Eskiden severdim yazmayı, öyle yazı yazdığım bir defterim yoktu benim. Yazıları beyaz sayfaya yazardım klasörde biriktirirdim.Yazdığım zaman geri dönmezdim ne yazdıysam o, düzeltme için bile geri dönmezdim. İlk düşündüğün, ilk yazdığın, ilk seçimin hep doğru karar diye mi düşünürdüm bilmem ama geri dönmezdim ahh tüh şu daha güzel olurdu derdim içten içe ama düzeltmezdim ilk aklıma ne geldiyse oydu. Babama okurdum, babam yazmayı teşvik etmek içindi bence hep beğenirdi,yorum yapardı:)Hani hep öyle değil midir yahu şu genellemelerden kaçmam gerek onu biliyorum hep yapıyorum değiştiriyorum benim için öyleydi beğenildikçe ev haklı tarafından yazasım gelirdi. Ev halkı dışında kimseyle paylaşmazdım yazdıklarımı hatta bazılarını hiç kimseyle.
Bir gün dellendim ama öyle bir dellendim ki gözüm yazdıklarıma ilişti o kendi halinde bir köşede duran kimseciklere zararı dokunmayan klasörüme.Zaten yazdıklarımı hiç beğenmezdim babam beğenmedim,olmamış mı diyecekti hem ,o klasör orada benim sinirlerimi zıplatıyordu ve yok edilmeliydi. Evet hepsini tek tek yırttım gitti onca yazı.O an hiç pişman olmadım hatta elimle göğsüme sıvazlayarak ohh canıma bile değsin dedim. Ya sonra...Üzüldüm hem de çok. Meğer ben ne çok severmişim o klasörümü.Hep öyle değil midir diye yazıyordum ki sol elimle sağ elime çaktım, benim için öyleydi gidince değerini anladım. O klasöre yaptığımdan sebep bir daha da yazmadım.Bir daha yırttacaksam neden yazmalıydım ki hem, yazdıklarıma değer vermeyeceksem neden yazacaktım ki ben.
2007 yılında ahretliğim kanıma girdi ve blog açtık sadece yemek blogu(yemek yapmak terapi gibi gelir bana) olacaktı ama ben sadece tarif verecektim, yazmayacaktım çünkü cezalıydım:)Blogu açmadan kısa bir süre önce bir kitap geçti elime ve kitabın içinde düz bir kağıt yarısı var, yarısı yok ve için de bir şeyler yazıyor. Aaaa diye haykırdım hem de nasıl bir haykırma o yok ettiğim klasörden bir kağıt firar etmiş zamanında.Blogumu o yazıyla başlattım boş yere bakmayın taslak olarak kayıtlıdır:)
Cezam bitti Eray ile birlikte evet evet Eray’ın gelişimini yazacağım diye bahane düzüp başladım yazmaya. Çoğunu yayınlamıyorum.Yine aynı şeyi yapıyorum.Bu sefer düz beyaz bir kağıt değil teknoloji çağındayız ya kalbim kadar temiz düz bembeyaz bir word sayfasına yazıp şifreliyorum bilgisayarıma kaydediyorum hem dellendiğim zaman yok etmesi daha kolay olur .Şaka şaka silmeyeceğim bu defa.O yazı mı? 17-18 yaşında yazdığım bir yazıydı. Ne için yazdım,kime sinirlendim yazdım hepsi aklımda belki bir gün yazarım sebebini.Evet çok çocukça hatta haddinden fazla ama beni her gördükçe çok mutlu ediyor,yüzümü gülümsetiyor aslında içeriği gülümsetecek türden değil ama geçmişimi hatırlattığı için beni güldürüyor:)Bak yine aynı şeyi yapıyorsunuz çok ısrar ediyorsunuz:) neyse sizi kırmayayım bari ve karşınızda rahat 15 yıl belki daha fazla önce hanımiğnesinin yazdığı SESSİZ ÇIĞLIKLAR ÜLKESİ.(yarım yamalak ama olsun)
Gözlerimi kapamış kendim için bir yaşam hayal ediyorum, kıskançlığın, fesatlığın değil hoşgörünün olduğu ,yalanların değil doğruların olduğu çıkarların değil arkadaşlıkların olduğu en önemlisi nefretin değil gerçek sevgilerin olduğu bir yaşam. Kendimin bile açıklayamadığım bir nedenle bulutların üstünde gözlerimi açıyorum. Önce o müthiş koku geliyor burnuma . Bu koku nedir diye soruyorum sevgi diyorlar,biz burada sevgiyi teneffüs ediyoruz . Neden ben diye soruyorum, neden ben buradayım. Çünkü senin sessiz çığlığını duyduk. Başkaları kırılmasın diye hep sen mutsuz olmuşsun ,çok inanmışsın ama bir o kadar da kırılmışsın o yüzden buraya gelmeye hak kazandın. Çevreye bir göz atıyorum. Yarabbim bu ne güzellikler... Burada kendimi bir an yabancı hissediyorum ,çünkü her şey o kadar farklı yaşanıyor ki . Sevgiler karşılıksız dostluklar çıkarsız... Bir kaç adım daha ilerliyorum. Çevrede kurnazlık, fesatlık yani kötülüğe dair bir şeyler arıyorum ama bulamıyorum. Birden içimde yeryüzünde hiç tatmadığım o duygu oluşuyor . Bu ne diye soruyorum MUTLULUK diyorlar. Yarabbim ne güzel bir duyguymuş bu ,bunca yıldır nasıl bu duygusuz yaşamışım diye sorguluyorum kendimi. Her şey çok güzel giderken o sesleri duyuyorum. 'Sana ihtiyacımız var, sana ihtiyacımız var. Burada artık kötülük yok diyorlar ve ben her zamanki saflığımla inanıyorum . Hiç tereddüt etmeden bulutlardan kendimi yeryüzüne doğru atıyorum. Boşlukta ilerlerken hep ayni sözleri tekrarlıyorum.. Artık insanlar değişmiş artık insanlar beni kırmayacak ve en önemlisi artık insanlar beni ANLAYACAK diye tekrarlıyorum kendi kendime. SESSİZ ÇIĞLIKLAR ÜLKESI'nde yaşananların artık yeryüzünde de yaşanacağına ve en önemlisi sevdiğim insanların da bunlardan pay alacağına inandırıyorum. Ve nihayet iniyorum eski yaşamıma ama yine o kötü koku geliyor burnuma yani NEFRETİN kokusu. O kılık değiştirmiş dünya çıkarıyor maskesini yine takıyor çirkefliğini ve her zaman ki gibi kendime kızıyorum inandım diye ve yıllar geçiyor o kızdığım dünya dönüşmek bir yana bende onun bir parçası haline dönüşüyorum . Gözlerimi kapatıyorum ama sessiz çığlıklar ülkesine gidemiyorum. Sadece derinliklerden bir ses geliyor . Sen elindeki ile yetinmedin ve şansını kaybettin.Sen öğrenemezsin artık sana kötü davrananlara sırt çevirmeyi. SEN YERYÜZÜNÜN MAHKUMUSUN
Not:Yeryüzünün mahkumu pragraf veremediği halde bugün kendini çok iyi hissediyor efendim,hepinize mutlu günlerrr(valla bir sebebi yok)
12 yorum:
17 yaşında bir insanın en doğal hali bence bu yazılar.
babanla olan ilişkinde, hep kızımla örnek alıyorum, kendimi.
bu konuda babanla ilgili daha çok yazarsan mutlu olurum. belki de babanla tanışmam lazım olabilir:)
Tamam yazarım bir şartla:)Şu paragraf verememe olayına bir el atın:)Yoksa bak giderim:)Hatta dün Erayla ilgili wordpresse yazı bile ekledim.Yavaş yavaş kayıyorum o tarafa:) Höykürdüm, böğürdüm olmadı B planına geçtim Tehdit hile ve cebirin her türlüsünü kullanırım bak.
Ayla sen gitmeye bahane arıyorsun ama olmaz ki... okuyan şikayet etmiyor kardeşim, otursana oturduğun yerde! :)
ha aha ha sabaah sabah neşeme neşe kattın arkadaşım.
olsa bununla ilgili çözüm tükkan senin:)
wordpress deme bana. vallahi yorum felan yazmam sana:)))
ha ha ha :)))
Babanla olan ilişkine ben de çok bayılıyorum. bizim hiç öyle anlarımız olmadı.
sen yaz be ayla. vazgeçme. kızma, küsme, yırtma silme.
Sibel ne diyeyim ben şimdi bingoo...Bloga zor giriyorum gerçekten çok zor, girdiğim zaman istediğim gibi yazamıyorum bu süreç yordu beni:)Doğru diyorsun kendi kendime dedim iki gün önce yoksa sen hanımiğnesi bahane arıyor olma sakın dedim:)Bbası gibi kurtluyumdur ben ama oturmaya çalışacağım:)
Baba iyi o zaman yeni yazım bak babamla ilgiliydi ona göre siz bilirsiniz eklemem:) şaka şaka
Küçük Mucizem çok teşekkür ederim güzel yorumun için.Allah şükür o konuda ben şanslı bir çocukluk, gençlik dönemi geçirdim:)
Sakın gideyim deme ben keyifle okuyorum seni:)
babanla ilgili yazdıkların çok güzel.Sakın silme bence de:))
Gitme bir yere, ne kadar güzel yazmışsın.
Aylin teşekkür ederim canım güzel yorumun için yok yok papaz bir kere pilav yer daha silmem ki:)
Teşekkür ederim Aslısın, wordpress te ısınma turları atmaya başladım her ne kadar orayı sevmesemde, bu bloga girişim çok zor bir gün şirkette yakalanacağım, tırsıyorum:)Evden zaten hiç giremedim ne hikmetse bakalım.
Yorum Gönder