Cuma, Haziran 29, 2012

Beyin Fırtınası:)


Bazen kullandığı bir kelimeyi anlayamıyorum tontalağın.Anlamadığım içinde öflüyor pülüyor sonra da anlayamadığım için çok şaşkın bakıyor.Hani sen silelestopu nasıl bilmezsin der gibi.

-Annecim silelestop alır mısın?
-Silelestop mu?Eray’cım silelestopun ne olduğunu anlayamadım ben
-Silelestop annecim silelestop(bilmediğim için sesindeki hayal kırıklığını da ekleyin cümlenin sonuna)
-gerçekten anlamadım Eray,gel başka türlü anlat oyununu oynayalım.Şimdi silelestobun ne olduğunu başka nasıl anlatırsın?
-Immm ay’a bakarız bu şekilde (tek elini yuvarlak yapıp içinden aya bakıyor diğer göz kapalı)
-Haa anladım gibi sanki(tabiki anladım da lafı uzatıyorum)başka nasıl anlatırsın
-Korsan gibi
-Korsanlardan mı kullanıyor bu silelestopu
-Evet

Doğrucu başı devreye girdi hemen korsanlar teleskop kullanmaz Eray onlar dürbün kullanır dedi.Yani bizim beyin fırtınamızın büyüsünü bozdu babası.Eray ise kullanır diye diretti. Aralarında hoppss kavga çıktı ben arada kaldım yine.Sonra ortalık sakinleşince

-annecim silelestop alır mısın?
-Teleskop mu ?ne yapacaksın peki
-ay’a ,yıldızlara bakcam.
-tamam alacağım ama hemen değil

Böylece doğum gününde ne alacağım belli oldu:)

Bu başka türlü anlat oyununu çok seviyorum ben.Hem sohbet etmek için konu açılmış oluyor hem oğlumla beyin fırtınası:)şey ettiriyoruz hem de Eray derdini anlattığı için çok rahatlıyor.

-annecim bana pitek verir misin?
-Pitek mi?Eray’cım hadi gel başka türlü anlat oyununu oynayalım.Piteği başka türlü nasıl anlatırsın tontalağım:)

Fotoğrafın sırrı:Parka gittik ailecek parktaki iki kız ip atlıyordu, arkadaş bulmakta hiç zorluk çekmeyen tontalak dedi ki?Gızlar beraber oynayalım:)Saolsun gızlar oğlumu aldılar oyuna.Eray gızlarla birlikte ip atladı ayy pardon hiç atlayamadı diyecektim.Sadece yavru fil gibi zıpladı ama pardon ya filler zıplayamazdı di mi?

Ha pitek mi? Şimdi kimseyi merakta bırakmayım pitek=pipet.Eray’ın anlatmak için kullandığı anahtar kelime ayran,içmek,hüpppp(içine çekmek) idi.Düşündüm de tekrar evet evet bu oyunu ben çok seviyorum gerçekten ama en çok da yavru filimi:)

Pazartesi, Haziran 25, 2012

Tontalak da yanlışlık yapabilir

Canım çok acıdığı için sinirimi kontrol edemedim ve sesimi yükselttim

Ben sana demedim mi Eray pense ile oynama ya benim ya kendi canını acıtacaksın diye.Bak işte yanağımı acıttın(Kucağımda otururken birden elini havaya kaldırdı ve yanağıma çarptı )

Tontalak efendi der ki bu çıkış karşısında

Ensanlar(insanlar)yanlışla(r yok sonunda)yapabilerler annecim.Ensanlar yanlışla yaparsa gızılmaz..Ben yanlışla,kazara yaptım.Bana gızmamalısın.Çünkü kazara,yanlışla oldu özür dilerim.

Gel de utanma şimdi.

Kendi kendime bunu hatırlatmam lazım.

Ensanlar yanlışlıklar yapabilirler
Tontalak da bir insandır
Öyleyse tontalak da yanlışlık yapabilir
E be kadın o zaman yavrucağına neden kızarsın :)
 
Not:Fotoğraf bugün de ekleyemiyorum:(

Cuma, Haziran 22, 2012

Köpekler havlar ulumaz annecim

Baktım da yazmamışım nasıl yazmamışım kendime şaştım.Herhalde terelelli zamanlarımdan biriydi.Neyse o zamanların geçmesine bir elin parmakları kadar kaldı.Bittiği zaman terastaki masaya çıkıp sağ elimi yumruk yapıp havaya kaldırıp 'Özgürlük' diye bağırmazsam, konu komşuya vah vah iyi kadındı akli melekelerini yitirdi galiba dedirtmezsem bana da nam-ı değer hanımiğnesi demesinler...

Eray bir süredir köpek almamızı istiyor eve.O kadar ısrarcı ki bu konuda..

‘Annecim köpek alalım olorrr mu’Nütfen annecim.

Bir gün sohbet olsun diye sordum tontalağa
-Köpek alırsak ne yapacaksın tontalağım
-Köpeği gezdireceğim
-Başka ne yapacaksın
-Duvara işetecem
-Höğğğğ

Höğğğ dedim başka ne diyeyim,bu cevaba ben hazırlıksız yakalandım.Ben köpekle hoplayacağım, zıplayacağım,top oynayacağım demesini bekliyorum adamın köpeği duvara işetmek isteyeceğini nasıl tahmin edeyim.

Bu aralar varsa yoksa tüm ilgimiz köpeklerde.Dün akşam babasıyla parka bisiklet binmeye gitti tontalak. Babasının tabiri ile parkta tekin olmayan görünüşlü bir köpeği elleyip sevmek istemiş.Babası da ellemesin diye elleme mikrop var köpekte demiş.Köpeğin yakınında duran kişiye gidip ne desin

-Köpeğin sahibi sen misin?Eve gidince köpeği yıka sonra da doktora götür olorrr mu?

Hastalığında 4-5 gece uyumadı tontalak.Bir gün sabah ezanı okunurken köpekler ulumaya başladı ama ne uluma Eray bundan sebep çok korktu,ağladı.Çok korkuyorum annecim, kurt geldi dedi.Eray’cım onlar kurt değil, köpek korkma diye sakinleştirmeye çalıştım ama nafile oğlum bildiği şeye inanmayı tercih etti.

-Köpekler havlar ulumaz, kurtlar ulur annecim:)

Bu aralar bir konuşmaları var ki hangi ara büyüdü de bu şekilde konuşur olduk dedirtecek cinsten

‘Bir fikrim var annecim parka gidelim mi sen ne dersin:)

Sabah babaannesinin evini aradım telefona tontalak çıktı.
-Etendim(efendim)
-Eray’cım ne yapıyorsun
-Babaanneme yardım yapıyom, temizlik yapıyom(babaannesi okul tatil diye oğluma bu aralar çok iş yaptırıyor gözümden kaçmıyor ya neyse)
-ne yapıyorsun peki
-Siliyom, sen de yardıma gel annecim olorr mu?
-Eray’cım çalışıyorum işteyim gelemem ki
-İşten gel yardım et sonra işe git olorrr mu?

Bu arada babaannenin sesi duyulur fonda.Eray kiminle konuşuyorsun,kimmiş.Tontalak cevap verir

-Babaannecim Aylaymış.
Halk dilinde bana anne deniliyor ya neyse

Not:Dün akşam iki genç kız sohbet ediyormuş duvar kenarında bizim tontalak efendi ise babasıyla parka gidiyor.Kızların yanına gelince der ki 'merhaba gızlar nasılsınız'...

Fotoğraf ekleyemiyorum bloga hayda yeni bir sorun daha sıkıldım ama...

Salı, Haziran 19, 2012

Okula giden çocuğun mu var o zaman dünya kadar virüsün var

Cumartesi günü ahretliğimle Ara cafede kahve içerken Erol telefon açtı.Eray ateşlendi dediği zaman çok şaşırdım çünkü antibiyotiğin 8. günündeydik ve antibiyotik kullanırken hiç ateşlenmemişti.İki gece yüksek ateş oldu,sürekli boğazım acıyor diyerek yemek yemeği redetti.Pazartesi için doktordan randevu aldım.

Randevu saati 17,30 olduğu için 17,00 de çıksam çok rahat yetişebilirdim.Dışarıya çıktık bir baktık ki adamın biri bizim çıkmamızı hatta diğer arabanın çıkmasını engelleyecek şekilde yanımıza park etmiş.Arabanın üzerinde ne telefon var ne de başka bir şey.Erol çevredeki dükkanlara sordu arabanın sahibini ama adam yok.Diğer arabanın sahibi de bizim arkadaş, hamile doktora gidecek o da çıkamıyor.Baktı yanımızdaki arabanın sahibini bulanamıyor arkadaki arabaların sahibi bulunarak geri geri çıktık.Uzun zamandır bu kadar sinirlendiğimi bilmem.Ben ortalıkta bağıra bağıra saygısız diyerek söyleniyorum.Yalnız sinirim katlanarak büyüyor çünkü en büyük korkum bir yere geç kalmaktır hatta takıntıdır doktora geç kaldım diye dövünüyorum.Allah’ın sevdiği kulu imiş ki o adam o sinirle benim karşıma çıkmadı.Yok bu böyle olmayacak dedim arkadaşa yanında kağıt kalem var mı?Kağıt varmış ama kalem yok.Demokrasilerde çare tükenmez göz kalemini kalem yerine kullanıp kağıda

'Bu şekilde park edeceksen cep telefonu yaz DANA'

notunu sileceğe sıkıştırıp yolumuza devam ettik.Yolda Erol’u yedim o ayrı.Geç kaldık, doktora ayıp oldu bla bla blaa..

Babaanneden Eray’ı aldık tüm gün yediği sadece 3-5 kaşık yayla çorbası.Doktora vardık önce bizi dinledi, cumartesi-pazar yüksek ateş vardı lakin bugün hiç çıkmadı,boğazlarım ağrıyor diyor su içerken bile zorlanıyor bu sebepten yemek yemiyor,çok huzursuz.Muayeneye geçti.Döküntü var mı dedi.Yooo dedim.
Ayakkabılarını ve çoraplarını çıkarttırdı hemen topuğuna baktı o da ne kocaman kırmızı bir döküntü var. Sabah evden çıkarken yoktu kiii diyorum kendimi savunmak ister gibi.Sonra avuç içlerine baktı minik minik var.Muayene bitince doktor dedi ki şu an ortalıkta dolaşan bir virüs var.Anaokuluna giden çocuklarda görülüyor sıklıkla(Eray’ın okulun süresini uzatmışlardı Cuma son gündü)Hastalığın adı da el-ayak-ağız hastalığı..İlk zamanlar yüksek ateş oluyor sonra düşüyor,boğaz da batık şeklinde iltihaplanmalar oluyor,bu sebepten çocuklar yutkunma zorluğu çekiyor,döküntüler başlıyor Döküntüler su çiçeğini andırdığı için suçiçeği ile karıştırılıyor dedi.Antibiyotiğe gerek yok kendiliğinden bir hafta içinde geçecek dedi.Sadece İbufen’i bu sefer ateş düşürmek için değil ağrıyı kesmek için kullanacağız dedi.Zaten ben kullanmaya başlamıştım çünkü üç gecedir uyumuyor çocuğum boğazı çok ağrıyor ibufen bile ağrısını kesmiyor..

El-ayak-ağız hastalığı

Bu viral enfeksiyon küçük çocuklarda en yaygın olarak yaz ve sonbahar aylarında görülür. Genellikle 10 yaşın altındaki çocuklarda görülür. Kuluçka süresi 4-8 gün arasındadır.Belirtiler;
Ateş
Boğaz Ağrısı
Kendini iyi hissetmemek(kırgınlık)
Dil,diş eti ve yanak içinde ağrılı,kırmızı,kabarcık görünümlü yaralar
El içi,ayak tabanları ve bazen kaba etlerde kırmızı, kaşıntılı olmayan,mutemelen su toplamış döküntüler
Bebek ve küçük çocuklarda sinirlilik
İştahsızlık

Enfeksiyonu kaptıktan sonra belirtilerin başlaması için olağan süre üç ile yedi gündür. Hastalığın ilk belirtisi ateştir,bunu boğaz ağrısı bazen iştahsizlik ve halsizlik takip eder.Ateş başladıktan sonra ağız ya da boğazda ağrılı yaralar ortaya çıkabilir.Bunu bir iki gün içinde eller,ayaklar ve kaba ette döküntüler takip edebilir.

Tedavi;Hastalık kendiliğinden geçer,kısa sürelidir. Antibiyotik etkili değildir.

Doktordan çıkmadan ayak üstü bir de oyun sergiledim.Doktora saçlarını da kestirmesi lazım di mi dedim.(Zeki abi askerde onun dışında kestirmez kimseye saçlarını)Doktor alışık değil oyunlarıma önce bir durdu sonra evet kestirirse iyi olur dedi.Hem de artık bebek kuaförüne değil,büyüklerin gittiği berberlere gitmeli di mi dedim.Tabii ya dedi doktor artık kocaman oldun...Eray’ın öyle bir huyu var doktorun dediğini çok önemser.Çıkışta babasının küçükken gittiği berbere gittik.Ben de berbere girdim,önce adamlar bir şaşırdı sonra alıştılar varlığıma... Eray ustura ile traş olan adamı görünce İskender abiye ‘traş olmam ben saçımı kesin tanam mı’ dedi:)İskender abi gülmekle yetindi.Ben de söz veriyorum Eray sakal traşı olmayacaksın dedim. Sorunsuz bir şekilde saçlarını kestirdik. Hoş İskender abinin kesimini hiç beğenmedim. Olsun en azından artık bebek kuaförü defterini kapama konusunda bir adım atmış olduk.

Allah daha büyük hastalıklardan korusun dedikten sonra şunu yazmadan duramayacağım.Eray hastalandığında ben bir hafta yollamıyorum okula keşke herkes aynı anlayışa sahip olabilse...

Perşembe, Haziran 14, 2012

Empati-Adam Fawer

Yaşamınızın kontrolü sizde değil.
Öyle olduğunu düşünebilirsiniz,ama yanılıyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz.
Bu kitabı kapatabilirsiniz.
O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz.
Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz.
Ne isterseniz yapabilirsiniz.
Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz. Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.
Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın.
Sadece 'isteklerinizin' tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya çalışın.(Kitabın Arka Kapağından)

Felsefe,bilim,edebiyat ve psikoloji ile örülmüş bir kurgu..
Üslubuyla,kurgusuyla bu kitabı nasıl bir hayalgücü yazar diye düşünmeden edemedim.Hatta yazara hayran kalmaktan kendimi alamadım. Aslında hikaye kurgu da olsa bazı gerçek olguların hikayenin aralarına serpiştirildiğini yazar son kısımda belirtiyor.

‘Nazi bilim adamı Kurt Blome ile Yahudi-Amerikan bilim adamı Sidney Gottlied gerçekten de bir takım oluşturup,doğruluk serumlarının ve daha birçok ilacın etkilerini Kuzey Koreli savaş esirlerinin, Amerikan askerlerinin ve San Francisco ile New York şehrindeki sivillerin üzerinde denedi’(Yazar Notundan bir kısım)

Özellikle empatlara felsefe,fizik gibi derslerin verildiği kısımlarda çok fazla ansiklopedik bilgi verilmiş,bazı okuyucular bu kısımdan hoşlanmayabilir lakin ben sevdim.Final ise askıda kalmış yani hikayenin devamı gelecek hissi uyandı bende,inşallah devamı gelir....

İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur,ama onlara neler hissettirdiğini asla unutmaz
Maya Angelou

Yazar:Adam Fawer
Çevirmen:Murat Kayı
Sayfa:639
April Yayıncılık

Salı, Haziran 12, 2012

Ve bu son yeni bir başlangıç için


Bitti.Dile kolay 10,5 yıl oldu.Üniversite de iken yaptığım 3 ay stajı saymazsak ilk çalıştığım yerdi,inşallah da son olmayacak.Şu an garip hissediyorum kendimi ama biliyorum ki geçecek.Geçen hafta eteğimde ki taşları dökmüştüm,şimdi düşünüyorum da dökmesem de olurmuş.Nasılsa zamanı geri alamıyorsun tüm kırgınlıklar, hayal kırıklıkları,beklentiler yaşandı ve bitti.

Hiç adil kararlar uygulanmadı diye düşünüp dursam da şu bir gerçek.Hayatın adil olduğunu kim söyledi ki... Herkes tutturmuş bir türkü gidiyor bir şekilde işte.....

Biraz daha buradayım yani bir ay daha.Sonra yeni rotamı çizmeye başlayacağım.Akşam uyuyamadım hemen iş bulamazsam yapacaklarıma dair listeler yapıp durdum.Bu liste geceme nasıl bir huzur kattı bir bilseniz basit çok basit istekler aslında.

Tontalağımı yarım gün öğleden sonra yaz okuluna özellikle de yüzmeye götürürüm dedim. Öncesinde anne-oğul güzel bir kahvaltı hiç acele etmeden hem de.Saat 12,00 ye kadar birlikte vakit geçirdikten sonra yürüyerek okula bırakabileceğim bir yer olmalı.Sonrasında Eray doğduktan sonra hep istediğim şeye vakit ayırmak.Yani koşmak.Koşarken kullanmak için bir spor ayakkabı almıştım teee yıllar önce.Onu giymek bir türlü kısmet olmamıştı hem kutusundan da çıkarmış olurum bu vesileyle..Haa saçlar mutlaka at kuyruğu olmalı,koşarken şımarmalı o kuyruğu sağa-sola sallamalı...

Eve döndükten sonra hemen ocağa yemek atmalı,yemek ocakta tıngırdarken ev işlerine de bir el atmalı. Zaman da ne çabuk geçiyor di mi ooo saat 16,30 olmuş bile uçarak,koşarak umudumu okuldan almalı.Hadi iyisin Eray’ım okuldan sonra listede seninle parka akmak var.

Akşam oldu bile.Masa hazır zil çaldı,tontalak ile birlikte kapıda beliriyoruz ‘hoş geldin bey, günün nasıl geçti... Biliyorum Erol bu kısımdan çok hoşlanacak.Yemek hazırlamak için koşturmaca yok,ertesi güne birşeyler hazırlamak için koşturmaca yok,zamanla yarışmak yok..Herşey hazır ve alabildiğine dingin.Benim bey de azcık ayağını uzatmalı,o da bu koşturmaca da çok yoruldu ve sonuna kadar bunun tadını çıkarmalı.Eray uyudukta sonra ise kimse kusura bakmasın gecenin sessizliği, kahve ve kitaplar benim..Eray doğduğundan beri yollardayız ya biz o nedenle bu listede beni en heyecanlandıran şey galiba göçebe hayattan yerleşik hayata geçme ihtimalimiz(birkaç aylığına da olsa)..

Bugün hala çalışıyorum ya inanmakta zorluk çekiyorum.Kendi kendime sürekli hatırlatıyorum Ayla 10,5 yıl önce başlamıştı...Her başlangıcın elbette ki sonu var ve bu son yeni başlangıç için..Üzülmek yok,arkaya bakmak yok şimdi hanimiğnem senin için yeni bir başlangıç zamanı...

Fotoğraf ise işyerimde mutlu günlerimden yani teee eski zamanlardan

Pazartesi, Haziran 11, 2012

Oklu Kirpi

 Tik tak tik tak tik tak zaman doldu. Çarşambadan yarım kalan bir konuşma yapılacak bugün.Taraflar düşünmek için biraz köşelerine çekilmişti.O yüzden galiba gerginliğim. Sonucu ne olursa olsun iyi gelecek bana bu konuşma..Belirsizlik kemirici bir hayvan gibi. Mesela Oklu kirpi. Kemiriyor gece tüm düşüncelerimi.

Az uyku,bol yorgunluk,çok koşturmaca, az sakinlik şeklinde kötü bir haftasonu geçirdim. Perşembe gecesi saat 03,30 gibi bir ses duydum, tontalak sesleniyor.

‘Ateşimi ölçün benim ateşim çıktıııı annecimm

Ateşini ölçtük 38,5 idi.Hemen soydum,ateş düşürücü verdim tabii burada ateş 39 dereceyi geçti.Karne almaya bu sebepten gidemedi.Anneanne pansiyona götürdük cuma sabahı. Annemin küpelilerinin tek tek küpesini koparınca anneannesi sormuş.Neden koparıyorsun küpelilerimi.Büün(bugün) çiçeği öğretmenine vercem demiş.Annemin içine sinmeyince sadece öğretmenin elinden bir beş dakika karne alsın,ilaç iyi geldi hemen eve döneriz diye telefon açtı bana.Yolda hasta ya dedesi sormuş ne istersin Eray’cım..Öğretmenime çiçek alalım demiş.Çiçekçiden kırmızı güller alınmış fakat yolda çok kusunca eve geri dönmek zorunda kalmışlar.İşten eve döndüğümde Eray’ım çiçekleri öğretmenine veremedim diye çok üzgündü.

Neden insanlar böyle gerçekten soruyorum bu soruyu zira kendim cevabını bilmiyorum.Yani insanlar neden sadece görmek istediklerini görmek ister ya da doğrucu hatunumdur ben kisvesi altında patavatsızlığı bir marifet bilirler.Zihninden geçse bile bazı düşünceleri kendine saklamak bu kadar mı zor.Cuma günü kadının biri Eray’ı soruyor bende doğal olarak hasta anneanne de yatıyor diyorum.Diyor ki bana yani annesine yani elinden gelse pamuklara sarıp sarmalayacak kişiye yani oğlunu o benim geleceğe dair umutlarım diye tarif eden kişiye...

Ne yaptın da yine çocuğa hasta ettin

Cumartesi sabah işe gitmeden doktorumuza getirdim Eray’ı.Eray doktoru görür görmez pazarlığa başladı.Sakın hemşire bana iğne yapmasın tamam mı dedi.Artık büyüdü benim oğlum doktora derdini öyle de güzel anlatıyor ki...Doktor ne derse onu yapıyor.Ağzını kocaman aç,dilini çıkar dedi doktor.Bizimkisi yumurtluyor dilim küçük benim nasıl ağzımı kocaman açayım:)Babaanne gülme krizine girdi.

Karın ultrasonu istedi ilk defa olarak karnı çünkü çok ağrıyor.Bir tek orada çok korktu,çok ağladı anne söyle karnımı gıdıklamasın dedi.Neyse ki sonuçlar temiz çıktı.Diğer sonuçlarda ise başımızın belası Beta pozitif çıktı.Antibiyotiğe başlandı.Şu an iyi durumda fakat iştah hiç yok çocuğum iyice süzüldü.

Bugün kafam çok karışık,hiçbir şeyi toparlayamıyorum ne yazıyı ne düşüncelerimi...Toplamak için mücadele etmemek lazım aslında mağlup oluyorum her seferinde nasılsa..Bugünlük izin verdim tüm karışıklığa...

Zaman doldu

Belirsizlik kemirici bir hayvan gibi.Mesela oklu kirpi,kemiriyor tüm zihnimi....

Çarşamba, Haziran 06, 2012

Suçlu Kim?

Saat 07,40 gösteriyordu.Herzaman ki gibi o saatte can oğlunu bırakmak için okulun önündeydiler.Kötü geçen iki günün ardından kadın kafasındaki soru işaretlerini çözdüğü için ruhu daha dingindi.O ruh haliyle güneş bile farklı ısıtıyordu tenini.Rüzgar saçlarını dalgalandırmak için sadece onun için esiyordu sanki.Oğlunun sesi dünyadaki en güzel ses olarak gelse de kulağına o sabah daha farklı hissetti.Huzur denilen şey duyulabiliyormuş da demek ki.Ortaya karışık duygular silsilesi kadını sarıp sarmalarken işte o an duydu telefonun sesini...

Ihh ıhh anlamadım ben millet nasıl beş-altı serilik kitaplar yazıyor.Şurada bir polisiye bir şey yaşamışız kurguyu ilmek ilmek öreyim dedim yok olmadı.En iyisi ben herzaman yaptığım gibi sohbet havasında anlatayım

Polis ablama soruyor hanım şikayetçi misin?Ablam da kimden şikayetçi olacağını bilmese de zıplıyor aaaa tabiki şikayetçiyim.Tamam da sorulması gereken asıl soru şu Suçlu kim?

Yok böyle de çok karışık oldu en iyisi ben en baştan anlatayım.Babam sınıfın en tembeli annem ise birincisiymiş.Aralarında yaş farkı olmasına rağmen aynı sınıfta olmasının sebebi de bu zaten, babam birinci sınıfı çift dikiş gitmiş ve gitmiş gitmiş sınıfın en çalışkanına gönlünü meyletmiş.Annem burnu havalarda haa çok da güzelmiş bu arada.Hem güzel hem de zeki..Babam annemin peşinde hep ama annem biçkin delikanlıyı görmek istememiş..Ahhh ahh babam der ki şu huysuz kadını var ya ben ne çok sevdim....Yok böyle de olmadı galiba taaa ablamın yaradılış öyküsüne kadar sardırdım ben kaseti tamam yahu sarıyorum bu zamana kaseti...

Sabah annem 07,40 da aradı o saatte araması hayra alamet değil korktun tabi diyebilirsiniz. Yoo annem ise mevzu hiç de korkulacak bir saat değil.Sabanın daha erken saatinde aramışlığı vardır.Çocuğumun(bu arada benim çocuğumdan bahsediyoruz) kahvaltısını ettirdin mi? Dün öğretmeni ödev verdiydi yaptırdın mı?çocuğum(hala benim çocuğumdan bahsediyoruz) güzel uyudu mu? Hatta bundan bir hafta önce gece 01,00 de beni yatağımdan sıçratmışlığı vardır. Rüya gördümdü iyi misin? İyiydim de heyecandan kalbim göğüs kafesimden fırladığı için değilim anneee.....

En son ne diyorduk annem 07,40 da aradı ben sabah raporunu vermek için derin bir nefes aldım açtım telefonu.Sesi çok kötü geliyordu ‘Ayla ablanın arabasını parçalamışlar’ dedi.Ben de şaşırdım bir an.Nasıl parçalamışlar annee...Öyle bir şans ki arabayı satmıştı sabah adamla satışı gerçekleştireceklerdi.Bu arada pazar günü inşallah ablam Amerika yolcusu...

Eray’ın okulundan doğruca annemlere geçtik ve görünce moralim bozuldu tabi.Tamam herşeyin başı sağlık da mal da canın yongası...Efendim manzaraya bakıyoruz ama bir anlam çıkaramıyoruz bizde otomotiv sektöründe olduğumuz için ehh bu işlerden az da olsa anlıyoruz.Arabayı çalmaya çalışsa neden bu şekli denemiş olmalı,yapmak istediği neydi adamın,babamın arabası da yanında onda çizik bile yok bla bla bla.Sonra tüm konuşmalar tek bir noktaya geldi. Biri kasıtlı olarak yapmış olmalı.Herkes irkildi.Ne demek kasıt..Bu kadar öfke, hırs kim olabilir ki.Ya da böyle biri varsa biz nasıl bilemedik...

Polis geldi ama gelen asayişmiş trafiği çağırmanız gerekiyor dedi.Onlar da baktı hırsızlık değil,sanki biri arabaya bilerek zarar vermek istemiş dedi.Tabii bizde sinirler yine gerildi. Kasıtlı bir biçimde zarar vermek mi?,Öfke mi?düşman mı? Şiddet mi?Bunların bizim hayatımızda ne yeri olabilir.Artık kimsenin arabayı falan düşündüğü yok akıl bu kasıt konusuna fena halde takılmış durumda.

Ben işe geldim sonra trafikten polisler gelmişler ve bakar bakmaz köpek yapmış demişler. Annem yok artık daha neler demiş.Polis abla öyle sokak köpeği gibi düşünme eğitimli bir köpekle biri gelmiş yapılmış,kasıt var bu işte demiş.Yani kasıt sözcüğü yine burnumuzun dibinde..Kasıt sözcüğü maaile beynimizi kemirmekte.

Ama öğreniriz dedik hatta eminiz çünkü annemlerin karşısında Allahtan bir villa var, villaya erken saatte gidemedik birkaç saat geçince evinin kamera kayıtlarını babam rica etti..O evin kameraları altan ve üsten gelen yolları görebiliyor ve kim yaptıysa o kameralardan kaçışı yok hatta içten içe soruyorum ‘bu kameraları görmediler mi bu kadar nasıl aptal olabilirler:)Ta ta tatammmm o kinci adamı yahut kadındır kimbilir öğrenmemize az kaldı diye nefeslerimizi tutuk.Görüntüler izlendi olay tam 04,40 meydana geliyor ve neredeyse yarım saat sürüyor ve sonuç karşısında bir yaşıma daha girmek istemesem de giriyorum

Banane ne olduğunu yazmayacağım işte.Sezon sonu değil valla sadece devamı haftaya....

Şaka şaka 04,40 sularında yokuşun aşağısından tam 10 adet köpek geliyor.Aralarında bizimde bilmediğimiz bir sebepten(kız meselesi mi ,yemek meselesi mi bilemiyoruz artık) ötürü kavga çıkıyor ve birbiriyle başlıyorlar dövüşe..Öfke kontrolü diye bir şey yok bu köpeklerde sinirini alamayıp ablamın arabasına saldırıyorlar kısaca.Ben soruyorum o zaman kasıt yok,öfke yok,kin yok ortada:)Derin bir ohhh çekiyoruz en sonunda...

Ha bu arada evet memur bey şikayetçiyim derhal bu 10 köpeğin bulunup cezalandırılmasını istiyorum.Bir de birde zamane köpeklerin var ya hiç kameralardan çekindiği yok.

Cuma, Haziran 01, 2012

Karşılaştırmalı Durum Analizi


Bebekken gece sabaha kadar tontalak ile mahallenin bekçiliğine soyunup evde bir o yana bir bu yana volta atardık.Bazen uykusuzluktan sebep o kadar yorgun düşerdim ki söyleniverirdim. Aslında ne şikayet eden ne de mızmızlanan bir tipimdir.Durumu olduğu gibi kabul edip önümüzdeki maçlara bakarım.Lakin o günler hiç kolay değildi hem de hiç. Sabah 02,30-03,00 gibi nöbeti anneme devredip yatağa giderdim 07,00 olmadan da işe gitmek için ayakta olurdum.O günlerde duymak istediğim tek ama tek bir kelime vardı.ANLIYORUM ya da HAKVERİYORUM.Çevremdekiler bu cümleyi bana hiç söylemedi.

Bana hep bugünlerin tadını çıkar ahh ahhh çocuklar büyüyünce dertleri de büyüyecek denildi.Şimdi birkaç gündür yukarıda ki fotoğrafa bakıp düşünüyorum.Gerçektende çocuklar büyüyünce dertleri de mi büyüyor.Artık bu cümlenin kısmen doğru olduğunu düşünüyorum. Her dönemin kendine göre zorlukları ve güzellikleri var bence

Bebekken o kadar az uyurdu ve sabah karşı yatarda ki aynı bir ot gibi yaşardık.Kendimize ait bir zamanımız yoktu.Şimdi öyle mi okula gitmesi sebebiyle en geç 22,00 yatakta oluyor tontalak.Bize karı koca uyumaya gitmeden önce,günün yükünü zihnen,ruhen,fikren boşaltabilmek için yani kendimize gelebilmemiz birkaç saat zaman kalıyor.Kah kitap okuyoruz,kah dvd ye bir film koyup izliyoruz,kah canımız ne istiyorsa onu yapıyoruz.

Bebekken çocuğuma istediğim herşeyi ama herşeyi giydirirdim hatta kravatlar,cicili bicili şeyler giydirip çocuğumu şebeğe bile dönüştürmüşlüğüm vardır.Dışarıya çıkmak o kadar kolaydı ki.Eline ilk geçirdiğin şeyi giydir ve çık o kadar.Büyüdükçe giyim konusunda işler değişti.Beyefendinin kendine ait bir tarzı var.Kot pantolonu rahat olmaması sebebiyle giymez,gömlekten hoşlanmaz.Anneannesi tarzının dışında bir şey aldıysa giymem onu biyenmedim ben diye lafı yapıştırabilir.Sabahları sadece bu sebepten ötürü dışarıya çıkmak o kadar zor ki. Ben yeşil giymemmmm annecimmm mavi giycem...Onu sevmedim giymem...

Önce denerdi anlatmayı ama biz anlamayınca koparırdı kıyameti.Göstermeyi dene tontalağım derdim herşey de gösterilerek anlatılmazdı ki.Bazen anlamayınca çaresiz kalırdık,hatta oturup onunla ağlamak isterdim derdini anlamayınca.Büyüdükçe ya da şöyle diyeyim konuşmaya başlayınca daha kolaylaştı bazı şeyler. Neden üzgünsün dediğimizde ‘kardeşlerimin dinzoru var benim yok babacim’.Aslında bir dinazorcukmuş mutsuzluluğunun sebebi...

Bebekken çok gezdik biz hasta olur mu falan demeden babası vurdu sırtına mesela Kapadokya’ya gittik ya da şehir şehir müze gezdik Yahu ben niye müze geziyorum demedi bize yavrum pusetinde oturdu hiç sorun çıkarmadı hatta.Büyüyor ve artık kendi fikirleri var.Gittiğimiz yerlerde artık sadece babasıyla bizim programımız yok:)Affedersiniz ama herşey sizin istediğiniz gibi olamaz diyorlar bu yaşta.Ankara Etnoğrafya müzesini gezmek varken Forum Ankara’ya da bu nedenle gidilebiliyor pekala..

Bu fotoğrafa bakıyorum bir süredir,hatta elimin altında her an,daraldıkça açıyorum, açtıkça düşünüyorum, düşündükçe hatırlıyorum ve artık biliyorum her dönemin başka başka zorlukları olduğu gibi güzellikleri de var ve diyorum ki tontalağım seni her dönemde ama her dönemde dünyalar kadar seviyorum.Bu fotoğrafın bugün beni nasıl umutlandırdığını ve iyi geldiğini bir bilsen....