Cuma, Ağustos 08, 2014

Çılgın Anne

Fotoğraf 01 Ağustos 2013 yılından
 
Tontalak madem babaannede kalıyor bizde kendimize vakit ayıralım gezmelere akalım dedik ama ne mümkün. Kendi kendime soruyorum tontalağın ahı mı tuttu ne?

Salı akşamı eniştem geldi, bizde kaldı. Çarşamba akşamı Beykoz'a gitmek zorunda kaldık hani iyi de oldu çocuğumuzu gördük. Cuma akşamı gidemezdik teyzemler bize gelecekti kala kala bir perşembe akşamı kalmıştı bize. Kaç gündür fırtına geliyor, hortum geliyor haberleri olduğu için yağmurlu havada ne iyi gider. Tabi ki sinema. Planlar yapıldı ama plana annemin telaşı dahil edilmedi. Nasıl mı?

Annem dün sürekli aradı.Sakın eve gitme babanla bize gel diye (işim annemin evine çok yakın)Nedenmiş efendim hortuma yakalanırmışım, hortum beni alırrrrrr götürürmüş bir yerlere. Burası da Amerika ya..

Bir annenin abartılı telaşına yok artık daha neler demek istemediğim için ne güldüm ne yorum yaptım.Ben de bir anneyim sonuçta.Anlıyorum. Hem nasıl anlamam. Bu konuşmadan bir saat sonra kayınvalidemi aramış, ne yapıyorsunuz diye sorduğumda 'hiç bahçede yağmuru seyrediyoruz Eray ile' cevabını aldığımda telaşlanmamış mıydım? Anne lütfen içeri girin, her yer ağaç yıldırım düşer çocuğuma,çok huzursuz oldum dememiş miydim? Demiştim. Ama küçük bey içeri girmek istemedi. Nedenmiş yağmuru seyretmek çok eğlenceliymiş, çok güzelmiş. Bu çocuğun romantikliği aynı babası. Babasının oğlu ne olacak işte.

Ne diyorduk yaş 35 de olsa bir annenin gözünde hala minicik çocuksun. Anam 35 yıl çalıştım emeklilik hakkımı çatır çatır elde ettim, şimdi rahatım diyemeyeceğin tek meslek.Hep bir telaş, kaygı hali..Hep kendinden önce onu düşünme durumları. Bir yandan da hep bir umut, mutluluk, hayal hali.. Geleceğe dair plan yapma durumları..Yani olumlu-olumsuz aklının hep bir yanını meşgul etme.

Benim annemin aklının bir köşesi değil tümü bizimle dolu bence. Hiç unutmam Erol'un toplantısı vardı geçmiş zaman bir gün araba yok ben metro ile gideceğim anneme. Eray okula başlamıştı o aralar. Metro +otobüs ile gideceğim ya geç kalınca beni merak etmesin diye dediydim. Hay demez olaydım. Ben bunu söyler söylemez bana ne dedi biliyor musun blog. Dur bi gülme krizi tuttu yine o geçsin yazarım....

Metronun merdivenlerinden inerken dikkatli in düşersin :) Ben o aralar yeni day day durmayı öğrendiydim ya kadın nasıl telaş etmesin. Bitti sandıysan fena yanılıyorsun, devamı var. Sarı çizgiyi geçme, önlerde değil, arkalarda dur. Allah korusun trenin önüne iterler seni. Ha bir de çevredeki insanları potansiyel psikopat görme durumları...Ah bu anneler..

Devam edelim annem dün yarım saatte bir aradı çünkü huyumu bilir.Ona göre burnunun dikine giden bir evlat olduğum için beni yollara düşmemeye ikna etmeye çalışıyor. Neyse başladı fırtına.. Hava  çok karardı ama harbiden birden geldi bizim oralara. Ne olduğunu bile anlamadım. Sonra dahili hattan zırrrr bir telefon. Arayan babam. Bugün erken paydossss ediyoruz dedi. Ver elini o mübarek ellerini öpeyim babacığım diyecekken hatırladım. Bu sınırlar içinde biz baba-kız değil, mesai arkadaşıyız. Cool bir ses tonuyla haber verdiğiniz için teşekkür ederim CİCİM dedim. Cicim.. İlla bir yerlerde cıvıtacağım...

Babam beni yola kadar attı sağolsun, çıktığımızdan annemin haberi yoktu. Hemen otobüse atladım istikamet Metrocity. Yoldan annemi aradım senaryoyu yazıp acıklı bir dizi haline getirmeden önce  hemen asayiş berkemal dedim..

Saate baktım 16.35..Erol Arınma gecesine gitmek istediği için biletleri ona aldım. Sonra D& R girdim. Ohh gezdim, gezdim, gezdim. Tabi benim surattaki sırıttık ifade aldı yerini sallanan ifadeye. Almak istediğim bir kitap 35 diğeri de 31 tl.. İnternetten daha ucuz olduğu için almadan çıktım, oradan alırım nasılsa diye kendimi teselli ettim.İki kuzene hediye alınması gerekiyordu onları da aradan çıkardım.

Saate baktım 18.15. Oturdum yemek katına Erol gelene kadar insanları seyrettim. Seyrettim derken bir anı takıldı bak düşüncelerimin ağına...

Lise sondayız Dilek'le. Tabii o zamanlar para yok cepte. Aslında var da kısıtlı. En fazla Mc Donalds'a ya da okul kantinine takılıyoruz. Bir gün afilli bir yerde yemek yemeğe karar verdik. Yer de tabii ki Üsküdar'da ki Katibim Restaurant..

Sebebini bilmiyorum kafaya takmıştık oraya. İlla orada yiyeceğiz yemek. Neyse biraz harçlıklardan, biraz birikim(ablam kirli çıkı der bana hep birikimim vardır benim), biraz annemlerden alarak çıktık yola.. Şıkır şıkır giyinmişiz, heyecan tavan.. Aaaa saate bir baktık çok erken çıkmışız. Ne yapacağız, ne yapacağız.

Oturduk Beşiktaş sahilinde bir banka insanları seyrettik. Bu rüküş, bu cool, bu bilmem ne... Aman ne güldük ne güldük. Neler çıktı o izlenimlerden. O kadar eğlendik ki sonra birçok kez oturduk banka insanları seyrettik.

Kahkaha atarak bindik Üsküdar vapuruna, inince yürüyerek vardık Katibim restaurantına. Bir garson karşıladı bizi merdivenlerde. Tabi onun gözünde çocuğuz..Haaa bize sorsan biz çoktannnnnn büyüdük..

Dilek atıldı önce.Bizim randevumuz vardı dediğinde garson gülmemek için kendini zor tuttu, ben ise utandım. Neredeyse valla billa abi kimseyle buluşmayacağız diye öne atılacaktım sanki biriyle buluşmak günahmış, ayıpmış gibi. Şey rezervasyon yaptırmıştık da dedim. Dilek de anladı yaptığı yanlışlığı hemen. İlk zaman yüzü kızarsa da sonradan bu laf bizim için neşe kaynağı oldu. Gülmeye ihtiyaç duyduğumuzda hemen göz kırpar o gün kiminle randevun vardı ha der kahkaha atardık. Hoş hala çok gülerim bu anıya.

Keşke randevumuz vardı derken Dilek'in gururunu, yüz ifadesini ekleyebilseydim şu satırlara. İyi ki garson demedi başbakanla mı bulacaksınız bu gurur ne diye. Bir bilse büyümenin gururuydu sadece.. Ah bir de o kelime hatası olmasaydı ya neyse...

Yemekleri yedik deniz manzarası eşliğinde. Sonra üşüdük. Baktık diğer masalara üşüyenlere şal veriyorlar. Dilek o zamanlar benden daha atik hemen istedi iki şal da bize. Garson omuzlarıma bıraktı şalı. Şala sıkı sıkı sarıldım yazmama gerek var mı benim hava oldu 1500. O akşam ne güzeldi.. Rabbime binlerce şükür o aralar cep telefonum yoktu da annem deniz seni alır götürür, vapurdan inerken düşersin diyemedi..

Bu kısacık anıdan sonra dönelim AVM' ye...İnsanları seyrediyordum en son. Önce bir kız ile erkek takıldı gözlerime belli ki ilişkilerinin başındalar, çok heyecanlılar..Mutlulukları bana da sirayet etti, tebessüm ettim. Sonra arkalarında bir kadın öne yatık, hayatından bezmiş bir halde yürüyor. Belli ki bir düşüncenin onu şarj etmesi lazım. Yeni iş, ev, sevgili, çocuk, para ne bilim işte.. Onu şarj edebilecek düşünce neydi acaba? Acaba sadece zaman mıydı?

Eskiden kılık-kıyafetine, eline-yüzüne bakardım dün akşam ise ruh hallerine. Gerçekten de yaş alıyoruz be..

Böyle böyle 15 dakika seyrettim insanları sonra zır telefon arayan Erol yemekleri sipariş eder misin dedi. Yemeklerimizi yedik sonra da filme. Oranın koltukları çok rahat olduğu için ev ortamındaymış gibi film izledik. Onu da yazarım sonra...Her şeyi bir anda tüketirsem ne yazarım sonra bu bloga...

Güzel bir akşamdı yalan yok.Ama biliyorum ki hiçbir şey eskisi gibi değil, olamaz. Nerede olursam olayım, ne durumda olursam olayım düşüncelerimin bir kenarında tontalak hep olacak..

Ha bu Amerikalılar fırtınalarına, hortumlarına bir isim koyuyor.Biz onlardan eksik mi kalalım. Bende buldum kendimce bir isim...Fırtınanın adı: ÇILGIN ANNE...

Son dakika: Evet sayın seyirciler dün itibariyle ÇILGIN ANNE 15.30 sularında İstanbul'a giriş yaptı. Bazı yerlerde ağaçlar devrildi. Aldığımız habere göre ÇILGIN ANNE gibi fırtınalar eylül sonuna kadar devam edecekmiş.. Annecimmmmm

4 yorum:

Yunkabu dedi ki...

Sen cok yasa e mi! :)))))

Bir Terazi Kizi... dedi ki...

Ne güzel anlatmissin yahu!

Ayla dedi ki...

Fulyacım sağolasınnnn hep birlikte yaşayalım güzel günleri..

Ayla dedi ki...

Serpil sağolasınn beğenmene sevindim ...