bu yaşta öğrenmiş :)

Çarşamba, Şubat 11, 2015

Akşama da çayın yanına el açması patatesli börek

Sabah işe geldiğimde bahçenin durumu.11/02/2015

Okullar İstanbul'da tatil.İşyerinde daha bir huzurlu çalışıyorum bugün. Nasıl dönecek? trafik olacak mı? derdim yok. Benim sevinç sebebim başka annenin sıkıntı sebebi. Herkes benim kadar şanslı değil. Bir anne whatsapptan bu tatiller çalışan anne için sıkıntı olabiliyor yazmış. Çünkü bırakacak kimsesi yok. Ne diyeyim Allah yardımcıları olsun.

Aynı olay şartlara ve ortama göre farklı iki insanda farklı duygulara sebep olabiliyor işte. İki sene önce yağan karda Eray tam 6 saat trafikte kalmıştı. Şaka değil. Servise 15.00 de binmişti eve 21.10 da gelmişti. O zamanlar evdeydim inatla valilik tatil yapmamıştı ve o gün birçok insan yollarda perişan oldu. Ben evde ayılıp bayıldım tabii. Eve girince annecim açlıktan kırıldım deyişi yok muydu? Ah bir bilse ben o yemekleri ha şimdi gelir ha şimdi gelecek diye kaç kere ısıtmıştım...

Erol köydeki çocuklar nasıl gidiyor abartma dedi dün akşam. Tatili gerektirecek bir hava yok, çocuklar azıcık da zorluk görsün dedi. Köy şartları ile şehir şartlarını karşılaştırmak da garip bana göre. 2 cm kar yağınca şehrin geldiği durum malum.Tam bir kaos durumu. Çocuklarda bu durumdan etkileniyorlar haliyle..

Çalışan ve çocuklarını bırakacak yeri olmayan annelere çok üzülsem de tatil oldu sonuçta. Eray sıcak evimizde ve babaanne var yanında. Birazdan aktivite niyetine börek de yapacaklar. Yok öyle hazır yufkadan falan değil. Bildiğin el açması yufkadan.

Midem her türlü bayram edecek desenize.Malum benim mide çok hasta. Endişe, stres durumlarında hemen başlıyor şikayete,gönderiyor pis asitlerini yukarıya.

Endişe yok=şikayet yok.
Stres yok= şikayet yok.

Mide nasıl mutlu olmasın hem. Akşama da çayın yanına el açması patatesli börek..



Salı, Şubat 10, 2015

Gazi Müzesi ve Amisos Tepesi


Samsun 16 Eylül 1928; saat sekizi çeyrek geçiyor. Yazı odasındayım. İsmet Paşa'yı beklerken bu satırları yazıyorum. Samsun'a üçüncü defadır geliyorum. İlk gelişim malumdur, tarihi gözümün önünde, büro üstünde duran uzun cigara kutusunun kapağında okuyorum: 19 Mayıs 1335. Ondan sonra bir defa daha gelmişim. Takriben 4 sene evvel, bir gelişimde de tarihini yukarıda tespit ettim. İsmet Paşa geldi yazıyı bırakıyorum.

                                                                                                                        Gazi Mustafa Kemal

Gazi müzesi aslında 1902 yılında Mantıka Palas adıyla otel olarak inşa edilmiş.19 Mayıs 1919 tarihinde 9.Ordu Müfettişi Mustafa Kemal'in Samsun'a geleceğini haber alındığında hizmet dışı otel düzenlenerek Gazi'nin hizmetine verilmiş. Mustafa Kemal 25 Mayıs 1919 tarihine kadar burada konaklamış. Son gelişinde müzede sergilen deftere yukarıdaki sözleri not etmiş.

Müze içerisinde Atatürk'ün çalışma odası, yatak odası, toplantı salonları, kişisel eşyalar, Atatürk'e ait fotoğraflar ve belgeler bulunmakta. Müzeye giriş ücretsiz. Çocuklar Gazi Müzesini çok sevdi.

Bir ara Eray banane ben İstiklal Marşını söyleyeceğim diye tutturup milleti hazır ola geçirmiş olabilir. Fena mı oldu canım Marşımızı dinledik..


Mustafa Kemal ile 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan 18 Arkadaşı

 
Onuncu Yıl Nutkunun aslı
 
 


Seyahat çantası
 

Ertesi gün Amisos eski adıyla Baruthane Tepesine çıktık. Samsun'u bir kez teleferikten izlemek istedik ama bir hafta bakımda olacağını öğrendiğimizde Eray çok üzüldü. Demek ki kısmet değilmiş.

Amisos tepesindeki timülüslerdeki mezar odaları korunmaya alınmadan önce defineciler tarafından keşfedilmiş ve soyulmuş. Bu nedenle mezar yapıların bazıları hasarlı durumdaymış.Yine geç kalmışız kültürümüzü korumakta.

Amisos tepesinden anne-oğul bir kare
 


Amisos tepesi fotoğraf çektirmek için çok uygun olduğu için bol bol fotoğraf çektirdik.



Bizden Samsun gezisi bu kadar. Ne diyoruz efenim bir dahaki gezimizde görüşmek üzere esen kalın..




Samsun Gazi Müzesi :27/01/2015
Amisos(Baruthane Tepesi) 28/01/2015

Pazartesi, Şubat 09, 2015

Tekne kazıntılarıyla birlikte Etnografya müzesi


Samsun gezimiz yorucu geçti. Çünkü gündüz gezip akşama yakın ya teyzemlere ya da dayımlara geçtik. Geceye kadar sohbet ettik haliyle çok da dinlemedik. Güzel yanı şu eve dönüyorsun ve herkes sevdiğin yemekleri yapmış sadece oturup yemek düşüyor sana.Sonra da çaycı Hüseyin'in dediği gibi çayyyylarrrrr..

İkinci günün sabahı kahvaltı da büyük teyzemdeydik ve 14 kişiydik. Akşamları bu sayı erkeklerinde gelmesiyle 19 kişiyi buldu. Evde tam bir kargaşa hali. Üç kuzenim tekne kazıntısı olduğu için aramızdaki yaş farkı 26 yıl civarı. Böyle de yazınca bir tuhaf oldum iyi mi? Yani Eray arkadaş anlamında hiç yalnız kalmadı. Hangi eve gittiysek bir tekne kazıntısı.

Aslında hikaye şöyle. Büyük teyzem Allah rahmet eylesin 14 yaşında oğlunu kaybedince birkaç sene sonra yani 42 yaşında falan Şirin'imizi getirdi dünyaya. Sonra yengemin canı bebek kokusu çekmesin mi? Çocuk berekettir diyerekten 40 yaşından sonra Eren'i getirdi dünyaya. Küçük teyzem oynamam yerim dar demedi attı o da kendini sahalara. Benim neyim eksik ayolll dedi getirdi Efe'yi dünyaya, o tam bir azman bu arada. Belli yaştan sonra çocuk bakmak zordur, hele de öncesinde iki çocuk yetiştirmişken bazı şeyleri tüketmişken. Büyük kardeşe yani anneme çocukların yaramazlıklarını şikayet ettiklerinde annemin bu konuyla ilgili yorumu müthiştir müthiş olmasına da yok utanırım yazamam buralara..

Şirin keman çalmayı öğreniyor ve fena da çalmıyor, hatta birkaç ay önce konseri vardı. O gün kahvaltı ederken keman çaldı bizlere. Tabii bizde hava oldu bir dünya. Kahvaltı ederken kaç kişiye keman resitali dinlemek kısmet olur ki :)

Kahvaltıdan sonra Etnografta ve Gazi müzelerine gitmeyi planlamıştık Erol'la. Baktım hepsi yüzüme bakıyor hangi birini bırakırsın ardında. Bu nedenle 9 kişi bindik (4 çocuk) bir arabaya. Rotamız Etnografya ve Arkeoloji müzesi.

18 yaş altı bedava olduğu için çocuklar ücretsiz girdi. Bizim de müze kartımız vardı (normalde 5 tl giriş ücreti). Çok şükür ki çocuklar bir olunca azmadı. Güzel güzel müzeleri gezdi gurur duydum onlarla.

Etnografya müzesi; Samsun ve çevresinde ele geçen Kalkolitik, İlk Tunç, Hitit, Helenistik, Roma ve Osmanlı dönemlerine ait eserlerin sergilendiği bir müze. Tüm eserleri eklemem mümkün değil, bir kaç örnekle Etnografya müzesi..

Kadın her çağda kadın dedirten arkeolojik buluntular;



İlk Tunç çağına ait ameliyatlı kafatasları. Eray'ın çok ilgisini çekti.

 
Doğduk, yaşıyoruz ve öleceğiz. Her çağın gerçeği. Lahitler..
 
 
Mozaikler Amisos'ta bulunmuş(Bugünkü adıyla Karasamsun)Roma İmparatorlarından Severus(M.S 222-235)zamanında yaptırılmış ve M.S. 5 yy'da Bizanslılar tarafından tamir edilmiş.
 
 
 
Napolyo'nun dediği gibi para, para ,para...Varlığı da yokluğu da bir dert babasını(bugün anaları rahat bırakalım) satayım..
 
 
Hoş geldin Hüzün dedirtecek cinsten bir heykel bu derken TYCHE nasıl biridir? nedir diye merak ettim. Araştırdım. Roma mitolojisinde Fortuna, Yunan mitolojisinde Tyche aynı tanrıçaymış. Fortuna genel olarak kaderin tanrıçası olarak bilinirmiş. Nedense hiç şaşırmadım. 
 
 
 
Bronzdan çıplak atlet heykel.. Eray heykeli görünce cıkk cıkkk annecim ne ayıp değil mi dedi? Öğrenecek inşallah her dönemi, her çağı kendi şartlarına göre değerlendirmeyi. Bende dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım :))

 
Ve karşınızda neredeyse tüm müzeyi fotoğraflayarak göbeğimizin çatlamasına sebep olan artist oğlum. Annem duruşuna kurban olurum dediğimde bana verecek cevabı biliyorum. Ben senin annen değilim annecim:))
 
 
Sonra arabayı bırakarak yürüye yürüye 5 yetişkin, 4 çocuk Gazi müzesine doğru yol aldık. Hava da çok güzeldi şansımıza..

Samsun Etnografya Müzesi: 27/01/2015

Hissiyat: 4 çocukla sanki hiç çocuk yokmuş gibi müze gezmenin haklı gururu (Tamam gezmeye çıkmadan önce kim müzede çıngar çıkarırsa var ya o çocuğu olduğu yerde bırakıp, arkama dönmeden giderim demiş olmamın da az biraz katkısı da olmuş olabilir.)

Devam edecek ölmez sağ kalırsam eğer.....

Bir hayal daha gerçekleşti

 


Cuma akşamı listeye bir çizik attım. Yatma saati geldiğinde bugün çok yorgunum masalı bu gece sen okur musun dedim. Her zaman ki gibi önce itiraz etti.Sonra ikna olarak bize okumaya başladı. Dakika 1- gol 1 babası hemen uykuya daldı. Uykuya geçişim çok zor olduğu için ben uyumam zannetmiştim ya bir baktım suratımı biri tokatlıyor. İçim geçmiş kendim bile şaştım.



Not: 06/02/2015 oğlum tatlı sesiyle masal okudu ve ben uykuya daldım(ha sonrasında tokatlandım). Bir hayalim daha gerçek oldu.

Hissiyat; uçtum yine dalgalanıyorum ben moduna bodoslama dalış..

Sevgili günlük



Kuzum günlük tutmaya başladı. Samsun'da Eren abisini günlük tutarken görmüş o günden beri istiyordu günlük almamızı. Bu hafta sonu aldık. Telefonda teyzesine günlük aldığını söylediğinde teyzesi çok sevindi. Senin için çok güzel bir anı olacak, büyüdüğünde hep birlikte okuruz dedi. Eray da günlük özel bir şeydir asla okutmam dedi. Teyzesinin ki de laf işte.

Cumartesi akşamı bir hevesle yazmaya başladı. Bu benim özel hayatım diye diye bizden köşe bucak kaçarak yazdı. Günlüğüne yazdıktan sonra birkaç saat yanından ayırmadı. Dilinde hep aynı kelime.. Bu benim özel hayatım.

Bu çocuk yakında odasına da almaz bizi. Hoş son zamanda kapıyı vurmadan giremezsin demeye başlamıştı. Hatta ütülediğim çamaşırları çekmecesine yerleştirirken bir hışımla odaya girip sen çekmecemi açmak için benden izin aldın mı annecim diyerek beni azarladı. Hadi oradan dötü boklu diyemedim. O zaman al bu çamaşırları ütüledim, yerlerine yerleştir dedim tam odadan çıkacakken şaka annecim şaka açabilirsin çekmeceyi dedi. Baktı iş ona kalacak..

Evet okudum ilk yazdıklarını. Biraz pişmanım sonuçta bu onun özel hayatı :) Ne yapayım 6.5 yaşında bir çocuk günlüğe ne yazar merak ettim. Bundan sonra yazdıklarını eklemek yok buraya. Ne kadar çok üzüldünüz değil mi?

Yok yok eklemem sonuçta bu çocuğumun özel hayatı...


Türkçe meali şöyle;

 Sevgili günlük,
Bir bir ne yaşadığımı söyleyeyim
Kalktım sonra televizyon seyrettim, sinemaya gittim
yemek yedim, günlük almaya gittim, eve geldik
Bugünlük bu kadar.
 
 
Not: Kuzumun günlük tutmasının birinci günü.. 07/02/2015
Hissiyat: Tarif edilemez, paha biçilemez
 
 

Cuma, Şubat 06, 2015

Amazon Köyü


Amazonlar tamamen kadın savaşçılardan oluşan bir ulus. Bazı tarihçiler Temiskira'yı (Terme-bu arada aslen Terme'li olduğumu söylemiş miydim?) Amazonların anayurdu olarak işaret eder.

Amazon kelimesinin memesiz anlamına geldiği en fazla kabul edilen görüş. Daha iyi ok atabilmek için sağ göğüslerini kestikleri ve böylece sağ omuz ve kolun gelişmesini sağladıkları rivayet edilir. Merak etmişimdir bu kadınlar köylerine neden erkek sokmaz. Erkeklere olan bu öfkenin, kinin kaynağı nedir. Bir kaynağa göre bu konuda iki rivayet varmış.

Birine göre erkekler civar topluluklara yaptıkları akınlar sırasında pusuya düşürülmüş ve öldürülmüş. Bunun üzerine kadınlar silahlanmış. Bir başka rivayete göre ise Amazonların köle olarak kullandığı erkekler Anadolu'da Zeus adından bir baş tanrının ortaya çıktığını duyar ve bununla böbürlenmeye başlarlar. Öfkelenen Amazonlar o gece bütün erkekleri öldürür, çocukları ise sakat bırakırlar. Bundan sonra Amazonlar ülkelerine erkeklerin girmesini yasaklar.

Amazon Savaşcıları savaş sonrası istirahat de

Soylarının devamı içinde komşu kabilelere bazı dönemlerde ziyarette bulunurlarmış. Doğan erkek çocuklar babaya teslim edilir, kız çocuklar ise anneleri tarafından büyütülerek tarım, avcılık ve savaşçılık konusunda yetiştirirlermiş.

Amazonların anayurdu Terme kabul edildiği için Amazonlar Samsun ve yöresinin tarihi ve kültürel değerlerinden görülüyor. Amazonlar adına her yıl Terme ilçesinde bir festival düzenleniyor. İnşallah bir gün o festivale de gitmek kısmet olur.

Samsun Büyük Şehir Belediyesi 2.5 dönümlük bir araziye yapay Amazon adası inşa ettirerek tüm ulusların ziyaretine sunmuş. Bu adada; Amazon köyü, Büyük Amazon Savaşçı heykeli, Sağ ve sol Anadolu aslanları, Amazon kanalı var.

Amazon köyünde balmumu heykelleri, günlük yaşamların anlatıldığı çadırlar bulunuyor. Eray'ın bu köyde en çok dikkatini çeken zincire vurulmuş erkek köleler oldu. Çocuğum adamın başından bir türlü ayrılamadı. Hatta öğretmenine telefonda kadınlar erkekleri zincire vurmuş. Erkekler gerçek gibiydi biliyor musunuz öğretmenin kılları bile vardı dedi.

Zincire vurulmuş köle Eray'ın dikkatini çok çekti



Amazonlar savaş planı yaparken

Kraliçe Hippolyte ve Muhafızı

 
 
Büyük Amazon Savaşçısı

Amazonların Çadırları

 
Amazon Kanalı
Ben köyü ve köyün kurulduğu manzarayı beğendim.Yüksekte olduğu için yanlız çok rüzgar vardı. Oyalanmadan dayımın evinin yolunu tuttuk.

Amazon Adası :26/01/2015

Perşembe, Şubat 05, 2015

Samsun Kent Müzesi

İyi ki cep telefonların navigasyondu ,konumdu bilmem neydi gibi özellikleri var. Erol cep telefonundan baktı Kent Müzesinin nerede olduğuna yakın bir mesafe de olduğunu görünce de yürüyelim dedi. Evet aslen Samsunlu olabilirim lakin Samsun'u pek bilmem. Çocuklar simit isteyince de verdik ellerine Samsun simitlerini başladık yürümeye.

Pazartesi olmasına rağmen açıktı. Çünkü bu müzenin bağlı olduğu kurum farklı. Giriş ücretleri de çok ucuz, ilk duyduğumda çok şaşırdım. Yetişkinler 2, öğrenciler 1 lira..

Samsun'un sosyal, tarihi, coğrafi, kültürel ve ekonomik yapısına ilişkin bilgilerin ve malzemelerin sergilendiği bir müze burası. Kent müzesini o kadar beğendim ki nasıl olurda ben bu müzeyi bilmem diye hayıflandım. Sonradan öğrendim 2013 yılında ziyaretçilere açıldığını.

Küçükken okullar kapanır kapanmaz annem hemen hazırlanır yaz tatilinde Samsun'a götürürdü bizi. Ablamı anneannem yetiştirdiği için ablam sevine sevine ben ise ağlaya ağlaya giderdim. Çünkü ben babasının kızıydım ve ondan bir süre ayrı kalmak çok zor gelirdi bana.




Kadının tütün dizmesi küçüklüğüme ait anılardan bir tanesi. Anneannemin evinin yakınında boş bir arazi vardı. Kadınlar o arazide yerde oturur ipe tütün yaprakları dizerdi. Sonra o ipi asar, yeşil renkli yapraklar kahverengiye dönene kadar kurutulurdu.

Bu zamana kadar pek çok müze gezip beğensem de bu müze bana nedense farklı geldi. Parça parça anılarıma dokunduğu için kim bilir. Mesela Samsunspor'a ayrılmış köşede kötü bir anı içimi yine yaktı. Yıl 1989. 10 yaş civarında olmama rağmen o haberi çok net hatırlıyorum günlerce gündemden düşmemişti. Babam çok üzülmüştü. Babam çok üzüldüğü için çok üzülmüştüm bende.

Samsunspor Malatyaspor ile yapacağı maça giderken Havza ilçesinde kaza yaptı.Üç oyuncu ve teknik direktör hayatını kaybetti. Birçok kişi de sakat kaldı. Bana göre Samsunspor o kazadan sonra kendini bir daha toplayamadı...


Aynen bu fotoğraftaki gibi annemin sokağında sepet örerek geçimini sağlayan bir dede vardı. Çok izlemişimdir sepetleri örerken.

Süpürge yaparken



Bu mutfağı görünce çok şaşırdım mesela. Rahmetli dedemin köydeki evinin mutfağına o kadar çok benziyor ki nelere gittim bir bilseniz.Böyle bir sofrada otururken mısır ekmeği geldiğinde ben normal ekmek istiyorum bu basit ekmeği yemem diye ağlayışımı hatırladım mesela..Çocuksun sonuçta. Dedemin kardeşi aradan 29-30 yıl geçse de hala anlatır güleriz birlikte. Ha bir de bu kara tuvalete çişimi yapmam diye ağlayışım var ki bu anı geçmişin tozlu raflarında kalsın mümkünse..


 
 
O zamanlar hemen her şehirde olan kara tahta ve fişler 


 
Müzede Samsunlu ünlüler ve eşyaları, Samsun'un kronolojik tarihi, Samsun'da yaşanan mübadele ve göçler, afetler. Cumhuriyet döneminde Samsun, Atatürk ve Samsun, Samsun vekilleri, valilileri, belediye başkanları, tarihi ve mimari yapıları, yemek kültürü, ekonomisi,eğitim...vs. Yani bir şehrin geçmişinde ve bugünün de ne olması gerekiyorsa her şey vardı. Biz ailecek çok beğendik.

 
Kent müzesinden sonra Amazon adasına doğru yol aldık. Onu da yarın yazarım artık.
 
 
Samsun Kent Müzesi- 26/01/2015